Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
256
Baskı Tarihi
Eylül 2008
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Etkileşim
"Çünkü sen Süleyman'ı görmedin/ Kuşların dilini nereden bileceksin?" diyen Sühreverdi'nin, "konuşan yalnız Hakikat'tir" diyen Bediüzzaman'ın, "ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık" diyen İbn Arabi'nin, "üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/ benim sarhoşluğumun sonu yok" diyen Mevlana'nın, "mantıku't-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz" diyen Niyazi Mısri'nin, "teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor" diyen Tarkovski'nin, "düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük eng

Anasır-ı Erbaa

Zat-ı Zülcelal olan Sahib-i Arş-ı Azam'ın, manevi bir merkez-i alem ve kalb ve kıble-i kainat hükmünde olan küre-i arzdaki mahlukatın tedbirine medar dört arş-ı ilahisi var: Biri, hıfz ve hayat arşıdır ki, topraktır. İsm-i Hafiz'in ve Muhyi'nin mazharıdır. İkinci arş, fazl ve rahmet arşıdır ki, su unsurudur. Üçüncüsü, ilim ve hikmet arşıdır ki, unsur-ı nurdur. Dördüncüsü, emir ve iradenin arşıdır ki, unsur-ı havadır.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
256
Baskı Tarihi
Eylül 2008
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Etkileşim
"Çünkü sen Süleyman'ı görmedin/ Kuşların dilini nereden bileceksin?" diyen Sühreverdi'nin, "konuşan yalnız Hakikat'tir" diyen Bediüzzaman'ın, "ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık" diyen İbn Arabi'nin, "üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/ benim sarhoşluğumun sonu yok" diyen Mevlana'nın, "mantıku't-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz" diyen Niyazi Mısri'nin, "teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor" diyen Tarkovski'nin, "düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük eng

Allah'ın Ahlakıyla Ahlaklanın

Ahlak, "hulk" kökeninden gelir ve yaratılışla anlam ilişkisi vardır. Ahlakın kökeni, bir bakıma, insanın da asli doğasıdır. Hulk hem güzel huy demektir hem de, "yaratılış"tan yani fıtrattan, insanın asli tabiatından doğan bir niteliktir. ...Allah'ın isimleri, Bediüzzaman'ın belirttiği gibi, "kemalat-ı İlahiyenin ünvanlarıdır." İnsan, bilinçli bir biçimde bu isimlerin mazharı olmaya çalışmalıdır. Sözgelimi, Allah Hakîm'dir, insan da hikmetli hareket etmeli, abes şeylerden uzak kalmalıdır. Allah, her işini sağlam, kusursuz yapar, insan da öyle olmaya gayret göstermelidir. Allah, Adildir, insan da bu ilkenin gerçekleşmesi için çaba göstermelidir. Allah, bütün yaratılmışlara karşı Rahman'dır, merhametlidir, insan da insanlara ve diğer yaratılmışlara karşı rahim bir varlık olmalıdır. Bu, insan-ı kamilin ahlakıdır.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
256
Baskı Tarihi
Eylül 2008
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Etkileşim
"Çünkü sen Süleyman'ı görmedin/ Kuşların dilini nereden bileceksin?" diyen Sühreverdi'nin, "konuşan yalnız Hakikat'tir" diyen Bediüzzaman'ın, "ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık" diyen İbn Arabi'nin, "üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/ benim sarhoşluğumun sonu yok" diyen Mevlana'nın, "mantıku't-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz" diyen Niyazi Mısri'nin, "teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor" diyen Tarkovski'nin, "düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük eng

Yolcunun "Seyr"i

Allah'ı tesbih eden varlıklarda yapılacak olan geziyi yapmak üzere, "dünya misafirhanesi"ne gelen yolcu, gözünü (basar) açıp baktıkça görür ki, (basiret) "gayet keremkarane bir ziyafetgah ve gayet sanatkarane br teşhirgah ve gayet haşmatkarane bir ordugah ve talimgah ve gayet hayretkarane ve şevk-engizane birseyrangah ve temaşagah ve gayet manidarane ve hikmetperverane bir mütalaagah olan bu güzel misafirhanenin sahibini ve kitab-ı kebirin müellifini ve bu muhteşem memleketin sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken..."(Bediüzzaman, Ayetü'l-Kübra) metne daha yakından bakalım: Kainat büyük bir kitaptır. Yeryüzünde, "Kerem" tecelli etmektedir. Kitabın kelimeleri olan sanatlı varlıklar, teşhir edilmekte, "hayret"li bakışlara sunulmaktadır, bu temaşayı yapanlara, "şevk" verilmektedir. Kainat manalı ve hikmetli bir okuma yeridir vs.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
256
Baskı Tarihi
Eylül 2008
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Etkileşim
"Çünkü sen Süleyman'ı görmedin/ Kuşların dilini nereden bileceksin?" diyen Sühreverdi'nin, "konuşan yalnız Hakikat'tir" diyen Bediüzzaman'ın, "ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık" diyen İbn Arabi'nin, "üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/ benim sarhoşluğumun sonu yok" diyen Mevlana'nın, "mantıku't-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz" diyen Niyazi Mısri'nin, "teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor" diyen Tarkovski'nin, "düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük eng
Neden Altını Çizdim?
Tüm yaratılmışların Allah'ın mutlak varlığından taşan bir hal olması aynı zamanda "Öyle Zahir'dir ki zuhurunun şiddetinden Batın'dır" hakikatini anımsatıyor. Yalnızca taşan kısımlarını görüyor olmak, bir kabın taşacak kadar dolu olduğunu da tasdik etmeyi gerektirmez mi?

