harf inkılabı

Sayfa Sayısı
190
Yazılış Tarihi
1930
ISBN
978-975-10-3118-1
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılap Kitabevi
Editörü
Aslıhan Karay Özdaş
Bence, Refik Halit’in affı kararı üzerinde bu içli yazılarının tesiri büyük olmuştur. Atatürk’ün bunları okuyup duygulandığını yakından biliyorum. Fakat, birkaç zamandır gönlünde beslemekte olduğu bu af arzusunun nihayet kanuni bir şekilde uygulanmasına yol açan yazı –buna bir eser de diyebiliriz- öyle sanıyorum ki, Refik Halit’in Deli adlı küçük bir komedya kitabıdır.Atatürk, hiçbirimizin görmediği bilmediği bu eserciği nereden bulmuştu ve ona kim göndermişti hatırlayamıyorum.
Neden Altını Çizdim?
Osmanlı zamanında komaya giren Maruf Bey, yaklaşık yirmi sene komadan çıktığında rejim değişmiş, cumhuriyet ilan edilmiş, bıraktığı dünyadan geriye pek bir şey kalmamıştır. Bu hikâyenin mutlaka dizisi, filmi yapılmalı...

Fesuphanallah, alkışlanacak başka rezalet kalmamış mı?

MARUF BEY— (Özdemir'e hitaben) Ver bakayım şu gazeteyi... ÖZDEMİR — (Yattığı yerden uzanır) İkdam yanımda değil, Cumhuriyet'i okuyunuz. MARUF BEY — (Ürkerek) Senin ağzından başka laf çıkmaz mı? Bu hezeyanları nereden buluyorsun? Muhakkak Avrupa'daki Conlar gönderiyor, o Ahmet Rıza ve hempaları... ÖZDEMİR — (Daima büyükbabasının sözlerine dikkatsiz) Bu gazeteyi tavsiye ederim, pek asridir. Geçen gün güzellik müsabakası tertip etti, size birinciliği kazanan kızın resmini göstereyim, bayılırsınız. MARUF BEY— (Gazeteye henüz bakmadan) Rum mu? Galata haspalarından biri olacak, demek şimdi bu karıları müsabakaya sokuyorlar, resimlerini basıyorlar, beğenen... ÖZDEMİR — Ne Rumu? Bizim Bakırköy'de akrabadan Şefik Bey yok mu, onun kızı... Meliha işte o. MARUF BEY— (Teessüfle) Ben kızı tanımıyorum amma acıdım, niye böyle piyasaya düştü, babası zaptiye nezaretine müracaat edip men edemiyor mu? ÖZDEMİR — Anlayamadım, ne buyurdunuz? Şefik Bey'e dün rast geldim, pek memnundu, kızını önüne katmış, azametle Boğaziçi'nde maarif vekilinin yalısına götürüyordu; halk etrafına birikmişti; alkışlıyordu. MARUF BEY— Fesuphanallah, alkışlanacak başka rezalet kalmamış mı? Demek kendi eliyle götürüyor? Bırak bu bahsi oğlum, yüreğime inecek. (Gazeteye göz gezdirir) Yanlış vermişsin, al bu Tartı... Ben Fransızca bilmem. ÖZDEMİR — Hangi Fransızca? Elinizdeki gazete Türkçedir. MARUF BEY — (Tekrar dikkatle bakar, evirir, çevirir) Bu bizim torunlar da galiba hep alaycı... Yahu bunun içinde bir tek kelime Türkçe yok! ÖZDEMİR — Ha sahi, siz bilmiyorsunuz, eski harflerin pabucu çoktan dama atıldı. Artık Arapça hurufat kullanmak yasak! Latince! Latince!

