Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Çeşm-i bülbülü icad eden sanatkâr
Eskiler baharı ya tabiatta, yahut tecrid hâlinde, tek bir manzarasında severlerdi. Ve daha ziyade gül ve lâlede tanırlardı, öbür çiçekleri bir motif gibi iç içe hayallerde, tıpkı kumaş ve çinilerde olduğu gibi, bahar halısını dokumak için kutlanırlardı. Fakat gül ve lâle kendileri olarak mevcuttular. Çünkü biri en cömert plastik, öbürü erişilemez üslûptur. Çeşm-i bülbülü icad eden sanatkâr, evine davet ettiği diktatöre şafak vaktinde bir tek yıldız çiçeğinin parıltısını gösterebilmek için bahçesindeki bütün çiçekleri yolan Japon estetinin öz kardeşidir.
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."
İslam dünyasında kurulan ilk matbaa, ilk günlük gazete
İslam dünyasında kurulan ilk matbaa, 1490'larda İstanbul'da musevilerce kurulan matbaadır: II. Selim devrinde (1566-74) İstanbul'da en az üç musevi matbaası bulunduğu bilinmektedir. Bunlara 1567'de, yine İstanbul'da ilk Ermenice matbaa ve 1620'lerde ilk Rumca matbaa katılmıştır.
Bir İslam ülkesinde yayınlanan ilk günlük gazeteler, Türkiye'de yerleşik Fransızlar tarafından, 1796'da İstanbul'da ve 1821'de İzmir'de neşredilmişlerdir. 1831'de ilk Türkçe gazete olan Takvim-i Vekayi'yi yayınlatmak için II. Mahmud İzmirli gazeteci Alexandre Blacque'a başvurmuştur.
Bir İslam milletinin dilinde yayınlanan yeryüzünün ilk bağımsız gazetesi olan Ceride-i Havadis de, 1840'da İngiliz asıllı William Churchill tarafından, İstanbul'da ve Türkçe olarak yayınlanmıştır.
İslam ülkelerindeki ilk modern ve laik yüksek okullar, 1802-03'te Rumlar tarafından İzmir, Ayvalık ve İstanbul-Kuruçeşme'de
kurulmuştur. Bunları 1838'de Ermenilerin Üsküdar'da kurduğu Cemaran izlemiştir. 1867'de kurulan Galatasaray mektebi önemli oranda bu okulları model alacak, onların yetiştirdiği eğitmen kadrolarından
yararlanacaktır.
İslam toprakları üzerinde kurulan modern anlamda ilk temsili parlamento, 1860'ta Sultan Abdülmecid'in bahşettiği millet nizamnamesi uyarınca İstanbul'da oluşturulan Ermeni Umumi Millet Meclisidir. Düzenli seçimlere, siyasi partilere ve cemaat bünyesinde yasama yetkisine sahip olan bu meclis, Ermeni toplumunun iç yönetimini üstlenmiştir. Onaltı yıl sonra aynı kentte kurulan Osmanlı Mebusan Meclisinin, bu meclisin deneyimlerinden geniş ölçüde yararlandığı bilinir.
Yeryüzünde ilk kez kapsamlı bir Batılılaşma teorisi, ve belki "Batılılık" kavramının ta kendisi, Rum reformcusu Kirillos Lukaris
tarafından 1620'lerde İstanbul'da ortaya atılmıştır.
Bu olaylar belki ülkedeki İslam unsurunu doğrudan ilgilendirmemiştir; ama Osmanlı yönetici sınıfı ve aydın kesiminin, yönettikleri ülkede ve içinde yaşadıkları kentte vuku bulan bu gelişmelere tümüyle yabancı kaldıklarını düşünmek yanlış olur.
Varoluş Nedeni
insanın varoluş nedeni, onun kendisinden çok çok yüce yaratıklar önünde eğilmesini bilmesinden başka bir şey değildir. İnsanların onlardan çok çok yüce yaratıklardan yoksun ederseniz, yaşayamazlar, umutsuzluk içinde ölürler.
Güzellik Olmasa
hem biliyor musunuz, biliyor musunuz, İngilizler olmasa yaşamasını sürdürebilir insanlık, Almanya olmasa da yaşayabilir, Ruslar olmasa pekala yaşar. Bilimsiz, ekmeksiz de yaşayabilir, yalnız güzellik olmazsa yaşayamaz, çünkü yapılacak bir şey kalmaz o zaman yeryüzünde! Tüm sır, tüm tarih buradadır! Bilim de bir dakika durmaz ayakta güzellik olmasa.
Türü
Köşe Yazısı
Sayfa Sayısı
231
Baskı Tarihi
1999
ISBN
975-437-031-1
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
Özener Matbaası
Konağı Yıktık
Konağı yıktık. Fakat onun sağlam kalmış malzemesinden yeni bir binada nasıl faydalanacağımızı bilmediğimiz için, onun yerine bir apartman çıkamadık. Osmanlı kültürünün harabeleri önünde, şaşkın, birbirimize bakıyoruz. İçinde boğulduğumuz kültür buhranının sebebi budur. İnkılabın çaçaron ve demagoglara değil, yüksek mimarlarına ihtiyacımız vardır.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
533
Baskı Tarihi
2006
ISBN
978-975-07-0665-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Mütercimi
Saadet Özen
Fernando Pessoa, 1935’te öldüğünde, sandığında bıraktığı yapıtlarının sayısını kimse tahmin edemezdi. Onun elinden çıkmış şiirlerin, yazıların altında genellikle başka imzalar vardı. Ama bunlar yalnızca birer takma ad değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya görüşü olan farklı kişiliklerdi. Pessoa’nın ölümünden sonra elyazmaları derlenmeye başladığında, bitmemiş yapıtlar da bulundu içlerinde. Bernardo Soares imzalı Huzursuzluğun Kitabı da bunlardan biriydi. Tarihten, mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20.
