Güzellik |
"Kederle başa çıkabilirim Filipina, bu topraklarda olup olacak hiçbir kötülük beni ağlatamaz. Ama güzellik...Bizim çeliğimize ona göre su verilmemiş, kırılıyoruz orta yerimizden..." |
91 |
|
Biri olmamanın konforu insanı çok çabuk soysuzlaştırır |
Sırtını pervaza dayandı Bayan Trablousi:
"İki yıldır size söylemek istediğim bir şey var Bayan Öztürk. Nasılsa beni terk edeceğinize göre...İki yıldır size bakıyorum ve şunu görüyorum. Siz, akarken çarpacağı taşlardan korkan bir su gibisiniz. Ortadoğu çalışıyorsunuz ama Ortadoğu'ya gitmiyorsunuz. İslami hareketler çalışıyorsunuz ama kafanız karışmıyor. Yoksulluk çalışıyorsunuz ama öfkelenmiyorsunuz! Siz niye bu kadar Batılıymış gibi yapıyorsunuz Bayan Öztürk? Yabancıymış gibi? Esas şunu söyleyin bana, bu tezi siz niye yapıyorsunuz?"
Trabloussi'nin yanına oturdu Deniz. Yırtıcı bir annenin memesini emen yırtıcı bir yavru gibi sokuldu Trablousi'ye.
"Bayan Öztürk...Size Deniz diyeceğim. Deniz siz bir melezsiniz. Doğu ile Batı'nın tam ortasından gelen bir melez. Melezlik bir imkan gibi görünüyor ama bir engeldir aslında. Biri olmamanın konforu insanı çok çabuk soysuzlaştırıyor. Siz dünyanın o tarafından gelmiş olmayı unutmaya çalışıyorsunuz sanki?"
Deniz başını salladı sadece...
[...]
|
104 |
|
Yara |
Annene bakarak kendimi anladım. |
107 |
|
Evim |
"Benim evim sensin" dedi, daha çok ağladı.
Öğreniyordu. |
111 |
|
Portakal Ağacı |
Aylardan nisandı. Beyrut portakal çiçeği kokuyordu. Koku o kadar güçlüydü ki kampa kadar geliyordu. Ve annen - hakikaten o dönemde aklını yitirmişti sanırım- bana bile haber vermeden kamptan çıkıp tek başına bu portakal ağaçlarını görmeye gitmiş. Döndüğünde ona ne kadar kızdığım da umurunda değildi, onu ne kadar merak ettiğim de... Son derece kararlı bir biçimde şöyle söyledi:
"Portakal ağaçları dikmemiz gerekiyor!"
"Niye gerekiyormuş habibti?" diye bağırdım, "Burada insanlar için bile yer yok, ne ağacı?!"
"Portakal ağacı dikmeliyiz" dedi, "Çünkü bir çocuk doğuracağım ve karnım büyürken güzel bir şeye bakmak istiyorum."
|
127 |
|
O.. |
O bu pazar burada değil. O biri de değil ama sanki bizden biri. Bizimle yaşıyor, apartmanımızda ama aslında yok gibi. Hepimiz bir araya gelsek söyleyemeyiz tam nerede olduğunu. Sanki sadece hepimizin toplamı gibi. Birbirimizle olan hesaplarımızın toplamı. Kavgamızın ve sonra bitirmeden uykuya yatırdğımız kavgalarımızın toplamı. Kuyusuna günahlarımızı ve kahkahalarımızı attığımız biri gibi. Adını pek sık anmayız, çünkü hepimiz biliyoruz neden bahsettiğimizi. Herşeyin sebebi o çünkü.
|
131 |
|
Zamanın tozu akardı yarasından, kurum gibi... |
Kurşun yaraları vardı başından beri. Yağmur yağdığında zamanın tozu akardı yarasından, kurum gibi! Ama gözü alışınca insanın, yaraları görmezsin. Bizim gözümüz böyle alıştı. Zaten hepimiz biraz ona benzemiştik sonunda. Acıyan yerlerimizi birbirimize dayayarak susturmayı ondan öğrenmiştik.
Bırakıp gitsen, çok seven bir kadını terk etmek gibi bir çentik bırakır sen de. Geri dönsen, "Ben seni hiç çağırmadım ki" diyen bir erkek olur, zalim.
|
131 |
|
Dünü olmayan bir çocuk... |
İtip kakardı insanı. Ancak yediği dayakları affede affede büyümeyi öğrenmiş bir çocuksan seversin onu. Çünkü nefret etmeyi de bilmelisin eğer onu seveceksen. Bunu bilmeyenler gelir geçer. Anlatamadıklarını hep bildikleri, yine de durmadan anlattıkları bir hikayeyi alıp ondan, giderler. Niye ona gelip duruyorlar, biliyor musun? Çünkü her seferinde gençliklerini geri veriyor onlara. Onda öyle bir şey var, kim tanısa öyle der. Demeyebilirler belki ama döne döne ona gelmelerinin sebebi bu. Anlattıkları yüzünden! Her gün yeniden anlatabildiği hikayeler yüzünden. Sonrasını merak ediyorsun ya, o seni çocuk yapıyor bir bakıma. Soysuz, sopsuz, hesap vereceği bir evi olmayan bir çocuk. Hep yarın var, dün yok onda. O yüzden sen de dünün olmadığı bir yaşında donup kalıyorsun onunla olunca.
|
132 |
|
Güzelliğin diri tutar seni.. |
Anlattırır. Demeyeceğin ne varsa dedirtir sana. Ağzından karnın dökülür, karnının dibinde ne tuttuysan. Bu yüzden yenilirsin her seferinde. O hikayeler anlatır ama sana hep kendini anlattırır. Dibini gördün mü anla ki sen onunla birliktesin. Git, başkalarına git, dene. Yok olmaz. Döner gelirsin. Dibini gördün ya, kendinin esiri olursun. O yine sana anlatsın istersin, kendi dibini unutmak için artık, dinlersin. Artık ancak onun hikayeleri unutturur sana kendinde gördüğünü.
Onun için hep daha güzel olmak istersin, hep seni beğenmeyeceğinden korkarak. Bu, diri tutar seni.
|
133 |
|
Başka türlü... |
Onda güzel ne diye sorsan, kimse söyleyemez. Ben söyleyeyim. Senden habersiz bir şey yaptığını sanırsın hep. Müptelası olduğu budur herkesin. O seni bulana kadar onu bulamayacağın için, oturup ne yapıyor diye düşünürsün. Merak edersin, öfkelenirsin ve o seni bulduğunda şaşarsın kendine, nasıl hiç kızmamış gibi onu yeniden sevdiğine. Onun yanında zayıfsın işte, bu halini seviyorsun. Ağzına tükürüşünü seviyorsun, seni böyle aşılayışını, kendine benzetmesini.
Bir gün öyledir, bir gün böyle. Kafasının taşı atmışsa, derhal kendine bir sığınak bulacaksın, yerin altına kaç. Keyfi yerindeyse çık beraber Korniş'e, denize karşı nargilesini sanki biraz önce ortalığı kurşunlayan kendisi değilmiş gibi tüttürür. Ve pek haşhaşlıdır. Başka türlü katlanamıyor kendine muhakkak. Uyuyamıyor başka türlü...
|
134 |
|