Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
420
Baskı Tarihi
2005
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Klasik
Mütercimi
Hasan Tuncay Başoğlu
Bosna'nın özgürlük mücadelesiyle özdeşleşen Aliya İzzetbegoviç, siyasi bir figür olmanın yanında aynı zamanda çok önemli bir düşünür de. Onun eylemci kişiliğinin yanı sıra kendisini ele veren bilge kişiliği, öncülük ettiği özgürlük mücadelesinin karakterini belirlemiştir. Bu kitap, Aliya İzzetbegoviç'in bilge kişiliğinin billurlaştırdığı düşünce yoğunluklu metinlerden oluşmaktadır. Kısa ancak yoğun ve çarpıcı notlarda kendisini ele veren fikri derinlik, onun tarih kurucu kişiliğinin entelektüel boyutu hakkında zengin ipuçları vermektedir.

Okumuslarin Ahmakligi

325. Aptal bir köylüden bahsedilip bahsedilemeyeceğini bilemiyorum. Aptallık, sözde aydın olan ahmaklarda çok daha yaygındır. Bu, aptallığın en tiksindirici ve en açık biçimidir. Sahte bilginlik, aptallığı gizlemekten ziyade ifşa eder. Aptallık orada en vazıh şekliyle mevcuttur. Bu tür bir aptallığı köylülerde asla görmedim.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
420
Baskı Tarihi
2005
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Klasik
Mütercimi
Hasan Tuncay Başoğlu
Bosna'nın özgürlük mücadelesiyle özdeşleşen Aliya İzzetbegoviç, siyasi bir figür olmanın yanında aynı zamanda çok önemli bir düşünür de. Onun eylemci kişiliğinin yanı sıra kendisini ele veren bilge kişiliği, öncülük ettiği özgürlük mücadelesinin karakterini belirlemiştir. Bu kitap, Aliya İzzetbegoviç'in bilge kişiliğinin billurlaştırdığı düşünce yoğunluklu metinlerden oluşmaktadır. Kısa ancak yoğun ve çarpıcı notlarda kendisini ele veren fikri derinlik, onun tarih kurucu kişiliğinin entelektüel boyutu hakkında zengin ipuçları vermektedir.

Ölüme saygı

21. Çoğunlukla aşırı bir şekilde övülen "ölümü küçümseme hasleti", hayata (veya insana) saygı eksikliğinin bir neticesi olabilir.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
232
Baskı Tarihi
2010
ISBN
978-605-111-902-1
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Doğan Yayıncılık
Tadına doyulmaz, kimi zaman kışkırtıcı, kimi zaman sakinleştirici ama ruhu hep özgür kalan yazılar İnsan ki eşrefi mahlukattır, içindeki semavi özü keşfetmekle yükümlüdür. Çıkacaksın yollara, kendine doğru git gidebildiğin kadar. Keşif boynumuzun borcudur. Kendimizi keşfetmek, aşkı keşfetmek, dünyayı keşfetmek, Öteki’ni keşfetmek… ()

Miskinliğe Övgü

Bir toplumda ideolojik tartışmaların hızlandığı zamanlarda hiçbir tartışmaya girmeden köşesine çekilen ya da alıp başını gitmek isteyen çok insan oluyor. Sesleri duyulmasa da var onlar. Uzaktan bakıyorlar genel ortama: Bir tartışmadır gidiyor gırla. Çetin, kutuplaşmacı, kırıcı sözler telaffuz ediliyor ortada, siyaset ve medya meydanlarında. Her kırılan daha çok kırıyor karşıdakini. Hırpalıyoruz kendimizi, birbirimizi milletçe, memleketçe. Birbirimizden "öteki"ler yaratıyoruz. Anlamadan dışlıyor, görmeden kapatıyor, tanımadan etmeden sevmediğimize kanaat getiriyoruz. Ha bire farklılıklarımıza yoğunlaşıyoruz, zerre kadar ortak noktamız yokmuş gibi davranarak. Birbirimizi "bizden olanlar" ve "bizden olmayanlar" diye ikiye ayırıyoruz. Arada kalanlara ya da herhangi bir kutba ait olmayı reddedenlere şüpheyle yaklaşıyoruz. Arafta kalanları anlayamıyor, öteliyoruz. Şehir bezginleri, felsefi miskinler ise hep varoluşsal bir arafta yaşıyorlar. Kimseye kin tutmadan. Kamu alemi bir görerek...

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Satıhta hiçbir şey yapılamaz.

