Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
163
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9753638029
Baskı Sayısı
0. Baskı
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum." Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor.
Neden Altını Çizdim?
Eskiler der ki, "âlâmını kalbinde tut, ağyara izhar eyleme, zirâ elemin zikri de elem verir". İnsan, içini gönlünü açacak dost arar, lâkin sırrını ve gönlünü emanet edecek ehl-i vefâ zor bulunur.
Bende inanmak noksanmış!
"Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum!" dedi. "Bu eksik sana değil, bana ait... Bende inanmak noksanmış... Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana âşık olmadığımı zannediyormuşum... Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kâbiliyetimi almışlar... Ama şimdi inanıyorum. Sen beni inandırdın..."
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
1888 yılında Beylerbeyinde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnudan İstanbula göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşının son yılı İstanbula dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolejde Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Halebe yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatayın Türkiyeye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbulda ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatının temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)
Hatıralar, hakikatten ziyade hakikatin şiirini aksettirdikleri için hoşumuza giderler.
"Size gençliğimin en heyecanlı, mesut bir devrini borçluyum Bersad Hanımefendi! Tanıştığım yıl tam yirmi dört yaşında idim."
"Ben de yirmisinde."
"Evet, ancak yirmisinde idiniz. İlk buluşmamızı hatırlıyorsunuz, değil mi?"
"Hemen hemen aynı helecanla... hepsi, bütün sahne gözümün önünde... zamanla gider diye korkuyordum ama bereket gitmek bilmiyor. Yürek çarpıntılarıyla hatırlayıp duruyorum."
"Bende de aynı şey oluyor. Hatta bu hatırlayışların tadı galiba oluşlar zamanındakinden daha latif! Yıllar hatıraları perdahlıyor, hem pürüzlü taraflarını yontup onları tenasüplü şekillere sokuyor, hem de cilasını verip keskinliği kalmamış bir ışıkla güzelliğini arttırıyor."
"Öyle oluyor, pek doğru... hatıraları seyrettiğimiz ışıkta bir başkalık, esrarengiz bir hassa var."
"Şu mehtap ziyası gibi! Bakınız: güzeli daha da güzel hale getiriyor; çirkini de örtüyor, süslüyor, güzele benzetiyor; kirli bir su birikintisini bile gümüşleyip ona bir pınar aya berraklığını veriyor. Biz hatıralarımızı böyle bir ışık altın görürüz: güzelliği arttıran, çirkinliği eksilten marifetli, sihirbaz bir aydınlık içinde! Hatıralar, hakikatten ziyade hakikatin şiirini aksettirdikleri için hoşumuza giderler. Mazimizin çiğ ışıkta gözden geçirilmesine tahammülü yoktur."
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
284
Baskı Tarihi
2010
Yazılış Tarihi
1969
ISBN
978-975-470-056-5
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Bahriye Çeri
Arka Kapak:
Yirminci yüzyılın ilk yarısında büyük bir üretkenlikle dergilere yazdığı şiir, öykü, makale ve eleştri türü yazılarla Türk edebiyatı sahnesine adımını atan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, romanları, hikayeleri, denemeleri, oyunları ve anılarıyla, en önemli edebiyatçılarımız arasında yer alır. Üslüp özellikleri bakımından Yakup Kadri´nin 1910´dan 1974´e dek verdiği eserler Türkçe´nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Eserlerinin konu ve fikir zenginliği de dil özelliklerinin çeşitliliğinden aşağı kalmaz.
Servet-i Fünun karşısında Fecr-i Ati
İmdi, biz, böylece sanat ve edebiyat sınırlarını çoktan aşmış, politika alanının en tehlikeli kesimine atılmış oluyorduk. Fakat, buna rağmen, biz yine "Sanat şahsi ve muhteremdir" dövizimizi elden bırakmamak istiyorduk. Yani kalemimizi herhangi bir fikir cereyanının, herhangi bir ideolojinin emrine vermekten kaçınıyor; yalnız kendi hislerimize, kendi zevkimize göre bir "güzellik" yaratma çabası içinde çırpınıyorduk. Nitekim, o zamanlar, ben, Fecr-i Ati'nin sözcüsü sıfatıyla bu sanat görüşünü 'Servet-i Fünün'da şöyle anlatmağa çalışmıştm:
"Sanat, bazı şekiller, renkler, sesler ve hayaller karşısında müstesna bir zevk duyan seçkin bir insan azınlığının ruhundan doğar. Sihirli bir gölü andıran bu ruh kendine akseden şeylere, sathındaki ürperişlere göre, türlü şekiller verir ve onları harekete geçirip canlandırır."
