Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Yayın Evi
Kaynak Yayınları
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Devrik lidere çürük yumurta ve domates attıranlar...

Mustafa Sabri Efendi; Sultan Vahdeddin, İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrılırken, onunla berabermiş. Oğlu İbrahim Sabri ve ailesi efradı da birlikte imişler. Başkaları da varmış. Bir kısmı Pire'de, Atina'da inmişler. Mustafa Sabri Efendi, Zeynelabidin Efendi, Filozof Rıza Tevfik, galiba Refik Halid de aileleriyle birlikte gemide imişler. Daha başkaları da varmış. Bunlar padişahla birlikte İskenderiye'ye varmışlar. Fakat burada, onların, acıklı bir karşılanma hadisesi var. Oradaki Türk konsolosu, artık Ankara'nın emriyle mi, yoksa kendi işgüzarlığından, yeni idarecilere hulûs çakıp, bir mevki kapmak veya saltanatçı olmadığını böylece ispat edip yerini muhafaza etmek için midir, artık bilinmez; ayak takımından birilerini toplayıp bunlar rıhtıma inerlerken, üzerlerine çürük yumurta ve domates attırmış...

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Halkın kalabalık tenhası...

İnsan yaralı doğmuş bir gelinciktir. Yeryüzü gurbetinde serbestlik bağından muzdarip, "halkın kalabalık tenhasında" geziyorum. Her türlü bağdan kopup sığınaksızlığa düştüm. Bende esen meltem, dalların kollarındaki bütün yuvaları alaşağı etti. Bende başlayan deprem, bütün çatıları yerle bir etti. Kış çalığı siyah ve ıssız sahranın bağrında yalnız bir kurt gibi, gurbetimle birlikte duruyorum.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Çocuk

İnsan annesinin öfkesinden annesinin kucağına kaçan bir çocuktur.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.
Neden Altını Çizdim?
*İranlı Şair Nîmâ Yuşic'e ait bir mısra (ö: 1959)

Yeryüzü Cenneti

Bugünün insanı ne yapıyor? Bunca çalışıp çabalama ve sıkıntı ne için? Dinlenme gereçlerini hazırlamak için. Hayatın huzuru, hayatın huzur gereçlerini hazırlamaya feda ediliyor! Âdem'in cennette niçin isyan ettiğini ben de anladım. Yeryüzü cennetinde rahat, dertsiz ve bolluk içinde yaşayan bu müreffeh insanlar isyan ettiler ve ben o yasak buğdayın, öz bilinç ve basiret meyvesi olduğunu anladım. Çünkü bugün tabiatın sakin ve saadet dolu cennetinden inen bilinçli ve gören insandır. O meyveye ağızlarını sürmeyenler ya da sadece dudaklarını ıslatanlar, hâlâ orada cennetteler. Hem hurileri var hem gılmanları, hem şarapları var hem köşkleri, akan ırmakları ve herşeyleri... Profesörlük rütbesi verilince çoşku ve gururdan mahiyeti birden bire değişen Âdem ve sevme ihtiyacı kaldırım bekârlarının bakışlarıyla tatmin olacak kadar çok olan Havva, Adn cennetinde kalmıştır. Huzurlu cennetten bu ızdırap çölüne düşüp de yeryüzünün ortasında yalnız ve şaşkın duran ve yetim ellerini göğe kaldırıp korku ve ihtiyaçla feryat eden Mezâmir peygamberidir. "Ben bu yeryüzünde garibim. Emirlerini benden esirgeme!" Ey hangi adla çağıracağımı bilemediğim sen, beni bu kara sensizlikten (...) Ve acıyla şu haberi veren de odur: "Bir insanın işimizin tekrarlana gelen döngüsüne döktüğü gözyaşı, bütün okyanusların suyundan fazladır." Ve göğün buluşma yerinde Tanrı ile görüşen Peygamber ise mihrabının dertli yalnızlığında dua ve yakarışla şunu ister: "Rabbim hayretimi artır!" Ve şaşkın ve sığınaksız halde yeryüzünde avare olup göğün kaygısını taşıyan şair şöyle haykırır: "Bu gecenin neresine asayım eski püskü paltomu?" * "Ben kuru bir neyim ve sen beni görünmez okşayan dudaklarına götürüp ayrılık öyküsünü çalarken gurbetimin farkına vardım" Şimdiyse bu âlem şöyle dursun, kendimde bile değilim, yaşamaya sığmak şöyle dursun, kendi oluşuma sığmıyorum; kendimin dar elbisesiyim.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Arayış

