Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Or’da Kimse Var mı?” dörtlüsünün üçüncü kitabı Valla Kurda Yedirdin Bern’de Türk solunun ve Kürt sorununun resmi çiziliyor. “Türküm…kendi insanımın manzaralarını seviyorum… Buna milliyetçilik diyorsan, öyle olsun!” diyor Günay Rodoplu, ve devam ediyor. “Milliyetçi’ olduğum içindir ki, Kürtlerin köken arayışlarını empatiyle izliyor, elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum. ‘Mızıka çalındı, düğün mü sandın?’ türküsü içimi titretirken, Şiran’ın ‘Hanımaı mın, bermaya mın’ feryadına kulak vermemem mümkün mü?
"Çünkü sen..."
Anlamazsın, bacım anlamazsın. Çünkü sen devrimci değilsen...
"Bak şimdi" dedi, Günay, yine o şaşırtıcı sukunetiyle, "Devrimci değilsen'den kastın, bu düzenin devamını istiyor, o yönde mücadele veriyor olmamsa, yanılıyorsun. Muhayyel bir gelecek için mutlak bir şimdiyi feda etmekten yana olmadığımı kastediyorsan, haklısın. Orman kanununu, sömürüyü, zulmü karşı çıkmamak suretiyle zımnen de olsa savunduğumu düşünüyorsan, yanılıyorsun. Dünyada hiçbir ussal düzenlemenin, insan hayatına, adam öldürmeye değmeyeceğine inandığımı düşünüyorsan, haklısın. Bir babanın yaşama hakkının çocuğununkinden daha az olmadığını düşündüğümü hissediyorsan, yine haklısın." dedi.
"Billah, kıvırtiyrsen!" dedi, Binali yine.
Neden Altını Çizdim?
Alev hanım, okuyucusunun içinden geçirttiği cümleyi de yazıvermiş.
Tarih hatası
Günay Rodoplu, bir tarih hatası olduğun hususunda ısrarlıyım!
Büyük Yalan
Ahlak kaosu dediğin...?
"Ahlak kaosu, Büyük Yalan!.. Şimdi, tabi Türkçe'de kelimelerin içi boşaldığı için 'ahlak'ı yeniden tanımlamak lazım. Örneğin sana 'Ayşe ahlaksız bir kadındır' desem, ilk akla gelen şey Ayşe'nin kocasını aldatttığı olurdu. Oysa ben 'Ayşe, ahlaksızdır çünkü muhasebeciliğin m'sinden anlamadığı halde, muhasebeci geçinir demek istiyor olabilirim hatta belki de onu diyorumdur. Aynı şekilde, falan profesör ahlaksızdır dediğim zaman, illa da, o adam yolsuzluk yapıyor demiyorum. Son on yıldır tek bir kitap okumadığı halde, hala ameliyat yapma cüretini kendisinde buluyor, tembelliğinin masada bıraktığı canlara kayıtsız kalabiliyor diyorum. Türkiye'de profesör olmak için iki yabancı dil bilmek gerekirken, bir dil olsun bilen profesör sayısı parmakla sayılacak kadar azdır diyorum. Bir bilimi ona doktorluk edebilecek kadar iyi bildiklerini iddia ettikleri gibi bir Büyük Yalanı paylaşırlar. (burada kelime oyunu yapıyordu Günay. Profesör kelimesinin 'iddia etmekten' türediğini, 'doktora yapmanın' bir bilimi revize ya da tedavi edecek seviyeye ulaşmak demek olduğunu hatırlatıyordu.) Bu yetersiz insanlar zamanla öyle bir şebeke, bir mafya oluştururlar ki iktisattaki kötü paranın iyi parayı kaçırması ilkesi gibi 'sahici' profesörlere hatta 'sahici' profesör olma yolundakilere geçit vermezler.
Türkiye'de istisnasız her alanda yaşanan facia budur. Zabıta rüşvet almayanı barındırmaz; politika yalan söylemeyeni; piyasa sözüne sadık tüccarı. Bu kıyım böyle gider"
Yüz santimlik cetvel
Bazen tüyler ürpertici bir Türkiye tablosu çiziveriyordu."Bir milyondan fazla yüksek okul öğrencimiz var, eğittiğimiz yalan; yüzlerce camimiz var, müslüman olduğumuz yalan, milyarlarca liralık matbaamız var, gazeteciliğimiz yalan; hükümetimiz var, iktidar olduğu yalan; Türkçe konuşuruz, birbirimizi anladığımız yalan; metrelik cetvelimiz var, yüz santim olduğu yalan; kilogram kullanırız, bin gramı doğru tartabildiğimiz yalan; dünyanın en eski uluslarındanız, tarihimiz yalan; NATO'nun en büyüğü ordumuz var, ülkemizi savunabileceğimiz yalan; Cumhuriyetiz, demokrat olduğumuz yalan; konukseverliğimiz ünlüdür, birbirimizi sevdiğimiz yalan...daha sayayım mı?"
Ritüeller ülkesi olduğumuza katılıyordum. Hep "..."mış gibi, rencide olmuş gibi, bıcak kemiğe dayanmış gibi, isyan edermiş gibi, inanırmış gibi, hatta eğlenirmiş gibi yaptığımız doğruydu. Kim daha iyi ...miş gibi yaparsa o kazanıyordu.