Yenilmez (Invictus)
Invictus 2009 yılında çekilen biyografik drama filmi. Güney Afrika'da yapılan 1995 Ragbi Dünya Kupası boyunca Nelson Mandela'nın hayatını anlatmaktadır. Clint Eastwood'un yönettiği filmde Morgan Freeman Güney Afrika Cumhuriyeti Başkanı, Matt Damon ise ragbi takımının kaptanını canlandırmıştır. John Carlin'in Playing the Enemy: Nelson Mandela and the Game That Changed a Nation (Düşmanla Oynamak:Nelson Mandela ve Bir Ulusu Değiştiren Oyun) adlı eserinden esinlenilmiştir. http://tr.wikipedia.org/wiki/Yenilmez_(film,_2009)

Liderliğiniz Tehlikede

Liderliği kaybetmekten korktuğum gün zaten liderliği kaybettiğim gündür.
Yenilmez (Invictus)
Yenilmez (Invictus)
Invictus 2009 yılında çekilen biyografik drama filmi. Güney Afrika'da yapılan 1995 Ragbi Dünya Kupası boyunca Nelson Mandela'nın hayatını anlatmaktadır. Clint Eastwood'un yönettiği filmde Morgan Freeman Güney Afrika Cumhuriyeti Başkanı, Matt Damon ise ragbi takımının kaptanını canlandırmıştır. John Carlin'in Playing the Enemy: Nelson Mandela and the Game That Changed a Nation (Düşmanla Oynamak:Nelson Mandela ve Bir Ulusu Değiştiren Oyun) adlı eserinden esinlenilmiştir. http://tr.wikipedia.org/wiki/Yenilmez_(film,_2009)

Değişim

Şartlar bunu gerektirdiğinde ben değişmeyeceksem başkalarından bunu nasıl beklerim?
Yenilmez (Invictus)
Vizontele
Vizontele, 2001 yapımı Yılmaz Erdoğan - Ömer Faruk Sorak filmidir. Senaryosunu da Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı film Hakkâri'de geçmekteyse de, burada çekim yapmanın zorluğu nedeniyle çekimler, Van'ın Gevaş ilçesinde yapıldı. Çoğunlukla BKM oyuncularının rol aldığı filmin 2004 yılında Vizontele Tuuba adlı bir devam filmi çekildi.

Güvercindir, benim kendi kuşumdur.

"-Viyt, O nedir? -Hangisi? -O kuştur, nedir? -Evet kuştur, sayın başkanım. -Hee, güvercindir. -Sen iyice manyaklaştın Deli Emin. Adalet Partisinin tabelasında güvercin olur? -Olur tabi, niye olmaz? -O Ecevit'in kuşudur. -Yok yav, benim kendi kuşumdur. -Çabuk sil onu, sil onu haydiii.. -Ben silmem, o benim imzamdır yav. Sen benim paramı ver Latif abi, otobüs gelecek. -Çabuk sildir şunu Sezgin, yarın Süleyman bey açılışa geldiğinde ben o kuşu nasıl izah edecem yav? -İso, Veysi,silin o kuşu.
Vizontele
Üç Renk: Kırmızı
Üç Renk: Kırmızı (Özgün adı: Trois Couleurs: Rouge), yönetmenliğini Polonyalı sinema yönetmeni Krzysztof Kieślowski'nin yaptığı, Zbigniew Preisner'in müziklediği bir filmdir. Adlarını Fransız bayrağının renklerinden alan üçlemenin diğer iki filmi ise, Üç Renk Mavi ve Üç Renk: Beyaz'dır. Üç Renk Mavi ve Üç Renk: Beyaz'dan sonra üçlemenin üçüncü ve son filmi olan Üç Renk: Kırmızı'da, üçlemenin ilk filmine göre, çok katmanlı öyküler vardır. Bu film, The New York Times tarafından, tüm zamanların en iyi bin filminden biri olarak seçilmiştir. Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9C%C3%A7_Renk:_K%C4%B1rm%C4%B1z%C4%B1

İstemek..

