lawrence

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
360
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1938
ISBN
978-975-10-2981-2
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
Editörü
Aslıhan Karay Özdaş
"İstanbul'dan bahsedecektik. Uzakta kalanlar için İstanbul'un kaldırımları bozuk değildir, sokaklarda çamur ve süprüntü yoktur; tramvaylarda ve vapurlarda azap çekilmez. Musluklardan Terkos yerine kevser akar, sersemletici lodos ılık bir buse, dişleyici poyrazı bir serin nefestir.

Arabistanlı Lawrence

Size (Lawrence'in) daha acayip bir hikayesini anlatacağım, bir falcı hikayesini:
Gene bir gün ikimiz de maşlahlı, at gezintisine çıkmıştık. Fırat'ı bir yakadan ötekine geçmek için kullanılan gemiler­den birine girdik. Bu kaba, hantal, mavna omuzda bir tabut 1 kaime: kağıt para gibi döne kıvrıla ve gıcırdaya gıcırdaya, sırık kuvvetiyle neh­ri aşmaya çalışırken yanımdakinin meraklı olduğunu bildik­leri için bize dediler ki:

"Şu kenarda bağdaş kurup oturan Arap iyi fala bakar."Lavrens "Çağır, yanımıza gelsin!" dedi. Bedeviye seslen­dim; fakat o, yerinden kımıldamadı, sert bir suratla cevap verdi:

"Siz buraya gelin!"

Ben kızacak oldum. İngiliz tınmadı, kalktı, sallanan ge­mide, esneyen ince tahtalardan aşarak falcının yanına gitti. Tabii, ben de arkasından.

Falcı yüzüme bakmıyordu bile ... Lavrens'in önüne sür­düğü mecidiyeye de elini sürmedi. Koynundan bir torba çıkardı, içi incecik kum dolu bir torbacık ... Bunu yere ser­di, düzeltti, sonra şehadet parmağının ucu ile üzerine bir­ takım çizgiler çekmeye başladı. Çölde, fırtınalardan sonra  gördüğümüz yılan derisi menevişleri gibi acayip, süslü, ka­rarsız çizgiler. .. Dünkü gibi hatırımdadır, hem bunları çizi­yor, hem de şöyle söyleniyordu:

"Kan! Gazve! Altın."

Lavrens, genç yüzünün taze neşesiyle dinliyor, gülümsüyordu.

"Ya Emir! Dökdüğün kan, yaptığın gazve, saçtığın altın Fırat gibi boşa akıyor."

Bedevi, birden elini kafasına götürdü:

"Bir çocuk sana bela getirecek. .. Başını koru!"

Ve parmağıyla alnının çatısını işaret ediyordu.

Vücudumda bir ürperme dolaştı; tekrar İngiliz'in yüzüne baktım: Hâlâ gülümsüyordu, fakat başka türlü, acı bir bükülüşle .. . O kadar ki falcının tesirinden kurtarmak lüzu­munu duydum, usulcacık:

"Sizi bir aşiret emirinin oğlu sandı, ona göre bir şeyler uydurdu!" dedim.

Lavrens, Fırat'ın sonsuz boşluklar, kavruk tepeler ara­sından devrile devrile akan toprak renkli sularına dalmıştı. Neden sonra şu cevabı, verdi:

"Doğru bildi. Ben dünyadaki en büyük aşiret emirinin manevi oğluyum!"

Çadırdaki arkadaşlarla beraber söyleştik:

"Evet, doğru bilmiş. Lavrens, İngiliz kralının manevi oğ­lu idi. Döktüğü kan ve altın da boşa gitti!"

Hacı Kasım, acı kahvesinden bir yudum daha içerek iti­raz etti:

"Fakat falcının kum üstündeki çizgilerden okuduğu alın yazısının son kısmı çıkmadı, daha alnının çatısı ikiye bölünmedi! "

(Lavrens, bir motosiklet kazası sonunda kafatası çatlamak suretiyle ölmüştü.)
Halep, 1936