Hegel, insanı ilk soyut ideye ve mutlak öz bilince ulaştırır; Nietzsche, içinde insandan başka hiçbir şey olmayan kesin ve genel nihilizme. Jaspers, insanı kendinden gafil kılan ilimden kendine döndürür. Heidegger, arkasında sessiz insanın feda edilip başkalaştırıldığı uygarlık ve hayattan kendi aracılığıyla kendini tanımaya ve huzurî bilgiye çağırır. Berkeley, hepsi de insanın ürünü olan dış dünyayı reddedip, bir bakıma Hegel'in, sadece düşünülen vardır, sözüyle bizim irfanımızın, âlim ve mâlum birdir, sözünü tekrarlar. Camus ise dış dünyayı abes bir kofluk olarak görür ve dünyanın içindeki insanı günahsız bir günahkar olarak görür ve dünyadaki insanı yolu bir yere çıkmayan ve Heiddegger'in ifadesiyle bu varlığa fırlatılmış olup kendisi acı ve ümitsizlik içinde kendisi için bir şeyler yapması gereken bir garip olarak niteler. Kafka başkalaşıma varır. Beckett, olmayan bir Godot'yu beklemeye, Ionesco "Gergedan"a, Eliot hünsa bir insan, hem erkek hem kadın, ne erkek ne kadın olan "tiresias"a...

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Modern hastalıklar

Bunlar, kendi zamanlarının uyumsuz yabancılarıdır. Ne onun ahiretine inanacak kadar sade, ne de bunun dünyasıyla hoşnut olacak kadar aşağılık insanlar. Din hurafe, tabiat sahipsiz, gök elçisiz ve mesajsız, yer bulanık ve çirkin, uygarlık omuzda ağır ve anlamsız yük, hayat tüketim de tüketim, sanatlar hep kılıf, felsefeler hep laf kalabalığı, varlık boş, insan kof, var olmak abes, var oluş dilsiz, ölü ve duygusuz, ebediyet ıssızlığın uçsuz bucaksız kör çölü... Dayanamaz hale geldiler. Korku onları ne yapacaklarını bilemez hale getirdi. Cinnet, tuğyan, intihar, kasavet, kaygı, feryat... Veya, unutuş, sarhoşluk, uyuşturucu ve tekrar uyuşturucu, lsd, marihuana, eroin... Veya... Heyecan, hokkabazlık, yoga, nefis terbiyesi, mazdeizm, sûfilik, büyü, ruhlarla oynama... Nihayetinde boş işler! Diyeceksiniz ki bunlar hastalıktır, sapkınlıktır. Evet, ama hastalıklar ve sapkınlıklar da soyut, zihinsel, içsel ve gerçekten kaçışla ilgilidir. Unuttunuz mu, dünün hastalıkları neydi? Veba, taun, çiçek, trahom ve açlıktan, uygun olmayan iklimden ve çalışma koşullarından kaynaklanan hastalıklar vs. Hepsi somut, hepsi maddi, hepsi gerçek!

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Kapısı Kapalı Ev

Bu "kapısı kapalı" evde, mutlu bitki ve hayvanla bir arada bulunan insan, pencere kenarında bekleyen bir bakıştır. Çile ve özlem dolu bir bakış. Önünde bulunan sisli atmosferde, uzaklardaki yıldırımlardan sıçrayan her kıvılcım, içimin fezasını aydınlatıp yakar. İçinde gök gürültüsünün sesini duyar. Cennet hatıralarının tarlası olan gönlünün sessiz ve sınırsız sahrasında yağmaya başlayan ve bütün varlığını, susuz bir boğaz gibi, Mart yağmurlarının okşayış hazzıyla sakinleştiren yağmurun susuzlukları giderici ve hatıralarla dolu senfonisini dinler. Birden pencere kapanır ve yağmurun sesi kesilir. Ruh hafakan içinde sabırsızlanır ve zincirine vurulmuş öfkeli bir deli gibi yaralı ve dertli kıvranıp durur. Bazen dışarıdan bir ayak sesi -" bunun onun ayak sesi olduğunu bilir"- işitir. Bu ses, odanın boğucu ve sessiz havasını hararetle doldurur. O, dışarıda tanıdığının sesini işiten yalnız bir keklik gibi kafesinde bir o yana bir bu yana bilinçsizce çırpınır. Her defasında bir duvar onu karşı duvara sürer. Hayvan hareketlidir, ama "başı yerde!" Ağaç yerden başını uzatmıştır ama "ayağı toprakta"dır. İnsan ise ağaç gibi göğe doğru filizlenen bir canlıdır; bu kısa "dünya"nın alçaklığından "mavera"ya başını uzatmış isyanın uzun boyudur. Tavanı yararak bir sır gibi bir ay ışığı gölgesinde, bir bakış gibi yıldız deliğinden geçsin diye hayal ve arzu tarzında yoğurmuşlardır onu...

