Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
614
Baskı Tarihi
Nisan 2004
ISBN
975-293-203-7
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğan Kitap
Soner Yalçın'ın 2004'te yayımlanan romanıdır. 1875 yılında başlıyor hikâye ile bir ailenin köklerini araştırıyor, bunu yaparken de Türkiye’nin geçmişindeki gizleri ortaya çıkarıyor ister istemez. Çünkü bu ailenin de gizleri var.

Yeniçeri Ocağında Kaynayan Kazan

XIX. yüzyılın başı... Padişah II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı'nı kaldırıp yerine profesyonel, iyi eğitilmiş, ticarî işlerden uzak, yaşamını kışlada sürdürecek disiplinli askerler ve ordu istiyordu. Ama dört yüz altmış yıllık Yeniçeri Ocağı'ni kaldırmak o kadar kolay değildi. Yeniçeri Ocağı zamanla salt askerî bir güç olmaktan çıkmıştı. Yeniçeriler özellikle son yüzyilda bir ekonomik gücün kontrolü altına girmişti: Yahudi sermayesiyle ticarî ilişkileri vardi. Dönemin önde gelen Yahudi sarrafları Yeşeya Aciman, Çelebi Behor Karmona, Yeheskel Gabay, Yeniçeri Ocağı sarrafıydı ve yeniçeri ağalarıyla kurdukları ortaklık sonucu Saray üzerinde büyük etkiye sahiptiler. Özetle, Yahudi sermayesi Yeniçeri Ocağı'nın lagv edilmesini istemiyordu. Bununla birlikte Yahudi tüccarlari karşısında Osmanli piyasasında giderek güç kazanan Ermeni sermayesi ise Yeniçeri Ocağını kaldırıp Nizami Cedit ordusunun kurulmasini destekliyordu. Yani piyasadaki Yahudi gücünü kırarak Saray nezdinde güçlü olmak istiyordu. Ermenilerin Yeniçeri Ocağı karşısındaki tavrı Saray tarafından da korunmalarına neden oluyordu. Uzatmayalım... 1826'da Yeniçeri Ocağı kaldırılırken Yeseya Aciman ve Çelebi Behor Karmona gibi büyük Yahudi tüccarlar öldürüldü. Yeheskel Gabay Antalya'ya sürüldü. Yahudi cemaati ne yapacagini bilemiyordu, çünkü asırlardir ilk kez bir Yahudi cemaat lideri öldürülüyor, önde gelen Yahudi tüccarlar ya sürülüyor ya da yok ediliyordu. Sonuçta Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasıyla Yahudi sermayesinin siyasal ve ekonomik ağırlığı büyük darbe yedi. Buna karşılık Ermeni lobisi siyasal ve ekonomik gücünün doruğuna çıkacak bir sürece girdi...

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
160
Baskı Tarihi
2009
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Parıltı Yayıncılık
Editörü
Muhammet Cüneyt Özcan

Rica

-İsminiz nedir? Dedi -Ahmet Raci -Ahmet Raci mi?(Gülerek)İnsanlığın ismini almışsın,nurum. İnsanoğlu o kadar güçsüz,zayıf ve muhtaçtır ki hayatını rica ile devam ettirir.Raci demek insan demektir.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
520
Baskı Tarihi
Haziran 2006
Yazılış Tarihi
2006
ISBN
975-293-478-1
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğan Kitapçılık
İpek Çalışlar’ın yazmış olduğu “Latife Hanım” kitabı Doğan Kitap’dan çıkmış ve 520 sayfa. Nurten Şerbetçi'nin Haksöz-Haber için yaptığı değerlendirme: Cumhuriyet’in Elit Kadın Modeli Yazan: Nurten ŞERBETÇİ Yazı Kaynağı: Haksözhaber

