Yaşadığım Gibi

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Kaynaktan Diğer Alıntılar

Başlık Altı Çizili Satır Sayfa Azalan sıralama
Aşk Psikolojisi Aşk psikolojisinin en dikkate değer taraflarından biri de mevzuunu tanımadan başlamasıdır; onun için her aşk, devamı boyunca bir yığın lezzetli keşifler silsilesi olur. Gülerken, konuşurken, hiddet veya hüzünde bu küçücük insan vücudu daima bizim için yenidir ve her kımıldanışında, kâinatla her temasında yepyeni hayranlık imkân ve vesileleri verir. Bugün onun ellerinin istisnaî güzelliğini daha yeni fark ederiz, yarın boynunun mustarip melek inhinasını şimdiye kadar görmediğimize şaşarız, bir başka zaman küçük bir yolcu arabasının ayaklarımızın ucuna düşen aynadan süsünde, yalnız bir ucundan gördüğümüz dudak ve çenesinde, bütün bir san'at eseri güzelliğini ve uzaklığını bularak kendimizi körlükle itham ederiz. Bir başka vakit, gözlerinin rengi ve alnının biçimi, bakış tarzı bizi imkânsız ve sim meçhul hazlar içinde bırakır. 131
Aşk ve Ölüm Sevdiğim bir muharrir "Aşk, ölümün gülümseyen yüzüdür" der. Bu mes'ut cümleyi her hatırladıkça, onu kendim söylememiş olduğuma müteessir olurum. 134
Aşk Aşk bize münferit ve dağınık dünyayı bir bütün halinde verir; zekâyı ihsasların yalancı cennetinden ve dar müfredatından, aklın gülünç ve sıkışık hesaplarından kurtararak bir ebediyetin aynası yaptığı 134
Sevmek Üzerine Nasıl severiz? 135
Çeşm-i bülbülü icad eden sanatkâr Eskiler baharı ya tabiatta, yahut tecrid hâlinde, tek bir manzarasında severlerdi. 144
Sonbahar Sabahı Bu sonbahar sabahının donuk inci rengini nasıl anlatabilirim? O narin, sade yıldız köpüğü dolu bir kadeh, sanatın aynasında görülmüş saf bir kadın sırtı, çıplak bir omuz gibi sanki bütün madde yükünü atarak hafiflemiş parıltısında, benden o kadar uzak, yalnız kendi süzülmüş aydınlığında -kimbilir hangi imbiklerden?- geldiği için zihne o kadar yabancı ki, arada bizi, birbirimize kaynaştıran bir takım şeyler, kapımın önündeki salkım ağacının son yaprakları ve beraberinde taşıdığı mor sabahların hatırası, avluda tulumbanın durmadan gıcırdayan yaralı hayvan sesi, daima beraberinde gezdirdiği çocuğu üç gün evvel öldüğü için sırtındaki küfede mütevazi sonbahar çiçeklerinin tebessümünü şimdi bir yetim gibi tek başına dolaştıran genç çingene kadını olmasa onu âdeta fark etmeyeceğim. Fakat o mevcut ve bütün şehre tek başına hâkim. Penceremin üstündeki yaprakların buruşuk seteninden olduğum yere kadar uzanan şimendifer düdüklerine kadar her şeyde onun saltanatı var. Tabiatı o işliyor, değiştiriyor, hayalleştiriyor. 154
Hakikî Rüyası Olan Her Şeyde Karanlığın Bir Hissesi Vardır Aydınlığı, vuzuhu herkes gibi severim; hayatı yapan şüphesiz ki onlardır. Fakat hakikî rüyası olan her şeyde karanlığın bir hissesi vardır. 158
Gece, Vapur ve Deniz O (deniz), bu haliyle bir tabiat parçası olmaktan çıkmış, esrarengiz bağlarla her parçası birbirine bağlı, en dağınık unsurları bile birbirine cevap veren, büyük karanlıklarından müteşekkil sükûtları, fikrin serhatlerini tesbit eden aydınlık noktaları ve kesif vardeninde zîhayat birer hiyeroglif gibi çalkalanan nadir yıldız akisleriyle âdeta bir şiir, kulakla değil, gözle zevkine varılan ve güzelliğine ancak eski bir tılsım gibi buruşuk ve asıl ceylân derisinden sahife üzerinde gözle erişilen, hiç yazılmamış kadar güzel ve müstesna bir şiir olmuştu. Kalabalığa rağmen hiç kimse konuşmuyordu. Gece, belli ki bin bir kollu bir ahtapot gibi hepimize sarılmış, kendisine bendetmiş, mutlak bir duruşu muhafaza etmekten ibaret olan kısa ve kat'î nizamım herkese kabul ettirmişti. Bu sükût, perdeleri indirilmiş ve lâmbaları karartılmış vapurda da böylece devam etti; mücerret ruhlar olmuştuk ve zaman denizinde terkettiğimiz hayatın hatıraları ile mahzun ve onlarla baştanbaşa dolu olduğumuz halde bir müntehaya doğru gidiyorduk. 159
Şehrin Islak Hülyâları Her fener direğinde, sabaha kadar, içinde doğduğum şehrin hülyalarından birinin asıldığını, ıslak bir bez gibi rüzgârda sallandığını ve sarardığını bu karanlık gecelerde öğrendim. 160
Şahıslar, İsimler, Semtler Bazı isimler ve beyitler de yaşamış oldukları şehrin gece saatlerine öylece hâkimdirler. 160