Rahmetli Hasan Ali Yücel'in Edebiyat Tarihimizden adlı eserinden, mümkün olduğu kadar sadeleştirip özetleyerek aldığım bu yazımın başka bir yerinde de şöyle demişim:
"Sanat kadar sanatkar da tam bir hürriyete muhtaçtır. Bir şaire 'Sen şunu terennüm edeceksin' veya bir romancıya 'Sen filan ve falan çevreleri, filan ve falan insanları anlatacaksın!' emrini vermek mavi gözlü bir kimseye 'Senin gözlerin kara olacak' demek kadar gülünç, abes ve tabiata aykırı bir fikir istibdadıdır. Sanat şahsi ve muhteremdir. Ben, aşk şiirleri yazarım, siz vatan şiirleri. .. Fakat, hiçbir vakit sizin bana, kendi yaptığınızı yapmağa zorlamak hakkınız yoktur."
İtiraf ederim ki, bu "egocentrique" ve ferdiyetçi sanat anlayışı bize Edebiyat-ı Cedide'den miras kalmıştır ve biz bunları söylemekle ortaya yeni görüş getirmiyorduk. Öyle ya, Edebiyat-ı Cedide'cilerin, hassaten Hüseyin Cahit'le Mehmet Rauf'un, Dr. Rıza Tevfik'le" bir estetik bahsi üzerinde tartışırken ter ter tepinircesine "Güzellik nisbidir, güzellik nisbidir!" deyişlerinin bizim "Sanat şahsi ve muhteremdir'" sözümüzden farkı neydi? Lakin, şu var ki, onların devri bütün aydınların kendi işlerine çekilmek zorunda kaldığı ve dış alemle temasa imkan bulamadığı bir devirdi. Oysa, şimdi hayat şartları değişmiş ve ortada kolektif bir ruh hasıl olmağa başlamıştı. Bir sürü memleket meseleleri, başımızı çevirip görmezlikten gelsek de, bizi her yanımızdan sarıyordu.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
242
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
1943
ISBN
975-7663-92-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Aysel Yüksel
Bu kitap, uzun yıllar boyunca geçirdiği çilelerle, "güneşi seyrettiğin göklere bak, aksettiği kalıplara değil" diyecek bir iç olgunluğuna varan, böylece gerçek aşkı bularak "Son Menzil"e ulaşan kişinin serencâmını anlatır.
Neden Altını Çizdim?
Bu ne güzel Türkçe'dir böyle!...
Gözleri, işleyen ellerini teftiş, tenkit veya tahsin ederken..
Genç Bahâeddin belik san'atını da bir ihtiras gibi değil, bir yaratılış ihtiyacı olarak ilerletti. Gözleri, işleyen ellerini teftiş, tenkit veya tahsin ederken, rûhu geniş ve sonsuz bir cihandan hikmet devşirirdi.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
651
Baskı Tarihi
Kasım 2009
Yazılış Tarihi
1968
ISBN
975-273-133-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Sevengül Sönmez
Keşiş mağarasından, yatır türbesinden, ıssız mezarlıktan kim korkmaz?
Keşiş mağarasından, yatır türbesinden, ıssız mezarlıktan kim korkmaz? Medresede okumuş molla korkmaz. "Molla" dedimse her molla değil, er molla...
Kum üstünde şehit bırakmaya dayanmak
Burada İstanbul'lu çocukları görmelisin, Hepsi çölün bütün zahmetlerine ne kadar çabuk alıştılar. O bizim genç arkadaşların, bir sene sonra Sina'da kahramanlar gibi dolaşacağını düşünebilir miydik?
Her şeyi kolay düşünüp ferahlamakla beraber, gene her bıraktığımız ölü için ümitsiz bir keder duyuyorum, insan kum üstünde şehit bırakmaya dayanamıyor, çünkü ne mezarı, ne izi kalıyor. Bir denizde bile insan bu kadar kaybolabilir.
