Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
152
Baskı Tarihi
2011
ISBN
9789753554329
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Özdenören denemelerinde ülkemiz insanının sorunlarını sosyal, siyasal ve kültürel açıdan ele alıyor, ve tüm bu açıları manevî bir perspektifle bütünlüyor. Eşikte Duran İnsan özellikle İslâm maneviyatının temel kavramları üzerine yazılmış denemelerden oluşuyor. Dinin kendine özgü söylemi, tasavvufî tecrübe, teslimiyet ve özgürlük, hicret, fetih, tövbe, sabır ve arınma gibi kavramlar bu denemelerde bir "edib"in yaklaşımıyla yeniden ele alınıyor.
Eşikte durur insan, bir adım atar ve bekler.
Dua
Duaların kabul edileceğine dair çeşitli Hadisi Şerifler var. Kimi zaman dua sahibinin duasının kabul edilmediğine dair kuşkuları ortaya çıktığında, onlara kendileri için daha hayırlı olanın takdir edildiği, kimi zaman da bu dünyada kabul görmeyen duaların kişinin öbür dünyasında günahlarına karşı geleceği haber verilerek karşılıksız bırakılan bir duanın olmadığı, olmayacağı bildirilmiştir. Dua, çünkü, havaya atılan bir taş gibidir: etkisi mutlaka görülür. Havaya atılan bir taş, bu dünyada bir değişim talebini içerir. Havaya atılan bir taş, bir irade izharıdır: bir eylemdir
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
287
Baskı Tarihi
2007
ISBN
978-975-470-599-7
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Mahmut ali Meriç
Aydın mı dersiniz, entelektüel mi dersiniz? İki kavrama farklı anlamlar mı yüklersiniz? Aydınlardan/ entelektüellerden çok şeyler mi beklersiniz, hiçbir şey beklemez misiniz?.. Öyle ya da böyle, kültürle derinlemesine alışveriş kaygınız varsa, zaman eksenine düşünce mesaisi düşürebiliyorsanız, bu kavramlar üzerine kafa yorarsınız, bu sorulara cevap ararsınız, ufuk ararsınız. Cemil Meriç’in “hakikatte içi de, dışı da bir” mağarayı anlattığı kitap, Mağaradakiler, bir “geniş ufuk” kitabı.
Entelektüelin Dramı
Hülâsa edelim: Aydın, hiçbir çağda ve hiçbir ülkede bağımsız bir sınıf değildir. Sofistler, sarsılan bir toplumda, gelişmeye başlayan sosyal tabakaların öncüsüydüler. Rahip, uzlaştırıcı bir dünya görüşünün yapıcısı ve yayıcısıydı. Filozof, üçüncü sınıfın bayrağını taşıyordu, üçüncü sınıfın yani yükselen burjuvazinin. Onun bir parçasıydı: Düşünen parçası. Mimarı olduğu dünya görüşüne gönülden bağlıydı. Sahnede yeni bir sosyal sınıfın belirmesi, ikiye böldü aydınları. Bir kısmı, en yoksul ve en kalabalık sınıfa katıldı; onun sözcüsü ve şuurlandırıcısı olmak istedi. Bir kısmı, kaderini hâkim sınıfa bağladı; onun yer yer çürüyen ve çözülen ideolojisini onarmaya çalıştı. Sol intelijansiya, sağ intelijansiya. 1917 Devrimi sol intelijansiyayı da ikiye ayırdı. Komünistlerle sosyalistler. III. Enternasyonal'in emrine giren komünistler için Moskova'nın hükümleri itiraz kabul etmez birer nasdır, Nas'ın hükümran olduğu yerde hür düşünceden söz edilemez. II. Enternasyonal'e bağlı kalan sosyalistler işçi kitlelerinin güvenini kaybetmişlerdir. Adları sosyal haindir. Seslerini yükseltemezler. Bağımsızlığa özenen üç-beş aydın, çölde vaazlar vermeye mahkûm. Teklif edecekleri orijinal bir dünya görüşleri de yok.. Marksizmi yeni bir salçayla sulandırmak başlıca hünerleri.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
192
Baskı Tarihi
Ocak 2013
ISBN
978-605-08-0273-3
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Sakine Korkmaz
Yaban toplumlarda büyü-din ilişkisi
Büyünün, 'ilkel bir bilim' olduğu görüşü de antropologlar tarafından öne sürülmüştür, Edward Tylor, bu görüşü savunanların başında gelir. Tylor'a göre, hem büyü hem de bilim nedensellik ilişkisine dayanır.
