hareket

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
128
Baskı Tarihi
2003
Yazılış Tarihi
1963
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayışığı Kitapları
Mütercimi
İhsan Durdu
Orijinal Adı
The Ordeal of Change

Eric Hoffer, Amerikalı bir toplum filozofuydu. 1902 yılında doğan Eric Hoffer, dokuz kitap yazdıktan ve Başkanlık Özgürlük Madalyasını aldıktan sonra 1983 yılında öldü. İlk eseri olan Kesin İnançlılar ile üne kavuşan Hoffer, başarılı bir yazar olarak hayatını sürdürdü. 


Yedi yaşında bilinmeyen nedenlerle kör olan Hoffer'ın gözleri onbeş yaşında açıldı. Tekrar kör olma korkusuyla mümkün olduğu kadar kitap okumaya çalışan Hoffer, görme yetisini bir daha yitirmediği gibi, edindiği oburca okuma alışkanlığını sürdürdü ve kendi kendini eğitti. 

Amerika Bir Eylem Cinnetinin Eseridir

İç Savaş'tan sonra soluğu Amerika sahillerinde alan milyonlarca göçmen müthiş bir değişim geçirdi. Hayli öfkelendirici ve hayli can yakıcı bir deneyimdi bu. Neredeyse bir gece içerisinde bütü­nüyle yeni bir dünyaya aktanlmakla kalmamış, fakat aynı zamanda, Avrupa'nın bir yerlerindeki küçük bir kasaba veya köyün sıcak toplu yaşamından koparılıp bireysel yaşamın soğuk ve kasvetli yalnızlığına itilmişlerdi. Kelimenin her anlamıyla uyumsuz olan bu insanlar, bir devrim infilakı için ideal malzeme durumundaydılar. Bununla birlikte, emirlerine aMade geniş bir kıtaya, terakki için eşsiz fırsatlara, bireysel girişime ve kendine güvene büyük önem veren bir çevreye shiptiler. Bu yüzden, Avrupa'nın durağan küçük kasaba ve köylerinden gelen bu göçmenler, çılgınca eylem peşinde koşmaya başladılar. İnanılmayacak kadar kısa bir sürede bir kıtayı terbiye edip hakimiyetleri altına almayı başardılar. Biz Amerikalılar bu eylem cinnetinin eseriyiz.
 


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
167
Baskı Tarihi
2010
ISBN
978-975-05-0263-7
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Can Cankoçak-Murat Gültekingil
Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender’in ve Çetin’in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır. “Nihal’e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle gerekmişti. Koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yapması gerektiğini bilen, Nihal düzgün yürüsün, üniversiteyi uzatmadan bitirsin, yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye asfalt döşeyen iki orta yaşlı, deneyimli erkek. Biri göbekli, diğeri kel.”

Ekşın

Hareket etmezsen acı üzerinde birikir.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
207
ISBN
978-605-4195-17-6
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Düşün
Editörü
H.Ahmet Menteş

Sen harcanan kaçıncı nesilsin biliyor musun?

Dergi (Hareket) rayına oturduktan sonra, yayınevimiz sayesinde kitaplar da çoğalmaya başlamıştı. İstanbul'da kurulup, çatısı altında düzenli olarak seminer ve sohbetlerin verildiği, Anadolu Fikir Derneği şimdi de Ankara ve Erzurum'da kurulmalıydı.

Ebubekir Erdem, Kayserili Mehmet Doğan ve Ezel Erverdi otobüs biletlerini alıp yola çıkmadan önce;

- Memet, sen Hocaya yarın öğleden önce liseye öğretmenler odasına giderek ona uğrayacaksın ve aralık sayısı için başyazıyı isteyeceksin! Söyleyeceğin birşey var mı?

- Anlaşılmıştır, Allah yol açıklığı versin, sağlıkla gidip dönün. Ankara'da Ali Birinci, Göncüler, Doğan ve Niyazi Adalıya, Erzurum'da da Atilla Maraş, Şucaeddin Erdem, Bekir Soysal ve Mutlu Binol'le cümle yarana selam söyleyin! Özellikle Feyyaz ve Fehim İbrahimhakkıoğlu'na...