Her zamanı bulabilmek için bugünün üstüne çıkmaktan başka çare var mı? Yaşanan gün, değiştirici ve sihirbazdır. Peşinden koşmanın ve yakalamanın imkânı yoktur. O çok dalgalı bir denize benzer. İnsan çalkantıya maruz kalır ve ancak küçük tedbirler alır. Satıhta hiçbir şey yapılamaz. Mercan adaları derinliklerde teşekkül ederek dışarıya çıkarlar. Her eserin kendisine göre ve zannettiğimizden çok zaruri ve biyolojidekine çok yakın şartları vardır.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
0
Yazılış Tarihi
1994
Baskı Sayısı
15. Baskı
Yayın Evi
İnsan Yayınları

Kalbin Kurbanı

..."İman, aşk, terk ve dert. insanın haram da olsa âşık olması, kalbinde aşktan eser olmaması kadar kötü değildir...Allah hikmetini onun derdini çekmeden ayân edemez... Aşktan haber verin bana... Nerede aşkınız!.. Gökler, yer ve ikisi arasındakilerin hepsi de aşkın yanında hafif kalır... Kalbin de kurbanı vardır, unutmayın... Ölüm meleği isminizi okuduğunda ne edeceksiniz?... Ne zaman yaşamaya başlayacaksınız? Bir düşünün..." böylece sürüp gitti şeyh'in konuşması. Aşk ve âşık, aşk ve dert konusunda söyledikleri hepsinin ötesindeydi. Mesele aşktan nasibini alabilmekti. Demek ki ne varsa aşkta var.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
256
Baskı Tarihi
Eylül 2008
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Etkileşim
"Çünkü sen Süleyman'ı görmedin/ Kuşların dilini nereden bileceksin?" diyen Sühreverdi'nin, "konuşan yalnız Hakikat'tir" diyen Bediüzzaman'ın, "ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık" diyen İbn Arabi'nin, "üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/ benim sarhoşluğumun sonu yok" diyen Mevlana'nın, "mantıku't-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz" diyen Niyazi Mısri'nin, "teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor" diyen Tarkovski'nin, "düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük eng

Felsefi Anarşizm

Bir felsefi tutum olarak anarşiyle tanıştığımda, gerçek anarşistlerin hep, içte, derinliklerde karışıklığa yol açan düzen fikrine karşı, yerleşim, egemen ve yaygın olana yönelik bir karşı müdahale olduğunu farkettim. Felsefi anarşist, insanın içindeki anarşiye karşı bir tedbir yolunu seçiyordu demek ki... Her türden gayr-i insani ve gayr-i ahlaki otoriteye karşı çıkarak şöyle diyordu bir bakıma: "sen bana dayatamazsın. Sen egemen ve yaygın olanın her zaman doğru olduğuna beni inandırmazsın. Bu da bir önermedir ve yanlışlanabilir, yanlışlanmalıdır." Öyle ya, "mutlak"ın benimsenmediği yerde, her şey göreceli hale gelir ve kendi yorumunu mutlaklaştıranher muktedir de, kendisini "tanrılaştırır". İşte orada felsefi anarşist belirir ve ona haddini bildrmek üzere, yerleşik ve yaygın olana karşı savaş açar.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
160
Baskı Tarihi
2010
ISBN
978-9944-184-61-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Mütercimi
Semih Kavak

Aristokrat Olmak

Şüphesiz aristokrat olmak, büyük bir yücelikle ayak takımının çamurundan tamamen bihaber olmaktır. Ama aristokrat olmanın bir diğer yönü de, bazen kalabalığa şöyle bir göz gezdirmek ve meraklı gözlerle (bir opera dürbününden bakar gibi) kalabalığı süzmektir. Hatta bir noktada toplanan kalabalığa ve onların iğrençliğine şöyle bir dönüp gözlemci gözüyle dik dik bakmak bile centilmenliğin bir gereğidir. Çünkü bu, onları eğlendirmek için hazırlanmış bir manzaradır!!!

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Çölün Çehresi, Ilgın ve Söğüt

