Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
107
Baskı Tarihi
1986
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
ölmeden önce ölünüz
gerçekte, yeniden doğuşlar, isteğe bağlı(ihtiyari, seçilmiş), ve yazgılı ölümden (ecel-i mevud) önceki ölümler... bütün bunlar bir evrenden başka bir evrene geçişin ifadesidir. evrenimiz sadece üzerinde yaşadığımız fiziki dünya'dan ibaret olsa idi, ikinci doğuşun anlamı olmazdı. bize 'ölmeden önce ölün'!' denmesinin ve Hazreti İsa'nın sözleri arasında ''ikinci kez doğun!'' denmiş olmasının anlamı da budur: içinde yaşadığınız evrenden başka evrene ayak basın.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
103
Baskı Tarihi
2010
Yazılış Tarihi
1972
ISBN
9789757013020
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Kuşluğa doğru, uçak Ankara'dan kalktı. Hala, alandaki arkadaşlarımın ellerini tutuyormuşum, sanıyorum. Yolcuların çoğunluğu Türk.
Aşağısı Trakya ve Balkanlar. Buralar da bizim yurdumuzdu, Türkiye'nin toprakları içindeydi. Üç yüz yıldan artık bir süre bizim olan, uygarlığımızın bir parçası olan buraları kolay kolay bırakmamalıydık. Trakya, tarihi bir soru olarak yeni kuşaklara öğretilmeli, yeni kuşaklardan, bu sorunun mutlaka cevabını bulmaya uğraşmaları istenmilidir. Trakya'yı nasıl yitirdik? Sorusu uçağın içinde durmadan çınlıyor. Batı üstüne, şimdiye değin çok okuduk.
bir inancın hangi yöntemlerle gerçekleştirilebildiği
Peygamberin hayatı ''bir inancın hangi yöntemlerle gerçekleştirilebildiğinin'' somut örneğidir.
bunalımlarımızdan, O'nun hayatını iyice öğrendiğimiz vakit kurtulacağız. hiç bir sorun, çözümsüz bırakılmamıştı. O, hiç bir güçlük önünde yılgıya düşmemişti. sürekli umutlu olmuştu.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
103
Baskı Tarihi
2010
Yazılış Tarihi
1972
ISBN
9789757013020
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Kuşluğa doğru, uçak Ankara'dan kalktı. Hala, alandaki arkadaşlarımın ellerini tutuyormuşum, sanıyorum. Yolcuların çoğunluğu Türk.
Aşağısı Trakya ve Balkanlar. Buralar da bizim yurdumuzdu, Türkiye'nin toprakları içindeydi. Üç yüz yıldan artık bir süre bizim olan, uygarlığımızın bir parçası olan buraları kolay kolay bırakmamalıydık. Trakya, tarihi bir soru olarak yeni kuşaklara öğretilmeli, yeni kuşaklardan, bu sorunun mutlaka cevabını bulmaya uğraşmaları istenmilidir. Trakya'yı nasıl yitirdik? Sorusu uçağın içinde durmadan çınlıyor. Batı üstüne, şimdiye değin çok okuduk.
çağdaş insan olmanın gereği
Yahudi şimdi, Filistin topraklarını istila etmiş, Batı Emperyalizminin simgesi olarak duruyor. Yahudi, kendi adına doğrudan, Avrupa emperyalizmi adına vekaleten cürüm işliyor. vicdan aklığını koruyabilen her insan ortaklaşa işlenen cürümlerin canilerine karşı hiç birşey yapmıyorsa, en azından bir tavır alması, bunları içinden yargılayarak mahkum etmesi, çağdaş insan olmanın gereğidir.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
136
Baskı Tarihi
1999
ISBN
975-7013-12-9
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Lisedeyken, okuldan eve dönüşlerimde, Akbaşı dediğimiz kırsal bir yerden geçerdim. Öylesine çok su akardı oralarda ki, öğrendiğim yeni bir Fransızca sözcük varsa, eğilip su içerken onlar da arınırdı, yıkanırdı o soğuk sularla. Eve varır varmaz, o sözcükleri defterimin sayfalarında kurular, onları yeniden düzene koyarak yarınki savaşa hazırlardım. Kendilerine iyi baktığım için, bu sözcükler de hiç mi hiç bırakmazlardı beni. En iyi arkadaşlarım, bu öğrendiğim Fransızca sözcükler olurdu.
