Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
166
Baskı Tarihi
2006
ISBN
975 289 319 8
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Cağaloğlu- İSTANBUL
Yayın Evi
Everest
Hayatta her şeyi acemice yapan, ölçü ve stratejiden anlamayan, bir türlü "dediğim dedik" (köşe yazarlarına çok yakışan "kodum mu oturturum!" tavrı) olamayan, travmalarını fazlaca ele veren birinden beklendiği gibi... Aslı Erdoğan

Bir Delinin Güncesi

Bir dost, hayat kurtarıcı cümleyi söyledi: "Niye başın öne eğik? Bence sana bugünlerde Can Yücel' in kitapları lazım." "Ne kadar yalansız yaşarsak, o kadar iyi" diyordu şairin sesi.Bir şairden beklenen sözcüklerinin arkasında durmasıdır, üstelik artlarına saklanmadan.

Benim hiç ümidim kalmadı

...İsmet Paşa İstiklal savaşının başarıya ulaşmasında son derece ümitsizdir.Kazım Karabekir Paşa İstanduldan Anadoluya geçmeden önce kendisine yaptığı müracatta şöyle dediğini aktarır. -Benim hiç ümidim kalmadı.Ben kararımı sana söyleyeyim mi Kazım?Köylü olalım; askerlikten istifa edelim...Senin kaç liran var? Birleştilerelim.Kazım ağa, İsmet ağa olalım, hayatımızı çiftçilikle sürüyelim.

Cumhuriyet

Bu adamlar iktidarı ele geçirmişler ve diledikleri gibi herşeyi yapma sevdasında olan insanlardı.Ne yapacaklarını da doğru dürüst bilmiyorlardı.Kimisi kominist olalım peşindeydi, kimisi bilmem ne? Sonunda tabii bu güçlü grup ,laiklik namı altında din düşmanlığına ve diktatörlüğe yürüdü.İsmi Cumhuriyetti ama, yönetim tam şekli ile diktatördü.Tam diktatörlüktü...

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Şair olmayınca bir insan doğulu olamaz

Tek aydınlık kafa Peyami'dir. Fakat tekrar ediyorum. Batı'yla zehirlenmiş kafa, yüzde seksen Batı'dır. Osmanlı ile mücehhez değil. Tanpınar yüzde elli veya yüzde kırk Batı'dır. Şair olmayınca bir insan doğulu olamaz. Şair değildir Peyami. Ben bile bazen düşünürüm, bazen hissederim.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
795
Baskı Tarihi
13.Baskı Ekim 2009, İstanbul (1.Baskı Haziran 2001, İstanbul)
ISBN
975-470-890-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
İletişim Yayınları
Mütercimi
Ergin Altay
Dünya edebiyatının en büyük üç eserinin Sophokles’in Oedipus Rex’inin, Shakespeare’in Hamlet’inin ve Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’inin aynı konuyu, yani “baba katilliğini” ele alması rastlantı olarak açıklanamaz. Üstelik, bu üç eserde de sözkonusu davranışın kaynağı, yani bir kadın yüzünden doğan cinsel düşmanlık açıkça ortaya konulmuştur. Sigmund Freud

Sızlanma

Sızlanmalar, kanayan yarayı büsbütün azdırmak ihtiyacından başka şey değildir.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Kevir