Valentine arabasıyla Rita(köpek) ya çarpar. Sahibine götürür. Sahibi ilgilenmez ve bunun üzerine gerekli işlemleri Valentine yapar. Adam Valentine'e veteriner ücretini fazlasıyla gönderir. Valentine adama ücreti teslim etmek için adamın evine gider.. parayı bozmak için adam eve girerken, Valentine sorar: - Ya Rita? Adam: Akıllı bir köpektir. Onu alın. Valentine: Siz istemiyor musunuz? Adam: Ben hiçbir şey istemiyorum. Valentine: Öyleyse nefes de almayın. Adam: İyi fikir.
Üç Renk: Kırmızı
Kung Fu Panda
Kung Fu Panda, Mark Osborne ve John Stevenson'ın yönettiği 2008 yapımı bir 3D animasyon filmidir.

Kafamda o kadar çok soru var ki...

Po: Kafamda o kadar çok soru var ki. Mesela bu ufacık sepete nasıl sığdığım gibi. Niye pantolon giymeyi sevmediğim gibi. Bir de kim olduğum gibi.
Kung Fu Panda
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
1984 yılında vizyona giren bir İngiliz filmidir. George Orwell tarafından kaleme alınmış alegorik bir politik roman olan Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı kitabından uyarlanmıştır.

Fakirlik ve cahillik üzerine hiyerarşik bir toplum kurmak mümkün değildir

Çift düşünce prensiplerine göre, savaşın gerçek olup olmaması, yahut gerçek olduğunda zaferin mümkün olup olmaması mesele değildir. Savaş kazanılmak için yapılmaz, sürekli devam etmesi için yapılır. Modern savaşın asıl amacı insan neslinin üretimini yok etmektir. Fakirlik ve cahillik üzerine hiyerarşik bir toplum kurmak mümkün değildir. Prensipte, savaşın amacı halkı açlığın kıyısında tutmaktır." Savaş kendi vatandaşlarına karşı olan bir grup tarafından yönetilmektedir. Amacı Avrasya yahut Doğuasya'da zafer kazanmak değil toplumun yapısını bozulmadan korumaktır.
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
Tatar Ramazan
Tatar Ramazan, Kerim Korcan`ın aynı isimli eserinden uyarlanan serinin ilk filmi. Olaylar II. Dünya Savaşı`nın bütün hızıyla sürdüğü 1942 yılında geçmektedir. Ahmet Kaya`nın müziklerini yaptığı film Cumhuriyet gazetesinin o dönem attığı manşetlerle anılır. Kerim Korcan'ın aynı isimli eserindeki 9 hikayeden sürgüne gönderilişine kadar olan hikayeleri içeren bu ilk filmin konusu; toprak sahiplerinden Abidin Ağa`nın oğlunu vuran Tatar Ramazan dört yıl hapis yatmıştır. Çıktığında Zeynep ailesinin baskısına rağmen Tatar Ramazan`ı karşılar, köye dönerler. Oda sahnesinde, Ramazan evi satıp beraber İzmir ya da İstanbul`a gitmeyi planladığını söyler. Fakat Abidin Ağa`nın oğlu Necmi yakasını rahat bırakmaz ve kısa bir süre sonra yağmurlu bir günde Hamdi`yle birlikte Ramazan`ı sıkıştırır, Ramazan yaralanır fakat bıçağıyla Hamdi`yi öldürür. Necmi kaçar. Bu olay üzerine 11 yıl hapis yiyen Ramazan tekrar hapishaneye düşer. Bu arada Zeynep de sürekli aile baskısı altındadır. Gittiği hapishanede kimseye bulaşmamaya çalışan Tatar Ramazan esrar satan, kumar oynatan bir koğuş ağasıyla karşılaşır. Başlarda "rahat durmadı demesinler" diye kimseye bulaşmamaya çalışır. Aynı zamanda hapishanede İdamlık Hüseyin`e de ağabeylik eder ve hapisane müdürüne Ankara'ye mektup yazması için konuşur. Fakat bu konuda da hapishane müdürü onu aldatır. Zamanla koğuş ağasının (Koca Mustafa ve Cıbıl Halil) da gardiyanlarla beraber olduğunu görür. Sonunda dayanamayarak Mustafa`ya bir tokat patlatır. Gariban kesimi arkasına alır ve gariban kesim arasında sevilen sayılan birisi olur. Mustafa bu tokadı sindiremeyerek geceleyin Tatar Ramazan`ı arkadaşlarıyla öldürmek ister fakat Ramazan olayı anlar ve Mustafa`yı bıçaklayarak öldürür. 7 sene daha alır ve sürgüne gönderilir...700 kasaba.70 vilayet.7 düvelde namı söylendi... Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Tatar_Ramazan_(film)