Çöl, umutsuz ve suskun bir halde, kendisini teslim ederek toprağın üzerine yayan sonsuz ve esrarengiz azamettir. Susuz ve bayındırlıksız bir kuruluktur, mağrur bir yüksek tepesi, neşe içinde çağıldayan ırmağı, bir çeşme başının romantik şarkısı, gülü, bülbülü, manzarası, otlağı, yolu, yolculuğu, menzili, hedefi , esrikçe akan bir nehri, denize nazır bir kucağı, bulutu, yıldırım gülümseyişi, şiddetli bir gök gürültüsünün ağlayış acısı olmayan bir hiçtir çöl. Ağır, yanık, gamlı, kederli; gulyabanilerin, cinlerin, kötü ruhlar ve insan yiyen kurtların mekanı! Hayal, büyü ve efsanenin doğum yeri; suyun değil, serabın toprağı; sessiz, ama durgunluktan değil, korkudan. Ateşli ve acımasız havasıyla insanın beynini kafatasında kaynatır. Sıcak toprağında otlar bile yeşermekten, başlarını dışarı çıkarmaktan korkarlar. İnsanlarının derileri kemiklerinin üzerinde yanmış, yüzleri kavrulmuş, alınları buruşmuştur! Ne de olsa çölde bakmak zordur. Çöl görmesin diye ellerini gözleri üzerine gölge ederler. Çöl, gördüklerini görmesin, bildiklerini bilmesin diye! Bazen bir kasırga kopar, yeri göğü birbirine katar, gökyüzünü karartır, köyleri darmadağın eder. Kasırga dindiğinde, ardından yine çölün çehresi belirir, tıpkı eskiden olduğu gibi! Çöl! Her zaman fırtınalar koparan, her zaman dingin olan yerdir. Her zaman değişim halinde, ama hiçbir şeyin değişmediği yerdir. Çöl, deniz gibidir; ama su, yağmur, inci, balık, mercan denizi değil. Toprak, çakıl, toz, yılan, kertenkele denizidir. Daha çok sürüngenlere, ara sıra da yalnız, başıboş bir kuşa ya da ürkmüş, yuvasız kalmış kuşlara rastlanır. Çölde sadece ılgın ağacı ile dikenli bitkiler yetişir. Bu sabırlı, kahraman ve korkusuz ağaçlar, çöle rağmen, suya ve toprağa ihtiyaç duymadan, okşama ve sevgi beklemeden, çölün kuru ve yanık bağrından ateşe doğru başlarını uzatır, dimdik ayakta dururlar. Sanki her biri bir ilahedir; korkusuz, mağrur, yalnız ve yabancı. Sanki çölde boy gösteren, başka bir dünyanın elçileridir. Bunlar cehennemde biten cesur ağaçlardır. Ama bunların yaprağı ve meyvesi yoktur; çiçek açmazlar, ürün vermezler. Filizlenme heyecanı, tomurcuk açma şevki ve açılma umudu, daha saplarında veya dallarındayken kuruya kalır, yanar ve sonunda çöle karşı küstahlık etmek suçuyla, köklerinden sökülerek tandırlara atılırlar. Bu onların mukadder yazısıdır. Çölde, bir havuzun kenarında veya bir ark suyu yakınında söğüt ağacı yetiştirmek zor da olsa mümkündür. Gölgesi serin ve cana can katıcıdır. Değerli bir ağaçtır, ancak sürekli olarak kendi kendine titrer durur. Şehirlerde ve köylerde bile daima korku içindedir. Çölün korkusu, iliklerine dek işlemiştir. Çölde yetişen en güzel şey hayaldir. Bu çölde en güzel şekilde yetişen, hayal çiçekleri açan tek ağaçtır. Kelebeğe benzer mavi,yeşil, mor, bal renkli... Her biri yaratıcısının renginde, hayaller kuran bir insan renginde, kelebeğin yanına doğru uçup gittiği ve üzerine konduğu şeylerin renginde... Hayal, çölün her yerinde özgürce ve serbestçe dolaşabilen tek görünmez kuşudur. Uçuşunun gölgesi, çöl üstüne düşen tek gölgedir. Kanatlarının çırpınış sesleri, çölün sonsuz sessizliğini yansıtan ve onu daha da sessiz gösteren tek sestir. Evet, bu, o şair kuşun kanat çırpışlarında söz söylemekte ve konuşmakta olan çölün esrarengiz ve korkunç sessizliğidir.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Neyistân ve Nîstân

Yazın başlangıcı, okulların sonu! Ne hoş bir başlangıç, ne hoş bir son! Her yıl, baharın ilk anlarından itibaren sabırsızlıkla yolunu gözlediğimiz, sevgili ve heyecan verici bir andı o an. Her yıl bekleyiş sona erer ve vuslat yazı, tam da zamanında, her yıl, olduğu gibi umut verici, sıcak, sevimli ve okşayıcı bir halde çıkagelir ve bizi şehir zindanının gurbetinden özgür ve engin yurdumuza, çöle götürür, yok yok, geri döndürürdü. Evet, bizi kamışlığımıza (neyistân), yani çöle geri döndürürdü. "Neyistân ve nîstân" (yokluk yeri) her iki okunuş da doğrudur...Kamışlık benim kesilmiş olduğum yerdir. Çöl, sadece benim ve bizim kamışlığımız değil, milletimizin kamışlığıdır. Hepimizin ruhu, düşüncesi, dini, irfanı, edebiyatı, görüşü, hayatı, fıtratı, macerası ve kaderidir. Çöl, bir coğrafya olarak beliren tarihtir.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
560
Baskı Tarihi
Mart 2010
ISBN
978-975-6004-88-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Fecr Yayınevi
Mütercimi
Okan Sevinç
Orijinal Adı
Gofteguhayı Tenhayi
Benim hamurumu felsefe, hikmet ve irfanla yoğurmuşlar. Hikmet, bende sonradan kazanılmış veya hafızada biriktirilmiş bir ilim değildir. Bilâkis o benim özüme aittir, benim sıfatımdır. Ağırlık, içgüdü ve vücut ısısı gibi sıfat ve durumlara sahip bir varlık olduğum gibi, hikmet ve felsefeye de sahip olan bir varlığım ben. Harcımda, ruhumun özünde, hatta dostlarımdan birinin şakayla dediği gibi, görünüşümde, bedenimde, davranışımda, sözümde ve sessizliğimde hep felsefe vardır.

Sokrat'ın anlamadığı şeyler

Sokrat, günün birinde bir kuyumcu dükkanının önünde durmuş, seyrediyordu! Küpeler, künyeler, kolyeler, yüzükler, nişan yüzükleri... Ne kadar düşündüyse bir faydası olmadı. Kendi kendine dedi ki: "Bu dünyada Sokrat'ın anlamadığı neler varmış!"