Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
221
ISBN
9944588105
Baskı Sayısı
0. Baskı
32 Kısım tekmili birden...
Ayrı ayrı nedenlerle, farklı zamanlarda, farklı dergilerde daha çok Yolcu'da Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçerir ve Şiiri Özlüyorum'da Portreler başlığı altında yayımlanan yazıları ki kazandıracak bir bağlam oluşturmaya çalıştım.
Otuz İki Kısım Tekmili Birden başlığı altındaki isimlere, sinema yazılarımdan seçtiğim metinleri ekledim. Bu bölüm, araya girmiş parçalar biçiminde değerlendirilebilir.
Nilgün Marmara
1. Tüm fotoğrafları, hüznün ve şiirin bir kadın yüzüyle uyumlu buluşmasıdır. Fotoğrafları güzel yüzünü alıp gitmiş bir şair imgesidir. "Fazla üstelemeyin, bu dünyada yalnızım" der gibi bir duruşu vardır.
3.Mağrur bir suskunluğun kalesinde hep insanca gülümser. Büyük gözleriyle sessizce konuşur. Hep bir acıyı gizler gibi "bir nehrin dalgınlığıyla" bakar.
16. "Hayatın neresinden dönülse kârdır!" diyebilen ve bunu günlük konuşmalarına aktarabilen bir kadındır. "Giderek eriyen bir buz parçasının üzerine oturmuş, okyanusa akmaktadır. Davetsiz bir yolcudur. Tahta bavulunda cam kırıkları, ecel kırıkları taşır."
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
221
ISBN
9944588105
Baskı Sayısı
0. Baskı
32 Kısım tekmili birden...
Ayrı ayrı nedenlerle, farklı zamanlarda, farklı dergilerde daha çok Yolcu'da Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçerir ve Şiiri Özlüyorum'da Portreler başlığı altında yayımlanan yazıları ki kazandıracak bir bağlam oluşturmaya çalıştım.
Otuz İki Kısım Tekmili Birden başlığı altındaki isimlere, sinema yazılarımdan seçtiğim metinleri ekledim. Bu bölüm, araya girmiş parçalar biçiminde değerlendirilebilir.
Cemal Süreya
-"Sizin hiç babanız öldü mü?" şiirini, babasının ölümünden dört yıl önce; 'Kars' şiirini Kars'ı hiç görmeden Paris'te yazar.
-Arkadaşı Muzaffer Buyrukçu'yu da kattığı bir fantezi geniş yankı uyandırır. Turgut Özal'a bir intihar çağrısı yapar:
"Ülkemizi sizden
Sizi de özel sıkıntılarınızdan
Kurtarmak için
Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu'yla
Bir önerimiz var: İntihar etmelisiniz!
Ben ve Buyrukçu bu konuda
Dostça omuz veriyoruz size.
Gelin, halkın önünde,
Üçümüz birlikte intihar edelim
Yer: Kadıköy eski iskelenin önü
Gününü ve saatini siz saptayın
Ülkemiz sizden kurtulsun
Biz de bir işe yaramış olalım."
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
221
ISBN
9944588105
Baskı Sayısı
0. Baskı
32 Kısım tekmili birden...
Ayrı ayrı nedenlerle, farklı zamanlarda, farklı dergilerde daha çok Yolcu'da Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçerir ve Şiiri Özlüyorum'da Portreler başlığı altında yayımlanan yazıları ki kazandıracak bir bağlam oluşturmaya çalıştım.
Otuz İki Kısım Tekmili Birden başlığı altındaki isimlere, sinema yazılarımdan seçtiğim metinleri ekledim. Bu bölüm, araya girmiş parçalar biçiminde değerlendirilebilir.
