kurtuluş savaşı

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

İstiklal Harbi Öncesi Vaziyet

Kasım 1918’de bir “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” Edirne’de ve aynı tarihlerde bir diğeri de Batı Trakya’da kuruldu. Bunları, kendi bölge örgütünü Aralık’ta kuran İzmir izledi. Doğudaki ilk örgüt Kars’ta (Kasım 1918’de) kurulmuştu, bunu Trabzon ve Erzurum’da (ilk hazırlıklardan sonra ikisi de Şubat 1919’da) kurulanlar izliyordu. Bir tane de Aralık ayında, Urfa’da kurulmuştu.

Birçok küçük örgüt vardı ve hepsi de benzer şekilde hareket ediyordu: Örgütün arkasındaki İttihatçılar genellikle, örgütün “ulusal” niteliğini vurgulamak ve geniş destek çekmek amacıyla, yerel eşraf ve din adamlarının (çok defa müftülerin) cemiyetin itibari başkanları olmalarına çalışıyorlardı. Sonra da, örgütün temsile dayanan niteliğini kanıtlamak için bir kongre düzenlemeye girişiyorlardı. Gerçekte bu kongrelere genellikle, İTC taşra örgütünün davetli, ama seçilmemiş memurları gidiyordu.

1918’in 28 Aralık’ı ile ve Müslüman niteliğini ve anayurtla birleşik kalma kararlılığını ilân edeceklerdi. Anadolu kentlerinde “Müdafaa-i Hukuk” örgütleri genellikle Müslüman toprak sahipleri ve tüccarlarından destek görüyordu. Bu kişilerin birçoğu, devlet ihaleleri yoluyla ve sürülmüş ya da göç etmiş Yunanlıların ve Ermenilerin topraklarını, taşınmazlarını ve işlerini, hemen hiçbir şey ödemeden devralmak suretiyle zenginleşmişti. Bu nedenle Yunanlıların ve Ermenilerin hak iddialarına karşı koymak için çok güçlü bir saikleri vardı. “Müdafaa-i Hukuk” topluluklarının önderleri genellikle yeraltı direnişine de iştirak ediyorlardı. Bu model, Kasım 1918 ile Haziran 1919 arasındaki yıllarda Anadolu ve Trakya’nın her tarafında görülebilir.

/../

Osmanlı ordusu yenilgiler, salgın hastalıklar ve firarlar yüzünden tükenmiş haldeydi, ama yine de bir varlığı vardı. Ordunun komuta yapısı henüz sağlamdı ve önde gelen subayların hemen hepsi –mesleklerinde geçen on yıl içinde yükselmiş olan Jön Türk subayları– yek vücut direnişi destekliyorlardı. Askerlerinin silah bırakmasını ve terhis olmalarını gizlice engellemişler ve bölgesel direniş örgütlerine gizlice silah ve mühimmat temin etmişlerdi. Öyle bile olsa, Anadolu’nun çoğunda ordunun gücü etkili değildi. Trakya, Boğazlar bölgesi ve tüm Batı Anadolu, 804 kilometrelik bir kıyı hattı boyunca dağılmış 35 bin civarında askere sahipti ve birçoğu İtilaf devletlerinin denetimindeki bölgelerde bulunuyorlardı. Düzenli ordu birlikleri öylesine zayıftı ki milliyetçiler Yunan işgalcilerine karşı direnmek için 1921’e kadar Türk ve Çerkes çetelerine bel bağlamak zorunda kalmışlardı. Bu çeteler sürekli akınlarla Yunan ordusuna hayli rahatsızlık verebilirlerdi ve verdiler de, buna rağmen bunlar tayin edici bir etken olamayabilirlerdi.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."

İngiltere 1919'da neden düşman oldu?