Kahvelerde okuduğum kitapların tadı bir başka oluyor.
insan gece, yorulmadan yürüse, yürüse, yürüse, yürüse.....
Gece, insan, yolda giderken, Tanrı'yı usuna getirmeden edemez sanıyorum. insani gece, yorulmadan yürüse, yürüse, yürüse, yürüse Tanrı'yı bulur. bir yürümemiz kalıyor O'nu bulmak için. Tanrı'sız ne eder, nasıl geçirir bir gecesini insan? insan O'na bağlanmadan, nasıl bulabilir sabahı? Tanrı olmasa kim kurtaracak geceye düşeni?
Beni O tutuyor: yoksa, düşerim boşluğa insansızlığa susuzluğa.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
136
Baskı Tarihi
1999
ISBN
975-7013-12-9
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Lisedeyken, okuldan eve dönüşlerimde, Akbaşı dediğimiz kırsal bir yerden geçerdim. Öylesine çok su akardı oralarda ki, öğrendiğim yeni bir Fransızca sözcük varsa, eğilip su içerken onlar da arınırdı, yıkanırdı o soğuk sularla. Eve varır varmaz, o sözcükleri defterimin sayfalarında kurular, onları yeniden düzene koyarak yarınki savaşa hazırlardım. Kendilerine iyi baktığım için, bu sözcükler de hiç mi hiç bırakmazlardı beni. En iyi arkadaşlarım, bu öğrendiğim Fransızca sözcükler olurdu.
Kahvelerde okuduğum kitapların tadı bir başka oluyor.
erken başlamak
Erkenden kalkıldı mı, önünde yürünüyor gün'ün. Zaman size egemen olacağı yerde, siz egemen oluyorsunuz ona. Bir duygu olsa da bu, en azından güzel değil midir bu da?
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
136
Baskı Tarihi
1999
ISBN
975-7013-12-9
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Lisedeyken, okuldan eve dönüşlerimde, Akbaşı dediğimiz kırsal bir yerden geçerdim. Öylesine çok su akardı oralarda ki, öğrendiğim yeni bir Fransızca sözcük varsa, eğilip su içerken onlar da arınırdı, yıkanırdı o soğuk sularla. Eve varır varmaz, o sözcükleri defterimin sayfalarında kurular, onları yeniden düzene koyarak yarınki savaşa hazırlardım. Kendilerine iyi baktığım için, bu sözcükler de hiç mi hiç bırakmazlardı beni. En iyi arkadaşlarım, bu öğrendiğim Fransızca sözcükler olurdu.
Kahvelerde okuduğum kitapların tadı bir başka oluyor.
insanın en çok kalbi temiz olmalıdır
İnsanın en çok kalbi temiz olmalıdır.
tüm organlarımıza buyuran bir güç var onda. Anlatmaya, yorumlamaya gücümüzün yetmediği bir giz birikimi bu. insanı kalbinden tutamadınız mı, görün, nasıl kayıp gidecek elinizden!
Kaygan, yabancı madde dolu birşey olup çıkacak sonunda.
kalbin gereksinmelerine, dikkat edilmedi mi emek de, ekmek de yitiriverir anlamını.
ne emek, ne ekmek; önce, kalbimiz bozuluyor çünkü.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
430
Baskı Tarihi
Şubat 2009
ISBN
978-975-263-951-5
Baskı Sayısı
11. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Mütercimi
Mahmut Kıratlı
Usta yazar Meşa Selimoviç’ten otuz değişik dile çevrilmiş, önemli edebiyat ödüllerine layık görülmüş bir başyapıt…
Boşnak yazar Selimoviç’in 1967′de yayımlanan Derviş ve Ölüm adlı romanı, değişik dönemlerde birçok eleştirmenin inceleme konusu edindiği, ayrıca geçtiğimiz yıllarda bir Türk-İtalyan ortak yapımı ile sinemaya da aktarılmış olup otuz değişik dile çevrilmiş ve birçok önemli edebiyat ödülüne layık görülmüştü.
