Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
Nisan 2013
ISBN
978-975-352-011-9
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pınar
Allah (c.c), kendi yolunun küllenmiş işaretlerini hatırlatmak için zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, mesajlarını yaymaya çalışırken hem kendilerini engellemek isteyenlerin, hem de taraftarlarının zulümlerine maruz kalmışlardır. Bu taraftarlardan bir kısmı peygamberin getirdiği sahih inancı olduğu gibi yaşamaya çalışırken, bir diğer kısmı kitabı tahrif etmek, bidat ve hurafelere tâbi olmak ve peygamberlerini adeta ilahlaştırmak gibi durumlara düşmüşlerdir.

Rüstem

Farisiler (İslam'ı kabul ettikten) yüzyıllarca sonra bile kendilerinin diğer insanlardan üstün oldukları inancını kaybetmezler. Fırsat buldukları her konumda da bunu açığa vururlar. Kadisiye'de, Sa' d b. Ebi Vakkas'ın komutasındaki İslam ordularının karşısına Küfür ordusunun komutanı olarak Rüstem çıkar. O, o gün ve o şartlar altında küfrün temsilcisi ve başıdır. Müslümanlar bunu böyle bilip ona göre davranırlar. Ancak 3 yüzyıl sonra, Kitabına besmele ve dualarla başlayan, Müslüman olmakla övünen Firdevsi, Rüstem'i örnek kahraman, yüce şahsiyet olarak anmaktan çekinmez. O, meşhur şiirleriyle eski Fars kimliğini koruma ve canlandırma görevini üstlenip, bunu görev bilerek çalışmalarına devam eder. Hatta şu bile söylenebilir ki, Fars'ın mahalli gelenek ve göreneklerini bir bütün haline getirip sistemleştirme işini, İslam rengi altında başarmaya çalışır ve başarır da. Böylelikle sistemli, bütün bir Fars kültürü oluşur.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
144
Yazılış Tarihi
1979
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İz Yayıncılık
Anadolu’nun bir taşra kentinden Yeni Dünya’nın metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız... Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar... Her iki kesitte yaşayan insanların kendi kendileriyle gerek çevreleriyle olan çatışmalarından doğan dram... Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler... Bu kitabı okurken Batı kültürünün baskısı ile çaresiz bırakılmış insanımızın bocalayışını, gizli protestolarını ve gizli kabullenişlerini göreceksiniz...

İnsanlar

" İnsanlar, diye seslendi. ... İnsanlar, dedi yeniden. ... Ey cemaat-i müslimîn, dedi, bekledi. ... Ey cemaat-i müslimîn ve gafilîn.. ... Sizler nasranî misiniz? diye sordu ... Yoksa mecusî misiniz? dedi adam ... Hangi millettenseniz? diye sordu adam, gözlerini kalabalıkta dolaştırarak. ... Şimdi namazdan çıktığınıza göre İslâm milletindensiniz, dedi adam bakışlarını o belirsiz, bilinmeyen noktadan ayırmayarak. Ve devam etti: Ama bunu ispat edebilir misiniz? Siz buraya, camiye namaz kılmaya geldiğinize göre İslâma uyan insanlarsınız? Fakat hani İslâmınız? ... Allah celle celâluhû ...sizden öncekileri niçin helak etti biliyor musunuz? dedi, çünkü onlar kâfirlere benzemeye başlamışlardı. Kardeşlerim! ... içinizdeki İslâm'ı gösterin. Çünkü İslâm, sizin üzerinizde görünmek ister. İman gizlidir, İslâm açık. İman kalbdedir, İslâm zahirde. İslâm şeriatsa, şeriat sizin amellerinizde görünmek ister. Yaşlı adam sustu gene. Sözlerinin anlaşılıp anlaşılmadığını irdelemek istiyor sanki. Ama susması çok kısa sürdü. Yeniden konuştu: Söz çok, ama sözlerle oyalanacak vakit yok. Hani amelleriniz? Benim gibi zamanın uzaklarından gelmiş bir garip sizi şu halnizle görse, vallahi size müslümanlar demezdi. Sizler namaz kılan nasranîlere benziyorsunuz. Namaz kılıyorsunuz ama görüşünüz nasranîlere gibi. Kardeşler! Dışı kâfire benzeyen insanın içi de ona benzemeye başlar. Söz çok, ama uzatmaya gerek yok. Dönüş yakındır.. O'na döndürüleceğimiz gün yakındır, pişmanlığın fayda vermeyeceği dem gelmeden hemen tevbeye sarılın. Allahtan korkun. Dediklerimi anlamaya çalışın. O gün, hakîr ve zelil insanlar olarak Allahın huzuruna çıkmak ister misiniz? Kâfirleri dost edinenler ve onlara benzemek isteyenler onlardan olur. Onlar zalimlerdir. Zalimler olarak huzura varmak ister misiniz? Sözlerimi düşünün. Boşa konuşmadığımı anlayın. Haydi herkes şimdi işinin başına, siz Allahtan sizi korumasını dilerseniz Allah sizi korur. (s.116-119)