Latife Hanım'ın Ailesi

Mustafa Kemal'in karşısına çıkan ve bir anda onu cezbeden bu genç kız kimdi? Nasıl bir aileden geliyordu? Annesi Adeviye, İzmir'in önde gelen varlıklı ailelerinden Sadullah Efendizadelerden Daniş Bey ile Havva Refika Hanım'm kızıydı. Sonraki yıllarda Postacıoğullan diye anılan bu aile Mektupçu-zadeler diye bilinirdi. Adeviye Hanım'ın ailesinin bir kolu da İzmir'e Girit'ten gelmişti. Bu sebeple Giritlizadeler olarak da anılırlardı. Babası Muammer, üç kuşak ticaretle uğraşmış Uşak kökenli zengin bir ailenin tek oğluydu. Kuşaktan kuşağa anlatılanlara göre, Uşakizade ailesinin tarihi Ertuğrul Gazi'nin küçük kardeşi Er Tulga'nın boydan ayrılıp Uşak'a yerleşmesiyle başlıyordu. Er Tül-ga demircilik ve silah yapımcılığıyla uğraştığı için Osmanlı'nın kuruluş yıllarında aile Demircizadeler namıyla anılmıştı. Latife'nin baba tarafına dair yazılı bilgileri, aynı aileden gelen dönemin ünlü yazan Halit Ziya'nın kitaplarında bulmak mümkün. "Türklüğün göbeğinden; kanşıksız, bulanıksız, katıksız Türk kanından, ta Uşak'tan geldik. Ailenin asıl adı: Helvacızade. İzmir ve dolaylarının, belki bütün Türkiye'nin en büyük halı ticaretevi, bütün Avrupa halı sergilerinde en yüksek ödülü alan halı ticaretevi büyükbabamınkiydi. Önce ticarete meraklı oğlu Sadık geldi İzmir'e ardından Hacı Ali Bey ve bütün aile. Aile halk arasında önce Uşaklılar, ardından Uşaklıgil diye anılmaya başlanmış, bu sanları zaman içinde Uşakizadelere dönüştü" diyor Halit Ziya Sadık Bey halı işiyle uğraşan babası Hacı Ali Bey'den aldığı üç seccadeyle İzmir'e gelip ticarete başlamış, kısa sürede babasını geride bırakmıştı. Sadık Bey'in geldiği yıllarda İzmir, Anadolu'nun uzun mesafe kervan ticaret yollarının son durağıydı. Bağımsız olarak çalışan Müslüman tüccarların sayısı son derece sınırlıydı. Sadık Bey bu az sayıdaki Müslüman tüccarlann en zenginlerindendi. Sadık Bey'in arkasından babası Hacı Ali Bey de İzmir'e taşındı.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
614
Baskı Tarihi
Nisan 2004
ISBN
975-293-203-7
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğan Kitap
Soner Yalçın'ın 2004'te yayımlanan romanıdır. 1875 yılında başlıyor hikâye ile bir ailenin köklerini araştırıyor, bunu yaparken de Türkiye’nin geçmişindeki gizleri ortaya çıkarıyor ister istemez. Çünkü bu ailenin de gizleri var.
Neden Altını Çizdim?
Burada Avrupa devletlerinin II. Abdülhamid zamanında benimsedikleri strateji anlatılıyor ama bu senaryo sanki günümüze kadar sahnelenmeye devam etmiş gibi...

Tanıdık Bir Senaryo

Oynanan oyun hep aynıydı; önce isyan, ardından "insan hakları ihlallerine" dayanarak içişlerine müdahale, sonra asker gönderme, arkasından idarî yapıda değişiklik ("bir Müslüman bir Hıristiyan vali" gibi) ve en sonunda da özeriklik ve nihayetinde de bağımsızlık... "Düveli muazzama" stratejisini Makedonya'da hayata geçiriyordu. II. Abdülhamid için zor günler yaklaşmaktaydı.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
132
Baskı Tarihi
2002
Yazılış Tarihi
1991
ISBN
975-08-0391-4
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Yapı Kredi Yayınları
Mütercimi
Neyyire Gül Işık
Orijinal Adı
Estanbul Otomano
Avrupa'nın tek merkezli bakış açısını eleştirerek gözler önüne serdiği bir kitap.
Neden Altını Çizdim?
Güzel...Bizim Yunus ''yabancı''dilde