Attığın Oku Sen atmadın
İslam ordusu ilk defa olarak en çetin savaşlardan birinden dönüyordu, gururlu ve muzaffer olarak. Gurur!? Bu çok çirkin bir huy ve özelliktir. İslam ise, ona karşı çetin bir mücadele başlatmıştır. Peygamber bu kötü huyu, bencil Arap ırkının ruhundan temizlemek için çok uğraşmıştır. Şimdi, eşit şartlardan yoksun bir savaşta, Arap eşraf ve ulularını kuyuya atan veya esir eden kimseleer, ister istemez gururlanıp kendi kendilerine övünebilirlerdi. İşte bu konuda çok isabetli ve yerinde bir uyarı Peygamber'in bizzat kendini hedef alıyor ve meselenin diğerlerince de daha derin ve açık bir şekilde anlaşılması sağlanıyordu. Sözkonusu uyarı: " Attığın oku sen değil, aslında Allah attı" ifadesiyle ayet olarak indirildi.
Siyaset ve Politika
Ünlü filozof Platon da bu gruba (Emerson, Caryle gibi kahramanperest düşünürlere) dahildir. O diyor ki "Toplum koyunlardan oluşmuştur. Bu koyunlar için de çobanlar gereklidir." Çoban-sürü terimi özellikle Doğu dünyasının siyasi kültüründe yaygındır. Bu terim Doğu'da hükümet ve siyasetin gerçek ruhunu ve özel anlamını ortaya koyuyor. Yani,
a) Çoban başka bir cinstendir. Sürü de ayrı bir cinstendir.
b) Çoban, sürünün isteği üzerine seçilmez, onu bu göreve Malik seçer. Malik de Tanrı'dır. (Doğu dünyasındaki hükümetin varlığı din üzere yorumlanmış olur.)
c) Sürünün, çobanı işten elçektirme, değiştirme, ona karşı devrim, isyan, itiraz ve eleştiri hakları yoktur.
d) Çoban koyunlara karşı değil, Malik'e karşı sorumludur. Ve yapılacak her işi sadece Malik ile Çoban daha iyi bilir.
e) Çobanın cins, ırk, tür üstünlüğü ve fazileti, sürü tarafından bilinmekte ve hiçbir kuşku içinde bulunmamaktadır.
f) Sürünün çobana körü körüne itaati mantıklı ve makuldur. Çünkü bu, ilahi namuslar( kanunlar) ve doğa kurallarına uygundur.
g) Çoban sürüyü yöneltme ve idare etmede koyunların rıza ve seçimine göre hareket etmemelidir. Çünkü bu ne makul ne mümkün ne de yararlıdır.
h) Korkunç olan şey, çobanın ve sürü gözetmenin son amacıdır.
Doğu dünyasındaki hükümetlerin siyasi ilkelerinin tümünün yani ilkelerin nihai hedefi, hükümet tarzı ve hükümet halkla ilişkileri, bu iki kelimeden çıkarıldığını görüyoruz. Hükümet ve toplumu idare tekniğinin "siyaset" olarak adlandırması rastlantıya bağlı bir adlandırma değildir. Yunan'da demokrasinin beşiğinde bunu " politic" diye adlandırmaları da rasgele değildir. Bilindiği gibi politic, "şehir" anlamındaki "police" kökünden kaynaklanır. Siyaset kelimesi "çobanlık" öngörülen bütün özellikleri kapsadığı gibi, siyasetin hedefi de çobanlık olup, hükümetin yöntemini ortaya koyar. Nitekim siyaset "at"ı azarlayıp kırbaçlayarak itaat ettirmektir. Özellikle, özü özgürlük ve isyancılıkla bütünleşmiş genç atı, kırbaçla korkutarak itaat ettirip sakinleştirmek anlamındadır siyaset. Bu Doğu ve Yunan'a has iki kavramda iiki zıt siyasi görüşün varlığı ortadadır. Politik'te yönetici halk içindir. Siyaset'te halk, yöneten içindir. Politik bir "şehri idare etmek", siyaset ise onu "hazırlamaktır".