Tylor'un büyüyü, nedensellik dolayımında ilkel bir bilim saymasında, yadırganacak bir yan yoktur. Büyünün bu anlamda ilkel oluşu, bilimden farklı olarak sürekli aynı olguyu, istenen sonucu vermiyor olmasına karşın, 'neden' olarak varsayıp sınamaya devam etmesidir.
Bilineni yineleyelim: Bilimde bir olgu, varsayım (hipotez) olarak öne sürülüp sınanır, istenen sonuç alınamıyorsa, bu varsayımdan vazgeçilerek, başka bir varsayımın sınanmasına geçilir. İstenen sonuç alınıncaya kadar bu sınamaya (deneme) ve vazgeçmeye (yanılma) devam edilir.
Büyü pratiğindeyse durum böyle değildir. Sonuç alınamasa da büyücü, deyiş yerindeyse, aynı olguyu bir neden olarak kullanmaya devam eder. Evans-Pritchard, büyü pratiğinin bir olguyu, sonuç vermediği halde kullanmayı sürdürmesini, büyü yapan yaban insanın 'nesnel gerçeklik' düşüncesinden yoksun olmasına bağlar. Levy-Bruhl'e göre ise, yaban (ya da onun deyişiyle, prelojik) zihin, deneye karşı şerbetlidir (impermeable).
Wittgenstein, Tylor'un büyünün nedensellik ilişkisine dayandığı düşüncesini toptan reddeder. Ona göre, büyü bir dileğin dile getirilmesinden başka bir şey değildir.
Örneğin, tarlasından iyi ürün alınması için büyü yaptıran bir çiftçi, büyü yaptırdığı için tarlasını sulamak ya da gübrelemekten vazgeçmez. Büyü, bu anlamda bir dilektir, o kadar! Askerdeki oğlunun fotoğrafını öpen kadın, o öpücüğün oğlunun yanağında da hissedileceğini düşünmez, Wittgenstein'a göre o öpücük, kadının oğluna duyduğu özlemin ve onun sağ salim evine dönmesi dileğinin ifadesidir.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
144
Yazılış Tarihi
1979
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Anadolu’nun bir taşra kentinden Yeni Dünya’nın metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız... Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar... Her iki kesitte yaşayan insanların kendi kendileriyle gerek çevreleriyle olan çatışmalarından doğan dram... Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler... Bu kitabı okurken Batı kültürünün baskısı ile çaresiz bırakılmış insanımızın bocalayışını, gizli protestolarını ve gizli kabullenişlerini göreceksiniz...
Korkaklık da bulaşıcıdır, yiğitlik de...
... başkalarının inanıp inanması değil mühim olan. Biz ne yaptığımızı biliyor muyuz, o.
Biliyor musun, korkaklık da bulaşıcıdır, yiğitlik de.
Matrix
Matrix (Özgün adı: The Matrix), Larry ve Andy Wachowski kardeşlerin yazıp-yönettiği bir bilim kurgu film. 1999 yılında gösterime girdi. Filmde Keanu Reeves, Laurence Fishburne, Carrie-Anne Moss ve Hugo Weaving gibi yıldızlar yer almaktadır.
Kendin görmek zorundasın
Ne yazık ki Matrix'in ne olduğunu kimse anlatamaz, onu kendin görmek zorundasın.(Morpheus)
Matrix
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
Nisan 2013
ISBN
978-975-352-011-9
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Allah (c.c), kendi yolunun küllenmiş işaretlerini hatırlatmak için zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, mesajlarını yaymaya çalışırken hem kendilerini engellemek isteyenlerin, hem de taraftarlarının zulümlerine maruz kalmışlardır.
Bu taraftarlardan bir kısmı peygamberin getirdiği sahih inancı olduğu gibi yaşamaya çalışırken, bir diğer kısmı kitabı tahrif etmek, bidat ve hurafelere tâbi olmak ve peygamberlerini adeta ilahlaştırmak gibi durumlara düşmüşlerdir.
İslam'ın yayılırken karşılaştığı kadim medeniyetlerin etkileri
Müslümanlar çok erken bir dönemde, binlerce yıllık geçmişe sahip medeniyet ve kültürlerle karşı karşıya gelirler. Müslüman orduları Mısır, Irak, Fars önlerinde göründüklerinde bu bölgelerde pagan toplumların inançlarıyla, Yunan Felsefesi'nin kaynaştığı İskenderiye, Harran, Nusaybin, Antakya'daki okullar ve Hint, Fars, Yunan Felsefesi'nin kaynaştığı Cundişapur okulu faaliyetlerine hala devam etmekteydi. 10'u aşkın dil ve bir o kadar değişik dine ise mensupları tarafından konuşulup inanılmaktaydı. Bu bölge insanlarının müslümanlarla olan savaşlarında mağlup olmaları bir müddet sonra galip tarafın dinini benimsemelerine yol açar.
