Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

İnsan karaltısı

Gölgeyi takip ettim. Kalbim, beni her an patlayıverecekmiş hissine kaptıran bir korku ve ateşle göğüs kafesimde çarparken bir ayak sesi duydum. Nereden? Dağdan! Bunun ardından, çakıl taşlarıyla toprak parçalarının kısa uzun düşüşlerinin hışırtısı. Baştan ayağa "ızdıraplı bir bekleyiş" kesilmiş olan ben, birdenbire bir insan karaltısı gördüm. Evet, kolayca, kendinden emin, sakin bir halde dağdan aşağı doğru inen bir insan karaltısı. Sanki eğimi biraz keskin düz ve geniş bir yol üzerinde yürüyordu. Dalgaların üzerinde kayan bir kuş gibiydi adeta.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Ansızın bir yıldırım düşer

Ama bazen hayat içerisinde bir mucizenin baş gösterdiği de olur. Belirsizlik berzahından, boşluk salıntısından veya sonuçsuz kuşku acılarından kendi Batı'sına düşen, orada bir düzene giren, bir köşk kuran, muteber ve yüksek bir konumu olan birinin başına, ansızın bir yıldırım düşüverir. Bir yangında, şaşırtıcı bir değişim hali içinde, görünen ufuklar başkalaşır, başın üstündeki gökyüzü başkalaşır, yeryüzü başkalaşır, solunan hava, bakışlar başkalaşır, gönül başkalaşır, hayaller başkalaşır, dünya, varlık hatta "Tanrı" bile başkalaşır ve bir başka doğum, bir başka ölüm...

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Senin bunun için mi yarattılar?

Şems, kendi batısında murada ermiş olan Mevlana'nın başına düşmüş olan böylesi bir yıldırımdı. O çığlık, birdenbire çölde ava çıkmış olan o dertsiz Belhli şehzadenin yoluna dikilip yakasına yapışan ve başına çakan yıldırımın ta kendisiydi: "Senin bunun için mi yarattılar?"

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Ete kemiğe bürünmüş kelam

Bazıları sadece dilleriyle konuşurlar, biz bunların sadece sözlerini duyarız. Onlarla iletişim kurmanın yolu, dil ve kulaktır. Onların ses mahreçleriyle bizim kulak zarlarımız. Ama bazen öyle birisi ortaya çıkar ki onda sözler ete kemiğe bürünmüştür. Anlamlar onun varlığında, bir beden kazanmış; onun varlığı bizzat bir kelimeye dönüşmüştür. Onu tanıyarak, ona alışarak ve severek anlaşılan bir kelimeye. Burada cümleler ile ibareler, telaffuz edilen seslerin işaretlerinden oluşan bir dizge değildir. Onun sükutu, sözü, bakışı, gülümseyişi, davranışı, yaklaşımı, halleri ve tavırları, her biri, adeta söylediği birer sözdür.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Dirilere ait kelimeler

Bunların hepsi yanıbaşımda, kefenimin içinde, benimle birlikte gömüldüler. Beni vefasız anamın göklerde bıraktığı, bu çirkin ve yabancı sürgün yerine attığı cennete yeniden indirmek istiyorsun. Evet sen, ey varlıkla, yapabilme gücüyle, his, hareket ve hayatla dolu olan sen! Sen bilemezsin, şu anda içi hava dolu bir kemik yığınına dönüşen, boş sinesinin üstünde acımasız mezarın ağır taşı örtülü olan bu dostun için acı çekmenin ne kadar zor olduğunu sen bilemezsin. Bilemezsin, iki gözü toprakla dolu, iki derin ve büyük çukura dönmüş birisi için ağlamanın ne denli eziyet verici olduğunu. Nasıl desem... Çile mi, acı mı, zor mu? Bu kelimeler dirilere ait; yapabilme, var olma ve hayat dolu dünyaya ait. Burada hiçbir kelimenin anlatma gücü yok. Hiçbir kelimenin, hiçbir dilin elinden bir şey gelmiyor. Nasıl anlatsam? Şu kadarını söyleyeyim, beni incitme, beni burada incitme, burada hep senin için, sadece senin için kaygılanıyorum.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Sessizliği duymamak nimeti

Emile Ludwig, Beethoven'in beşinci senfonisinin içine yerleştirmiş olduğu korkunç sessizlikten söz ederek: " Öyle ağır, öyle acımasızdır ki birinin onu duyacak olsa, korkudan kalbi durur. " der. Doğrudur, Allah'ın insanlara verdiği büyük nimetlerden birisi de sessizliği duymaktan aciz olmalarıdır. Bu yüzden hepsi rahat ve güzel yaşarlar. Bu insanlara huzur ve mutluluk veren nice işitmeyişler, anlamayışlar ve bilmeyişler vardır. Bu da onlardan birisidir işte. Böylesi bir sessizliği, sadece duymakla kalmayıp onu ruhunun tamamında hisseden, birinin çektiği acıyı, nasıld esem, böyle bir sessizliği anlatan birinin ona nasıl katlanabildiğini tasavvur edebiliyor musun? Mihr baba, hindistanda tam kırk yedi yıldır konuşmuyor. Yarım yüzyıllık bir sükut! Zor bir iş. Onun sükutu zor değil. Çünkü buyolu kendisi seçmiş. Oysa benim sükutum bana dayatılmış olduğundan ölümcüldür. Ben bu sükuta mecbur edilmişim. Ne olduğunu nasıl söyleyeyim? Kime söyleyeyim? Karısı. "Genel müdür olalı beri ruhsal ve düşünsel sıkıntıların azaldı." diyen sana mı?