- Tamam, haydi eyvallah!

- Güle güle, Allah'a emanet!

Her taraf bembeyazdı, hele Sultanahmet...Kış İstanbul'a karla gel-misşti. Amansız bir soğuk bastırmıştı, hemen herkes biraz nevazil veya gripti. Şapkamı kulaklarıma kadar indirip, parkamın bütün düğmelerini iliklemiştim. MTTB'nin köşesinden sola dönünce, İstanbul Erkek Lisesi görünüyordu. Cümle kapısındaki kar yeni kürelenmişti.

Önümü kesen nöbetçi öğretmen nezaketle sordu;

- Ne istediniz beyefendi?

- Nureddin Topçu Hoca'yla görüşmek için gelmiştim de...

- Şu anda derste olduğunu sanıyorum, ancak bir-iki dakika sonra çıkar. Buyrun öğretmenler odasına geçin lütfen...

Geniş ve tenha bir salondu, uygun bir yere iliştim. Duvar resimleri çok eskiydi, derse hazırlanan öğretmenler yüksek perdeden konuşuyorlardı. Çıkış zilini farketmemiştim. Göz açıp kapayıncaya kadar Hoca çıkagelmişti. Hemen ayağa kalktım.

- Hoşgeldin, nasılsın?

- Sağolun Hocam, siz nasılsınız?

- Niye uğradın, arkadaşların nerdeler, ne yapıyorlar?

- Son yazıyı almak için gelmiştim efendim. Arkadaşlar da Anadolu Fikir Derneği'nin şubelerini kurmak için önce Ankara'ya gittiler, sonra da Erzurum'a...

Daha ağzımdaki cümle bitmeden Hoca sözümü kesmişti.

- Ankara'ya gittiler ha...dernek için ha?

- Evet, efendim!

- Dernek kurmak için öyle mi?

- Evet efendim, ayrıca seminerler ve kitap çalışmaları...

Bu geniş açıklamamla aferin beklerken Hoca yeniden sözümü kesip azarlayan tonda ve vurgularla bütün arkadaşlarımı benim şahsımda tenkit edip haşlamaya başladı.

- Ne konuşuyorsun sen! Ne konuşuyorsun sen!

Sesini birden yükselten Hoca lafımı ağzıma tıkamıştı, gergindi. Hatta çok hiddetliydi, nerede hata yapmıştım, neye uğradığımı şaşırmıştım.

- Görüyorum ki, siz Ankara'nın yolunu tutmuşsunuz. Siyasetin yolunu tutmuşsunuz! Dergi ve kitap hariç, ben sizinle birlikte değilim.

Sen kaçıncı sınıftasın bakayım? Söyle!

- Cerrahpaşa Tıb, ikinci sınıftayım Hocam!

- Sen harcanan kaçıncı nesilsin Ferruhlardan bu güne, biliyor musun? Hayır hayır dergi ve kitap dışında ben yokum, sizlerle birlikte değilim....

- Hocam siyasetle bir ilgisi yok arkadaşların! Bu girişim fikri ve edebi çalışmalara zemin hazırlamak için!

- Hayır efendim, Ankara'ya gidişin geri planında siyaset vardır...


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
639
Baskı Tarihi
Ekim 2009
Yazılış Tarihi
Nisan 2008
ISBN
978-975-6006-23-8
Baskı Sayısı
13. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
April
Editörü
K.Egemen İpek
Mütercimi
Murat Kayı
Neden Altını Çizdim?
Küçük Charlie ile öğaretmeni Zinser'in felsefe dersindeki baş döndüren dialoğu gerçektende ilgi çekici.

Yaşamınızın kontrolu sizde değil!