Saydığımız faktörler, harbin son aylarında İngiltere'nin (ve uluslararası platformda yeni müttefiki olan ABD'nin) Türkiye'ye yönelik kapsamlı ve uzun vadeli bir barış arayışı içinde olduğunu düşündürürler. Suriye'nin kaybediliş biçimi ve Mondros mütarekesinin imzalanış tarzı gibi bazı olgular, bu arayışın belki de Türkiye'deki bazı etkin çevrelerle müzakere içinde yürütülmüş olabileceği ihtimalini akla getirir. Ne yazık ki böyle bir ihtimali doğrulayacak (veya yalanlayacak) kaynak araştırmaları, çağdaş Türk tarihçilerinin henüz ilgisini çekmemiştir. Yukarıdaki gözlemleri pekiştirir nitelikte bir başka çarpıcı olgu, savaşın sona erdiği 1918 Ekimi ile 1919 Mayısı arasındaki altı aylık dönemde İngiltere'nin Türkiye'ye yönelik somut herhangi bir düşmanca adım atmamış olmasıdır. Oysa bu aylar, bir yandan Türkiye'nin tam bir askeri ve siyasi teslimiyet içinde olduğu, öbür yandan İngiltere'nin henüz ordularını terhis etmediği, dolayısıyla aktif bir müdahale için ideal koşullara sahip olduğu aylardır. Amaç eğer Türkiye'yi istila etmek, bölmek veya ezmekse, bu işin optimum zamanı mütarekeyi izleyen günlerdir. Eğer İngiltere düşmansa, düşmanlığını göstermek için neden altı ay beklemiştir?

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."
Neden Altını Çizdim?
Bana en çok (c) şıkkı olabilirmiş gibi geliyor...

İtilaf devletleri Yunanlıları neden harcadılar?

Görünen odur ki Yunanlılar İtilaf devletleri tarafından Anadolu'ya piyon olarak sürülmüşler, sonra feda edilmişlerdir. Feda edilişlerinin nedeni, Türk direnişinin umulmadık gücü olabilir. Diğer muhtemel nedenler arasında şunlar da sayılabilir: a. Yunan ordusunun tahmin edilenden daha zayıf çıkması, b. Yunan iç politikasının istenmeyen bir yönde değişmesi, c. Yunanlıları Anadolu'ya sürmekle elde edilmesi tasarlanan faydaların elde edilmiş olması. d. İngiltere'de iç politik dengelerin, başbakan Lloyd George'un Yunan yanlısı politikasını sürdürmesine izin vermemesi, e. Uluslararası dengelerdeki değişim (örneğin ABD desteğinin çekilmesi, Fransız ittifakının bozulması, Rus tehlikesinin artması...) nedeniyle İngiliz politikasının değişmesi.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."

Milli Mücadelede Türk ordusu, dünyanın en güçlüordularıyla savaşmış mıdır?

Milli Mücadele yıllarında nizami ve gayrı nizami Türk kuvvetleri, Fransa, Ermenistan ve Yunanistan'a karşı savaşmıştır. Bunlardan Fransa dışındaki ikisini, "dünyanın en güçlü devletleri ve orduları" arasında saymak mümkün değildir.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Kurtuluş Savaşı

Kurtuluş Savaşı mitinin bu kadar yaşatılmasında fayda görmüyorum. Diğer milletlerde mitlerin yaşı elli senedir. Kurtuluş savaşı mitleri elli seneden fazla yaşatılmaz. İstila büyük milletler için bir kazadır. İkide bir anılmaz, hatırlanmaz. Fransa ve Paris iki defa işgal edilmiş. Hiç bir Fransız "kurtuluş günü" yapmaz.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Yayın Evi
Kaynak
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Neden Altını Çizdim?
Bu sözler Ali Ulvi Kurucu'nun dedesi Hacı Veyis Efendi'ye ait...

Yoksa Yunan mı Bizi Denize Döktü

Bir tarafta hürriyet bayramları! Peki hürriyet kimin hürriyeti? Türk milletinin hürriyeti... Kimden aldı bu hürriyeti? Dün Cihan Harbi'nde, dinine, mukaddesatına yürüyen Avrupalılardan... Sonra? İstiklâl Harbi'nde Yunanlılardan... Hürriyetini almış bir millete, bu esaretler, bu takipler, tazyikler, tevkifler tuhaf geliyor. İnsan şunu sormaktan kendini alamıyor: Bu işler kimleri razı etmek için yapılıyor? Dün varlığımızı, vatanımızı, istiklâlimizi, dinimizi, imanımızı, tarihimizi, ırzımızı, namusumuzu çiğnemeye gelenlerin gönlünü almak için mi, onların hoşuna gitsin diye mi yapılıyor bütün bu zulümler? Eğer onlar bunu istiyor, biz de onları razı etmek için bu işleri yapıyorsak, hürriyet bayramlarının, şenliklerinin manası nedir? Biz, Yunan'ı denize döken millet değil miydik yahu? Yunan denize mi döküldü, yoksa Yunan mı bizi denize döktü?