Türü
Roman
Genç İtalyan yazar Susanna Tamaro'nun 1994'te yayımlandığı zaman İtalya'da büyük yankı uyandıran ve yılın olayı olan bu kitabı, çok satan kitaplar listesinin başındaki yerini uzun süre bir başka kitaba bırakmamıştır. Eco'nun 'Gülün Adı' adlı romanından sonra en başarılı İtalyan romanı olarak karşılanan 'Yüreğinin Götürdüğü Yere Git',80 yaşındaki bir kadının uzaklara giden genç torununa yazdığı ve hem bir iç döküş, hem de vasiyet sayılabilecek mektuplarından oluşuyor.

Söylenmeden kalan sözler

Çok uzun yaşadığım ve pek çok kişiyi yitirdiğim için artık biliyorum ki ölüler yokluklarıyla değil de-onlarla bizim aramızda- söylenmeden kalan sözler yüzünden keder verirler asıl.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
229
Baskı Tarihi
2011
ISBN
9786054494156
"Türkiye'nin çalkantılı dönemlerine bir ailenin aynasında ışık tutan Yeşil Vadi, cenderelerden geçerek, düşünce ve inanç dünyasında köklü değişiklikler yaşayan bir akademisyenin zihninde dolaşırken, okurlarına asıl mutluluk ve huzurun kaynağını işaret ediyor." "Bir yılan gibi değiştirdiğim kabuğumda hangi gizemler saklı? Günden güne kalınlaşan bu derinin altındaki o katmanlar ya da giderek incelen bir görüntünün ardında kaybolan o umutlar... Hâlâ sürmekte olan bir şaşkınlık ve durulmayan bir yürek, hâlâ akmakla tortulanmak, aramakla yetinmek arasındaki tereddütlerini giderememiş bir acemilik."

Çocukluk Dönemim

Her şeyden öylesine ırak, öyle cesaretsiz, iddiasızdım ki, hayallerden bile uzaktı çocukluğum. Öyle yüce gönüllü, yürekli ve kavgacı biri olmadığım gibi; bırakın dünyayı değiştirmeye çalışmak, kendisini değiştirmeye çalışan biri bile değildim. Becerikli ve özgüvenli birir olmadığım gibi, atılganlık ve tutkulardan da yoksundum.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
229
Baskı Tarihi
2011
ISBN
9786054494156
"Türkiye'nin çalkantılı dönemlerine bir ailenin aynasında ışık tutan Yeşil Vadi, cenderelerden geçerek, düşünce ve inanç dünyasında köklü değişiklikler yaşayan bir akademisyenin zihninde dolaşırken, okurlarına asıl mutluluk ve huzurun kaynağını işaret ediyor." "Bir yılan gibi değiştirdiğim kabuğumda hangi gizemler saklı? Günden güne kalınlaşan bu derinin altındaki o katmanlar ya da giderek incelen bir görüntünün ardında kaybolan o umutlar... Hâlâ sürmekte olan bir şaşkınlık ve durulmayan bir yürek, hâlâ akmakla tortulanmak, aramakla yetinmek arasındaki tereddütlerini giderememiş bir acemilik."

Deneyimler ve Yanılgılar

Deneyimlerin sonu yoktur işte, yanılgıların da olmadığı gibi; yeter ki Allah fırsat versin insana, bir yol göstersin; o zaman, bağışların sonu gelmediği gibi, öğrenmelerin de, sözün de, eylemin de sonu hiç gelmez. Yeter ki ders alan bir yüreğiniz olsun. Tövbe etmek, hayata hep yeniden başlayabilmek ne güzel bir şey; kainatın bir kere daha kurulduğunu ve hayatın bir kere daha ve yeni baştan başladığını hissedebilmek ne güzel!

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
111
Baskı Tarihi
2011
ISBN
9789944184687
Göl kenarındaki çiftlikte bir araya gelen, farklı karakterlerdeki kahramanların tek ortak noktası sanattır. Yazar, yönetmen ve oyunculardan oluşan gruptaki herkes farklı bir yaşam ve sanat anlayışına sahip olsa da bir martının sudan ayrılamaması gibi o noktaya bağlanmıştır.