Bizim Yunus

Acep şu yirde var m'ola şöyle garib bencileyin Bagrı başlu gözi yaşlu şöyle garip bencileyin Gezerem Rum'ıla Şam'ı Yukuruiller'i kamu Çok istedüm bulamadum şöyle garib bencileyin

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
2005
ISBN
975-437-509-7
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Nankörlükten korkarım: Kelimelerle uğraşarak geçirilmiş bir çeyrek yüzyılı kaybedilmiş saymıyorum; ne var ki kelimelerle oynamanın, mesala marangozluğa adanmış bir ömre nisbetle daha az zahmet ve çile gerektirdiğini biliyorum. Kelimeler bedavadır, toptancısı, komisyoncusu, vergisi, irsaliyesi, işçisi, patronu, depolama derdi yoktur; onlar hep oradadırlar; ben sadece kelimeleri seçip sıralayarak işin kolayına gittim.
Neden Altını Çizdim?
Farklı lügatler etrafında öbekleşen ve tutunan insanların zihnindeki kavramlar birbirine tekabül etmiyor; kavramlar mutabakat eylemedikçe ne kendimizi, ne de muhatabımızı anlama şansına erişemiyoruz.

Lügat farkı

Fikir ihtilafları tabiidir ve zihni kalite açısından bir bereket ve rahmet unsurudur ancak aynı lügate tabi bulunmak kaydıyla. Biz, doğrudan fikir ihtilaflarını müzakere etmek için aynı lügat muvacehesinde bir araya gelip tefekkür, tezekkür ve mütalaa yürütme fırsatını belki de hiç bulamamış bahtsız bir aydınlar nesliyiz. İlim ve fikir hayatımızda tenkidin ve bunun bir adım ötesinde polemiğin pek belalı bir alan teşkil etmesi bence sebebsiz değildir. Fikri münakaşa ve mübarezelerde "esas"a gelmeye fırsat bulamadan ve lakin "usul" meselelerine bile temas edemeden meseleyi kısa yoldan peşin hüküm ve düşmanlıklara tehvile yeltenişimiz, tam ortasından çatlatılmış biri lisanla tekellüm ve tefekkür etmemizle izah edilebilir. Farklı lügatler etrafında öbekleşen ve tutunan insanların zihnindeki kavramlar birbirine tekabül etmiyor; kavramlar mutabakat eylemedikçe ne kendimizi, ne de muhatabımızı anlama şansına erişemiyoruz.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
614
Baskı Tarihi
Nisan 2004
ISBN
975-293-203-7
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğan Kitap
Soner Yalçın'ın 2004'te yayımlanan romanıdır. 1875 yılında başlıyor hikâye ile bir ailenin köklerini araştırıyor, bunu yaparken de Türkiye’nin geçmişindeki gizleri ortaya çıkarıyor ister istemez. Çünkü bu ailenin de gizleri var.

Fevziye Mektebi

Nâzım (Doktor Nâzım) önce mahalle mektebine gitti. Ardından rüştiyeye... Şanslıydı. Okula gittiği dönemde artık Selanik'te cemaatlerin finanse ettiği modern eğitim veren okullar faaliyetteydi. Bunların en ünlüsü, 1873'te Vali Midhat Paşa zamanında, Şemsi Efendi (Şimon Zvi) tarafından açılan Fevziye Mektebi'ydi. Yoksul bir ailenin çocuğu olan rüştiye mezunu Şemsi Efendi öğretmen olmak ve mahalle mektebinde uygulanan ezbercilik sisteminden koparak yeni öğretim yöntemleri uygulamak amacıyla bu okulu açmıştı. Şemsi Efendi Sabetayist'ti. Buradan hareketle, Fevziye Mektebi'nde salt Sabetayist ya da Yahudi çocuklarının öğrenim gördüğünü söylemek hata olur. Modernleşme taraftarı bazı Müslüman aileler de çocuklarını Fevziye Mektebi'ne gönderdiler.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
386
Baskı Tarihi
Eylül 2008
ISBN
978-975-995-127-6
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
Dergah
Editörü
İsmail Kara
Türkiye'de en çok konuşulan ve tartışılan konunun din ve İslam meselesi olmasına bir önem ve değer atfedip atfetmeyeceğimiz,olup bitenlerden tedirginlik duyup duymayacağımız bir paradoksla alakalıdır.

