Ken'an Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık

Yazarı
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
592
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1951
ISBN
975-7663-95-6
Baskı Sayısı
6
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat
Editörü
Aysel Yüksel

Kaynaktan Diğer Alıntılar

Başlık Altı Çizili Satır Sayfa Azalan sıralama
Kenan Rıfâi'nin garip sorusu Mektebe girdiğinin ilk senesi, aile, İstanbul'da değildir, çocuk daimî bekâr yazdırılmıştır. Fakat birkaç ay sonra kızamığa tutulur. Mektebin müdürü olan Ali Süâvi, babasının yakın dostudur. 26
Soruları Öldükten Sonra Cevaplayan Mürşid! Genç maârifçi, meslek hayâtının çetin imtihanlarını muvaffakiyetle cevaplandırıp, her gün bir yeni müşkülle güreşir dururken, günün birinde mürşidi Edhem Efendi Filibe'den kalkıp Manastıra geliyor. Bu, iki büyük insanın dünya planında son karşılaşmasıdır. Öyle anlaşılıyor ki kudretli mürşit, genç müridine bir veda ziyareti yapmak lüzumunu duymuştur. Gerçi henüz kendisi de genç denecek bir çağda, kırk beş yaşındadır. Sağlam ve sıhhatlidir de. Fakat yeryüzüne, yalnız iki insanın yetişmesi için gelmeyi kabul etmiş olduğunu söyleyen bu büyük adam, ne çâre ki memleketine dönmek için mukavelesi tamamlanmış bir hoca gibi, dünyâyı terkedeceği zamanı çok evvelden bilmektedir. Bir yıl evvel de İstanbul'dan Filibe'ye hareket ederken Hatice Cenan Hanım'a: "Dünyâda bir sene daha kalacağım. Artık bir daha beni göremeyeceksin" diyerek bu duygulu, muztarip fakat metin kadını, olduğu yere yıkan acısı ile baş başa bırakarak gitmiştir. Filhakika, Edhem Efendi Filibe'den Manastıra gelip son vazifesini de yerine getirdikten sonra tekrar memleketine dönmüş ve birkaç ay sonra da dünyâdan göçtüğünü mânâda bildirerek, yerine genç müridini bırakmış olduğunu söylemiştir. Genç maârif müdürü için artık mesuliyet ve ağırlık devresi başlamak üzeredir. Edhem Efendi, araştırıcı, isteyici, sorucu ve baştan ayağa iştiyak olan müridinin sağnak sağnak suallerini eskiden hemen dâima sükûtla cevaplandırmış, ya da sâdece "Gör de bil!" diye kestirip atmışken, şimdi, yâni mânâ planına intikal ettikten sonra, bir suâline bin cevap vermektedir. 26
Güzellerde gözleri temizlemek! Hazret-i Ali'nin şu sözü, mert olduğu kadar masum bir ağıza yakışan latif bir itiraftır: "Ben güzellerde gözlerimi temizlerim; haşa niyetim kötülük değildir." Bin üç yüz sene evvel söylenmiş bir söz, değerini değiştirmeden bugünün hayatında neden yer almasın? Esasen William Mc Dougal'in dediği gibi: "Ebedi hakikat mazide mevcuttur. Ebedi hakikat bugün de mevcuttur. Ebedi hakikat yarın da mevcut olacaktır." Eğer Ken'an Rifai'nin kadın anlayışı hakkında bir hüküm vermek lazım gelirse, ilerdeki fasıllarda da görüleceği veçh ile onu hep bir buçuk yaşının ismeti içinde mütalaa etmek tek doğru teşhis olur. Sevmesini herkesten iyi bilen bu büyük insan için cinsiyetin esas itibariyle mühim bir rolü olmamıştır. Nitekim onu daha 9-10 yaşlarında iken kendi akranı bir arkadaşa bir sevgi şelalesi dökmüş görüyoruz. Fakat ne yazık ki bu büyük aşk kahramanının hikayesini, aşkı dar bir anlayışla ele alanlara izah etmek güç, belki muhaldir. Bu yüzden de onun alemşümul sevgisi, pek az kimse tarafından anlaşılabilmiştir. 31
Ömrünün geçmesi, mezara yaklaşman olmasın "Bulunduğun yerde kalma, ileri geç. Geç de ne kadar geçersen geç. Yoksa ömrünün geçmesi, mezara yaklaşman olmasın." "Yürü, dâima yürü... Eğer ölüm seni yolda iken yakalarsa onu Allah bilir. Yeter ki dururken olmasın..." 46
Hayat muammasının kabuğuna tırnak sürmek .. materyalist felsefeye kur yapan ondokuzuncu asır ilim adamının îmâna dudak büken alaylı edası genç doktorda bariz olarak sezilmektedir. Onun için de hayat muammasının kabuğuna hiç tırnak sürmemiş, hiç kazıyıp derinlere gitmeye lüzum görmemiş olan, zamanının münevver bir tipidir. 59
Bir hükümdarı al aşağı etmek endişesinin fersahlarca üstünde bir vazife! Genç müdür (Kenan Rıfai)'nin başında çeşitli gaileler de vardır. Bir kere mektebi (Numune-i Terakki - İstanbul Lisesi), memleketin seçilmiş ailelerinin çoğu şımartılmış çocuklarıyla doludur. 62
Taassupla mücadele eden aydın şeyh! Ken'an Rifâî için taassup, tedavisi gereken bir illet kabul edilmiş olduğundan, terbiyesine el koyduğu kimselerin bu cephelerini takipçi bir alâka ile törpülemek hususunda âzami dikkati gösterirdi. İşte onun için Aziz Efendi'nin de bu zayıf tarafını derhal ele almıştır. Meselâ beraber yola çıktıkları ikinci Medine seyahatinde, tren Şam'a geldiği zaman Ken'an Rifâî, bu başı sarıklı, sırtı cübbeli yol arkadaşına: "Haydi Aziz Efendi belki yolda lâzım olur, meyhaneye git de bir şişe konyak al." der demez, Aziz Efendi sırtındaki o ilmiye kisvesiyle yola düşüp bir meyhane bularak mürşidinin arzusunu yerine getirmiş, şişeyi cebine veya cübbesinin altına saklamaya bile lüzum görmeden halkın gözü önünde Ken'an Rifâî'ye teslim edince o: "Bize lâzım olan konyak değil, senin meyhaneye gitmendir" diyerek şişeyi kaldırıp pencereden atmıştır. 83
Yüz sene önceden bir Türkçe olimpiyadı prototipi! Bir sene, mektepte tevzi-i mükafat (Talebenin muvaffakiyet gösterenlerine kitap dağıtma merasimine tevzi-i mükafat denirdi. ) vardır. 98
Ne fark var canım? Vahdet felsefesini bu zirveleşmiş mertebeden temsil eden bir insan, fail olarak yalnız Allah'ı kabul edince, kul işi dediğimiz bir emri de Hak'tan bilmesinden daha tabii ne olur? 123