Sayfa Sayısı
260
Baskı Tarihi
2005
ISBN
975-8740-11-3
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Klasik
Mütercimi
Fatmanur Altun Rıfat Ahmetoğlu
Aliya, inasnın evrensel sorunları üzerine düşünen müslüman bir mütefekkir, baskılara boyun eğmeyen bir özgürlük savaşçısı, halkının bağımsızlık savaşına öncülük eden bir lider, askeri ve diplomatik alandaki başarılarıyla devlet kurmuş bir önderdir. Bu kitap, Aliya'nın çok farklı ortamlarda yaptığı konuşmalardan oluşuyor. Konuşmalar bir lider ve düşünür olarak Aliya'nın anlaşılmasına önemli bir katkı yapmakla kalmıyor, yirminci yüzyılın sonunda yaşanan insanlık trajedisinin ve bunun sorumlusu olan bir 'dünya sistemi'nin doğru okunmasına da hizmet ediyor.

Yürümek için nedenlerim var, bu uzun bir hikâye

Geçen yıl bir ara, şehir ağır top ateşi altındayken aklıma bir şey geldi. İçlerinde Haris ve Osmica'nın da bulunduğu korumalarıma şehir merkezine doğru bir yürüyüş yapmak istediğimi söyledim. Şehir, o günlerde, patlamalardan dolayı bir sarsıntı yaşıyordu. Havan mermisi patlamaları her yerden görülebiliyordu. Yerde bir kadın aniden haykırdı: “ Başkanım, korkmuyor musunuz?” “Elbette korkuyorum” dedim. Cevabımdan dolayı, şaşkınlığa uğradığı çok açıktı. “Ben de normal bir insanım ve bende korkarım” dedim. Cesaretler ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Hiç korkmadıklarını söyleyen insanlar yalan söylüyorlar. Eğer biri korkmuyorsa, bu, onun normal olmadığına işaret eder. Hepimiz, normal insanlardan müteşekkil bir orduyu oluşturuyoruz. Cesaret, hemen hemen herkeste olduğu gibi, hiç korkmadığımız anlamına gelmez. Cesaret, güdülerinizi korkularınızdan daha kuvvetli hale getiren bir şeydir. Bu örnekte, bizi harekete geçiren şey, şiddet karşısında özgürlük için verdiğimiz mücadeledir. Şehir ağır bombardımana maruz kaldığı günlerde, içimde ayak direyen bir şeyler duydum. O kadın bana “Başkanım, peki neden yürüyorsunuz?” diye sorduğunda ona “Yürümek için nedenlerim var, bu uzun bir hikaye” diye cevap verdim. Allah’a şükürler olsun ki bombalar yakınıma düşmedi ve bana bir şey olmadı. ("Komuta Merkezindeki Ahlâk Yönetimi Semineri", Saraybosna, Dom Ljiljana, 9 Aralık 1993)

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
103
Baskı Tarihi
2010
Yazılış Tarihi
1972
ISBN
9789757013020
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Edebiyat Dergisi Yayınları
Kuşluğa doğru, uçak Ankara'dan kalktı. Hala, alandaki arkadaşlarımın ellerini tutuyormuşum, sanıyorum. Yolcuların çoğunluğu Türk. Aşağısı Trakya ve Balkanlar. Buralar da bizim yurdumuzdu, Türkiye'nin toprakları içindeydi. Üç yüz yıldan artık bir süre bizim olan, uygarlığımızın bir parçası olan buraları kolay kolay bırakmamalıydık. Trakya, tarihi bir soru olarak yeni kuşaklara öğretilmeli, yeni kuşaklardan, bu sorunun mutlaka cevabını bulmaya uğraşmaları istenmilidir. Trakya'yı nasıl yitirdik? Sorusu uçağın içinde durmadan çınlıyor. Batı üstüne, şimdiye değin çok okuduk.