Cenaze Marşı
Dünya yüzündeki insanlar, dünyayı sarsacak yada değiştirecek ne yapmakta? Konu değerli adamlar olduğunda, hepsi de birbirinden değerli değil midir? Sıradan insanlar değerlerini birbirlerinden alır; eylem adamları yorumladıkları güçten; fikir adamları ise yarattıklarından.
İnsanlık için yarattıklarının kaderi, Yeryüzü'nün bir kere soğumasına bakar. Gelecek kuşaklara verdiklerin ya seninle doludur tıkabasa ve senden başkası anlamaz ya da çağınla doludur ki , öbür çağlar anlamayacaktır veya bütün çağlara bir mesajdır, o zaman da bütün çağların hızla koştuğu nihai uçurum için anlaşılmaz olarak kalacaktır.
[..]
Hepimiz tam kararında ömrü olan fanileriz. Ne azdır müddetimiz ne de fazla... Bazıları ölür ölmez ölür, kimileriylse kendilerini görüp sevmiş olanların anılarında yaşar biraz daha; uluslarının yada ait oldukları uygarlığın belleğinde yaşayanlar da vardır; ve bir de başından sonuna dek, ayrıksı uygarlıkların tersine akışına uyanlar vardır ki, sayıları üç beşi geçmez. Ama hepsini kuşatır zamanın yıkıcılığı ve sonunda yutar.
Kalıcı olmak bir Arzu'dur, sonsuzluk ise bir yanılsama...
Ölümün olgularıyız biz.
[..]
Hayat bir fasıladır yani, bir bağ, bir ilişki ama geçmiş olanla geçecek olan arasında bir ilişki, Ölüm ile Ölüm arasında ölü bir fasıla...
[..]
Bir Homeros, bir Milton yeryüzüne çarpacak bir kuyrukluyıldızdan daha güçlü değildir.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
637
Baskı Tarihi
haziran 2009
ISBN
978-9944-88-666-6
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Ali Alkan İnal
Mütercimi
Ayşe Hacıhasanoğlu
Orijinal Adı
Воскресение
Diriliş büyük Rus yazar Lev Tolstoy tarafından, geçirdiği ruh ve inanç buhranın ortasındayken yazılır. Kurumsallaşmış "modern" kilisenin ikiyüzlülüğü ve gerçek Hıristiyan ruhundan uzaklaştığını düşünen yazar, bu fikirlerini romanın temelinin bir kısmını oluşturmak için kullanmıştır. Romanın temelinin diğer kısmını ise hayatının sonlarına doğru daha çok inanmaya ve savunmaya başladığı, insan yapımı yasaların asla hakkâni ve adîl olamayacağı fikri oluşturuyordu.
Bahar
Küçük bir yerde birkaç yüz bini bir araya gelmiş insanlar ,üzerinde toplandığı toprağı ne kadar bozmaya çalışmış, hiçbir şey yetişmesin diye taşlarla doldurmuş, taşların arasında uç veren otları yolmuş,ortalığı kömür ve petrol dumanına boğmuş, ağaçların orasını burasını kesmiş, tüm hayvanları ve kuşları kaçırmış olsalar da bahar,kentte bile yine bahardı.
Ahlakın soykütüğü
Tüm ahlak tarihçilerini yöneten iyi ruhlara saygılar sunmalı! Oysa, yazık ki, kesinlikle, tarihsel ruh eksik onlarda; kesinikle, tarihin kendisinin tüm iyi ruhları, onları yarı yolda bırakıyor! Felsefeciler arasında adet olduğu üzere, onların tümünü birden düşünmek, temelde tarihe uygun değildir, bunda kuşku yok. Ahlakın soykütüğünü bulmaya kalkışlarındaki beceriksizlik, ta işin başında ortaya çıkıyor, orada ''iyi'' kavram ve yargılarının kaynağının ele alınışında. ''Kökeninde insan''- öyle buyuruyorlar- ''bencil olmayan eylemleri onayladı ve bu eylemlerde karşılaşanlar, yani, bu bu eylemlerden yararlananlar açısından onlara iyi dedi; sonraları bu onayın kaynağı unutuldu. Çünkü, bencil olmayan eylemler hep, alışkanlık sonucu iyi olarak kabul gördü, iyi olarak duyumsandı - sanki iyi oluşları bu eylemlerin kendilerinden geliyormuş gibi''.
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
265
ISBN
975 08 1121-6
Baskı Sayısı
0. Baskı
Mütercimi
Ali Berktay
"Bu kitap çok basit bir fikirden yola çıkıyor: Haçlı Seferleri 'nin tarihini 'öteki cephe 'de yani Arapların tarafında görüldüğü yaşandığı ve hikâye edildiği biçimde anlatmak. Kitabın hemen hemen tüm içeriği o çağın Arap tarihçilerinin ve vakanüvislerinin tanıklıklarına dayanıyor."
Lübnan asıllı Amin Maalouf 1983 tarihli bu ilk yapıtında on birinci yüzyılın sonundan on üçüncü yüzyılın başına kadar devam eden ancak etkileri ve söylemi günümüze dek uzanan Haçlı Seferleri 'ni egemen tarih anlayışının yerine "öteki"nin gözünden anlatıyor.
Tarih en büyük anlatıdır.
Karşı saldırı
Tam namaz kılmaya başlayacaktım ki, bir Frenk üzerime doğru koşup beni yakaladı ve yüzümü Doğu'ya çevirip, "ibadet işte böyle edilir." dedi.
Üsame bin Munkiz, vakanüvis (1095-1188)