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Can verme sessizliği

Sessizliğe dayanamıyorum artık. Hiçbir şey söyleyemiyorum. Yine de susacağım. Şu anda, can verme acısına da dayanan, bunun ardından huzur ve kurtuluşa ereceğini bilen birinin duygularını taşıyorum. Ömür boyu süren bir can çekişmeden başka bir şey olmayan hayatın çilesinden yorulmuş, başını sevgilisinin dizlerine dayayacağını, iki dilsiz Mesih'e benzeyen ellerinin arasında doyasıya okşanacağını bilen birinin... Bir şehit! Görmüyor musun, ne kadar tatlı, ne kadar huzur içinde ölüyor?

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Bahar

Seninle, ben bu ovanın ıssızlığında, bu ülkenin gurbetinde, bu göğün suskunluğunda, feryada, haykırışa ve kalabalığa dalarım. Ağaçlar erkek kardeşlerim, çiçekler çocuklarımdır benim; her kaya kütlesi akrabalarımdan bir adamdır. Esintiler benim müjdeci elçilerimdir. "Yağmur kokusu, yarpuz kokusu, toprak kokusu, yağmur görmüş, yıkanmış temiz dallar..."Hepsi benim güzel hatıralarım, en tatlı yadigârlarımdır.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
ISBN
9789759014179
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Kalem Yayınları
Mütercimi
Ahmet Çelen
http://www.islamkutuphanesi.com/turkcekitap/online/nehculbelaga_all/nehc.html

Mekke valisi Kusam b. Abbas'a

Batıdaki gözetme memurum, Muaviye'nin hac mevsiminde Şam halkından kalpleri kör, işitme duyuları sağır, basiretleri doğuştan kör, bazı insanları gönderdiğini bana bildirdi. Onlar, İslam'a batılı iydiriyor, hakka isyan ederek yarattığına itaat ediyorlar. Dünyanın memesini din adıyla sağıyorlar. Muttakilerin salihlerin seçtikleri ahireti, gelip geçici dünyaya satıyorlar. Hayrı ancak işleyen kazanır. Kötülüğün cezasını da ancak işleyen çeker. Elindeki güçle kıyam et, diren; akıllı bir öğütçü ol, Allah'ın emirlerine uyan, imamına itaat eden bir insan ol. Özür dileyeceğin işi yapmaktan sakın, nimetlere gark oldukça azan, azaba uğradıkça korkup kaçanlardan olma. Vesselam.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
ISBN
9789759014179
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Kalem Yayınları
Mütercimi
Ahmet Çelen
http://www.islamkutuphanesi.com/turkcekitap/online/nehculbelaga_all/nehc.html

Dünya

Bir adamın dünyayı yerdiğini duyunca şöyle dedi: Ey, dünyayı kötüleyen; aldatıcılığına kanan, boş işlerine kapılan adam! Dünyaya aldandıktan sonra mı onu kötülüyorsun! Sen mi şu dünyayı suçluyorsun, yoksa o mu seni suçluyor! O seni ne zaman azıttı, aldattı? Toprakta çürüyen atalarının helak olduğu yerlerde mi yoksa yer altı analarının yattığı yerle mi aldattı seni? Kaç kez onların tedavisi uğruna çalıştın, onların şifa bulmasını diledin? İyileşmeleri için hekimlere gittin, ilaçları onlara fayda vermedi. Ağlamaların, onların derdine derman olmadı. Esirgemelerin, onların hiçbirine fayda sağlamadı. Onların devasını aradın, çare olmadı. Gücünle ölümü gideremedin. Dünya, kendi yaptığınla sana misal verdi. Onun helakiyle senin helakini gösterdi. Dünya, doğru olan kimse için doğruluk yurdu; onu anlayan kimse için afiyet yurdu; onda azıklanan kimse için zenginlik yurdu; onunla öğüt alan kimse için öğüt yurdudur. Dünya Allah'ı sevenlerin secde yeri (mescidi), Allah'ın meleklerinin namazgahı, Allah'ın vahyinin indiği yer ve Allah dostlarının ticaret yeridir. Onlar, orda çalışmalarıyla rahmeti elde ettiler, cenneti kazandırlar. Dünya, ehline zevalini bildirdiği, yokluğunu açıkça ilan ettiği, belasını temsil getirerek uğranılacak belayı haber verdiği, sevinciyle sürura teşvik ettiği halde dünyayı kim kötüler... İnsan afiyetle gününü geçirir, rağbet, endişe, musibet ve ümitle sabahlar. Korku çekinme ve pişmanlıkla sabahlayanlar, onu kötülerler, diğerleri kıyamet günü onu över. Çünkü, dünya onları uyarmış, onlar da düşünüp öğüt almışlardır; dünya onlara haber vermiş, onlar da tasdik etmişlerdi....