Türü
Roman
Sayfa Sayısı
144
Yazılış Tarihi
1979
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Anadolu’nun bir taşra kentinden Yeni Dünya’nın metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız... Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar... Her iki kesitte yaşayan insanların kendi kendileriyle gerek çevreleriyle olan çatışmalarından doğan dram... Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler... Bu kitabı okurken Batı kültürünün baskısı ile çaresiz bırakılmış insanımızın bocalayışını, gizli protestolarını ve gizli kabullenişlerini göreceksiniz...
Biz, hüzün peygamberinin ümmetiyiz
Çocuk bağdan dönmüştür, şimdi, dedesinin solmuş, kurumuş çiçek bahçesinde gezinmektedir. Dede, pırıl pırıl yanan gözleriyle torununun kafasını okşuyor.
Evet diyor çocuğa, bu senin dediğini anlamak için bütün bir ömür harcamak gerekir. Ağlamak.. yalnız gözyaşı dökebilen insan anlayabilir bazı şeylerin hikmetini
Ama insan her zaman ağlayamaz, diyor çocuk.
O zaman da ağlar gibi durmak gerekir.
Çocuk, anlayarak bakıyor dedesinin söylediklerine.
Biz, hüzün peygamberinin ümmetiyiz diyor dede.. ağlayabilenler ağlar, ağlayamayanlar ağlar gibi yapar.
Ne güzel, diyor çocuk dedesinin başı üzerinde gezinen kuru parmaklarını yoklayarak ve ağlar gibi durup, dedesine bakarak.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
147
Baskı Tarihi
2011
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-975-8740-90-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Semih Atiş
Bu kitabın amacı İslâm-Osmanlı-Türk entelektüel tarihine ilişkin bir okumanın nasıl yapılabileceğini bir beyit üzerinden göstermeye çalışmak; edebî ve meşhur bir beyit olduğu için de, elden geldiğince, geniş bir kesimle irtibat kurabilmektir.
Kesinliğinden kuşkulanmayacağımız bir tutamak, bir ölçüt arayışımız
(...) ilim, kadîm meşşaî gelenekte, aynı zamanda, illet'in bilgisi anlamına gelir; çünkü bilmek, özü, tanımı, orta-terimi ve illeti bilmektir. O kadar ki, Nasireddin Tûsî, İbn Sînâcı olmak ile olmamak arasındaki farkı, illet kavramına verilen yerin ve üzerine yapılan vurgunun belirlediğini bile söyler. Tam bu noktada, yani "ilmin orta-terimi, illeti bilmek" demek olduğu noktası üzerinde durulmalıdır. Varlık ve var-olan hakkında yakînî, kesin, doğru, hakikî bilgi üretmek için şart olan bu noktada, İbn Sînâcı gelenekte, kesinliğin garantisini faal akıl ve onunla girilen ittisal ilişkisi sağlıyordu; çünkü mahiyetin, illetin, orta-terim'in saf hâlleri oradaydı [Elbette burada denilmek istenilen tek tek mahiyetlerin mevcudiyetleri değildir]. Mümkinât dünyasında insan, ihsâsıyla (iç ve dış ihsâs/duyular) mahsûsu makûl hâle getiriyor; elde ettiği sureti, mahiyeti, orta-terimi, faal akıl ile, tecrîd sürecinin sonunda ittisal ederek, bir tür, onaylatıyordu. Ayrıntılara girmeden kısaca şu denilebilir: Bu sürecin, dolayısıyla ilmin, husulünde insanın bilişsel/kognitif yapısının yanında, faal akim tasdiki de şarttı. Bu nedenle insan zihninde hasıl olan sûret'in hem mümkinât dünyasındaki mevcûd ile hem de faal akıldaki asıl ile mutabakatı, ilmin kesinliği, yakînîliği açısından zorunludur. Burada, dikkat edilirse, amaç, varlık ve var-olan hakkında kesin bilgi elde etmek¬tir; öyleyse sorun bu kesinliği sağlayan şeyin ne olduğunu bilmektir. Eflâtunun ideaları, Aristoteles'in tekillerde içkin tümelleri, İbn Sina'nın akl-ı faal'i, aslında, değişken olanda değişmeyen öğeyi bulma; başka bir deyişle, değişmenin kaynağını, maddî olanı tecrîd edip saf subûtiyetin ideal noktası manaya ulaşma çabasıdır. İbn Sînâ, Talîkât'ında, "illet sabittir" derken, ilmi de söz konusu illeti bilmekle özdeşleştirirken, aslında ilmin de, bir kere elde edildikten sonra, değişmeyen bir şey olduğunu vurgulamak ister gibidir. Şuna da hemen işaret etmeliyim ki, başta tabiat hakkında olmak üzere, varlık ve varolanlar hakkında kesin bilgi arayışının en temel nedeni, hayatta o bilgiye göre eylemektir.
