Keşke onları ruhlarınıza gömseydiniz! |
Ülkenizin tarihiyle son derece iftihar ediyorsunuz ve onu "peygamberlerin beşiği" diye adlandırıyorsunuz. |
34 |
|
Yoksulluk |
Söylesenize bana nedir yoksulluk? Yoksulluk dağlarınızın da şahit olduğu gibi, sizde kayalardan üzüm zeytin ve buğday fışkırtan kararlılık olması mıdır?
Pırıl pırıl su içmeniz ve kokulu havayı içinize çekmeniz midir yoksulluk?
Toprağı giyinmeniz, göğü bürünmeniz ve zindeliğin ötrünüzü ve giysinizi paylaşması mıdır yoksulluk?
Yoksulluk sizin, yakınının kanı ile karışmış ve nefretlerinin ve acılarının ateşiyle pişmiş iki ekmek yemeniz yerine kendi alın terinizle karılmış ve inancınızın ateşiyle pişirilmiş bir ekmek yemeniz midir?
|
35 |
|
Okul |
Bir ebe gibidir okul; annelerin rahimlerinden bebekleri çeker alır, fakat onları doğurmaz. |
40 |
|
Öğretmen |
Öğrencisinden öğrenmeyen öğretmen, ona öğretemez. Yaşama öğrenci olma dönemini kaçıran öğretmen, bir öğretmen olarak faydalı olma dönemini de kaçırmıştır. |
41 |
|
Dönüş Yurdu.. |
İnsan kendisini bir çıkış ve dönüş yeri olarak görebilseydi yaşamındaki bütün gayretini, kendisine döneceği yerin temiz olması için, çıktığı yeri temizlemeye sarf ederdi. |
43 |
|
Canlar ölesi değil!.. |
İnsanın taşlar üzerine bıraktığı eserler taşların yok olmasıyla yok olur gider. Fakat insanın, insan kardeşinin ruhuna nakşettiği eserler sonsuza dek kalıcıdır. Ruh sonsuza dek kalıcıdır çünkü. |
48 |
|
Kötüye değil, kötülüğe.. |
Kötülere değil, kötülüğe kin besleyiniz. Çünkü kötüye kin beslerseniz eğer, onun gibi kötülerden olursunuz. Kötülüğe kin beslediğinizde ise, öldürürsünüz kötülüğü ve iyiliğe yol bulursunuz. |
50 |
|
Bir "aydınlık çağ" sıkıntısı olarak, çok dinlilik!.. |
Bilim ve sanatları, felsefeleri, icatları çok olan ve bilmediğim bir sebeple "aydınlık çağ" diye adlandırdıkları şu zamanda, din ve Tanrı hakkında konuşma cesareti gösterenler, insanların alay etmeleri tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Bu ülkede veya başka ülkelerde bu çağın insanlarının "insanların sıkıntısı dinlerinin çok olmasındandır." dediklerini kaç kez duymuşumdur.
|
55 |
|
Masumiyet.. |
Hayatında ilk kez şehre gelen bedevinin karnı açmış, iştah açıcı kokuların geldiği bir yerden geçiyormuş ve vitrininde tatlı tabakları, insanların da oraya girip yediklerini ve sonra da çıkıp gittiklerini görmüş. Kendi kendine "ant olsun ki bu evin sahibi cömert biri ve büyük bir misafirperverdir." demiş. Lokantaya girip tıka basa yiyip içmiş, sonra konukseverliğine teşekkür etmek için ev sahibini sorunca lokanta sahibi kendisinden para istemiş. Bedevi hayatında konukluk karşılığında hiç para ödememiş olduğu için lokantacının ne demek istediğini anlamayınca lokantacı onu hakime şikayet etmiş. Hakim de ona teşhir cezası vermiş. Bunun üzerine uyuz bir eşeğe ters yönde bindirmişler, eşeğin önüne de bir davulcu koyup şehrin caddelerinde dolaştırmaya başlamışlar. İnsanlar da, bedevi ile alay ederek alkışlıyor, ıslık çalıp kahkahalar atıyorlarmış. Bedevi bu durumdayken aynı kabileden birisi bu şenliğin ne anlama geldiğini sormuş ona. O da, neşeli, gözleri sonsuz neşenin ışığıyla parlar bir şekilde cevap vermiş: "Kardeşim, kızarmış yemeği yedim, eşeğe bindim, çal davulcu çal!"
Bu bedevinin iyi niyeti yüzlerce kötü niyetle tek başına mücadele etmiş ve onları zahmetsizce hezimete uğratmıştır.
|
60 |
|
Gelin onu taşlayalım!.. |
Deniz kenarına dizilip kendi aralarında şöyle konuşan pek çok kafatası bulacaksınız: "Bu deniz bizi uykunun tadından mahrum ediyor. Onun varlığından bir fayda görmüyoruz. Gelin onu taşlayalım!". |
63 |
|