İslâm saltanatın her türünü reddetmişti. Rasulullah da diğer tüm nebiler gibi saltanatın tüm çeşitlerini reddetmiş, dünyevî önderliği sefahat ve sömürüye dayanan saltanat üzerine değil, hukukun üstünlüğüne dayanan nübüvvet üzerine bina etmişti.
Saltanat zulme dosttu, İslâm düşmandı. Saltanat despotluğa, İslâm şûraya dayanıyordu. Nebevi yönetim şehadete, saltanat ise sefahate dayanırdı. Nebevi yönetimde hukuk yöneticiden, saltanatta ise yönetici hukuktan üstündü. Biri hukuk devleti, diğeri imtiyaz devletiydi.
Bütün bunlardan ayrı olarak, nebevi yönetimde devlet dinin ve ebedî kurtuluşun bineği, saltanatta ise din devletin bineğiydi. Sultanlar onu saltanatlarına âlet olarak kullanıyorlardı. Daha öz bir ifadeyle bu iki yönetimde 'din'in işlevi farklılaşıyor, tamlayan ve tamlanan değişiyordu. İslâm'ın yeri nebevî hilâfette dinin devletiyken saltanatta devletin dini konumuna geçiyordu.
İmamlar ve Sultanlar -
Sayfa 24
-
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
248
Baskı Tarihi
Temmuz 2009
Yazılış Tarihi
1990
ISBN
978-975-550-004-9
Baskı Sayısı
17. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
İnsanlar "kuru et yiyen bir kadının oğlu" olan bir Peygamber yerine, elmas taçlı, sırma kaftanlı bir "Peygamber" tasavvur ediyorlardı. Yalnız tasavvur etmekle kalmıyorlar, ömrü boyunca bunlardan nefret eden ve uzak duran Nebi´den geriye kalan hatırayı bu tasavvura uygun aksesuarlarla süslüyorlardı. Yani insanlar "bir kul gibi yeyip bir kul gibi yaşayan" bir peygambere inanmak yerine, tasavvurlarında kayser ve kisra´ya benzettikleri bir peygambere inanmayı yeğliyorlardı. Özetle insanlar "bir kul gibi yaşamak"tan daha çok "kayser ve kisra gibi yaşamaya" taliptiler.