Mucizesi kitap ve ümmeti ümmi olan bir peygamber... |
Fakat kimse öne adım atmadı. Peygamber ortada, yalnız başına bağırıyor, kıvranıyordu. Sesi boğuktu. Yüzü yorgun ve bitkindi. Onun toplumu, Muhacirler, Ensar, Kureyş, Haşimoğulları, hatta Abdulmuttalipoğulları, öylece durmuş ona bakıyor, onu övüyor, onunla gurur duyuyordu. Bravo, âlâ! Araplar içinde böyle adam çıkmadı! Adam hâlâ bağırıyordu: Ey insanlar! Aranızdan...? Mesajımı... Istırabımı...
Tarih de öylece bakıyordu uzaktan. Gizli ve acı gülümseyişiyle ağlıyor, acıyla mırıldanıyordu:
Kitap ve risalet sahibi ülülazm bir peygamber, ümmetinin kalabalığı arasında böylesine garip! Toplumunun kalabalığı içinde böylesine yabancı, sülale ve aşiretinin kalabalığı içinde böylesine yalnız! En hararetli ve en mutaasıp müminleri arasında böyesine meçhul!
Mucizesi kitap ve ümmeti ümmi olan bir peygamber!...
|
97 |
|
Sartre egzistansiyalizme inanır, ama egzistanyalist değildir |
Sartre, egzistanyalizm ve kendisinin geliştirdiği "dünyanın boşluğu" felsefesi, yeni kuşakta niçin, "belediyenin kötülük ve uyuşturucuyla mücadele kurumlarının" korku ve öfkeyle algılayacağı bir dalga |
107 |
|
Hayat |
Dünyada herşey insanın var oluşu içindir. Dert şudur ki var oluş ne içindir? Dünyada varoluşlarını kendilerinin varoluşuna aracı olan şeylere araç kılanlar ne gülünçtürler! Bu aptal döngüde dönüp duran insanlar ne de çoktur. Böylelerinin hikayeleri, sabahtan akşama dek hareket halinde olup da sonunda tamı tamına başladığı noktaya varan dolap beygirinin hikayesidir!
Bu yüzden, hayat adı verilen platonik mağarada ancak dışarıdan habersiz olan kimseler iyi, güzel, sakin ve mutlu bir yaşantıya sahip olabilirler. O taraftan bir elçi, bir mesaj ve tanıdık bir ses onların huzurunu bozamaz. Bu mağarada bitki, hayvan ve insan bir aradadır. Paul Valery şöyle diyor: "Medeniyetinin yok olucu olduğunu ilk kez olarak bilen günümüz insanıdır." Buysa insanlık kültürünün fethettiği en yüksek zirvedir. Bu mağarada bitki ve hayvanlarının kaynağı bu haberdarlıkta yatmaktadır.
|
115 |
|
Kapısı Kapalı Ev |
Bu "kapısı kapalı" evde, mutlu bitki ve hayvanla bir arada bulunan insan, pencere kenarında bekleyen bir bakıştır. Çile ve özlem dolu bir bakış. Önünde bulunan sisli atmosferde, uzaklardaki yıldırımlardan sıçrayan her kıvılcım, içimin fezasını aydınlatıp yakar. İçinde gök gürültüsünün sesini duyar. Cennet hatıralarının tarlası olan gönlünün sessiz ve sınırsız sahrasında yağmaya başlayan ve bütün varlığını, susuz bir boğaz gibi, Mart yağmurlarının okşayış hazzıyla sakinleştiren yağmurun susuzlukları giderici ve hatıralarla dolu senfonisini dinler. Birden pencere kapanır ve yağmurun sesi kesilir. Ruh hafakan içinde sabırsızlanır ve zincirine vurulmuş öfkeli bir deli gibi yaralı ve dertli kıvranıp durur. Bazen dışarıdan bir ayak sesi -" bunun onun ayak sesi olduğunu bilir"- işitir. Bu ses, odanın boğucu ve sessiz havasını hararetle doldurur. O, dışarıda tanıdığının sesini işiten yalnız bir keklik gibi kafesinde bir o yana bir bu yana bilinçsizce çırpınır. Her defasında bir duvar onu karşı duvara sürer.
Hayvan hareketlidir, ama "başı yerde!" Ağaç yerden başını uzatmıştır ama "ayağı toprakta"dır. İnsan ise ağaç gibi göğe doğru filizlenen bir canlıdır; bu kısa "dünya"nın alçaklığından "mavera"ya başını uzatmış isyanın uzun boyudur. Tavanı yararak bir sır gibi bir ay ışığı gölgesinde, bir bakış gibi yıldız deliğinden geçsin diye hayal ve arzu tarzında yoğurmuşlardır onu...
|
116 |
|
Modern hastalıklar |
Bunlar, kendi zamanlarının uyumsuz yabancılarıdır. Ne onun ahiretine inanacak kadar sade, ne de bunun dünyasıyla hoşnut olacak kadar aşağılık insanlar. Din hurafe, tabiat sahipsiz, gök elçisiz ve mesajsız, yer bulanık ve çirkin, uygarlık omuzda ağır ve anlamsız yük, hayat tüketim de tüketim, sanatlar hep kılıf, felsefeler hep laf kalabalığı, varlık boş, insan kof, var olmak abes, var oluş dilsiz, ölü ve duygusuz, ebediyet ıssızlığın uçsuz bucaksız kör çölü... Dayanamaz hale geldiler. Korku onları ne yapacaklarını bilemez hale getirdi. Cinnet, tuğyan, intihar, kasavet, kaygı, feryat... Veya, unutuş, sarhoşluk, uyuşturucu ve tekrar uyuşturucu, lsd, marihuana, eroin... Veya... Heyecan, hokkabazlık, yoga, nefis terbiyesi, mazdeizm, sûfilik, büyü, ruhlarla oynama... Nihayetinde boş işler!