Sahabe Enes b. Malik, Islam'ın ilk devriyle ilgili olarak "Bazen öyle olurdu ki, bir kimse dünyalık isteyerek müslümanlığa girerdi. Fakat İslam'a girince artık müslümanlık ona dünyadan da, dünya üzerindekilerden de sevimli gelirdi." der. Fakat bu durum fetih hareketlerinin başdöndürücü bir hızla devam ettiği dönem için geçerliliğini kaybeder. Artık İslam'a girenlerin birçoğu bunu sadece ismen gerçekleştirir. İçlerinde eski inanç ve düşünce biçimlerini-devam ettirenler oldukça çok olur. Üstelik bu durum, Müslüman orduları, insanları İslam'a girme hususunda zorlamadıkları halde gerçekleşir. Çünkü fethedilen bölgelerdeki gayri müslimler belirli bir sorumluluğu (cizye vermek) yerine getirmek şartıyla kendi dinlerinde kalabiliyorlardı. Ancak müslüman olmanın cazibesi fazlaydı ve insanlar gerçek anlamıyla bilmeseler bile müslüman ismini almayı tercih ediyorlardı. Birçok kişi samimi niyetlerle müslüman olma amacı taşımakla birlikte, yıllardır inanıp yaşadıkları eski inançlarını tamamıyla terkedemezler. Dünden bugüne aktardıkları birçok inanç ve yaşantı biçimini de İslam örtüsü altında devam ettirirler.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Yirmi Üç Sene Maaşsız
1935 yılında Hacı Hafız Efendi, Arif Hikmet Kütüphanesi'nde maaşsız ve tek başına kalmıştı. Fakat o buna rağmen:
"Maaş olmazsa, bu kütüphaneyi kapatacak mıyız? Arif Hikmet Bey; malı, mülkü nesi varsa bu kütüphaneye tahsis eder, vakfeder de, ben de canımı tahsis edemem mi?" diyerek, binada kalmış. Yalnız başına açıp kapatmaya, süpürüp temizlemeye başlamış. 1935'ten 1950'ye kadar kendisine katılıp çalışıp yardım edenler olmuşsa da 1950'den sonra onlar da ölmüş, gitmiş, dağılmışlardı. 1958'deki vefatına kadar sekiz sene tamamen yalnız kalmıştı. Yalnız Cuma günleri oğlu Mahmud Efendi gelir, ortak Medine-i Münevvere'deki hayatimi anlatmaya başlarken Eğinli Hoca Efendi'nin, o kadar maddî sıkıntısına rağmen, yüksek bir bedelle, kütüphanenin evini Ramazan ayı için kiralamak isteyen Mekkek bir zenginin bu talebini:
"Mekkeliler nargile içerler. Bu aileden de muhakkak bir içen vardır. Tömbekinin dumanı Peygamber-i Zişan'ı rahatsız eder. Ben buna dayanamam. Aç kalmaya, ölmeye razıyım. Resul-i Ekrem'in ruh-u saadetini rencide edemem..." diyerek geri çevirdiğini hikâye etmiştim.
Yirmi üç sene maaşsız idare ettikten sonra, hastalanınca da oğluna vasiyet etmiş:
"Oğlum ben ölürsem, müracaat et Maarifteki maaşını buraya çevirt, gel kütüphaneyi devam ettir. Seni buraya müdür tayin etsinler. Allah bırakmaz, korkma" demişti...
Vefatından sonra dediği gibi yapıldı. Oğlu Mahmud Efendi, Maarifteki maaşıyla müdür oldu.
Paramparça Aşklar ve Köpekler (Amores Perros)
Paramparça Aşklar Köpekler (İspanyolca: Amores Perros/Aşk Kancıktır) Meksikalı yönetmen Alejandro González Iñárritu'nun 2000'de çektiği ilk uzun metrajlı filmi. 2001 yılında “En İyi Yabancı Film” dalında Oscar ve Altın Küre adayı olan film, Şikago, Tokyo, Cannes, Los Angeles, Moskova, Havana Film Festivalleri gibi pek çok uluslararası festivalde toplam 30 ödül aldı.
Tanrıyı Güldürmek
Octavio: Planlarımız ne olacak?
Susana: Sen ve senin planların. Babaannem ne derdi biliyor musun? Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından söz et.
Paramparça Aşklar ve Köpekler (Amores Perros)