Bilal'in Bedri
Rasulun müezzini, herkesten daha çok, gururla hareket ediyordu. Sanki bugün onun günüydü. Ömür boyu kölelik yapıp, horlanan bu habeşli, İslam'a girdikten sorna, Mekke'de korkunç işkencelere göğüs germişti. Şimdiyse fikirdaşlarıyla birlikte kılıç sallayan, hür bir mücahit olarak görüyordu kendini. O bütün patronlar, özellikle acımasız eski patronu Umeyye bin Halef karşısında, hür bir mücahit olarak dikilmişti. Bedir savaşı, Sâ'd BinMu'az, Ebû Bekir, Ömer ve diğerleri için itikadi ve düşünsel bir savaş niteliğindeydi. Fakat Bilal için bu savaş hem itikadi, hem de intikam alma ve kurtuluşcu bir savaş idi. Ona göre, bu savaş, köleliğe ve insanın esaretine karşı vücuduyla (deri ve kemiğiyle) somut olarak hissettiği bir şeydi. Ebû Bekir'in tevhit anlayışı, hakkı gören, bilimsel bir görüştür. Doğru bir dünya görüşü ve anlayış tarzıdır.Bilal'in tevhid anlayışı, onun çarşı ve pazardaki hareketini , bireysel ve grup ilişkilerin, sınıfsal ilişkilerini ve hatta özel hayatını bile içine alıp etkilemekteydi. Bu iki tevhid anlayışı arasındaki fark, Bedir'de iyice kendini gösterdi. Onun ve müslümanların Bedir savaşındaki sloganları, savaşçının soyluluk, ailevi asalet ve korkusuzluğuyla ilgili recezler yerine sadece; "Ahâd, Ahâd, Ahâd" dan ibaretti. Bunun Bilal için çok özel bir anlamı vardı. Mekke'de Umeyye bin Halef'in bu cılız, çaresiz, güçsüz ve savunmasız kölesi Muhammed'e bağlanmıştı. Bu nedenle şehir dışındaki bir vadide, Ebu Cehil ve diğer Kureyş başkanları onu çırılçıplak soyup, su dolu büyük bir kovanın içine sokuyor, boğulma derecesine gelince kafasını sudan çıkarıyorlardı. Bilal ise kafasını sudan çıkarır çıkarmaz "Ahâd, Ahâd" diyordu...
Tarihin Zihni
Eğer Muhammed, sadece dağınık, vahşi Arap kabilelerini birleştiren, 20 yıl geçmeden onları çevik kuvvete dönüştürüp, büyük ve görkemli İran ve Roma imparatorlarını ortadan kaldırtan bir kahramandan ibaret olsaydı, kuşkusuz, büyük ibir iş yapmış olur ve tarih de buna tanıklık ederdi. Fakat şüphe yok ki tarih, Muhammed'i de büyük olaylar çıkaran İskender, Asurbanipal ve cengiz gibi birisi sayardı. Ama İslam'da en önemsiz sayılan şey; Muhammed'in ani askeri fetihleridir. Bu yüzden Muhammed'in adı tarihin zihninde; Cengiz, İskender, Sezar, Atttila ve Asurbanipal gibi bir çağrışım oluşturmaaz. Tarih Onu, Musa, İsa, Buda, Zerdüşt, Sokrates ile kıyaslar. Gerçi Muhammed ile bu şahsiyetler arasındaki fark, herkesçe açık bir şekilde bilinmekte ve bu fark kıyaslanmayacak kadar büyüktür de.
Neden Altını Çizdim?
rical: biyografi
Tarih ve Kahraman
Emerson kahramanları; beşer türünün belirleyicileri, temsilcileri ve seçilmişleri olarak tanımlıyor. Ona göre kahramanlar insanüstü, ultra gücü kendinde somutlaştırıp, beşeriyete empoze eden kimselerdir. O şöyle diyor, "Tarih yoktur, varolan sadece büyük önderlerdir."
Thomas Carlyle; İngiltere'nin büyük yazarına göre "Gerçek tarih, sadece ve sadece ilmu'r-rical (önderlerin özelliğini bilme)dir."
Yeryüzü cenneti
Bugün topyekün çöküş içinde olan komunist düzeni yeniden gözden geçirerek şu sonuca vardım:
Tanrı ve insan olmaksızın, hatta Tanrı'ya ve insana rağmen "yeryüzü cenneti yaratma" yönündeki dev girişim; topyekün bir başarısızlıkla son bulmuştur.