Dolayısıyla insan kendine ilk çağlardan bu yana, iyi, doğru ve güzel yaşamak için kesinliğinden kuşkulanmayacağı bir tutamak, ölçüt arayışına girmiştir.
Kapitalizm ve Komünizm
Kapitalizm, benim gözümde solun bir yüzü, komünizm öbür yüzüdür. İnsan olan derim tükürsün ikisinin de suratına.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
147
Baskı Tarihi
2011
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-975-8740-90-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Semih Atiş
Bu kitabın amacı İslâm-Osmanlı-Türk entelektüel tarihine ilişkin bir okumanın nasıl yapılabileceğini bir beyit üzerinden göstermeye çalışmak; edebî ve meşhur bir beyit olduğu için de, elden geldiğince, geniş bir kesimle irtibat kurabilmektir.
İlim teriminin Fuzulî'nin mensup bulunduğu kadîm hikemî kültüründeki mânâsı
Terim olarak ilmin ise, Fuzulî'nin mensup bulunduğu kadîm hikemî kültürümüzde pek çok anlamı mevcuttur. Bu anlamları, içeriklerine fazla girmeden şöyle sıralayabiliriz. Öncelikle ilm, yaygın ve birlikte kullanılan üçlü bir anlama sahiptir: (i) idrâk, (ii) mesâil(araştırma soruları/ sorunları) ve (iii) meleke(sürekli/kalıcı yetenek). Bu üçlünün yanında, yine birlikte kullanılan, yer yer bir önce¬kiyle çakışan, beşli bir anlamı daha vardır: (i) mesâil, (ii) tasdik bi-el-mesâil(sorulara/sorunlara ilişkin yargı), (iii) meleke bi-el-mesâil(sorulara/sorunlara ilişkin yetenek), (iv) mevzû(konu) ve (v) mısdakı dördünü muhtevi küllî mefhum (ilk dört anlamı içeren tümel kavram). Öte yan-dan, ilm'in meşşaî filozoflarca verilen, "hudûr/husûl suret el-şey inde/fî el-akl"(Akıl'da hasıl olan şey'in sureti) ya da "intiba' suret el-şey fî el-akl"(Akıl'da şey'in suretinin izlenimi) gibi yaygın bir tanımı söz konusudur. Bu tanımda bile İbn Sînâcı düşünürler arasında ayrıntıda pek çok tartışma mevcuttur. Kelamcılar ise, bu tanıma, ortaya çıkardığı vucûd-ı zihnî(zihnî varlık) sorunundan dolayı karşı durmuşlardır. Elbette bu durumun, sûret'in, dolayısıyla vucûd-ı zihnînin meşşaî kozmoloji-metazifikteki akl-ı faal ve ittisal sorunuyla ciddi bir ilişkisi vardır. Bu çerçevede, daha üst bir kavramsallaştırma olan, mahiyetin/suretin üçlü, mutlak(lâ-bi-şart-şey), mücerred(bi-şart-lâ-şey/soyut) ve muhtelit(bi-şart-şey/karışık) bölümlemesiyle de hesaplaşılması gerekir. İlm kavramının ayrıca, kadîm felsefedeki mekûlât(kategori) anlayışına göre verili tanımlarıyla da karşılaşılır: İlm muhtelif okullar arasında ya keyfiyet(nitelik) ya izâfiyet(görelilik-ilişki) ya da infial(edilgi) kategorisinden kabul edilir; bu da pek çok değişik ilm anlayışını üretir. Nitekim, özellikle, meşşaî kozmolojinin tadil edildiği ve faal akıl vurgusunun zayıfladığı ortamda, XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İslâm Medeniyetinde ilmin tanımı konusunda çeşitli risalelerin yazılması bu arayışın şiddetine işaret eder.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
144
Yazılış Tarihi
1979
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Anadolu’nun bir taşra kentinden Yeni Dünya’nın metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız... Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar... Her iki kesitte yaşayan insanların kendi kendileriyle gerek çevreleriyle olan çatışmalarından doğan dram... Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler... Bu kitabı okurken Batı kültürünün baskısı ile çaresiz bırakılmış insanımızın bocalayışını, gizli protestolarını ve gizli kabullenişlerini göreceksiniz...
İnsanlar, Sevgi ve Nefret
İnsanlar aslında birbirini tanımadıkları için severler... Tanıdıktan sonra nefret ederler birbirlerinden..
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
147
Baskı Tarihi
2011
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-975-8740-90-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Semih Atiş
Bu kitabın amacı İslâm-Osmanlı-Türk entelektüel tarihine ilişkin bir okumanın nasıl yapılabileceğini bir beyit üzerinden göstermeye çalışmak; edebî ve meşhur bir beyit olduğu için de, elden geldiğince, geniş bir kesimle irtibat kurabilmektir.
