Rusya

Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınevi
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century

Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.

Bolşeviklerin Pratikle İmtihanı

Bolşevikler başlangıçta Rus imparatorluğunun kaderine kayıtsızmış gibi göründüler. Ne de olsa, serde, milliyetçiliğin, emperyalizmin ve Çarcılığın kötülüklerine inanan enternasyonalist sosyalistler olmak vardı. Finlandiya'yı ve Polonya'yı "serbest bıraktılar". Yaptıklarının sadece, kinik bir tutum takınarak zor bir anda safra atmak olduğu da söylenebilir. Ben bunun daha çok, ideolojik önyargılarıyla uyumlu bir tür dolaysız, neredeyse içgüdüsel tepki olduğunu düşünüyorum.

Ama sonra rasyonel düşünceler ağır bastı. Bolşevikler kendilerini askeri açıdan güç bir iç savaş içinde buldular. "Serbest bırakma"nın kendi sınırlarında aktif düşman rejimler yaratmak anlamına gelebileceğinden korktular. İç savaşı kazanmak istiyorlardı; bunun da imparatorluğu yeniden fethetmeyi gerektirdiğine karar verdiler. Finlandiya ve Polonya için çok geç olduğu anlaşıldı, ama Ukrayna ve Kafkaslar için o kadar geç kalınmış sayılmazdı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa'daki üç büyük çokuluslu imparatorluktan -Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus İmparatorluklarından- sadece Rus imparatorluğu işte bu şekilde hayatta kaldı, en azından 1991'e kadar. İlk Marksist-Leninist rejim işte bu şekilde bir Rus imparatorluk rejimi haline, Çarcı imparatorluğun halefi haline geldi.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
335
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9789752637061
Baskı Sayısı
43. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Adem Koçal

19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme sürecini, siyasi, toplumsal ve kültürel değişiklikleri ele alan İlber Ortaylı'nın başyapıtı gözden geçirilmiş baskısıyla Timaş'ta. Sırpça, Yunanca ve Macarca'ya çevrilen, Ukraynaca çevirisi devam eden kitap son dönem Osmanlı modernleşme tarihini ele alıyor...

Deli Petro'nun Adı Nereden Geliyor?

18. yüzyılın sonunda Osmanlı imparatorluğundaki reform girışimlerinin bir tek nedeni vardır; hıristiyan Avrupa'ya özellikle Rusya'ya karşı durabilmek için orduyu modernleştirmek. Temelde 18. yüzyılın otokratik modernleşmesi Rusya'da da aynı niteliği taşır. Bununla beraber 18. yüzyıl Osmanlısının Rusya'yı hayranlıkla veya ciddi bir örnek olarak izlediğini sanmayalım. 18. yüzyıl başlarında Osmanlı vakanüvisi Raşid, Büyük Petro'dan, "Moskof Çim Petro öldü, laşesi dar bir köşede bırakıldı. Tebaasına çılgınca yeni adetler getirmişti" diye sözeder. Muhtemelen Petro'nun "deli"lakabı da bu devirden kalmadır.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
330
Baskı Tarihi
2002
ISBN
9757012254
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
YGS
Yalçın Küçük'le Şebeke Adlı Kitabı ve Edebiyat Üzerine Söyleşi... (Ahmet Yıldız) (Edebiyat ve Eleştiri, Ocak/Şubat 2002, sayı: 59) Ahmet Yıldız : Edebiyata ilginiz nereden geliyor? Bir iktisatçı ve bilim adamı olmanıza karşın sezgilerinizin bilgiden önce geldiğine inandığınızdan mı? Türk-İslam “taarruzu”na karşı saldırı için mi? Ayrıntı merakınızdan mı? Yoksa toplumsal değişme ve patlama önce edebiyatta sanatta başlar yargısından mı? Yalçın Küçük : Doğrusu sorularınızdan beni en çok yadırgatan bu soru oldu. Çünkü böyle bir soru ile karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Neden?

Putin Için Atatürk

Putin için Atatürk Profesör Brzezinski, Mustafa Kemal ile ilgili olarak, şimdiye kadar Batı’da yazılmış en abartılı portrenin sahibidir; “abartılı” sözcüğü, burada, bakışı çok sınırlı ve çok uysal bir dünyası olan anlamındadır. Bu portrenin, başlığı Rusya ile Yaşamak olan bir strateji incelemesinde çizilmesi amacının Türkiye’den çok Rusya’ya ve yeni Başkan Putin’e ders vermek olduğunu göstermektedir. Bu incelemede Profesör Brzezinski, yıkılan Osmanlı ve Sovyet İmparatorlukları arsında bir çok paralellikler kurarken, bazı ayrılıklara ise daha çok önem vermektedir. Bir kez net olarak, Putin’e İkinci Dünya Savaşı yıkılan Japonya ve Almanya’yı örnek almamasını tavsiye etmiyor; bunu yıkım yolu olarak göstermektedir.Çünkü gerek Japonya ve gerek Almanya, bir savaşta yıkıldılar; ancak sonunda eski güçlerine ulaşıp aştılar, emperyal devlet oldular.Brzezinski, bu yolu yol saymıyor. Buna karşın, Birinci Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı, ancak Atatürk bu imparatorluğu yeniden kurma yolunu reddetti, bunun yerine, bir nationstate, bir ulus-devlet, kurma yolundan gitti; işte Washington’un Rusya’ya önerdiği Atatürk budur. Gördükleri şudur; Osmanlı İmparatorluğu’nun sonlarına doğru güçlü bir sivil-asker muhalefeti ortaya çıktı ve devleti modernize etmek istiyorlardı, bunlara Jön Türk, İngilizce Young Turks, denilmektedir. Hareket içinde güçlü bir kanat, eski imparatorluğun modern halini, modernized version of the old empire, yaratmaya çalışıyordu, olmadı, yenilgiler geldi, olmaması iyi oldu, ancak Mustafa Kemal liderliğinde bir kuşak, known as Ataturk, bunun yerine, modern, ancak post-emperyal,İngilizce post-imperial, devlet kurma yolunu seçti, işte model yolu budur. Amerika’nın Atatürk dersinin can alıcı noktası,emperyal değil, post-emperyal bir vizyonunu kabul etmesidir, bunu netlikle çıkarabiliyoruz. Bundan sonrası ise daha önemlidir; bir, Mustafa Kemal ve arkadaşları, geçmiş ile bir psikolojik kopuş, a psycologik break with the past, gerçekleştirebilmek için büyük bir cüretle hareket ettiler; bu kopuş, emperyal ülkülerden vazgeçmek anlamındadır.İkincisi, Batı,Türkiye’yi itmedi, sürekli tekme tokat kovsaydı, to spurn, bu karalı kopuş işe yaramazdı.Üç, yine de terslikler oluyordu ve bunları telafi etmek on yılları alıyordu; her iki tarafta sabırlı oldular, anlamındadır. Görülüyor, artık burjuvazinin gözü atılmıştır; yalnızca tekellerin bakışı var.Çünkü tekeller düzeni ile emperyalizm, bir kağıdın iki yüzüdür.