Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
187
Baskı Tarihi
1997
ISBN
975-7032-18-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah

Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatin ihtirası cemaat içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, milli mektep gerçekten var olmayacaktır.

Ahlâk muvaffakiyetsizliğin, siyaset muvaffakiyetin yolu mudur?

İlk işaretle harekete geçerken yaptıkları ahlâk yeminini az zamanda unutup siyaset ve tedbir yolunu tuttular. Bir kısmı doğrudan doğruya siyasete atılarak orada ruhunu kurban verdi, verirken de “dâva için” dedi. Bir kısmı da siyaseti, fikrî ve içtimaî çalışmalarına soktu. Fikirlerin müdafaasını yapacak olan gençlik kuruluşları, politika yuvaları haline geldi. Buralarda siyasî boğuşmalar yapıldı. Kendilerini milliyetçi bilen teşekküller bile politika oyunlarının muvaffakiyet sahnesi oldu. Bu yolda bir müddet yürüyüp ilerleyen zümrelerin kafasında ahlâk muvaffakiyetsizliğin, siyaset muvaffakiyetin yolu olarak tanındı. Siyasette ona hizmet moda oldu.

Farkında olmadan ahlâk öylesine yere vuruldu ki, ahlâk telkin edicilerin bile ahlâksızlığına hörmet duyuluyor. Bugün neslin gözünde siyaset en büyük değeri taşımaktadır, kurtuluşun sanki tek yolu odur. Çünkü muvaffakiyete onunla ulaşılır. Ahlâk, sonradan onun üzerine sürülebilen bir cilâdır. Bugün din yolu bile muvaffakiyete götürücü bir siyaset yolu olmuştur. Ahlâka her sahada vedâ edilmiştir.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
187
Baskı Tarihi
1997
ISBN
975-7032-18-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah

Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatin ihtirası cemaat içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, milli mektep gerçekten var olmayacaktır.

Düşmanın açtığı yol hayra götürmez

Hakk’a götüren yolda yürürken uğradığı muvaffakiyetsizlikler, son neslin yollarını şaşırttı. Şüphe yok ki ümitsizlik, imansızlığa götürür. Kendine güvensizlik, kuvvete teslim eder, iradenin gevşemesi kaderci yapar. Böyle çeşitli zaafların ve gençliğin ruh kuvvetlerini karşılayan engellerin gittikçe çoğalması, ne bahasına olursa olsun muvaffakiyete söz vermiş olanlarda zarurî olarak yol değiştirmeler doğurdu. Evvelki yollar Hakk’a götürüyordu; lâkin engeller aşılmıyordu. Bu yüzden gerilediler ve gerilerden sapacak yer bularak kendilerine başka yollar açmağa çalıştılar. Lâkin birçoğu önceden açılmış bulunan bu yollar, Hakk’ın düşmanı olan kuvvetler tarafından açılmıştı. Onların dâvasına götürücü yollardı. Hak yolculuğuna çıkan nesil, bu yoldan da gayeye ulaşılır ümit ve vehmiyle harekete geçerek şuurunu uyuşturan heyecanlarıyla bu yollarda yürüdü. Zira yürümek, durmaktan iyi idi. Birçoğu Hak düşmanı kuvvetlerin gayesine ulaştıran bu yollar, şimdi onları bir uçurumun kenarına götürüyor.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
187
Baskı Tarihi
1997
ISBN
975-7032-18-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah

Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatin ihtirası cemaat içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, milli mektep gerçekten var olmayacaktır.

İlk yıkılış devrinin ölü kaidecileri

İşin en fenası, bugünkü taassubun karşısına dikilenler, ilk yıkılış devrinin ölü kaidecileridir. Bunlar, XVII. yüzyıldan başlayarak bizi XX. asrın eşiğine yarı ölü teslim eden üç asırlık yıkılışın taassup zihniyetinden asrın derdine deva çıkarmak iddiasındadırlar. Bunların tedavi usulleri, derdimize deva getirmek şöyle dursun, bilâkis hastalığı şiddetlendirmekte ve karşı tarafın uçuruma doğru yürüyüşünü hızlandırmaktadır. Bunların, geçen üç asırlık yaraları bağrımızda tekrar tekrar kanatmaktan başka rolü olmayacaktır. Kendilerinde ne gerçek bir din anlayışı, ne felsefe, ne ilim, ne de sevgi var. Kin ile çevrildikleri bir cemaati asırların gerisine götürmek için çabalıyorlar. Sözde dinî neşriyat ve çalışmalarla İslâm’ı yeniden canlandırmayı hedef tutan bir cereyanın önderleri ise istismarcılar, menfaatçi ve cahil kimselerdir. Sahtekâr mürşitlerin bütün hareketleri, bu hallerinin açık delili olduğu halde bunlar, ellerindeki taassup vesikasıyla daha uzun zaman bu cemaati aldatabileceklerdir. Asırların katılaştırdığı bataklığa girerek asrımızın ağır gövdesini yürütmeğe çalışmanın beyhude olduğunu bunlar asla anlayamazlar. Şahsî menfaatlerle ve zavallı cemaati sömürme emelleriyle birleşen cahilliğin kurtarıcı kuvvetini düşünmek bile saçmadır.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
187
Baskı Tarihi
1997
ISBN
975-7032-18-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah

Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatin ihtirası cemaat içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, milli mektep gerçekten var olmayacaktır.