Mutlak Varlık

Arifler, varlık ünvanını Cenab-ı Hakk'a layık görür, varolana bir ünvan olarak yakıştırmazlar. Varolan, gerçekte Esma ve Sıfat'ın tecellisidir. Bu, bir görünüm, bir belirmedir. Tıpkı denizin dalgaları gibi. Dalga, denizden ayrı bir varlık değildir, onun bir halidir. Tüm yaratılmışlar da, Allah'ın mutlak varlığından "taşan" bir haldir. Bu anlamda, varolanların, Allah'ın Esma ve Sıfat'ının tecellisi olduğu söylenir.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Sürgün...

Ey benim büyük yakınım, ey yüzünde gurbet korkusunun, sözlerinde ızdırap dolu titreyişinde bir kaçış özleminin görüldüğü kişi...Ben senin bakışlarında, bu yeryüzünün sürgünü, bu zamanın masum kurbanı olduğunu gördüm.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Vatandaşlık..

Ben, senin arbedeci gözlerinin derinliklerinden, bana kendi içimin derinliklerinde gizlenmiş olan beni haber veren ve onun kulağına aşina hikayeler anlatan gizemli ve belirsiz bakışlarının keskinliğinde "öz yurdunda bir yabancı" olan senin de benim vatandaşım olduğunu, bizim başka bir alemin sakinleri olduğumuzu, buraya boşuna geldiğimizi, güçsüz kuşlar gibi, yokluğun kasırgalarının seni de nakışlarla dolu süslü ve yalın yabancı çatının altına attığını okudum. Senin tanıdık çehreni, insanların rahat ve ızdırapsız kılıklarının kalabalığı içinde yeniden tanıdım.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Ve işte bu benim hayatım!

Göğsümün üstüne düşen bu ağır ve acımasız "yaşamak" kayasının altında dayanıklılığım, başımın üstünde duran bu kısa ve dertsiz çatının altında senin de var olduğunun bilincine varmamla birlikte güç buldu. Senin de bu gurbette oluşunu düşünerek rahatladım. Nefes almayı, var olmayı, kendi bulunuşumu, gurbeti, kalabalıklar arasındaki acıklı yalnızlığı, gürültü patırtı ortasındaki ağrı verici suskunluğu, kalabalığın içindeki korkunç kimsesizliği, başkalarında tutsak olmayı, kendinde gizlenmeyi, söyleyememelerin bunalımını, yazamamalarının düğümünü, seslerin iğrenç örtülerinin ardında meçhul kalmayı, sonuçsuz bekleyişlerin yakıcı ateşini, evet bunların tümünü senin uyanık gözlerin bende görmüş ve ilhamının dili beni bütün bunların bilincine vardırmıştır. Bunların hepsini "senin var olduğunu biliyor oluşumun" kutsal ve mucizevi tesellisiyle içimde tutuyor ve böylelikle bu gam enkazının altında ayakta duruyor, yürüyor, soluk alıp veriyor ve yaşıyordum. Şimdi sen ölümle birlikte gittin ve ben burada, sadece her nefeste sana bir adım daha yaklaşıyorum umuduyla soluk alıp veriyorum. Ve işte bu benim hayatım!

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Kalbimi kendisiyle tanışık bulduğum bilinmez..

Ve ben yola koyuldum. Artık o dünyanın herşeyini tanıyordum ve önümde bilinmez hiçbir yol meçhul bir menzile çağırmıyordu beni. Yol üzerindeki hiçbir durakta durmadım. Hiçbir daveti kabul etmedim. Çünkü hepsini tanıyordum. Geldim, geldim ve sonunda buraya ulaşıp, böylece onu buldum; ömrümce beni peşinde gezdiren "ne olduğunu bilmediğim" şeyi, bütün yüzleri gözüme yabancı gösteren "kim olduğunu bilmediğim" kimseyi ve dünyayı kalbimde kara bir gurbete çeviren "neresi olduğunu bilmediğim" yeri buldum sonunda. Dediler biat et! Etmedim. Dediler kal! Kalmadım. Dediler iste! İstemedim. Eziyet ettiler, beni esir edip adsız kıldılar, adımı kötüye çıkardılar, yoksun bıraktılar. Böylece teslim almak istediler, teslim olmadım; boyun eğdirmek istediler, boyun eğmedim; oldurmak istediler olmadım; gurbette kalıcı olmamı, geceye alışmamı istediler. Kalbimi kendisiyle tanışık bulduğum o bilinmez, kalbimin yabancısı olduğu bu tanıdıklarla kalmama engel oldu.