Merhaba yarenler, merhaba felaket arkadaşlarım

Tatar Ramazan: "Merhaba yarenler, merhaba felaket arkadaşlarım!"
Tatar Ramazan
Tatar Ramazan
Tatar Ramazan, Kerim Korcan`ın aynı isimli eserinden uyarlanan serinin ilk filmi. Olaylar II. Dünya Savaşı`nın bütün hızıyla sürdüğü 1942 yılında geçmektedir. Ahmet Kaya`nın müziklerini yaptığı film Cumhuriyet gazetesinin o dönem attığı manşetlerle anılır. Kerim Korcan'ın aynı isimli eserindeki 9 hikayeden sürgüne gönderilişine kadar olan hikayeleri içeren bu ilk filmin konusu; toprak sahiplerinden Abidin Ağa`nın oğlunu vuran Tatar Ramazan dört yıl hapis yatmıştır. Çıktığında Zeynep ailesinin baskısına rağmen Tatar Ramazan`ı karşılar, köye dönerler. Oda sahnesinde, Ramazan evi satıp beraber İzmir ya da İstanbul`a gitmeyi planladığını söyler. Fakat Abidin Ağa`nın oğlu Necmi yakasını rahat bırakmaz ve kısa bir süre sonra yağmurlu bir günde Hamdi`yle birlikte Ramazan`ı sıkıştırır, Ramazan yaralanır fakat bıçağıyla Hamdi`yi öldürür. Necmi kaçar. Bu olay üzerine 11 yıl hapis yiyen Ramazan tekrar hapishaneye düşer. Bu arada Zeynep de sürekli aile baskısı altındadır. Gittiği hapishanede kimseye bulaşmamaya çalışan Tatar Ramazan esrar satan, kumar oynatan bir koğuş ağasıyla karşılaşır. Başlarda "rahat durmadı demesinler" diye kimseye bulaşmamaya çalışır. Aynı zamanda hapishanede İdamlık Hüseyin`e de ağabeylik eder ve hapisane müdürüne Ankara'ye mektup yazması için konuşur. Fakat bu konuda da hapishane müdürü onu aldatır. Zamanla koğuş ağasının (Koca Mustafa ve Cıbıl Halil) da gardiyanlarla beraber olduğunu görür. Sonunda dayanamayarak Mustafa`ya bir tokat patlatır. Gariban kesimi arkasına alır ve gariban kesim arasında sevilen sayılan birisi olur. Mustafa bu tokadı sindiremeyerek geceleyin Tatar Ramazan`ı arkadaşlarıyla öldürmek ister fakat Ramazan olayı anlar ve Mustafa`yı bıçaklayarak öldürür. 7 sene daha alır ve sürgüne gönderilir...700 kasaba.70 vilayet.7 düvelde namı söylendi... Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Tatar_Ramazan_(film)

Volta

Tatar Ramazan: Yorgunluğun yarısı gitti, kaldı yarısı. Sizler nasılsınız? Akseli Ali: Şükür, geçinip gidiyoruz. Tatar Ramazan: Geçim yolundaysa gerisi kolay. Abdurrahman Çavuş: İnsan rahat etmek istiyorsa mahpusta, önce metanetli olacak. Ondan sonra hiç mi hiç etliye sütlüye karışmayacak. Tatar Ramazan: Valla her at bir çubukla kovulmaz. Her yiğidin de bir yoğurt yiyişi vardır. Bana karışana ben hayli hayli karışırım. Abdurrahman Çavuş: Kanun vardır kırbaç gibi, kanun vardır sütlaç gibi. Adamına göre.
Tatar Ramazan
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Yayın Evi
Kaynak Yayınları
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Fatih camii imamı!