Tarihin de tâyin ettiği bir yön vardır

Kişilerin ve hükümetlerin gösterttikleri yola karşı, Tarihin de tâyin ettiği bir yön vardır. Bu yol, Tarihin tâyin ettiği yönle çelişirse, aydınların ve yazarların görevi, Tarihin tâyin ettiği yönde ilerlemek ve halkları bilinçlendirmek olmalıdır.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
173
Baskı Sayısı
1. Baskı
1974'te yayımlanmış Mağara ve Işık, Allah'a İnanmave İnsanlık, Ölümden Sonra Kalkış adlı kitaplardan oluşmuş, düşünce türünde bir kitaptır.
Neden Altını Çizdim?
büyük şehirlerde ancak koşuşturmaları sığdırabildiğimiz zamanın gerçekliğini çıplak bir şekilde ortaya koymuş.

Dağ Çağrısı

...İşte köyde her şey tabiattan bir örnek, tabiattan bir parçadır. İnsan da az kalsın öyle olacaktı. Fakat insan tabiattan kaçtı. Tabiattan kurtuldu. Tabiata karşı direnmek için büyük şehirleri kurdu. Kurdu ama bu kez de kendine güveni aşırıya gitti. Kendisini tabiattan kaçıranı, tabiata üstün kılanı görmezlikten gelmek istedi. Halbuki, zaman onu çepeçevre kuşatmakta devam ediyordu. Yine doğuyor, yaşlanıyor ve ölüyordu. Köyde tabiatla birleşerek etki yapan zaman, büyük şehirde adeta doğrudan doğruya etki yapar olmuştu.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
192
Baskı Tarihi
Ocak 2013
ISBN
978-605-08-0273-3
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Sakine Korkmaz
Neden Altını Çizdim?
Tanım meselesi o kadar önemli ki! Medeniyetler tanımlar üzerine ve sistemler üzerine kuruluyor. Herşeyin yüzergezer olduğu, her nesnenin, her fikrin insan sayısınca tanımı olduğu yerde medeniyet olamaz!

Per genus et differentiam specificae

Romalı hukukçular, kavramları birbirinden ayırmış, onları kendi sınırları içinde yerli yerine oturtmuşlardır. Romalı hukukçuların Antik Yunan Felsefesinden, özellikle de Aristoteles'ten yararlandıkları söylenebilir. Bilindiği gibi, Aristoteles, herhangi bir kavramın tanımlanmasına ilişkin bir ilke ortaya koyar: 'Per genus et differentiam specificae', eş deyişle, cins ve özgül fark. Bunu şöyle açıklamak mümkün: Örneğin, memeliler grubundan olan insanın, aynı cinsten olan balina ve maymuna bakıldığında farklı olduğu görülür. İnsan akıllıdır ve bu onun 'differentiam specificae'si (özgül fark'ı), 'genus'u (cins'i) ise memeli oluşudur. Romalı hukukçuların yaptıkları da budur. Mülkiyet, tasarruf, intifa hakları bir 'genus' içindeyken, 'differentiam specificae'yi belirtme yoluna gitmişlerdir. Geleneksel hukuk, bu bağlamda düşünüldüğünde, sadece bir 'genus' hukukudur. Dolayısıyla Romalı hukukçuların yaptığı, önemli bir devrimdir: Kavramlar arası farklılıkları ortaya koymak ve bu farklılıkları adlandırarak yeni kavramlar üretmek. Yapılan, 'genus' içinde ayrımlaştırma ve farklı durumların söz konusu olması halinde yeni kavramlar önerme ve son olarak da, tüm bunları sistemli bir hiyerarşi içerisinde kodifiye etmektir. Bu sistemde, hukukun en temelinden, "Hukuk nedir?" sorusundan başlayarak yukarıdan aşağıya doğru bir sistemleştirme söz konusu. Yöntem, en genel ve en soyuttan başlanıp, 'differentiam'ların belirlenmesi.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
192
Baskı Tarihi
Ocak 2013
ISBN
978-605-08-0273-3
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Sakine Korkmaz

