Mesnevi ve Şerhi 1.Cilt
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
666
Baskı Tarihi
1973
Baskı Sayısı
0. Baskı
Mütercimi
Abdülbaki Gölpınarlı
Dünyadan Geçmek
Dünya nedir? Tanrı'dan gafil olmak;
Kumaş,para,ölçü, tartı, kadın dünya değildir.
Malı, din için, Tanrı için yüklenirsen,
Peygamber buna, "Ne de güzel mal" dedi.
Geminin içindeki su gemiyi batırır;
Geminin altındaki suysa gemiye arka olur.
Malı mülkü gönlünden sürmüştü de
Bu yüzden Süleyman, ancak yoksul adını takınmıştı.
Ağzı kapalı testi uçsuz bucaksız denizin üstünde,
Hava dolu bir gönülle yüzer gider.
İçte yoksulluk havası oldu mu, insan,
Dünya denizin üstünde eğleşir.
Bu dünya, tümden onun mülküdür de,
Gönlünün gözünde hiçbir şey değildir mal mülk.
Şu halde gönlü ağzını yum, mühürle;
Onu "Min Ledün" ululuğunun yeliyle doldur.
Çalışma da haktır, devâ da hak, dert de hak;
Fakat inkâr eden, çalışmayı inkâr etmeye uğraşır.
En güzel müslümanlar...
İlk turlarımız sırasında Türkiye'den gelen bir adamla tanıştık:
"Burada konuşman gereken biri var," dedi İbrahim, "Bu kardeşe çok dikkat et, çünkü sana Sufî diliyle konuşabilir.(..)
Bu karmaşık uyarıdan sonra, İbrahim kalkıp gitti. Orada kalıp, bir süre söylediklerinin anlamını çözme çabasıyla kendi içime daldım. Kimi büyük Sufîlerin eserlerini okumuş ve bunların güzelliğinden ve derinliğinden hayli etkilenmiştim. En güzel müslümanları hep onlar arasında görmüş ve gizliden gizliye hep onların safına katılabileceğimi ummuştum.
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."
Osmanlı yönetiminin tarikatlara karşı tavrı
Osmanlı yönetiminin tarikat olgusuna karşı tavrı hiçbir zaman bütünüyle olumlu olmamıştır. Fatih döneminde tüm tarikatlere yöneltilen baskıların benzeri gerçi daha sonraları görülmemiştir; fakat örneğin Yavuz, Kanuni ve IV Murat zamanlarında çeşitli tarikatlerin şiddetli takibe uğradığı bilinmektedir. II. Mahmud devrinde Bektaşilik yasaklanmış, mensupları sürülmüş ve idam edilmiş, Bektaşiliğe yakın sayılan bazı tarikatler ceza görmüştür. Kendisi bir ara Kadiriliğe intisap eden II Abdülhamid'in saltanatında Mevlevilik çeşitli baskılara konu olmuş, önemli Nakşi ve Halveti şeyhleri sürgüne gönderilmiş, ayrıca tüm tarikatlerin ulema denetimine sokulması için çeşitli çabalar gösterilmiştir. Sünni ulemanın tarikat olgusuna öteden beri kuşkuyla baktığı da bilinir.
Basit ve indirgemeci... lakin bir o kadar da takdire şâyân ;)
-hakkı niçin seversin? Ne kadar seviyorsun?
Hiç numara yapma!Sevildiğin için ve sevildiğin kadar.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Derviş, Hazır Askerdir
Zeynelabidin Efendi'nin tasavvuftan ve dervişlikten ne anladığını, Medine'de Saatçi Osman Efendi şöyle anlatmıştı:
"Zeynelabidin Efendi'ye Medine'de sorulmuş ve: Efendi Hazretleri tasavvufu ve dervişliği en kısa olarak nasıl tarif edersiniz, denilmişti. Kendisinin bu suale verdiği şu cevabın, yıllardır tesiri altında bulunmaktayım:
"Derviş, hazır askerdir!"
"Böyle bir tarif, tasavvuf tarihinde görülmemiştir. Bu tarif beni kendimden geçirmiş, mest etmiştir... Bu tarife göre mücahidler hep derviştir ve dervişlerin de hep mücahid olmaları lâzımdır. Derviş, kendi nefsini terbiye edip İslâm'ı yaşadığı gibi, ümmet-i Muhammediye'yi de yaşatıp kurtarmakla vazifelidir...
Sahabe-i Kiram, en büyük dervişlerdir. Çünkü İslâm'ı hem yaşamış, hem yaşatmaya çalışmış ve daima hazır birer asker olarak cihad etmişlerdir."
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
330
Baskı Tarihi
2002
ISBN
9757012254
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yalçın Küçük'le Şebeke Adlı Kitabı ve Edebiyat Üzerine Söyleşi... (Ahmet Yıldız)
(Edebiyat ve Eleştiri, Ocak/Şubat 2002, sayı: 59)
Ahmet Yıldız : Edebiyata ilginiz nereden geliyor? Bir iktisatçı ve bilim adamı olmanıza karşın sezgilerinizin bilgiden önce geldiğine inandığınızdan mı? Türk-İslam “taarruzu”na karşı saldırı için mi? Ayrıntı merakınızdan mı? Yoksa toplumsal değişme ve patlama önce edebiyatta sanatta başlar yargısından mı?
Yalçın Küçük : Doğrusu sorularınızdan beni en çok yadırgatan bu soru oldu. Çünkü böyle bir soru ile karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Neden?
Mistisizm Ve Tasavvuf
İbn Arabi, İslam mistizminde, ifradı temsil ediyordu; tasavvuf ile Sunna’yı bağdaştırmayı deneyen Gazali’ye nispetle, Britannica , “in decided contrast” , tam karşısında bir yer ayırmaktadır; Arabî’de panteist vurgular hep belirgindir. Büyük sufist, hikmetlerine, akıl yoluyla ulaşmadığını, bunların kendisine melekler tarafından getirildiğini ileri sürüyordu ki; bu, peygamberlerin yoludur.
Küfür gerekçesiyle birkaç kez ölüm tehlikesiyle burun buruna gelmesine rağmen, İbn Arabî’nin zındıklık suçlamasıyla öldürülmediğini biliyoruz, Profesör Ateş’in anlatımından buna şaştığı izlenimini alıyoruz; nitekim incelemesinin sonunda, “İbn El Arabî’nin eserlerinde,bilhassa Fusus ile Futuhat’ta dış manası açıkça küfür olan bir çok şey vardır” hükmünü saklamamaktadır. Ölümden kurtuluşunu, oturduğu her yerde egemenlerle iyi geçinmesi kadar, her türlü mistizmin bir değişmez niteliğinde de aramak zorunludur; hem Yahudi ve hem de İslam tasavvufu, Kitap’a, Tevrat ve Kuran’a, harfi harfine bağlıdır, fakat her kelimenin ve hatta harfin arkasında bambaşka bir anlam olduğu inancındadır. Bâtınî, derindeki anlamı esas almalarına karşın, bu hal sufilerin, yasaya sıkı sıkı bağlı olduğu inancını yaratıyor ki, görünüşte de olsa, bunları, tehlikeler karşısında korumaktadır.