Diyanet İşleri

Cumhuriyet tarihi boyunca siyasi merkezin dini meselelerle alakalı tepkilerini karşılamak,modernleşme istikametinde yeni dini yorumların önünü açmak/yapılan yeni yorumları meşrulaştırmakve halkın dini algılama ve yaşama biçimini sönükleştirmek,değiştirip dönüştürmek dışında''Farklı bir Diyanet de mu?'' sorusunu cevaplayabilmek için baş vuracağımız son bilgi ve belgeler,başörtüsüve Türkçe ibadet konularında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Din İşleri Yüksek Kurulu aracılığıla aldığı ve kamuoyu ile paylaştığı tarihi değere ve öneme sahip ciddi, ihatalı kararlardır.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Her kelime gündüz dikilir, akşam sökülür bir fidan...

Kelime sestir. Şiir mûsikîdir. Batı'da kelâm oyun değildir, şiir oyun değildir. Batı'da kelime bir kavga silâhıdır. Batı'da kelime yüzünden cemiyetler harb ederler. Biz Tanzimat'tan sonra düşünmeye ve kelimelere mânâ vermeye başladık. Osmanlı yüz sene çalıştı ve bir düşünme zemini kuruldu. Tam gelişeceği esnada harfler değişti. Bir sene öncesine dahî yabancılaştık. Böyle bir felâket hiç bir milletin başına gelmemiştir. Harfler de değişince tam bir anarşi doğdu. Anarşi oradan mîrâs kalmıştır. Her kelime gündüz dikilir, akşam sökülür bir fidan gibi tutmaz olmuş. Bu şartlar altında ne yapılır? Kelimeleri muhafaza etmek lâzım. Benim çalışmalarımın esâsını kelimelerin yerini tâyin ve tarif teşkil ediyor. Mefhumların içi ne durumda? Bunları tespit etmek için çalışıyorum.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Yayın Evi
Kaynak
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Beyşehir Gölüne Düşse

Bir ara dedem, üst üste eve gelmemiş, akşam yemeklerini camiye götürüp orada kalmış olmalı ki, kendi anlattığına göre, ninemin ağzından biraz hiddetli olarak şu sözler çıkmış: "Efendi! Bu cami cemaatinin hiç insafı yok mu? Yahu bu hocanın da çoluğu çocuğu var, ailesi var, ihtiyacı var, demezler mi? Bu kadar düşüncesizlik olur mu?" Bunun üzerine olanları, "Aman Allah'ım! Dedeniz bana öyle bir kızdı ki!" diye anlatan ninem, onun kendisini şu sözlerle azarladığını naklederdi: "Muhsine, tükür o tükürüğü yutma! O tükürük zehirler seni... Bu tükürük Beyşehir Gölüne düşse, balık yaşamaz, zehirlenir!... Bu caminin cemaati dediğin kimseler, Doğu'dan gelen muhacirler... Ben Allah'tan daha dua ediyorum ki, bana para versin de bunlara maaş bağlasam... "Evlerine gidince, çocukları onlara: Baba bana ne getirdin, diye soracaklar. Baba kendine yemek bulamadı ki, onlara götürsün... Muhsine, beni ağlatma. Muhsine, bir daha senden böyle söz duymayayım..."