Türü
Şiir
Sayfa Sayısı
528
Baskı Tarihi
şubat 2008
ISBN
978-975-01295-2-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara
İsdibdâd
O birkaç hayme halkından cihangîrâne bir devlet
Çıkarmış, bir zaman dünyâyı lerzân eylemiş millet;
Zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet,
Otuz üç yıl devâm etsin, başından gitmesin nekbet...
Bu bir ibrettir ammâ olmıyaydık böyle biz ibret!
Semâ peymâ iken râyâtımız tuttun zelîl ettin;
Mefâhir bekleyen âbâdan evlâdı hacîl ettin;
Ne âlî kavm idik; hayfâ ki sen geldin sefil ettin;
Bütün ümmîd-i istikbâli artık müstahîl ettin;
Rezîl olduk... Sen ey kâbûs-i hûnî, sen rezîl ettin!
Hamiyyet gamz eden bir pâk alın her kimde gördünse,
"Bu bir cânî!" dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse.
Müvekkel eyleyip câsûsu her vicdâna, her hisse.
Düşürdün milletin en kahraman evlâdını ye´se...
Ne mel´unsun ki rahmetler okuttun rûh-i İblîs´e!
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
402
Baskı Tarihi
Haziran 2010
ISBN
978-605-384-211-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Ender Haluk Derince
Mütercimi
Selim Yeniçeri
Bu cesur ve tamamen resmî olmayan portre, Steve Jobs’in isletme tarihindeki en büyük ikinci oyunu nasil sahneledigini anlatiyor. Kitap, bizi, 1970’lerdeki Silikon Vadisi’nin bas döndürücü günlerine geri götürüp Jobs’in olagan disi hayatina sokuyor: • Lisede toplum disina itilmis bir ögrencilik hayati • Ilk kurdugu sirketin iflasi • Gözden düsüsü • Apple’in ve bilgisayarin gelisim serüvenin arkasindaki itici güç hâline gelerek ilk büyük basariya ulasmasi • Müthis dönüsü üzerinde çalisarak Pixar’la birlikte eglence sanayinde devrim yapisi • Apple’daki tahtini geri isteyisi • Ve iPod’un sira disi basarisiyla, dijital çagin muhtemelen en büyük yenilikçisi olarak sayginligini geri kazanisi Kitap bittiginde, Disney Pixar’i henüz satin almis ve Jobs’u Disney’in en büyük hissedari yapmisti. Artik üçüncü oyun için de zemini hazirdi!
Vizyonerin tanımı
Birgün personel şefi Alcorn'un yanına gelerek şöyle dedi: "Şurada çok tuhaf biri var. Biz onu işe alana kadar buradan gitmeyeceğini söylüyor. Ya polisi çağıracağız ya da onu işe alacağız." Alcorn onu getirmelerini söyledi. Jobs getirildi. "Üstü başı hırpaniydi; tam bir hippiydi. On sekiz yaşında Reed Koleji'nden ayrılmış bir genç! Onu neden işe aldığımı bilmiyorum ama işi almaya kesinlikle kararlıydı Ve onda gerçekten bir pırıltı, içsel bir enerji, işi bitirmeye kararlı bir tutum görmüştüm. Bir vizyonu da vardı. Bilirsiniz, bir vizyonerin tanımı, 'harici gerçeklerle desteklenmeyen içsel bir vizyona sahip kişi' olarak yapılır. Kendisini destekleyecek çok fazla şeyi olmamasına rağmen, çok büyük fikirleri vardı. Ama kendisi onlara inanıyordu.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
1888 yılında Beylerbeyinde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnudan İstanbula göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşının son yılı İstanbula dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolejde Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Halebe yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatayın Türkiyeye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbulda ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatının temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)
Mesutsunuz ki ruhunuzu tasfiye edecek mürşidi zamanında buldunuz.
"Önce," dedi, "mehtabın aydınlattığı nurlu bir dış âlemde bulunuyorduk; musiki bizi daha ışıklı bir iç âleme götürdü, maneviyatımız nur içinde kaldı. Kendimi çoktandır bu derece aydınlık hissetmemiştim."