Zinser gülümsedi '' Bir deneycinin bakış açısından kendimiz üzerindeki `gücümüz` anlaşılablir değildir ,çünkü`güç` sözçüğünü tanımlamak mümkün değildir.'' ''Bu delice ,''dedi Charlie. ''Peki,'' dedi Zinser yakışıklı çoçuğa dönerek.''O zaman bana açıkla.'' ''Güç...''Charlie önce notlarına ,sonra da Zinser'e baktı.''Güç bir fikirdir.'' ''Kaynağı nedir bellek mi yoksa imgelem mi?'' ''Bellek.Bedenimi hareket ettirdiğime dair olan anılarım.'' Göstermek için parmaklarını oynattı. ''Ama iradenin bedenini hareket ettirmekte kullandığı gücü bilmek mümkün değil.'' ''Ne demek istediğinizi anlamıyorum.'' ''Zihnin ve bedenin arasındaki bağlantı tam bir muamma.Düşün: Eğer sana görünmez bir ruhun nesneleri yerinden oynatabildiği başka bir durum anlatsaydım,bana deli derdin.Zihnin beden üzerindeki etkisi,sana zihnimle dağları yerinden oynatabileceğimi söylememden daha akıl dışı değil.'' ''Ama zihin bedene bağlı.'' ''Beyin bedene bağlı. Ama zihin öylemi?Bilinç öylemi? Bilim adamlarının bilincin ne olduğu,hatta nerede olduğu hakkında küçük bir fikirleri yok.Öyleyse bedenine nasıl bağlı oluyor? Bu bağlantıyı hissedebiliyor musun?'' ''Yani...Edemiyorum.'' ''O zaman olduğunuı nasıl bilebilirsin?'' ''Çünkü bedenimi kontrol edebiliyorum!''diye bağırdı Charlie. ''Hayır edemezsin.'' ''Ne demek, edemem?'' ''Tüm organların üzerinde aynı derecede kontrole sahip değilsin.Miden,böbrekelrin,karaciğerin...Hepsi senin bilinçli zihninden tamamen bağımsız çalışır.'' ''Böbreklerimi kontrol edemiyor olmam bedenimin geri kalanı üzerinde güç sahibi olmadığım anlamına gelmez.'' ''Ama bu gücün nerede başlayıp nerede bittiğinin farkında değilsin.Gücü hissedemezsin.Sadece deneyimlerin arayıcılığıyla iradenin sınırlarını biliyorsun.Ve deneyimlerin her ne kadar sana parmağının sen istediğin zaman oynadığını öğretmiş olsa da, bu deneyimler parmağın ve zihninin birbirine nasıl bağlı olduğunu söylemiyor.'' ''Ama parmağımı oynatmak istediğim zaman zihnim onu oynatıyor.'' ''Hayır ,oynatmıyor.'' Charlie ellerini havaya kaldırarak,''O zaman oynatan nedir?'' diye sordu. ''Nöronların ürettiği elektiriksel dürtülerle idare edilen sinirler tarafından tetiklenen kaslar.Bilincin parmağını oynatmaya çalıştığın zaman neler olduğunun farkında bile değil. Zihnin parmağını oynatmak istiyor, ama onun yerine bir nöronu tetikliyor. Senin ne hissedebileceğin, ne de kavrayabileceğin ve asıl amaçladığından tümüyle farklı bir olay.'' Charlie soluğunu gürültüyle koyuverdi.Zinser aldırmadan devam etti, çünkü onun anlamanın eşiğinde olduğunu kavramıştı. ''Ateşlenen nöron parmağın oynayana kadar bir dizi kasıtsız olaya neden oluyor.Yani gördüğün gibi parmağını oynatacak bir 'gücün' bilincinde değilsin çünkü böyle bir gücün yok. sahip olduğun tek şey, bir takım elektronik darbeleri tetikleyecek bir güç. Bunlarda her ne kadar sonunda bir harekete yol açsalar da , senin anlayışının dışında çalışıyor.Onun için bir daha soruyorum: Bedenin üzerinde sahip olduğun gücü nasıl 'bilebilirsin'?'' Charlie'nin omuzları çöktü.'' sanırım bilemem'' ''Bilemezsin. Hareket, deneyimlediğin bir şeydir, ama arkasındaki gücün bilinçli zihin tarafından bilinmesi olanaksızdır.''