"Kalem tutan elim uyuşmuş. Hafifçe öksüren mum, kıvılcımlar saçarak ölümden korunmaya çalışıyor...
İşte, tavandan güvercin sesleri geliyor, günlerdir testiden boşanırcasına yağan yağmur yüzünden saçak altlarından dışarı çıkamayan hayvancıklar ötüşleriyle henüz doğmamış olan günün haberciliğini yapıyorlar. Kalem tutan elim uyuşmuş. Hafifçe öksüren mum, kıvılcımlar saçarak ölümden korunmaya çalışıyor ve ben uzun satırlar içinde düşüncelerin işaretleri olan harflere bakıyor, bir türlü akıl erdiremiyorum; düşünceleri öldürdüm mü, yoksa canlandırdım mı diye.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
186
Baskı Tarihi
2011
ISBN
9786353219900
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Bahadır Karahan
İslâm dünyasının çağdaş düşünce sorunları nelerdir? Bu sorunları doğru anlamak ile modern dünyanın İslâm olgusunu kavrayıp anlamak arasında dolaysız bir bağ vardır. Bu kitabın amacı, giderek önemini ve ciddiyetini artırmakta olan bu konuya belli bir açıklık getirmektir.
Ancak oldukça güç ve karmaşık bir konuyla karşı karşıya olduğumuzu belirtmeliyiz.
Neden Altını Çizdim?
Tüm peygamberlerin köktenci olması konusunda hemfikir olsam da yazarın Hz İsa'ya atfedilen sözü, onun aslında oldukça köktenci bir anlamla söylediğine dair yorumu zorlama geldi.
Bir de Ali Bulaç'ın 1995'ten bu yana (özellikle de son İslamcılık ve köktencilik tartışmaları çerçevesinde) dilinin uğradığı değişime işaret etmek açısından "zamanlaması manidar" bir paylaşım diye düşündüm.
Bir de Ali Bulaç'ın 1995'ten bu yana (özellikle de son İslamcılık ve köktencilik tartışmaları çerçevesinde) dilinin uğradığı değişime işaret etmek açısından "zamanlaması manidar" bir paylaşım diye düşündüm.
Bütün peygamberler köktencidir...
"Hristiyan kaynaklarındaki kayıtlara göre Hz İsa'ya Ferisiler gelip ellerindeki parayı göstererek "Sezar'a vergi verelim mi?" diye sorar. Hz İsa, parayı eline alır, üstündeki Sezar resmine bakar ve onlara "Tanrı'nın hakkı Tanrı'Ya, Sezar'ın hakkı Sezar'adır der. (MArkus, 12:13; Matta 22:15; Luka 20:25) Bu ricayet doğruysa bile özünde devrimci ve köktenci bir öz taşımaktadır. Çünkü Hz İsa, Roma'nın kurulu düzenine başkaldıran br önder olarak, eniş halk yığınlarına eğer siz üstünde Sezar'ın resmi basılı bulunan parayı kullanıyorsanız, Roma'nın ve Sezar'ın düzenini de onaylamışsınız, demek istemektedir. Madem ki Roma'nın ve Sezar'ın gücünü kabul ediyorsunuz, maddi hayatınızı onun para isteminin sağladığı mübadele ile sürdürüyorsunuz, bu durumda Sezar'ın sizi köle kılma, sömürme ve baskı latında tutma hakkı vardır. Tanrı'nın da sizi bu azaba uğratma hakkı vardır. Öyleyse her iki hakka da saygı gösterin. Kaldı ki, Ferisilerin amacı, Hz İsa'yı Roma'ya karşı suçlu duruma düşürmekti.
Görülüyor ki bu olay, - eğer doğruysa- hiç de öne sürüldüğü gibi Hz İsa'yı ikilemci ve uzlaşmacı kılmaz; tam aksine uzlaşmadan yana olmayan köktenci biri olarak gösterir. Bir peygamber olarak Hz İsa'dan başkası da beklenemezdi."