Memhure de üniversiteliye kültürlü ve marifetli görünmek ihtiyacıyla söze karıştı:
"Biz onu tanımadan evvel birer taş parçasıydık, yahut bir çamur yığını... beyefendi heykeltıraşımız oldu, kıymetsizi kıymetli yaptı. Hem de bildiğimiz heykeltıraşlara benzemez; o ruhları yontar... ruhlarımızı şekle soktu. Güzel, değerli hale gelen cisimlerimiz değildir, manevi varlığımızdır. Hazreti tanımadan evvel heba olan yıllarıma acıyorum."
Lebriz'e döndü, gıpta edercesine süzdükten sonra şöyle dedi:
"Siz ne mesutsunuz ki ruhunuzu tasfiye edecek mürşidi zamanında buldunuz."
Zaten bu hanımlar kendi kendilerine telkin yapa yapa epeyce zoraki bir gayretle gözleri önünde olup biten mü¬nasebetsizliklere rağmen, Baki'yi izzetinefis meselesi olarak yükseltmek yolunu tutmuşlardı. En ufak bir vesile çıktı mı -deminki nefesi okuması kabilinden- hemen övmek ve birbirlerini tesir altında bırakmak, Lebriz ve Neşide gibi yenilere, idrislere propaganda yapmak fırsatını kaçırmıyorlardı.
Bir şairi, bir aktör veya sinema yıldızını yahut da bir politikacıyı tutanlar nasıl, etrafındakilerin de onu beğenmesini isterlerse bunlar da Baki'nin daha fazla insan tarafından takdir görmesinden memnun oluyorlardı.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
227
Baskı Tarihi
Mayıs 2010
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminin ilk safhasını noktalayan Serbest Fırka denemesi... 1929 büyük ekonomik buhranı ve buna eşlik eden ağır kuraklık tehlikesi. Şeyh Sait ve ilk Dersim isyanları bastırılmış, Takrir-i Sükûn yasaları ile her tür muhalefet ezilmiş, dağıtılmış, “Atatürk devrimleri” yürürlüğe girmiştir. Yağmur Beklerken’de Tarık Buğra Serbest Fırka denemesi/girişimi ekseninde bütün bu gelişmelerin Anadolu taşrasındaki sonuç ve yansımalarını konu edinirken aslında on yıllık Cumhuriyet’in bir bilançosunu da yapmaktadır. 1946-50’de DP’yi zafere taşıyacak hareketin ipuçları, bu hareketin odağında yer alan sağ/muhafazakâr zihniyetin devlet, demokrasi, parti... kavramlarının sosyo-politiği, psikolojisi, Yağmur Beklerken’in o alabildiğine gerçekçi, canlı taşra tipleri ve diyalogları içerisine gayet ustaca serpiştirilmiştir. Bu haliyle bu kitap, sadece Serbest Fırka’nın kapatılması öncesi Türkiye taşrasının değil, darbeler öncesi Türkiye’nin sağ/muhafazakâr gözden görünümü olarak da okunabilir.
Neden Altını Çizdim?
Cumhuriyetin ilk demokrasi denemesinde kullanılan argümanlar çok şaşırtıcı...
Serbest Fırka propagandası
Serbest Cumhuriyet Fırkası adına -fisebillullah- çalışanlar, karılarını, kızlarını da seferber etmiş, ev ev, çarşı, pazar; "Serbest Fırka'yı, memleket ve millet kurtulsun diye, Gazi hazretleri kurdurttu. Ismet'ten ve Ismet'in mutemetlerinden kurtulmak için başka yol bulamadı. Gazi paşaya karşı gelmek olur mu?" diye yayıyor, hattâ oy kullanmayan kadınların hapse atılacağını söylüyorlardı.
Buna karşılık Halkçılar da Serbest Fırka'yı bir komünistlik ve Dersim'in öcünü almak için kullanılan bir bölücülük hareketi gibi tanıtmaya çalışıyorlardı: Dört yıl kadar önce kasabaya yerleştirilen ve sarraflık yapan Bitlisli iki kardeş ile, gene Bitlisli bir koyun tüccarını örnek gösteriyor; "Gazeteler bile yazdı; Lider dedikleri herif Moskof'tan para almış," diyorlardı. Ve ekliyorlardı da, Rahmi ile arkadaşlarına kastederek: "Gerisini var sen hesap et gayri."