Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
102
ISBN
975-7462-02-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Dergah

Harama batmamış bir belde?

- Kazandığın her şeyden vazgeç. Bırak onları. ................. - Tövbe et. - Nereden çıkarıyorsun şimdi bunları Süheyla. Biliyorsun ben yoksul bir ailenin çocuğuyum. Yıllarca didindim, bir yere geldim. Benden bunları isteme. - Harama batmışsın. Mülevves bir ortamda çırpınıp duruyorsun. - Peki tutalım ki sen haklısın. Ne olacak o zaman? - Hayatımızı birleştiririz. - Evet.. - Harama batmamış bir beldeye, hicret ederiz. ............... - Hadi ne olur niyet et, içindeki ürpertiye kulak ver, hadi yalvarıyorum. ............... - Bana bak, yüzüme bak, sana teslim olacağım. Seninle birlikte Hakk'a teslim olacağız. ............... - Engin. Heyyy.. Yoksul ve temiz çocuk. Sana sesleniyorum. ...............

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
102
ISBN
975-7462-02-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Dergah

Miniminnacık bir yalnızlık daha..

Mesela dün saç tokalarımdan birini kaybettim. Bir süre telaşla arandım durdum. Odadan odaya, dolaptan dolaba gidip geliyorum. Aman Allahım!.. Ne kadar çok saç tokam varmış benim. Benim ne kadar çok el çantam, kol çantam varmış. Bunların içinde, üzerinde küçük mavi-pembe mineli çiçekleri olan saç tokam kayboluvermiş. Nedense ona pek önem verirmişim. İşte bu küçük eşyanın beni yalnız bıraktığı gün. Onun benden, benim ondan kurtulduğum gün, böylesine miniminnacık bir yalnızlık daha edinmiş oldum. Kim bilir içinde daha nice saç tokaları, nice el-kol çantaları çöreklenmiş yatıyor.

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
102
ISBN
975-7462-02-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Dergah

Müslüman oldum!

Ne zaman ki sokakta bir eski okul veya iş arkadaşına raslıyordu. Yerlere kadar uzanan geniş mantosu, alnını çevreleyen uzun başörtüsü ile gülerek yaklaşıyor, muhatabının şaşıran ve irileşen gözlerinin ta içerisine kadar keyifle bakıyordu. - A.. Aaa.. Süheyla sen misin? Gözlerime inanamıyorum. Kız bu ne hal? - Müslüman oldum!..

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
102
ISBN
975-7462-02-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Dergah

Kına ve limonlu çay ile ilgili olmayan şeyler..

İnsanların kadın-erkek öyle uluorta birarada oturamadıkları, yani haramın helalin açık seçik bilindiği bir yere, bir ikametgaha girmemişsin. Başını başörtüsü veya şal, ne bileyim şapka ile örtmek gibi bir şey değil bu. Hem sonra sadece başla, vücutla ilgili değil. İnanmakla ilgili doğrudan doğruya. Yani nasıl şu saksıda belli belirsiz seçilen çiçeğin Begonya olduğunu biliyorsun. İsterse karanlıkta olsun veya sen istersen bu evde bulunma da başka bir yerde bulun hep orada, o sedirle sehpa arasında bir Begonya'nın bulunduğunu biliyorsun onun gibi. Açık, aşikar. Saçının bir tek teli bu açıdan kıymetli. Bunun için sana saç üzerine Framcolor, ne bileyim Blendaks, kına veya limonlu çay ile ilgili olmayan şeyler söylüyorum!..

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Biri olmamanın konforu insanı çok çabuk soysuzlaştırır

Sırtını pervaza dayandı Bayan Trablousi: "İki yıldır size söylemek istediğim bir şey var Bayan Öztürk. Nasılsa beni terk edeceğinize göre...İki yıldır size bakıyorum ve şunu görüyorum. Siz, akarken çarpacağı taşlardan korkan bir su gibisiniz. Ortadoğu çalışıyorsunuz ama Ortadoğu'ya gitmiyorsunuz. İslami hareketler çalışıyorsunuz ama kafanız karışmıyor. Yoksulluk çalışıyorsunuz ama öfkelenmiyorsunuz! Siz niye bu kadar Batılıymış gibi yapıyorsunuz Bayan Öztürk? Yabancıymış gibi? Esas şunu söyleyin bana, bu tezi siz niye yapıyorsunuz?" Trabloussi'nin yanına oturdu Deniz. Yırtıcı bir annenin memesini emen yırtıcı bir yavru gibi sokuldu Trablousi'ye. "Bayan Öztürk...Size Deniz diyeceğim. Deniz siz bir melezsiniz. Doğu ile Batı'nın tam ortasından gelen bir melez. Melezlik bir imkan gibi görünüyor ama bir engeldir aslında. Biri olmamanın konforu insanı çok çabuk soysuzlaştırıyor. Siz dünyanın o tarafından gelmiş olmayı unutmaya çalışıyorsunuz sanki?" Deniz başını salladı sadece... [...]

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Portakal Ağacı

Aylardan nisandı. Beyrut portakal çiçeği kokuyordu. Koku o kadar güçlüydü ki kampa kadar geliyordu. Ve annen - hakikaten o dönemde aklını yitirmişti sanırım- bana bile haber vermeden kamptan çıkıp tek başına bu portakal ağaçlarını görmeye gitmiş. Döndüğünde ona ne kadar kızdığım da umurunda değildi, onu ne kadar merak ettiğim de... Son derece kararlı bir biçimde şöyle söyledi: "Portakal ağaçları dikmemiz gerekiyor!" "Niye gerekiyormuş habibti?" diye bağırdım, "Burada insanlar için bile yer yok, ne ağacı?!" "Portakal ağacı dikmeliyiz" dedi, "Çünkü bir çocuk doğuracağım ve karnım büyürken güzel bir şeye bakmak istiyorum."