Siyah giyinmek

Medvedenko: -Neden daima siyah giyiniyorsunuz? Maşa: -Hayatımın yasını tutuyorum. Çok mutsuzum. Medvedenko: -Neden mutsuzsunuz anlamıyorum... (Düşünceli) Sağlığınız yerinde, babanız zengin bir adam sayılmasa da yoksul değil. Oysa benim için yaşamak daha zor. Ayda ancak yirmi üç ruble maaş alıyorum, bunun da bir bölümünü emeklilik için kesiyorlar, gene de sizin gibi karalara bürünmüyorum. (Otururlar) Maşa: -Kastettiğim para değil. Yoksullar da mutlu olabilir.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
143
Baskı Tarihi
2011
ISBN
978-9944-184-44-1
"Genç Werther, büyük kentin sebep olduğu ruhsal çöküntüden kaçarak taşraya sığınmıştır. Burada tanıştığı soylu güzel Lotte'ye aşık olur. Lotte'nin de meyli vardır Werther'e ama Albert'le nişanlıdır. Lotte Albert'le evlenir. Werther ise bir aile dostu olarak yer alır yanlarında. Werther'in bu acıya dayanması imkansız gibidir."

Hayatı Güzel Görmek!

'Hayatı güzel görmek!' bu sözlerin kalemimden çıkmış olmasına inanamıyorum. Yazdığım bu kelime biraz yaradılışımda olmuş olsaydı, dünyanın en mutlu insanı olacaktım belki de. Bak elin çocuklarına biraz beceri, biraz bilgi ile huzur içinde hayatlarını sürdürüyorlar. Etraflarına nasıl da gösteriş içinde davranıyorlar. Bense hala zeka derecemden şüphe ediyorum. Ey herşeyin sahibi olan Allah! Bütün her şeyimi bana bağışlayan sensin. Keşke verdiklerinin yarısını alsaydın da, kalan yarısına teslimiyet ve huzur verseydin.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
142
Baskı Tarihi
2011
ISBN
6054322060
Basım Yeri
İstanbul
Var Eşref oğlu Rumî bil hakikat Vücûdu fâni etmektir adı aşk Varlığa gelen her âdemin kendini varlığa getirene ihtiyacı iki cihettendir; ilki varlığa getirdiği için, ikincisi varlığını sürdürmesini sağladığı için. Evet, varlığa gelmenin bir sebebi olduğu gibi, var kalmanın, varlıklı olmanın da bir sebebi vardır. İki farklı sebepten değil, bir sebebin iki cihetinden söz ediyoruz aslında. Varolabilmemiz için muhtaç olduğumuza varlığımızı sürdürmek için de muhtaç olmaktan... Böylelikle varolanlarm tümü iki sıfatla muttasıf olmak zorunda: vücûd ve beka. Demek ki aş k vücûdu baki kılmak için çırpınanların değil, vücûdu fâni kılmak için çabalayanların mesleği. O halde Cenab-ı Aşk yâriniz ve yardımcınız olsun efendim!

Sen bir ödevsin, ortalıkta talip yok

Acele etme de a dostum, biraz etrafını seyreyle! Geçme... geçip gitme de biraz bekle! Beklemeyi bilmezsen seyredemezsin! Seyredemezsen seyredildiğini fark edemezsin!

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Yayın Evi
Kaynak Yayınları
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Hitler ile Filistin Müftüsü

Merhum Müftü Efendi (Müftü Emin el-Hüseynî), İkinci Cihan Harbi başlayınca, baş­ka yerlerde barınamadığı için ve İngilizlerin Yahudi siyasetine karşı yardımcı olurlar ümidi ile Almanlara destek vererek, savaş yıllarını Berlin'de geçirmiştir. Medine-i Münevvere'deki ziyaretlerimiz sırasında, kendisi­nin Berlin'de yaşadığı sırada, Almanya Başkam Hitier'le, onun davet etmesi üzerine, üç kere görüştüğünü de söylemiş ve bu gö­rüşmeleri bize şöyle anlatmıştı: Hitler, ile ilk görüşmemizde, bana, İslâm âlemi hakkında sualler sordu: "Arapların İngiliz idaresinden ne gibi şikâyetleri vardır? İstekleri nedir? Araplar, İngiliz sultasından kurtuldukları gün ne yapmak isterler? Alman hükümetinin onlara ne gibi yar­dımları olabilir?" Hitler, bu gibi şeyler soruyor; ben de cevap veriyordum. Konuşmanın bir yerinde: "Osmanlıların idaresi ile İngilizlerin farkı nedir?" diye sor­muştu. Ben buna cevabım sırasında, Osmanlılardan bahsederken gözüm yaşarmış. Hitler derhal, "Müftü Efendi, ecdadınız Türk müydü?" diye sordu. Biz Hayırsız Evlâdız Hitler bunu sorunca şunları söyledim: "Hayır efendim, ecdadım Türk değildir. Fakat ben bu milleti, kendi ecdadımdan fazla severim. Eğer Osmanlı olmasaydı, İngilizler ve diğerleri, beş yüz sene evvel âlem-i İslam'a hâkim olurdu. Osmanlı olmasaydı, Endülüs'ün başına gelen hazin âkıbet, bütün Arap ülkelerinin de başına gelirdi. Bu cihetten, dinimin, imanımın, namusumun, şerefimin hamisi oldukları için Osmanlıları severim. Fakat biz ne yazık ki, hayırsız evlat çıktık. Onlar hayırsız evladına bakan baba gibiydiler. Arap âleminden bir kuruş istifadeleri, faydaları yoktu. Bilhassa Hicaz ülkesine, asırlar boyu hayrat götürdüler. Oraların geçimini temin ettiler. Biz ne yazık ki, o nimetin kadrini bilemedik, nankörlük ettik. O yüzden de, Filistin, korkarım ki İngilizlerin eline geçecek…" Bunun üzerine Hitler şu cevabı vermişti: "Müftü Efendi, endişe etmeyiniz. Benim aslanlarım İngiliz'i kovacak. Yahudinin de kökünü kazıyacağız. Bayramı birlikte yapacağız."