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Hayat

Dünyada herşey insanın var oluşu içindir. Dert şudur ki var oluş ne içindir? Dünyada varoluşlarını kendilerinin varoluşuna aracı olan şeylere araç kılanlar ne gülünçtürler! Bu aptal döngüde dönüp duran insanlar ne de çoktur. Böylelerinin hikayeleri, sabahtan akşama dek hareket halinde olup da sonunda tamı tamına başladığı noktaya varan dolap beygirinin hikayesidir! Bu yüzden, hayat adı verilen platonik mağarada ancak dışarıdan habersiz olan kimseler iyi, güzel, sakin ve mutlu bir yaşantıya sahip olabilirler. O taraftan bir elçi, bir mesaj ve tanıdık bir ses onların huzurunu bozamaz. Bu mağarada bitki, hayvan ve insan bir aradadır. Paul Valery şöyle diyor: "Medeniyetinin yok olucu olduğunu ilk kez olarak bilen günümüz insanıdır." Buysa insanlık kültürünün fethettiği en yüksek zirvedir. Bu mağarada bitki ve hayvanlarının kaynağı bu haberdarlıkta yatmaktadır.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Mucizesi kitap ve ümmeti ümmi olan bir peygamber...

Fakat kimse öne adım atmadı. Peygamber ortada, yalnız başına bağırıyor, kıvranıyordu. Sesi boğuktu. Yüzü yorgun ve bitkindi. Onun toplumu, Muhacirler, Ensar, Kureyş, Haşimoğulları, hatta Abdulmuttalipoğulları, öylece durmuş ona bakıyor, onu övüyor, onunla gurur duyuyordu. Bravo, âlâ! Araplar içinde böyle adam çıkmadı! Adam hâlâ bağırıyordu: Ey insanlar! Aranızdan...? Mesajımı... Istırabımı... Tarih de öylece bakıyordu uzaktan. Gizli ve acı gülümseyişiyle ağlıyor, acıyla mırıldanıyordu: Kitap ve risalet sahibi ülülazm bir peygamber, ümmetinin kalabalığı arasında böylesine garip! Toplumunun kalabalığı içinde böylesine yabancı, sülale ve aşiretinin kalabalığı içinde böylesine yalnız! En hararetli ve en mutaasıp müminleri arasında böyesine meçhul! Mucizesi kitap ve ümmeti ümmi olan bir peygamber!...

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Hubût

Yabancılık, uçsuz bucaksız "varlık" âlemini boğucu bir darboğaz haline getirir. Dar ve karanlık hücrede tek başına hapse mahkûm olan kimsenin hücresinin tavanı, tanıdık birinin getirildiğini duyunca, göğe kadar yükselir ve duvarları her yandan yeryüzü ufuklarının ötesine kadar uzaklaşır ve mahkûm, zindanını dört yönden "O"nunla sınırlı tanıdık bir iklim olarak bulur! "Mesaj" sahibi olan ruh ne mürit ister ne âşık. "Ömür" güzergâhında bekleyen gözlerle durur. "Varlığı" tanıdık birini çağıran bir "sesleniş"tir. "Hayat"ı boşuna gelip geçen bu mükerrer, mesuliyetsiz, bekleyişsiz ve ızdırapsız yüzler kalabalığında alışılmış ve mahrem bir akraba yüzü bulma ümidinde, "hayret" dalgasına düşmüş bir bakıştır. İki gözü, bu sığınaksız dünyada tıpkı annesini kaybetmiş iki çocuk gibi ne yapacağını bilemez haldedir.