Yoksa Yunan mı Bizi Denize Döktü |
Bir tarafta hürriyet bayramları! Peki hürriyet kimin hürriyeti?
Türk milletinin hürriyeti...
Kimden aldı bu hürriyeti?
Dün Cihan Harbi'nde, dinine, mukaddesatına yürüyen Avrupalılardan...
Sonra? |
180 |
|
Şükür |
Dedemiz, hayata minnet etmedi. |
186 |
|
İpekli Hacı Mehmed Efendi'nin Rüyası |
Babamdan bahsederken, dersini hazırlamadığı için amcamdan azar işiten Cemil Efendi'nin de zikri geçmişti. |
194 |
|
Mesaj Evrenseldir |
Haftada bir gün hapishanelere, bir gün çingenelerin mahallesine vaaz etmeye giderdi. Kitabı, kıbleyi, nikâhı, talâkı bilmeyen, câhil kalmış, ihmâl edilmiş o vatandaşlarımızın ayağına gidiyordu. |
223 |
|
İki Buçuk Liraya Sinema Bile Olmaz! |
Arkadaşlarla listeler yaptık. Yedi mahalleyi dolaşacağız. Benim listemin başında, o günün zenginlerinden "Bey Amca" diye
tanınan Halk Partili biri vardı. Dinle imanla alâkası, bu tarakta bezi yoktu. Ona gittim... Bey Amca ipe un sermeye başladı.
"Oğlum, hükümetin eli olmazsa, bunu yaşatmazlar. Yarın yaparsınız edersiniz, alırlar kız lisesi yaparlar." Ne diyeceksin?
Çaresiz:
"Bey Amca, biz yapacağız; yapan sevabını kapar, yıkan günahını alır. Gönlünden ne koparsa..." dedim.
Kasayı açtı iki buçuk lira çıkardı, verdi.
"Bey Amca, eğer siz bunu cennete girmek için veriyorsanız; adamı bugün iki buçuk liraya sinemaya sokmuyorlar!.."
|
226 |
|
Edebiyatın baş kaidesi |
Edebiyatın baş kaidesi, "Mutâbakatü'l-kelâm mukteza'l-hâl", söylenecek sözün, zemin ve zamana münasip olmasıdır. Söylenen söz, zemine ve zamana uymak, yoksa sözler havada kalır.
|
226 |
|
Babamın Göz Yaşları |
Cidde göründükten sonra, babamın, vapurun güvertesinde namazda secdeye gittiği zaman hıçkıra hıçkıra bir ağlaması vardır ki, hayalimden silinmez bir manzaradır.
Peder o sırada elli yaşını geçmişti. Hicaz'a ilk defa geliyordu. Çünkü o yıkarda hac ve umre, Müslüman Türk'e devlet eliyle yasaklanmıştı... Hac unutulmuş, Türk'ün hacca umreye gidebilmesi hayal olmuştu. Türkiye'den hacca tâ 1947 yılına kadar resmen izin ve pasaport alarak hiç kimse gidememiştir.
|
249 |
|
Hukukçu Değil Eşkıya! |
Yalnız Konya ve civarında asılanların sayısı beş yüzü geçerse, varın hesap edin... Kel Aliler, Kılıç Aliler, Salih Bozoklar, birer Haccâc-ı Zâlim oldular... İstiklâl Mahkemesi'nin başkanı Kel Ali... Kel Ali mahkemeyi ne bilir, hukukçu mu? Artık ceza vermek, affetmek Kel Alilere kaldıysa, bu millet, daha çok kara günler görecek demektir..."
Dedem: "Bu günlerde şu âyete çok devam ediyorum." demişti:
"Rabbena lâ tuâhiznâ bimâ fa'ale's-süfehâu minnâ...
Allah'ım, içimizdeki birtakım akılsızların yüzünden bizi cezalandırma!
Sefihler, şeriat, adalet tanımıyorlar. Allah'ım bunların şerrinden sana sığınırız..."
|
276 |
|
Yazılı Hutbeler, Vaazlar |
Konya'da bulunduğum 1930-1939 yılları zarfında, amcam merhum, Pirî Paşa Camii'nde vaaz ederdi. Fakat o zaman bütün hocalar, vaazlarda ne söyleyeceklerini, önceden yazılı olarak müftülüğe vermek zorunda idiler... Amcam bunları halazadesi Eyvaz-zade Mustafa Efendi'ye yazdırırdı.
Amcam, Mustafa Efendi'ye vaaz mevzularının ana hatlarını söylerken, üzülür, hiddetlenir, hüzünlenir, şöyle konuşurdu:
"Mustafa Efendi, hakimiyet kayıtsız şartsız Türk milletinin mi? Hayır öyle değil! Aslında, esaret kayıtsız şartsız Türk milletine has ve aittir. Hâlin en açık ve en gerçek ifadesi budur. Hâkimiyet değil, mahkûmiyet, mağlûbiyet ve esaret, kayıtsız şartsız Türk milletine ait ve hastır. Başka milletlerin başına böyle bir çember geçirilemez, patlar... Fakat Türk milleti kuzudur, çeker...
Her gün, her yerde hürriyet bayramları yapılır; ama şurada Pirî Paşa Camii'nin kürsüsünden dört garibana yaptığımız sohbet, vaaz ve nasihat tarassut ve kayıt altındadır... Acaba Sulukahve'deki hanendelerin, sazendelerin de böyle bir listesi var mıdır? Onlara da acaba hangi besteyi okudun, hangi şarkıyı türküyü söyledin diye bir soran; çağırıp ifadesini alan bir merci var mı acaba?"
|
276 |
|
Müstehakız... |
Runyun, 1960 27 Mayıs'ında yapılan hainâne hükümet darbesinden sonra bütün Demokrat Parti milletvekilleri Yassıada'ya hapsedildiği zaman, oraya gönderilmiş, daha sonra da zulüm adına kendilerine verilen mahkûmiyeti çekmek üzere Kayseri cezaevinde hapis yatmıştı. Burada kendisini ziyaret ettiğimiz bir gün konuşurken, şu hatırasını anlatmıştı:
"Yassıada'da arkadaşlarla oturmuş konuşuyorduk. Birisi şöyle dedi:
"Yahu bizi Atatürk düşmanlığı ile itham ediyorlar. Atatürk'ü Koruma Kanunu'nu çıkaran biz değil miyiz? Biz nasıl düşman sayılırız; nasıl böyle bir gerekçe ile muhakeme olunuruz?"
"Bunun üzerine dayanamayıp şunları söyledim:
"Yahu arkadaşlar, işte bizim başımıza gelenler de zaten o yüzden geldi ya! Hâlâ, neden oldu diye konuşuyoruz... Eğer, bir de Allah'a ve Resûlullah'a dil uzatılmasını, dine mukaddesata sövülmesini yasaklayan bir kanun çıkarabilseydik. Bunlar başımıza gelmezdi...
İlâhi adalet tecelli ediyor. Biz daha büyük cezalara müstahakız..."
|
282 |
|