Yalnız iratlarıyle hayata hükmeden saltanat sahipleri

Hâlâ Abdülhamid devrinin artığı malikâneler ve alınteriyle kazanılmamış miraslar hayat sahnesinde iken yolumuzu yeni yeni kâşaneler tıkıyor ve yalnız iratlarıyle hayata hükmeden saltanat sahipleri, yeni devletliler her adımda önümüze çıkıyorlar.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
187
Baskı Tarihi
1997
ISBN
975-7032-18-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah

Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatin ihtirası cemaat içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, milli mektep gerçekten var olmayacaktır.

Kaidelerle yaşamanın sıkıntısı!

Batı’dan alınan, fizyolojik iştihaların hakimiyetine teslim edici bir nevi hayat realizmi göze çarpıyor. Batı’dan gelen, bu insanlığın ilkel haline dönüş merakı, bedenin isteklerine teslim oluşta samimiyetini arayan gençliğin kolaylıkla benimseyeceği davranıştı. Kaidelerle yaşamanın sıkıntı ve ıztıraplarından bunalan gençlik, bu kaideleri yaşayanların, artık samimi bir ideal peşinde olmadıklarını, bu yaşayışın onlarda ruh kuvvetini artırmadığını gö­rünce; kendisine ağır yük olan bütün kaideleri varlığından fırlata­rak attı. İlâhî kaideleri yaşatanların yakın geçmişteki samimiyetsiz­likleri, bu yeni nesilde onlara karşı kin ile küçümseyiş duygularının doğmasına sebep oldu. 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
326
Baskı Tarihi
2014
Yazılış Tarihi
2014
ISBN
978-605-9908-32-0
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı Kedi Yayınevi
Editörü
Tunca Arslan
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun'dan, uzun süredir beklenen kitap... İN, Emniyet'te 40 yıl görev yapan bir İstihbaratçının, teşkilat içinde yuvalanan Cemaat'le yüzleşmesini, mücadelesini, kurulan tuzak ve komploları anlatan, Türkiye gündemini sarsacak bir çalışma...

Komplolar komplolar

Cemaat, Özal'ın cenazesi sırasında ANAP yönetimiyle diyalog kurarken, 1998'de, Anavatan Partisi hükümetini bir komployla düşürmüştür.
Cemaat, Tansu Çiller'i, Ağar'la birlikte İzmir Yamanlar Koleji'ne davet etmişken, 28 Şubat döneminde, Çiller'in de ortağı bulunduğu hükümetin istifa etmesini isteyip, "dar­beci generallerin" yanında yer almışlardır.
28 Şubat döneminde Orgeneral Çevik Bir'e gidip, Cemaat okullarının anahtarlarını teslim etmek teklifinde bulunmuşlarken, 2007'de, komplocu ihbarlarla, Cemaatçi polislerin öncülüğünde Ergenekon operasyonlarını düzen­lemişler, çok sayıda generalin tutuklanmasına ve yıllarını cezaevinde geçirmesine neden olmuşlardır. Hatırlanacağı gibi Çevik Bir de tutuklanan generaller arasındaydı.
Deniz Baykal ve Recep Tayyip Erdoğan'a, 2003 yılında yemek programı düzenlemişler, 2010 yılında, Baykal'ın özel görüntülerini internet üzerinden servis etmişler; Baykal'ı, CHP Genel Başkanlığından düşürmüşlerdir.
Ak Parti Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner'in or­tam dinlemesiyle kaydedilen, Recep Tayyip Erdoğan'ı eleş­tiren sözlerini internette yayınlayarak; Ak Parti'ye "Sizin hakkınızda da bilgi toplayıp, arşiv oluşturduk, bize tabi olun, bizimle iyi geçinin, yoksa karışmayız" anlamına gelen tehditkâr bir mesaj göndermişlerdir.


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
240
Baskı Tarihi
2012
ISBN
9789750510861
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yayın Evi
İletişim

Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. 

Kader, bir memurun sabit geliri gibiydi

... Çünkü hayatın değişmeyeceğini gayet iyi biliyor, buna da kader diyordu. Zaten kader, bir memurun sabit geliri gibiydi: Fiyatlar yükselip alçalsa bile maaş, yani kader değişmezdi.


Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1981
ISBN
975-437-016-8
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken Neşriyat

Dünyayı olduğu gibi idrâk etmeyiz

Kant, a priori bilginin üniversel ve zaruri olduğunu iddia ederken yanılıyordu, ama bilginin birbirini tamamla­yan iki unsurunu ayırdetmek bakımından bugün de kıymeti­ni muhâfaza etmektedir. Geçen yüzyılın materyalist ve pozitivistleri sâdece "elle tutulan, gözle görülen" şeylerin bilgi olduğunu söylüyorlardı. Halbuki bugün ilkel seviyede psiko­loji okumuş kimseler dahi bilir ki biz dış dünyayı ancak do­laylı bir şekilde idrâk ediyoruz. Eğer sâdece gözümüzün gördüğüne inansaydık ilim diye birşey olamazdı, çünkü biz hiçbir zaman dünyayı olduğu gibi idrâk etmeyiz. Bizim gör­düğümüz şey masa veya iskemle değil, fakat onlara çarpa­rak gözümüze gelen ışık dalgalarıdır. Biz bu eşyâların objek­tif varlığını ancak dolaylı -ilmî metodlarla- olarak anlıyoruz.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

Osmanlı Üzerinde Avrupa'nın Nüfuzu

Avrupa’nın nüfuzu, üç farklı ama birbirine etkide bulunan alanda ortaya çıkmıştı: Osmanlı ekonomisinin gittikçe büyük bir bölümünün, kapitalist dünya sisteminin bir parçası haline gelişi; Avrupa’nın Büyük Güçleri’nin artan siyasal nüfuzu –bu siyasal nüfuz, hem Avrupa’da bir savaşa yol açmaksızın Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama gayretiyle ve hem de onu ayrı bir siyasal varlık olarak muhafaza ederken, ona egemen olma girişimleriyle açığa çıkıyordu– ve son olarak da, milliyetçilik, liberalizm, laiklik ve pozitivizm gibi Avrupa ideolojilerinin etkisi.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
528
Baskı Tarihi
2015
Yazılış Tarihi
1991
ISBN
978-975-01164-8-3
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Sentez Yayıncılık
Editörü
Ümit Tatlıcan
Mütercimi
Özlem Balkız - Gülhan Demiriz - Hacer Harlak - Cevdet Özdemir - Şebnem Özkan - Ümit Tatlıcan
Orijinal Adı
Key Ideas in Sociology

Sosyolojide Temel Fikirler, ondokuzuncu ve yirminci yüzyılların büyük sosyolojik düşüncelerine bir giriş çalışması olarak hazırlanmıştır. Hedef kitlesi sosyoloji ve ilişkili sosyal bilim derslerine devam eden Lisans ve Hazırlık Sınıfı öğrencileridir. Kitabın ilgi odağı, sosyoloji ve toplumsal düşüncenin -içinde yaşadığımız dünyayı anlama, yorumlama ve bazı örneklerde değiştirme aracı olarak- gelişiminde etkili olan temel fikirlerdir. Kitap üç ana kesim veya döneme bölünmüştür: 

1. Klâsik Dönem: Kurucu Babalar ve Çağdaşları,
2. Modern Dönem,

Bürokrasinin Verimliliği

Weber'in bürokrasinin teknik açıdan en üstün organizasyon biçimi olduğu iddiasına karşı, birçok yazar bu ideal tipin idari zayıflıklarını vurgulamıştır. Robert Merton (1957), bürokrasinin 'olumsuz işlev'i olduğunu düşündüğü -örgütsel hedeflere ulaşılmasını bile engelleyebilen- özelliklerine, bilhassa bürokratların kurallar ve düzenleme­lere kölece bağlılıkları, tutuculukları, değişme korkuları, soğuklukları, vatandaşlara karşı resmî tutumlarına işaret eder. Çoğu insan 'kırtasiyecilik'ten, 'yüz-süz' bürokratlar tarafından dikkate alınmamaktan şikâyetçidir. Bürokrasiler yeni koşullara, yeni inisiyatiflere hızlı ayak uydurabilme yetersizlikleriyle dile düşmüşlerdir. Bradley ve Wilkie (1974) klâsik bir bürokratik felç örneği verir.

Hikâye Kızıl Meydanda Başkan Mikoyan’ın arabasına ateş eden bir Sovyet vatandaşı tarafından anlatılır. Kızıl Meydan bu esna­da güvenlik muhafızlarıyla doludur, ancak onlar emir olmadan hemen harekete geçmezler, çünkü suikast girişiminin Mikoyan'dan daha üst düzeyde bir otorite tarafından onaylanmadı­ğından emin olamazlar. Muhafızlar, suçluyu vurmak için en üst kademeden 'izin kâğıdı' gelinceye kadar fiilen felç olmuşlardır.