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı

Hangi birini düzelteyim

Şimdi siz ne diyorsunuz, biliyor musunuz? dedi Günay, ağır ağır, "Siz diyorsunuz ki, "Turgut Reis, 21 Ağustos 1565'te, Nice'de karaya çıktı". Turgut Reis değil, Barbaros Hayrettin. 21 Ağustos değil, 21 Temmuz. 1565 değil, 1543. Nice değil, Marsilya. Bilmem anlatabiliyor muyum? Hangi birini düzelteyim, ne diyeyim size?" Önce bir duraladı, sonra da, "Heh, heh, heh!" zoraki güldü adam, arkadaşlarına baktı, "Hiç konuşmayalım mı, yani?" Rodoplu'nun dilinin ucuna geldi, "Eh vallahi bence hiçbir mahzuru yok!" diyecekken sustu. "Hep sizler konuşun, biz konuşmayalım!" yine arkadaşlarına baktı. Ezilen halk çocuğunu oynadığını görüyordu Rodoplu; ezilen halk çocuğunu oynadığını ve birilerine yatırım yaptığını. Göz ucuyla Şafak'a baktı, genç adam gözlerini önündeki tabaktan ayırmamakta kararlı gibiydi. Günay, onun da öfkelendiğini sezinledi. Öfkenin kaynağı da, muhatabı da kendisi olabilirdi. "Evet, ama görev görevdir. Öne kafalardaki keşmekeşi dağıtmaya, metafizik birer or***u olup çıkan kaypak, hain mefhumlara karşı çıkmak zorundayız." Ev sahiplerini mahcup etmek pahasına da olsa, yanlışı düzeltmekten sorumluydu. "Bakın kardeşim" diye başladı ve atılmadık ne cinsel ne de entelektüel köprü bıraktı Rodoplu. "Bir kere, Türkçeye girmiş dini terimler, Arapça değil, Farsçadır. Çünkü biz İslamiyeti Araplardan değil İranlılardan öğrendik. Örnek: peygamber, örnek namaz, Farsçadır, Arapça değil. İkincisi 'öz' denilen Türkçe'de kelimeler, türetilmiş değil, üretilmiştir. Daha da kötüsü, Batı dillerinden alınmadır yani bağımsızlık söz konusu değilir. Bir boyunduruk başkası ile değiştirilmiştir. Mesele ondan ibarettir. Örnek: Arapça kökenli 'usul' kelimesinin yerine 'yöntem' kelimesinin 'yön' hecesi , Türkçe'de; 'tem' hecesi, Fransızca 'systeme' kelimesinin 'tem'idir. Türkçede böyle bir sonek yoktur. Aynı şey, 'kıyası mukassem' ya da 'dilemme'in karşılığı olarak sunulan 'ikilem' kelimesi için de geçerlidir, ilk hece Türkçe, ikincisi Fransızca. 'Mektep' kelimesinin yerini alan 'okul' kelimesi, Fransızca 'ecole'ün bozulmuşudur. 'üstüvane' yerine kullandığımız 'silindir' batı dillerinin 'cylinder'idir. 'Umumi' kelimesinin yerini alan, 'genel' İngilizce'dir. Sekizgen'in 'gen'i 'octagon' un 'gon'udur. Bunun böyle olması da doğaldır, çünkü şu kadar yıllık hayatında TDK'da tek bir filolog, dilbilimci çalışmadığı gibi, bir tek Türkolog da yoktur. Neticeyi kelam, TDK, yarattığı kavram kargaşası ile Türk fikir hayatını tarumar etmekten başka bir işe yaramamıştır.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Her kelime gündüz dikilir, akşam sökülür bir fidan...

Kelime sestir. Şiir mûsikîdir. Batı'da kelâm oyun değildir, şiir oyun değildir. Batı'da kelime bir kavga silâhıdır. Batı'da kelime yüzünden cemiyetler harb ederler. Biz Tanzimat'tan sonra düşünmeye ve kelimelere mânâ vermeye başladık. Osmanlı yüz sene çalıştı ve bir düşünme zemini kuruldu. Tam gelişeceği esnada harfler değişti. Bir sene öncesine dahî yabancılaştık. Böyle bir felâket hiç bir milletin başına gelmemiştir. Harfler de değişince tam bir anarşi doğdu. Anarşi oradan mîrâs kalmıştır. Her kelime gündüz dikilir, akşam sökülür bir fidan gibi tutmaz olmuş. Bu şartlar altında ne yapılır? Kelimeleri muhafaza etmek lâzım. Benim çalışmalarımın esâsını kelimelerin yerini tâyin ve tarif teşkil ediyor. Mefhumların içi ne durumda? Bunları tespit etmek için çalışıyorum.