Burası çöldür; şehirli gözler onun içinde, güzel bir gündoğumuyla günbatımından ve yıldızlı bir gökyüzünden başka hiçbir şey göremeyeceklerdir. Bu kitap, Sartre'in deyimiyle, yaralı bir yüreğin şiirleri, kelimenin Farsça anlamıyla gazelleri ve çöle ait bir ruhun iç yakınışlarıdır. Bu çöl, benim hem dünyam, hem tarihim, hem vatanım, hem yüreğim, yabancı benliğim, çorak ve ateşli hayatım ve nihayet benim hikâyemdir. Bu, varoluşun susuz, esrarlı, yakıcı, bekleyen ve dertlenen çölüdür. Bu sözlerin okuyucusu, kendisini muhatap kabul etmemelidir. Bu sözlerin muhatabı yoktur. Onların görücüsü ve arayıcısı olmalıdır. Kelimeleri ve cümleleri okumamalı, cümle haline gelmiş, kelimeleşmiş duygulara dokunmalı, tatmalı ve koklamalıdır. Bir mektubu okur gibi değil, bir kaderi görür gibi okumalıdır. Bir hatibin sözlerine kulak verir gibi değil, kendi kendine inleyen bir yaralının yalnızlığını görür gibi bakmalıdır. Çölde hiçbir şey yoktur. Ne bir söz, ne bir kişi. Burada sadece başı dönmüş, dur durak bilmez bir kasırga, bu susuz uçsuz bucaksızlıkta yalnız ve başı dönmüş bir ruh gibi esmekte, inlemekte, aramakta ve feryat etmektedir. Sense, kenardan içeriye doğru birkaç adım at. Gözlerini iki elinle kendine gölgelik ederek, teknik eleştiri yapmadan onun kaderini seyre koyul. Bu dünyaya benim bakış açımla bak. Benim yüreğimin kervanıyla birlikte, benim kültürel azığımla, benim tarih yolumun üzerinde, benim acılarımın ve özlemlerimin kırbacıyla bu çölün göğsüne sardır da kelimelerimin rehberliğiyle değil, sözümün kokusuyla bu çöllerin bağrına yol bul. Bu derin sahranın samimiyeti içinde kendini yitir; çölün yalnızlığını, yabancılığını, korkusunu, ihtişamını, sonsuzluğunu, melekûtunu ve vahşi güzelliklerini seyret. Oradan bu dünyanın fizikötesine, hepsi de yakın, hepsi de belli, hepsi de gündelik olan sevinçlerin ve üzüntülerin gaybına doğru başını uzat da ondan sonra benim hakkımda lanette veya övgüde bulunmak için otur. Ey çölün sadık okuyucusu, ey dost! Ey bilgili düşman, bu şıkşıkiyeyi kendi şıkşıkiyen gibi dinleme, gör! Okuma, bul! Ne diyeceğini düşünmeden önce, benim ne dediğimi düşün! Meşhed / 9 İsfend 1348

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Felsefe, İnsan, Siyaset, Şiir

İnsan, bilincinin doruğunda iken, kendisini dört hayatın mahkûmu olarak bulur: "Tabiat, tarih, toplum ve kendisi." Söz, bu dört hayatının her birinde bir başka şekilde olan insanın, anlamlarının, duygularının, acılarının ve ihtiyaçlarının ifade edilmesi demektir. İnsan bazen varlıktan söz eder, sözü felsefedir; bazen tarihten söz eder, sözü insandır; bazen toplumdan söz eder, sözü siyasettir ve bazen kendinden söz eder, sözü şiirdir.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Yalnızlık

Yalnızlık, kişinin, "insani konumunun" en belirgin özelliğidir.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
207
ISBN
978-605-4195-17-6
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Düşün
Editörü
H.Ahmet Menteş

Sen harcanan kaçıncı nesilsin biliyor musun?

Dergi (Hareket) rayına oturduktan sonra, yayınevimiz sayesinde kitaplar da çoğalmaya başlamıştı. İstanbul'da kurulup, çatısı altında düzenli olarak seminer ve sohbetlerin verildiği, Anadolu Fikir Derneği şimdi de Ankara ve Erzurum'da kurulmalıydı.

Ebubekir Erdem, Kayserili Mehmet Doğan ve Ezel Erverdi otobüs biletlerini alıp yola çıkmadan önce;

- Memet, sen Hocaya yarın öğleden önce liseye öğretmenler odasına giderek ona uğrayacaksın ve aralık sayısı için başyazıyı isteyeceksin! Söyleyeceğin birşey var mı?

- Anlaşılmıştır, Allah yol açıklığı versin, sağlıkla gidip dönün. Ankara'da Ali Birinci, Göncüler, Doğan ve Niyazi Adalıya, Erzurum'da da Atilla Maraş, Şucaeddin Erdem, Bekir Soysal ve Mutlu Binol'le cümle yarana selam söyleyin! Özellikle Feyyaz ve Fehim İbrahimhakkıoğlu'na...

- Tamam, haydi eyvallah!

- Güle güle, Allah'a emanet!