Neden Altını Çizdim?
Sağ ve sol Cemil Meriç için ne demekti daha yakından görmemiz için çizdim.Cemil Meriç için sağ-sol görüşü bugün içinde geçerliliğini korumakta,benim için. Bu yazı devamında üçüncü bir yolu seçen münzevî aydınlardan bahsetmekte kendisini de katarak. Bu aydınlarımızın meselesi ise bu iki düşman arasında hareketlerini nasıl ayarlayacaklarıdır. Peki Cemil Bey ne diye suçlanmakta bu üçüncü yolu seçerek? İhanet ile..
Sağ, sol
Sağ adı verilen bedbaht topluluk solun kusuntuları ile yaşar..Misafirler gittikten sonra döküntüleri yalamaya gelen bedbaht bir sokak kedisi. Kendine mahsus hiçbir fikri, daha doğrusu hiçbir fikri yoktur. Batı dili bilmez. Osmanlıca bilmez. Ebediyyen vesayet altındadır.Huysuzluğu intibaksızlığından gelmektedir. İntibaksızlığı tembelliğinden. Sağın cilasını kazıyın, altından kıskançlık çıkar.Üzümle tilki hikayesi.
Sol, papağandır.Öğretilenleri tekrar eder. Topaldır, koltuk değnekleriyle yürür. Hareket etmek için mutlaka bir batılıya muhtaçtır. Dost olmanız için dilini konuşmanız lazım. Dilini, yani seçtiği pirin, mürşidin dilini.Sembollere ve sloganlara mahpustur. Reçete ister..
İsmet Özel
Sekinetten çok, meskenete benzeyen bir durgunluk. Sönmüş bir yanardağ mı, herhangi bir kaya parçası mı, bilemiyorum. Ayırıcı vasfı: müeddep olmak. Özel, 12 Mart öncesinin şımartılmış bir şairi, eski bir Marksist. Marksizm’den İslamiyet’e atlamış. Entelektüel bir tecessüs mü, dar bir dünyadan müphem hudutları meçhul ufuklara taşmak ihtiyacından mı, bilmiyorum.
İbn haldun konferansımı dinlemek için Ankara’dan İstanbul’a geldi. Kısa sürdü balayımız. Bir miktar sekreterliğimi yaptı. Aliénation üzerine yazıları çıkıyordu. Spekülasyonlarına muhteva kazandırmak için Calvez’vi okuttum. Anlamıyordu. Hayli tercümeler yaptım. Tape edecekti, isteksizliği yüzünden Calvez’yi bıraktık. Belki daha cazip gelir diye Lamennais’yi çıkardım sahneye. İki üç seans dayandı. Aramızda buzlar vardı. Eski şair, mutlak hakikati bulmuştu. Ben, arayış içinde idim. bununla beraber oldukça müsamahakâr davrandı. Yeni devir’de iki yazısına konu oldum. Sonra, geldiği gibi kayboldu. Hayal kırıklığına mı uğramıştı, bilmiyorum.
Siyasal bilgilerden dil-tarih’in Fransız filolojisi bölümüne geçen Özel, her iki dünyaya da yabancı kalmıştı. Bir zaman aynı otobüste yolculuk ettik. Tanışmak için ciddi bir emek harcadığımızı söyleyemem. Sonra Yeni Devir’den ayrıldı, üç beş arkadaşı ile Yeryüzü yayınlarını kurdular. Şimdi devlet Konservatuarı’nda Fransızca hocalığı yapıyormuş. Rimbaud’umuzu nasıl bir istikbal bekliyor, kestiremem. Türkçesi cılız, bodur ve musikisiz. Fransızcayı ancak tefeül yolu ile sökmektedir. Sol, Nazım’a rakip diye alkışladığı Eskişehir’in bu kabiliyetli delikanlısını çoktan unuttu. Sağ, hiçbir zaman benimsemedi. Bu sağır kubbelerde hoş bir seda bırakabilecek mi? wait and see.