Hukuk iyi ve âdil olanın sanatıdır

suum cuique tribuere (herkese hakkını vermek) (...) Kelimenin bu belirli anlamıyla, hukukçu "adaletin rahibidir". Hukuk, bu amaca yönelen sanattır: Ius est ars boni et aequi (Hukuk iyi ve âdil olanın sanatıdır.) Roma'da hukuk, sanat olarak kabul edilir. 'Genus'u sanattır; 'differentiam'ına yani öteki sanatlardan farkına bakılarak 'Ius est ars boni et aequi', (Hukuk, iyi ve âdil olma sanatıdır) denir. Roma hukuku, hukuksal işlemlerin ilk kez belli formlara uymasını öngörmüştür. Herhangi bir işlemin herkesin dilediği biçimde yapılmasını ortadan kaldırmıştır. Roma hukuku ile birlikte hukuk, ilk kez hem soyutlanmış hem de formalize edilmiştir. Getirdiği metodoloji itibariyle ve formalize edilmiş haliyle de aşılabilmiş değildir.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
420
Baskı Tarihi
2005
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Klasik
Mütercimi
Hasan Tuncay Başoğlu
Bosna'nın özgürlük mücadelesiyle özdeşleşen Aliya İzzetbegoviç, siyasi bir figür olmanın yanında aynı zamanda çok önemli bir düşünür de. Onun eylemci kişiliğinin yanı sıra kendisini ele veren bilge kişiliği, öncülük ettiği özgürlük mücadelesinin karakterini belirlemiştir. Bu kitap, Aliya İzzetbegoviç'in bilge kişiliğinin billurlaştırdığı düşünce yoğunluklu metinlerden oluşmaktadır. Kısa ancak yoğun ve çarpıcı notlarda kendisini ele veren fikri derinlik, onun tarih kurucu kişiliğinin entelektüel boyutu hakkında zengin ipuçları vermektedir.

Hukuk

Hukuk, güçlünün değil zayıfın silahıdır. Güçlü hukuka ihtiyaç duymaz. Güç, tabiatı itibariyle sınırsız olmaya meyleder.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
192
Baskı Tarihi
Ocak 2013
ISBN
978-605-08-0273-3
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Sakine Korkmaz

Hukuk

Roma Uygarlığı'nın çağdaş Avrupa kültürüne en önemli katkısı, hukuk alanında gerçekleşir. Hukukçular, hukuku, 'özel hukuk' ve 'kamu hukuku' olmak üzere ikiye ayırır. Özel hukuk, bireylerin birbirleriyle olan hukuksal işlerini sistemleştirir. Aile hukuku, miras hukuku, borçlar hukuku, eşya hukuku, ticaret hukuku gibi. Kamusal hukuk ise, bireyle devlet arasındaki kuralları bütünleyen hukuktur. Ceza hukuku gibi. Kamusal hukukun en temel yasası, anayasadır. Kamusal hukuk, genel hak ve sorumluluk ilişkilerini düzenlemekle yükümlüdür.

Eşkıya
Eşkıya, başrollerini Şener Şen ve Uğur Yücel'in paylaştığı 1996 yapımı film. Yavuz Turgul'un yönettiği ve senaryosunu yazdığı Eşkıya, 1996-1997 sezonunda 2 milyon 568 bin 339 kişi tarafından izlenerek o tarihe kadar Türk sinemasının en yüksek gişe hasılatı elde eden filmi oldu. Bu başarı, 1980'li yıllardan itibaren üretim ve seyirci sayısı bakımından büyük bir çöküş yaşayan Türk sinemasının kaderini değiştiren bir dönüm noktası sayılmaktadır. Kasım 1996'da gösterime giren Eşkıya, kırdığı seyirci rekorunu 2001 yılına kadar elinde tuttu. http://tr.wikipedia.org/wiki/E%C5%9Fk%C4%B1ya_(film)

Ben buranın delisiyem, bir yere gidemem.

-Ceren ana sen misen? -He, sen kimsen? -Ben Baran'ım. -Baran, eşkiya... Döndün ha? -Döndüm Ceren ana...Köye Ne oldu? -Su geldi, her birşeyi örttü. Dediler ki, bize su gelecek buraya gedin burdan...Herkes yerini terk etti, bir ben burda kalmışam. Onlara gitmeyin dedim, beni dinlemediler. Sen mahpusa gittikten sonra düzen bozuldu eşkiya, kötüler bu işte galip geldi. -Mustafa nerdedir Cerenana, onu bulmam lazım. -Şehre gitti uzun yıllar önce... -Burası bitmiş artık. Herşey sulara gömülmüş. Yakında sıra mezarlarımıza gelecek. Sen de gel Cerenana benimle, kurda kuşa yem olacan buralarda.
Eşkıya