Bildiğimiz Dünyanın Sonu
Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.
Bolşeviklerin Pratikle İmtihanı
Bolşevikler başlangıçta Rus imparatorluğunun kaderine kayıtsızmış gibi göründüler. Ne de olsa, serde, milliyetçiliğin, emperyalizmin ve Çarcılığın kötülüklerine inanan enternasyonalist sosyalistler olmak vardı. Finlandiya'yı ve Polonya'yı "serbest bıraktılar". Yaptıklarının sadece, kinik bir tutum takınarak zor bir anda safra atmak olduğu da söylenebilir. Ben bunun daha çok, ideolojik önyargılarıyla uyumlu bir tür dolaysız, neredeyse içgüdüsel tepki olduğunu düşünüyorum.
Ama sonra rasyonel düşünceler ağır bastı. Bolşevikler kendilerini askeri açıdan güç bir iç savaş içinde buldular. "Serbest bırakma"nın kendi sınırlarında aktif düşman rejimler yaratmak anlamına gelebileceğinden korktular. İç savaşı kazanmak istiyorlardı; bunun da imparatorluğu yeniden fethetmeyi gerektirdiğine karar verdiler. Finlandiya ve Polonya için çok geç olduğu anlaşıldı, ama Ukrayna ve Kafkaslar için o kadar geç kalınmış sayılmazdı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa'daki üç büyük çokuluslu imparatorluktan -Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus İmparatorluklarından- sadece Rus imparatorluğu işte bu şekilde hayatta kaldı, en azından 1991'e kadar. İlk Marksist-Leninist rejim işte bu şekilde bir Rus imparatorluk rejimi haline, Çarcı imparatorluğun halefi haline geldi.
19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme sürecini, siyasi, toplumsal ve kültürel değişiklikleri ele alan İlber Ortaylı'nın başyapıtı gözden geçirilmiş baskısıyla Timaş'ta. Sırpça, Yunanca ve Macarca'ya çevrilen, Ukraynaca çevirisi devam eden kitap son dönem Osmanlı modernleşme tarihini ele alıyor...
Deli Petro'nun Adı Nereden Geliyor?
18. yüzyılın sonunda Osmanlı imparatorluğundaki reform girışimlerinin bir tek nedeni vardır; hıristiyan Avrupa'ya özellikle Rusya'ya karşı durabilmek için orduyu modernleştirmek. Temelde 18. yüzyılın otokratik modernleşmesi Rusya'da da aynı niteliği taşır. Bununla beraber 18. yüzyıl Osmanlısının Rusya'yı hayranlıkla veya ciddi bir örnek olarak izlediğini sanmayalım. 18. yüzyıl başlarında Osmanlı vakanüvisi Raşid, Büyük Petro'dan, "Moskof Çim Petro öldü, laşesi dar bir köşede bırakıldı. Tebaasına çılgınca yeni adetler getirmişti" diye sözeder. Muhtemelen Petro'nun "deli"lakabı da bu devirden kalmadır.