Eğinli Hacı Hafız Hasan Efendi, dört yaşında yetim kalıp kasap olan dayısıyla İstanbul'a gelmişti. Mahalle mektebini ve hâfızlık mektebini bitirip hafız olmuş, şeyhülkurra vekili olmuş, Vakde Camii'ne imam olmuş, son olarak Fatih Sultan Camii'nde ikinci imamlık ediyormuş. Bu tarihte Medine'ye hicret etmiş. Devir, Sultan İkinci Abdülhamid zamanıdır. Kendisi: "Arkadaşlar, derdi, bu gözler neler gördü. Onun için Türkiye'nin bugünkü acıklı manzarasını görmek beni ağla­tır. Dayanamam. Görsem, perişan olurum, kendimden geçerim, O zamanla ilim hayatını, şahidi olduğu bir hadiseyle birlikte şöyle anlatmıştı: Fatih Camii'nin namazda ilk beş altı safını ulema, müderris­ler teşkil ederdi. Onların arkasında talebeler saf tutardı. Cami beyaz sarıklarla papatya bahçesi gibi olurdu... Ben imam vekili idim. Baş imam vefat etti. Benim imam tayin olunmam beklenirken, nereden iltimaslı ise başka bir zat geldi. Fakat âlim olmadığı belliydi.­ Bir sabah namazım kıldırırken, yeni gelen imam yanıldı. Feth ettiler alamadı. Birkaç kere de ben feth ettim; yine alamadı, becerip toparlayamadı, yanlış okudu. Cemaatin ön safında meşhur Tikveşli Hoca da bulunuyordu. Alimler âlimi, sultanül ulema, günün reisül uleması... Hoca son derece heybetli, gür sesle, saltanatlı, büyük bir âlimdi. İmam selâm verdi, namazı bitirdi. Halbuki yanlış okumuştu... Selâm verdikten sonra, arkaya dönüp bana, yaptığı yanlışla ilgisi olmayan başka bir şeyi sordu: "Hacı Hafız Efendi, buradaki mâ, nâfiye miydi, mevsûle miydi?" Ben cevap vermeden, Tikveşli Hoca Efendi, hiddetli bir sesle müdahale etti: "Efendi, senin ilimle, nâfıyeyle mevsûleyle ne işin var! Gü­neş doğacak, bu kadar insanın vebali var! Kalk! İnna a'teynâ ke'l-kevser, kıldır şu namazı, güneş doğacak! Baktık imam ertesi gün gelmedi. İstifa etmiş...

Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
1997
Yazılış Tarihi
1979
ISBN
975-437-065-6
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Türkiye’deki anarşinin otopsisidir. Romanda, yalnız boşa giden gençliklerin hikâyesini değil, içine düşürüldüğümüz kaosun çarpıcı grafiğini de bulacaksınız. Yıllardan beri Türkiye’de bütün görevleri, ödevleri ve sorumlulukları, dolayısı ile de toplum hayatımızı paslandıran kalleş demagojileri sergilemektedir. eri ve sorumlulukları, dolayısı ile de toplum hayatımızı paslandıran kalleş demagojileri sergilemektedir. İnsana ve insanın gerçek hayatına kurulan tuzağın romanlaşmasıdır bu kitap.

Güzeldi, kendisi dahil, hiç bir kızın olamayacağı kadar güzeldi...

Güliz çevikti, şuhtu ve zarifti. Yanakları al al olmuştu; güzeldi, kendisi dahil, hiç bir kızın olamayacağı kadar güzeldi; bunca gencin arasında en canlısı idi o. Mutluydu ve mutluluğa inandırıyordu, mutluluğun kaynağı gibiydi.