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Temiz ve yarasız bir ev

İnsanlar bütün bu savaşın ortasında nasıl olup da kliniğe kapanıp, bir şeyler yazıp durduğuma hayret ediyor. Sanırım sana mektup yazmak ruhuma gövdemden başka bir ev kurmaya yarıyor. Temiz ve yarasız... [..] Filipinam, benim ve annenin, sonra da senin hikayen Şatila Kampı'nda başladı. Duvarları etten, sokakları ince enseli çocuklardan, evleri evsizlikten kurulu bu mülteci kampı senin ilk evindi.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Ne mutluluktur, ne de tadıyla meraklandıran bir acı...

Bir insan bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur. Ne mutluluktur öte yandaki, ne de tadıyla meraklandıran bir acı. Aşk diye buna denir Filipinam. Bir insan bir insanda tekinsiz bir ev görür. Ben annende öyle bir ev, öyle bir kapı gördüm. Ben Hamza, Şatilla Kampında bilinen ismiyle Doktor Hamza. İsmime aldanma, her zaman ufak tefek bir adamdım. Kuru bir iman tahtası! Annen ise sanki tam büyüyecekken annesinin karnından atılmış bir kız çocuğu. İnsan, yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Ancak bir çocuk...

Öğrendim ki en çabuk çocuklar unuturlar savaşı ve yoksulluğu Filipina. Şatilla'da işte o çocukların dadandıkları küçücük arsalar var. Adı konmamış küçük boşluklardır bunlar. Değme Avrupa şehrinde göremezsin bu arsaları ama Ortadoğunun tamamında böyledir bu, öyle manasız arsalar vardır ötede beride. Ve mutlaka bir enkaz bulunur bu arsalarda. Bütün boşluğu adlandıran bir işarete dönüşür o enkaz. Etrafına topladığı kıvıl kıvıl çocuklarla batmış bir gemi yıkıntısına benzer. Çevresinde bir hayat oluşturur çocuklar ve batık gemiler denizin altında nasıl bir hayat başlatırsa, bu enkazlar da çocuklarla yaşamaya başlar. Çocukların balıklar gibi yuva yaptığı, oyunlar ve türlü icatlar yumurtladıkları bir sığınak haline gelir. Giderek güzelleşir ve o bozuk, kırık biçimi zaten baştan beri öyle tasarlanmışcasına doğru, olması gerektiği gibi gelir içinde yaşayan insanın gözüne. Ortadoğu'nun çocukları Filipinam, kırık ülkelerini o enkazları sever gibi severler. Sevmeyi o enkazlardan öğrenirler. Bu yüzden, onlar büyüdüklerinde sadece kırık kalpli insanları sevebilirler. Çamurda adamı, boncukta cenneti gören çocuklar, o dar sokakları giderek daha da sıkıştıran binaların arasında koşarak, duvarları birbirlerine yapışmaktan korurlar. Binaların arasındaki sokaklar kendi başlarına kalınca kapanır, ancak bir çocuk çıplak et sesi veren adımlarıyla koşmaya başlayınca açılırlar.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Çocuğu bu ayı öldürdü!

Filipinam, Beyrut'un anneni kendine benzettiği günü anlatmalıyım sana. O gün bacakları olmayan, on iki yaşında bir çocuk, elleriyle koşarak kendini kurşunların ortasına atmıştı. Biri daha Beyrut'un yazdığı kaderini tekmelemişti. Savaşın en şefkatli yanı budur. Kendini kapıp koyvermek isteyenlere kucağını açar. Uyku gibi yumuşak, kan kadar ılık bir gürültü kucağı savaş. Eriyip gitmek isteyenlerden hesap sormayan boz bulanık bir toz yatağı. Babanın işi Filipina, insanları inatla hayatta tutmak. Ama buradan çekip gidecek tek yeri ölüm olanları, bir gün ılık bir yolculuğa çıkmaya karar verdiklerinde sessiz bir hürmetle izlemek gerektiğine inanıyorum. Giden bir çocuk olsa bile. [...] Bir amcası vardı bu çocuğun. Denizciydi adam. Sadece bir kez gelmişti Şatilla'ya ve bu çocuğa İspanya'dan bir oyuncak getirmişti. İp atlayan, sarı plastik bir ayı, pilli şeylerden. Bundan nefret ederim Filipina, haberin olsun. Sakın bana uzaklardan pahalı oyuncaklar göndermeye kalkma! Çünkü uzak zengin ülkelerden gönderilen hediyeler çok acıklıdır. Yoksul evlerin iyiden iyiyye kolunu kanadını kırar böyle hediyeler. Evdeki her şeyden, hatta bazen herkesten daha kıymetli göründükleri için evdekilerin şavkını söndürüp kendi başlarına bir ışık yaratırlar. Üstelik çocuk ne zaman oyuncağı eline alsa - acaba sadece bu topraklarda mı öyle bu?- biri mutlaka çocuğa kızar : "Dikkat et! dikkat et!" Millet birbirini öldürürken, Allah'ın belası oyuncak herşeyden daha kıymetli görünür... Bana sorarsan Filipina, çocuğu bu ayı öldürdü.