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
357
Baskı Tarihi
1987
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Hikmet Neşriyat
Editörü
İsmail Hakkı Şengüler

Eşsiz Bir Kur'an Nesli

O ilk nesil, Kur'an'a yaklaşırken kültür edinme ve inceleme maksadı ile ve ya zevk alma ve eğlenme arzusuyla yaklaşmıyordu. Onlardan hiçbir kişi Kur'an'ı Kerim'i okurken sadece kültürünü artırmak ve ya ilmi ve fıkhi iddialarına yeni bir mesnet eklemek ve böylece kursağını doldurmak arzusuyla okumuyordu. Onlar Kur'an'ı Kerim'i okurken yalnızca Allah'ın emrini öğrenmek için okuyorlardı. Kendileriyle ilgili , içinde yaşadıkları cemiyetle alakalı olarak hem kendilerinin , hem de bulundukları cemiyetin hayatı hakkında neler söylediğini anlamak için okuyorlardı. Bu kitabın emirlerini yaşamak için duyar duymaz alıyorlardı.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
ISBN
9752893031
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
"Basılan ilk romanım Yaseminler Tüter mi, Hâlâ? Ocak, 1985'de çıktı... Öte yandan, Yaseminler Tüter mi, Hâlâ, Eleni olarak doğan, Naciye'ye dönüşen, Türk kocasına dört çocuk doğurduktan sonra eski Hisar göçmeni bir Anadolu Rum'u ile evlenen bir kadının sahiciye yakın hikâyesidir. Ben yazdığımda Kıbrıs ve Kıbrıs'a benimki türden bir yaklaşım moda değildi - kitap yerini tam bulmadı. Türkler fazla Yunan yanlısı, Yunanlılar fazla Türk yanlısı buldulardı - belki bundan sonra..." - Alev Alatlı

Marifet ve İltifat

Toprak benimdir demekle olmuyor efendi oğlum, seninse işleyeceksin!" "Nedir senin dediğin be Halo Dayı? Gavur daha zengindir diye bırakıp da gideceng?" "Haşa! Helbet bırakıp gitmeyeceksin! Gitmeyeceksin de, kolay yedirmezler adama, bilesin. Ne kadar emek verirsen o kadar senin olur. Çocuk da böyledir, kadın da böyledir, bahçe de böyledir...

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
265
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9750503228
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
İLETİŞİM

Yıkımlar karşısında nesnelliği korumak..

...Artık kapitalizmin ne olduğunu anlayamıyorum. Dünya gücü, terörizmden birçok bakımdan faydalandı. Daha da kötüsü terörü içselleştirdi. Kar sistemi, sermaye dolaşımı kendi kendini tükettiği zaman terörü ilaç niyetine dağıtmaya başladığında gerçek etki açığa çıkar. Zira sistem güçlendikçe kırılganlaşıyor. Çünkü bir yanda sürekli güç kaybedenler, öbür yanda giderek gücünü artıranlar var. Güçlünün zaafı, kaçınılmaz bir biçimde, zayıfın zaafından daha belirgin. Bu şartlarda hareketsizlik bile, küreselleşen yıkıcılık karşısında otomatik bir boyun eğiş, nesnel bir suç ortaklığı anlamına kavuşuyor. Böylece bir kimsenin pişman, üzgün, baygın olması süregiden işlemleri aksatmıyor. İnsan ilişkilerini anlamlı kılan ayrımlar bile kolayca silinebiliyor. Bugün dünya gücü tarafından, bombalar eşliğinde ihraç edilen demokrasinin öncelikli etkisi böylelikle açığa çıkıyor. Sistem her şeyi otomatikman kendi çıkarına hizmet eder hale getirebiliyor. Göz dolduran küreselleşme karşıtlığı da bundan muaf değil. Her ne kadar teselli edici olmasa da, hepimizi abluka altına alan çözümsüzlüğü kayda geçirmek gerek..