Diyeceksiniz ki bunlar hastalıktır, sapkınlıktır. Evet, ama hastalıklar ve sapkınlıklar da soyut, zihinsel, içsel ve gerçekten kaçışla ilgilidir. Unuttunuz mu, dünün hastalıkları neydi? Veba, taun, çiçek, trahom ve açlıktan, uygun olmayan iklimden ve çalışma koşullarından kaynaklanan hastalıklar vs. Hepsi somut, hepsi maddi, hepsi gerçek!
|
129 |
|
İnsana lâyık sövgü |
Müreffeh insanın bugünkü isyanı, ruhun herzamanki "handikap"ını "mutluluk" aldatmacasıyla da dindirmenin mümkün olmadığını, pis, sahte ve gelip geçici cennetiyle burjuva değil sadece, hatta Tanrı bile |
134 |
|
Arayış |
Hegel, insanı ilk soyut ideye ve mutlak öz bilince ulaştırır; Nietzsche, içinde insandan başka hiçbir şey olmayan kesin ve genel nihilizme. Jaspers, insanı kendinden gafil kılan ilimden kendine döndürür. Heidegger, arkasında sessiz insanın feda edilip başkalaştırıldığı uygarlık ve hayattan kendi aracılığıyla kendini tanımaya ve huzurî bilgiye çağırır. Berkeley, hepsi de insanın ürünü olan dış dünyayı reddedip, bir bakıma Hegel'in, sadece düşünülen vardır, sözüyle bizim irfanımızın, âlim ve mâlum birdir, sözünü tekrarlar. Camus ise dış dünyayı abes bir kofluk olarak görür ve dünyanın içindeki insanı günahsız bir günahkar olarak görür ve dünyadaki insanı yolu bir yere çıkmayan ve Heiddegger'in ifadesiyle bu varlığa fırlatılmış olup kendisi acı ve ümitsizlik içinde kendisi için bir şeyler yapması gereken bir garip olarak niteler. Kafka başkalaşıma varır. Beckett, olmayan bir Godot'yu beklemeye, Ionesco "Gergedan"a, Eliot hünsa bir insan, hem erkek hem kadın, ne erkek ne kadın olan "tiresias"a...
|
138 |
|
Yeryüzü Cenneti |
Bugünün insanı ne yapıyor? Bunca çalışıp çabalama ve sıkıntı ne için? Dinlenme gereçlerini hazırlamak için. Hayatın huzuru, hayatın huzur gereçlerini hazırlamaya feda ediliyor! Âdem'in cennette niçin isyan ettiğini ben de anladım. Yeryüzü cennetinde rahat, dertsiz ve bolluk içinde yaşayan bu müreffeh insanlar isyan ettiler ve ben o yasak buğdayın, öz bilinç ve basiret meyvesi olduğunu anladım. Çünkü bugün tabiatın sakin ve saadet dolu cennetinden inen bilinçli ve gören insandır. O meyveye ağızlarını sürmeyenler ya da sadece dudaklarını ıslatanlar, hâlâ orada cennetteler. Hem hurileri var hem gılmanları, hem şarapları var hem köşkleri, akan ırmakları ve herşeyleri...
Profesörlük rütbesi verilince çoşku ve gururdan mahiyeti birden bire değişen Âdem ve sevme ihtiyacı kaldırım bekârlarının bakışlarıyla tatmin olacak kadar çok olan Havva, Adn cennetinde kalmıştır. Huzurlu cennetten bu ızdırap çölüne düşüp de yeryüzünün ortasında yalnız ve şaşkın duran ve yetim ellerini göğe kaldırıp korku ve ihtiyaçla feryat eden Mezâmir peygamberidir.
"Ben bu yeryüzünde garibim. Emirlerini benden esirgeme!"
Ey hangi adla çağıracağımı bilemediğim sen, beni bu kara sensizlikten (...)
Ve acıyla şu haberi veren de odur: "Bir insanın işimizin tekrarlana gelen döngüsüne döktüğü gözyaşı, bütün okyanusların suyundan fazladır."
Ve göğün buluşma yerinde Tanrı ile görüşen Peygamber ise mihrabının dertli yalnızlığında dua ve yakarışla şunu ister: "Rabbim hayretimi artır!"
Ve şaşkın ve sığınaksız halde yeryüzünde avare olup göğün kaygısını taşıyan şair şöyle haykırır: "Bu gecenin neresine asayım eski püskü paltomu?" *
"Ben kuru bir neyim ve sen beni görünmez okşayan dudaklarına götürüp ayrılık öyküsünü çalarken gurbetimin farkına vardım" Şimdiyse bu âlem şöyle dursun, kendimde bile değilim, yaşamaya sığmak şöyle dursun, kendi oluşuma sığmıyorum; kendimin dar elbisesiyim.
|
140 |
|
Ahmaklık |
Ne yazık ki ahmaklık ilahi bir lütuf olup çabayla vuslatına erilemez. İnsan kendisini öldürebilir ama sadece gerektiği kadar anlamaya karar veremez. |
144 |
|
Çocuk |
İnsan annesinin öfkesinden annesinin kucağına kaçan bir çocuktur.
|
146 |
|