İlim
Fazla teknik açıklamalara boğmadan, ilm kavramının hem köken(etimolojik) hem de terim anlamını belirlemeye çalışalım. İlm, Arapça'nın ortaya çıktığı coğrafyanın doğasına uygun olarak, çölde yolunu bulmak için bedevinin koyduğu (aynı kökten gelen) alâmetleri birleştirmesidir (akl etmesidir=bağlamasıdır). Türkçemiz için de benzer bir durum söz konusudur: Bilgi, ilmek, ilemek, ilik, iliklemek, ilmik, ilgi gibi sözcüklerin de gösterdiği gibi, Türkçe'nin ortaya çıktığı coğrafyaya uygun olarak, bozkırda konulan işaretlerin(ilmiklerin), 'B' harfinin toplayıcılığı imlediği üzere, b-irleştirilmesi, b-ir araya getirilmesidir. Dikkat edilirse, hem ilim -çünkü tüm alâmetlerin birliğidir- hem de bilgi -çünkü tüm ilmiklerin birliğidir- tümel olmayı da içerir.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
144
Yazılış Tarihi
1979
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Anadolu’nun bir taşra kentinden Yeni Dünya’nın metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız... Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar... Her iki kesitte yaşayan insanların kendi kendileriyle gerek çevreleriyle olan çatışmalarından doğan dram... Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler... Bu kitabı okurken Batı kültürünün baskısı ile çaresiz bırakılmış insanımızın bocalayışını, gizli protestolarını ve gizli kabullenişlerini göreceksiniz...
İçinizdeki İslam'ı gösterin
İçinizdeki İslam'ı gösterin. Çünkü İslam sizin üzerinizde görünmek ister. İman gizlidir, İslam açık. İman kalbdedir, İslam zahirde. İslam şeriatsa, şeriat amellerinizde görünmek ister.
Sayfa Sayısı
260
Baskı Tarihi
2005
ISBN
975-8740-11-3
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Mütercimi
Fatmanur Altun Rıfat Ahmetoğlu
Aliya, inasnın evrensel sorunları üzerine düşünen müslüman bir mütefekkir, baskılara boyun eğmeyen bir özgürlük savaşçısı, halkının bağımsızlık savaşına öncülük eden bir lider, askeri ve diplomatik alandaki başarılarıyla devlet kurmuş bir önderdir.
Bu kitap, Aliya'nın çok farklı ortamlarda yaptığı konuşmalardan oluşuyor. Konuşmalar bir lider ve düşünür olarak Aliya'nın anlaşılmasına önemli bir katkı yapmakla kalmıyor, yirminci yüzyılın sonunda yaşanan insanlık trajedisinin ve bunun sorumlusu olan bir 'dünya sistemi'nin doğru okunmasına da hizmet ediyor.
Bosna Direnişi Mucizesi
Görüyorsunuz işte; bu sıradan bir savaş değil. Bize yapmak istedikleri sıradan bir işgal değildi. Bu, bir ülkeyi ve halkı, bir daha asla var olmamak üzere ortadan kaldırma teşebbüsü idi.
("Komuta Merkezindeki Ahlâk Yönetimi Semineri", Saraybosna, DDom Ljiljana, 9 Aralık 1993)
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
103
Baskı Tarihi
2010
Yazılış Tarihi
1972
ISBN
9789757013020
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Kuşluğa doğru, uçak Ankara'dan kalktı. Hala, alandaki arkadaşlarımın ellerini tutuyormuşum, sanıyorum. Yolcuların çoğunluğu Türk.
Aşağısı Trakya ve Balkanlar. Buralar da bizim yurdumuzdu, Türkiye'nin toprakları içindeydi. Üç yüz yıldan artık bir süre bizim olan, uygarlığımızın bir parçası olan buraları kolay kolay bırakmamalıydık. Trakya, tarihi bir soru olarak yeni kuşaklara öğretilmeli, yeni kuşaklardan, bu sorunun mutlaka cevabını bulmaya uğraşmaları istenmilidir. Trakya'yı nasıl yitirdik? Sorusu uçağın içinde durmadan çınlıyor. Batı üstüne, şimdiye değin çok okuduk.
Buralar da bizim yurdumuzdu
Aşağısı Trakya ve Balkanlar. Buralar da bizim yurdumuzdu, Türkiye'nin toprakları içindeydi. Üç yüz yıldan artık bir süre bizim olani uygarlığımızın bir parçası olan buraları kolay kolay bırakmamalıydık. Trakya, tarihî bir soru olarak yeni kuşaklara öğretilmeli, yeni kuşaklardan, bu sorunun mutlaka cevabını bulmaya uğraşmaları istenmelidir.