İnkılap Projesinin "Meşruiyet" Arayışı

Siyasi meşruiyet, "halka" (Sovyetlerde: "işçi sınıfına ve topraksız köylülere") dayandırılır. Modern diktatörler, iktidarı fetih, gelenek, din veya müktesep hak üzerine kuran eski zaman zorbalarından farklı olarak, plebisitler veya benzeri oylama yöntemleriyle halkın onayını almaya büyük önem verirler. Hepsi, bir çeşit "demokrasi" (devrimci demokrasi, ulusal demokrasi, halk demokrasisi, "Romen tipi demokrasi", korporatif demokrasi, öz hakiki demokrasi vb.) olmak iddiasındadır. Halkçı yaklaşımın zorunlu bir sonucu olarak, siyasi uyarı ve propaganda işlevlerinin en küçük toplum birimine kadar örgütlenmesi hedeflenir. Diktatör, eski zaman zorbaları gibi siyasi muhaliflerini sindirmekle yetinmez; halkın tümünü kendi tarafına çekmeye çalışır. Halkı uyarmak ve yönlendirmek görevini üstlenen Parti, bundan ötürü olağanüstü önem kazanarak bazen devletin asli kurumlarının (ordu, polis ve bürokrasinin) dahi önüne geçer. İnkılap projesi, bir yandan yenilenme ve değişimi hedeflerken, bir yandan da bunun, ulusun bir süredir bozulmuş/yozlaşmış/unutulmuş olan aslına ("ruhuna", "cevherine", "köklerine") dönüş olduğunu ileri sürer. Bu anlayışın ifadesi olan milliyetçilik, a) kendi ulusunun "aslı" itibariyle tüm diğer uluslara üstünlüğüne inanmayı, ve b) ülke içindeki asimile edilmemiş unsurlardan – azınlıklardan, Yahudilerden vb. – nefret etmeyi içerir. Bu hususta tek istisna Sovyetler Birliğidir. Enternasyonalizm idealini uzun süre terketmeyen Sovyet rejimi, "Sovyet halkı" ve "Sovyet vatanseverliği" kavramlarını ön plana çıkaran ve ortak siyasi iradeye dayanan bir milliyetçilik türü oluşturmayı denemiş, ancak bunda çok başarılı olamamıştır.
Sevan Nişanyan - Yanlış Cumhuriyet Atatürk ve Kemalizm Üzerine 51 Soru - Sayfa 28

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."