çizgi

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Bilgi Kitabevi

Ömer -4

Ömer’in şansızlığı bunu Erol’un öğrenmesiydi. İçimizde en haşarımız, en acımasız olanımız Erol’du. Bir bakıma Ömer’in tam tersiydi. Sonra günün birinde, çizgiyi biz de öğrendik. Yüzündeki budalaca gülümsemesi, sarkık kolları ve bir gorili anımsatan o garip yürüyüşüyle sokaktan geçiyordu Ömer. Hepimiz heyecanlı bir oyuna dalmıştık. Erol birden oyunu bırakıp, Ömer’e doğru koştu. Bir yandan da bağırıp ilgimizi çekeye çalışıyordu: “Bakın! Ne yapacağım!” Baktık. Doğrusu yaptığını da tam anlayamadık. Ömer’in önüne geçti. Cebinden bir tebeşir çıkarıp, kalın bir çizgiyle, bir kaldırımdan öbürüne kadar kesti sokağı. Ömer bir-iki adım daha attı ve çizginin dibinde durdu. Gülümsemesi silinivermişti. Sarkık kolları iyice düşmüştü iki yanına. Ne yapacağını bilmiyor gibiydi. Tek söz etmeden, olanları izliyorduk. Ömer, çizginin dibinde bir süre durdu. Kaşlarını hafifçe çattı. Sonra geri döndü. Geldiği yöne doğru gitmeye başladı. Erol yine ok gibi fırladı. Yere çizdiği ikinci kalın çizgiyle, Ömer’in dönüş yolunu da kesti. Gözlerimize inanamıyorduk.İki tebeşir çizginin arasında tutsak olmuştu Ömer. Ne ileri gidebiliyordu, ne de geri. Şimdi düşününce bunun çok hüzünlü bir olay olduğunu anlayabiliyorum. Ama o zaman, bütün çocuklarla birlikte ben de çok eğlenceli bulmuştum durumu. Deli gibi gülüyorduk. Ömer’se kapkara bir suskunluğa gömülmüştü. Gözlerini hepimize birer birer çevirip, yalvaran bakışlarıyla yardım aranıyordu. Belki iki saat, belki üç saat kaldı Ömer çizgilerin arasında. İçimizden biri – kim olduğunu unuttum- ona acıyıp çizgilerden birini ayağıyla silinceye dek, ağladı durdu. Gözyaşları yanağında sessizce kayarak… Daha sonraları sayısız çizgiler çizdik, sayısız saatler boyu tutsak ettik Ömer’i. Çizgilerin her biri, onun altın yüreğinde derin izler kazıyordu. Bunu yıllar sonra anlayabildim.

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Bilgi Kitabevi

Ömer -3

Ömer’i seviyor muyduk? Ondan korkuyor muyduk? Ona acıyor muyduk? Bunlara yanıt vermek güç. Sanırım hem seviyor, hem acıyor hem de biraz korkuyorduk. Zaten o zamanlar bunları düşünmüyorduk hiç. Canımız sıkıldığında kızdırıp eğlenebileceğimiz bir zavallıydı bizim için. Çizginin gizini ilk öğrenen Erol oldu. Annesiyle birlikte Ömer’lere gitmiş bir gün Erol. Döşeme tahtalarına tebeşirle çizilmiş çizgileri görmüş. Bir kez, çişi geldiğinde Ömer köşesinden çıkmak istemiş. Çıkabilmesi için, annesinin yerdeki çizgiyi silmesi gerekmiş. Meğer kadıncağız, Ömer’in evde sağa sola çarpıp kendine ve çevresine zarar vermesini önlemek için bu yolu bulmuş. Yere tebeşirle çizgiyi çektiğinde, Ömer köşesinden çıkamıyormuş. Buna Ömer’in nasıl koşullandığını şimdi bile anlayamam. Ama çizgiyi aşıp öteye geçemiyormuş işte. Sanki çizgi değil de, betondan bir kalın duvar!...