Cumhuriyet "Batıcılığının" iç siyasi boyutu da gözardı edilemeyecek önemdedir.
"Laiklik" adı altında girişilen şey, bir tasfiye hareketidir: Milli Mücadeledeki ortaklığı sayesinde Osmanlı devletinde yüz yıldan beri sahip olamadığı bir güç ve ağırlığa kavuşan, devlet iktidarına ortak olan popüler İslamiyetin, siyasi sahneden silinmesi hedeflenmiştir.
İzlenen stratejinin "askeri" uslubu belirgindir. Düşmanı çökertmek için seçilen yöntem, onun iaşe ve mühimmat kaynaklarına saldırmaktır. İslamcı siyasetin güç aldığı kaynak, Türk toplumunda derin kökleri olan dinî kültürdür: o halde bu kültürün - örgütsel yapıları, dayanışma ve eğitim kurumları, literatürü, hukuku, ayırdedici simge ve kıyafetleri, gelenekleri, tarih bilinci, sanatı ve müziği ile birlikte – yokedilmesi gereklidir. Yıkımın bırakacağı boşluğu dolduracak olan kültürel modeli yakın veya uzak Türk tarihinde bulmak mümkün olamadığı oranda – ve ancak bu oranda – bu model ve referans, Batı'da aranacaktır.
İslam kıyafeti atıldığında, çıplak kalınmayacağına göre, onun yerine giyilecek bir giysi gereklidir. Atatürk'ün deyimiyle "Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeye mahal bulunmadığı" için, giysi modeli Batı'da aranmıştır. Benzer bir ihtiyaçtan hareket eden Çin devrimi ise, 1960'larda işçi tulumuyla milis üniforması karışımı bir otantik "Mao giysisinde" karar kılacaktır.
Şer'i hukuk lağvedildiğinde, Türkiye'de bundan başka örnek alınacak bir şahıs hukuku geleneği bulunmadığı için ve yeni bir hukuk oluşturmak yıllar süreceğinden, mevcut bir kaynaktan tercüme etmek en mantıklı çözüm olarak görülmüştür.
Hilafet kurumuyla birleşerek İslami politikanın bir simgesi haline gelen Osmanlı hanedanı kaldırıldığında, yeni bir hükümdarlık tesis etmenin pratik sakıncaları görüldüğünden, o yıllarda Avrupa'da revaçta olan bir rejim modeli – cumhuriyet – tercih edilmiştir.
Alfabe devriminde asıl gaye, Batı kültürünü benimsemekten çok, İslam kültürünün entellektüel köklerini kurutmaktır. Amaç Türklerin Shakespeare'i ya da Paris gazetelerini daha kolay okuması değildir: Kuran'ı ve Osmanlı kaynaklarını okumalarını önlemektir. Bu aşamada tümüyle Türkçeye özgü bir alfabe geliştirmek üzerinde bir müddet durulmuşsa da, daha kolay – ya da daha inandırıcı – bulunduğu için Batı'dan alfabe ithali tercih edilmiştir.
Cumayı ve Hicret esasına dayalı tarih perspektifini toplum zihninden silmek için, Pazar tatili ve Miladi takvim getirilmiştir.
Batı müziğinin radyoda zorunlu kılınması ise, bu müziğe yönelik gerçek bir sevgi veya inançtan çok, İslami kültürle yakın ilişkileri olan alaturka müzik geleneğini yıkmak kaygısını akla getirmektedir. Şahsi eğilimleri Rumeli havaları ve Safiye Ayla'dan yana olan Gazi'nin (bu noktada İsmet İnönü'den farklı olarak) Batı müziğine ilişkin ciddi bir bilgi veya
duyarlığı bulunduğunu gösteren bir ipucu yoktur.
Çok eşliliğin hukuken tasfiyesinde de gerçek bir ahlaki tercihten çok pratik gerekçeler rol almışa benzemektedir. Çok eşliliğin doğurduğu karmaşık hukuki sorunlar, şer'i hukuk ilkelerinin kısmen de olsa korunmasını zorunlu kılacaktır; oysa bu, arzu edilen bir hal değildir. Oysa ki Atatürk'ün kişisel tercihleri, bilindiği kadarıyla, Medeni Kanunun öngördüğü tek eşli aile idealinden uzaktır.
Yanlış Cumhuriyet Atatürk ve Kemalizm Üzerine 51 Soru -
Sayfa 260
-
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."