Her taraf bembeyazdı, hele Sultanahmet...Kış İstanbul'a karla gel-misşti. Amansız bir soğuk bastırmıştı, hemen herkes biraz nevazil veya gripti. Şapkamı kulaklarıma kadar indirip, parkamın bütün düğmelerini iliklemiştim. MTTB'nin köşesinden sola dönünce, İstanbul Erkek Lisesi görünüyordu. Cümle kapısındaki kar yeni kürelenmişti.

Önümü kesen nöbetçi öğretmen nezaketle sordu;

- Ne istediniz beyefendi?

- Nureddin Topçu Hoca'yla görüşmek için gelmiştim de...

- Şu anda derste olduğunu sanıyorum, ancak bir-iki dakika sonra çıkar. Buyrun öğretmenler odasına geçin lütfen...

Geniş ve tenha bir salondu, uygun bir yere iliştim. Duvar resimleri çok eskiydi, derse hazırlanan öğretmenler yüksek perdeden konuşuyorlardı. Çıkış zilini farketmemiştim. Göz açıp kapayıncaya kadar Hoca çıkagelmişti. Hemen ayağa kalktım.

- Hoşgeldin, nasılsın?

- Sağolun Hocam, siz nasılsınız?

- Niye uğradın, arkadaşların nerdeler, ne yapıyorlar?

- Son yazıyı almak için gelmiştim efendim. Arkadaşlar da Anadolu Fikir Derneği'nin şubelerini kurmak için önce Ankara'ya gittiler, sonra da Erzurum'a...

Daha ağzımdaki cümle bitmeden Hoca sözümü kesmişti.

- Ankara'ya gittiler ha...dernek için ha?

- Evet, efendim!

- Dernek kurmak için öyle mi?

- Evet efendim, ayrıca seminerler ve kitap çalışmaları...

Bu geniş açıklamamla aferin beklerken Hoca yeniden sözümü kesip azarlayan tonda ve vurgularla bütün arkadaşlarımı benim şahsımda tenkit edip haşlamaya başladı.

- Ne konuşuyorsun sen! Ne konuşuyorsun sen!

Sesini birden yükselten Hoca lafımı ağzıma tıkamıştı, gergindi. Hatta çok hiddetliydi, nerede hata yapmıştım, neye uğradığımı şaşırmıştım.

- Görüyorum ki, siz Ankara'nın yolunu tutmuşsunuz. Siyasetin yolunu tutmuşsunuz! Dergi ve kitap hariç, ben sizinle birlikte değilim.

Sen kaçıncı sınıftasın bakayım? Söyle!

- Cerrahpaşa Tıb, ikinci sınıftayım Hocam!

- Sen harcanan kaçıncı nesilsin Ferruhlardan bu güne, biliyor musun? Hayır hayır dergi ve kitap dışında ben yokum, sizlerle birlikte değilim....

- Hocam siyasetle bir ilgisi yok arkadaşların! Bu girişim fikri ve edebi çalışmalara zemin hazırlamak için!

- Hayır efendim, Ankara'ya gidişin geri planında siyaset vardır...


Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Başlık ve Muhatap

Bir söz, ister şiir olsun, ister düzyazı, ister vahiy olsun, ister akıl; iki dış ve öncül şartla kayıtlıdır: Başlık ve muhatap. Başlık sözü sınırlar ve tutsak eder; böylece muhatap onu kendi rengine boyar. Hegel'in felsefi, Sartre'ın da edebî tabirini kullanacak olursak, söz daima başlık ve muhatap veya sonuç alma ve aktarma aracılığıyla kendisine yabancılaşır. Kendisinden dışarı çıkar, kendi kendini muhatapta yitirir, kendi özgürlüğünü ve imkanlarını, başlığın kendine yüklediği ve dayattığı kayıtlara ve amaçlara bağımlı hale getirir. Yalnız bir ruhun, bu çölün gurbetinde kendi kendisiyle konuştuğu bu kitapta söz, her türlü sözün ayrılmaz parçası olan bu iki kayıttan azadedir. Çünkü ne önceden başlığı verilmiş konuların beyanı, ispatı, öğretimi ve propagandasıyla mesuldür, ne de önceden belirlenmiş muhatapların algılama seviyesi, zevki, beğenisi, kabul veya ret alanlarıyla sınırlanmıştır.