Muz Sesleri

Yazarı
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Kaynaktan Diğer Alıntılar

Başlık Altı Çizili Satır Sayfa Azalan sıralama
Temiz ve yarasız bir ev İnsanlar bütün bu savaşın ortasında nasıl olup da kliniğe kapanıp, bir şeyler yazıp durduğuma hayret ediyor. Sanırım sana mektup yazmak ruhuma gövdemden başka bir ev kurmaya yarıyor. Temiz ve yarasız... [..] Filipinam, benim ve annenin, sonra da senin hikayen Şatila Kampı'nda başladı. Duvarları etten, sokakları ince enseli çocuklardan, evleri evsizlikten kurulu bu mülteci kampı senin ilk evindi. 23
Ne mutluluktur, ne de tadıyla meraklandıran bir acı... Bir insan bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur. Ne mutluluktur öte yandaki, ne de tadıyla meraklandıran bir acı. Aşk diye buna denir Filipinam. Bir insan bir insanda tekinsiz bir ev görür. Ben annende öyle bir ev, öyle bir kapı gördüm. Ben Hamza, Şatilla Kampında bilinen ismiyle Doktor Hamza. İsmime aldanma, her zaman ufak tefek bir adamdım. Kuru bir iman tahtası! Annen ise sanki tam büyüyecekken annesinin karnından atılmış bir kız çocuğu. İnsan, yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki. 36
Kuru bir iman tahtası!" "Annen gazlı bezlere güldü ve ben güzel bir şey bulduğu anda onu kaybedeceği günü düşünmeye başlayan her Ortadoğulu gibi korktum.Biz Filipina,çok güldüğümüzde daha gülerken yakında ağlayacağımızı düşü 39
Ülkesiz... Ülkesini, ülkesiz kalmış anne ve babasından bilen her çocuk gibi, memleketini kalbinde, yerini bilmediği bir delik gibi taşıyordu. 47
Toprağın kaderi Herkes toprağının kaderini sırtında mı taşır? 47
Ancak bir çocuk... Öğrendim ki en çabuk çocuklar unuturlar savaşı ve yoksulluğu Filipina. Şatilla'da işte o çocukların dadandıkları küçücük arsalar var. Adı konmamış küçük boşluklardır bunlar. Değme Avrupa şehrinde göremezsin bu arsaları ama Ortadoğunun tamamında böyledir bu, öyle manasız arsalar vardır ötede beride. Ve mutlaka bir enkaz bulunur bu arsalarda. Bütün boşluğu adlandıran bir işarete dönüşür o enkaz. Etrafına topladığı kıvıl kıvıl çocuklarla batmış bir gemi yıkıntısına benzer. Çevresinde bir hayat oluşturur çocuklar ve batık gemiler denizin altında nasıl bir hayat başlatırsa, bu enkazlar da çocuklarla yaşamaya başlar. Çocukların balıklar gibi yuva yaptığı, oyunlar ve türlü icatlar yumurtladıkları bir sığınak haline gelir. Giderek güzelleşir ve o bozuk, kırık biçimi zaten baştan beri öyle tasarlanmışcasına doğru, olması gerektiği gibi gelir içinde yaşayan insanın gözüne. Ortadoğu'nun çocukları Filipinam, kırık ülkelerini o enkazları sever gibi severler. Sevmeyi o enkazlardan öğrenirler. Bu yüzden, onlar büyüdüklerinde sadece kırık kalpli insanları sevebilirler. Çamurda adamı, boncukta cenneti gören çocuklar, o dar sokakları giderek daha da sıkıştıran binaların arasında koşarak, duvarları birbirlerine yapışmaktan korurlar. Binaların arasındaki sokaklar kendi başlarına kalınca kapanır, ancak bir çocuk çıplak et sesi veren adımlarıyla koşmaya başlayınca açılırlar. 54
Beyrut Beyrut'ta yaşayan herkes eninde sonunda Beyrut'a benzer.Unutmaya çalıştığı tek bir şey vardır ve bir tek onu çıkaramaz aklından. 54
Çocuğu bu ayı öldürdü! Filipinam, Beyrut'un anneni kendine benzettiği günü anlatmalıyım sana. O gün bacakları olmayan, on iki yaşında bir çocuk, elleriyle koşarak kendini kurşunların ortasına atmıştı. Biri daha Beyrut'un yazdığı kaderini tekmelemişti. Savaşın en şefkatli yanı budur. Kendini kapıp koyvermek isteyenlere kucağını açar. Uyku gibi yumuşak, kan kadar ılık bir gürültü kucağı savaş. Eriyip gitmek isteyenlerden hesap sormayan boz bulanık bir toz yatağı. Babanın işi Filipina, insanları inatla hayatta tutmak. Ama buradan çekip gidecek tek yeri ölüm olanları, bir gün ılık bir yolculuğa çıkmaya karar verdiklerinde sessiz bir hürmetle izlemek gerektiğine inanıyorum. Giden bir çocuk olsa bile. [...] Bir amcası vardı bu çocuğun. Denizciydi adam. Sadece bir kez gelmişti Şatilla'ya ve bu çocuğa İspanya'dan bir oyuncak getirmişti. İp atlayan, sarı plastik bir ayı, pilli şeylerden. Bundan nefret ederim Filipina, haberin olsun. Sakın bana uzaklardan pahalı oyuncaklar göndermeye kalkma! Çünkü uzak zengin ülkelerden gönderilen hediyeler çok acıklıdır. Yoksul evlerin iyiden iyiyye kolunu kanadını kırar böyle hediyeler. Evdeki her şeyden, hatta bazen herkesten daha kıymetli göründükleri için evdekilerin şavkını söndürüp kendi başlarına bir ışık yaratırlar. Üstelik çocuk ne zaman oyuncağı eline alsa - acaba sadece bu topraklarda mı öyle bu?- biri mutlaka çocuğa kızar : "Dikkat et! dikkat et!" Millet birbirini öldürürken, Allah'ın belası oyuncak herşeyden daha kıymetli görünür... Bana sorarsan Filipina, çocuğu bu ayı öldürdü. 70
Ağlamak Dilini bilmediğin bir yerde ağlamak fenadır.Çünkü seni senin dilinde susturacak kimse yoktur. Böyle ağlayınca da kendisininkinden başka bir dilde susturulamaz insan. Annen susmadı. 73
Yara Bu topraklarda erkekler, öyle bir yerinden yaralı ki Filipina, ne kadar sevsen geçmez. 88