Viva La Muerte!

Yazarı
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0

Kaynaktan Diğer Alıntılar

Başlık Altı Çizili Satır Sayfa Azalan sıralama
Ansiklopedi Megamachine ile örtüşmeyen, kalıba girmeyen, sistematikleştirilemeyen faaliyetler aşağılanır, toplum dışı bırakılır. Muhalefet asgariye indirilir. 'Kitle kültürü' denilen kabullenilmiş doğrular bütünü. Ansiklopediler böyle oluşur. Toplumlar kendi ansiklopedilerini kurarlar, yani kendi kültürlerini ayakta tutacak doğrularını. Bir Fransız ansiklopedisi Fransızlar içindir, Britannica İngilizlerin doğrularını perçinlemeye yarar. Galaksi ansiklopedisi de Heliconluların... Bizim ansiklopedimiz yok. Türk ansiklopedisi yok. Çünkü, ansiklopedinin varlığı "malumatı" sistematikleştirilmiş toplumun habercisidir, ehlileştirilmiş, ussal düzenlemelere yenik düşmüş toplumun habercisidir. Değil mi? 127
Batı Geleneği Batı geleneğini oluşturan iki kaynaktan birincisi Yahudi-Hristiyan, ikincisi Yunan-Roma. Birinci kaynak, Yahudi hristiyan geleneği, Batı medeniyetine bireyi hiçe indirgeyen, bir kitle kültürü dayatır. Şöyle ki, Yahudi, ruhunun bedeninden ayrılmak, bedeninin Kainatın sahibi ile birleşmek üzere terketmenin hasreti ile kavrulduğuna -abartmıyorum, kullandıkları kelimeler bunlardır- inandırılmıştır. Yahudiden bunu gerçekleştirip, belirgin ve bağımsız bir varlık olan 'doğal hali'ni yok etmesi istenir. Yani, özgür iradesini bireyselliğini yok etme yolunda kullanmakla yükümlüdür. Rab Yehova'nın kendilerine çizdiği kader doğrultusunda yürümek zorundadırlar. Rab Yahova da 'bilgi' ağacından elma yediler diye bunları yeryüzünde çile çekmeye mahkum etmiş olduğundan, birey ne yaparsa yapsın, sancılı acılı bir hayat yaşayacaktır. İkinci dünya savaşında Almanlara kuzu gibi boyun eğmelerinin ardında da, bu anlayış yatar. Megamachine ideolojisinin en mükemmel uygulamalarından birisidir, Yahudi geleneği. Bu bağlamda, dev bilgisayar 'colossus'a boyun eğmekle Rab Yehova'ya boyun eğmek özde aynı ruh halini, aynı insan görüşünü yansıtır. Mesele, insanın özgür olup olmaması değil, kaderini kime teslim edeceği meselesi olarak algılanır. Dönelim Akdeniz'in kuzey kıyılarında yaşayan dostlarımıza. Yunan-Roma dünyasının insan görüşüne göre, insanoğlu, kaderini tanrıların elinden kurtarabilmek, bağımsızlığını kazanabilmek için çırpınan bir varlıktır. Tanrıların dünyası ile sürgit bir çatışma içindedir. Mitolojiyi hatırla: Tanrılar, insanların "ben bilinci"ne erişmesine, kendilerinden bağımsız, özgür olmasına, tabiat üstünde egemenlik kurmasına engel olamk için ellerinden geleni yaparlar. Zeus'un ateşini çalan Promete hikayesinde olduğu gibi- hani kayaya bağlanır da, her gece bir akbaba gelir, ciğerini yer ya- en büyük günah tabiat üstünde egemenlik kurmak günahıdır. Bu da böyle mi? 128
Tersten Halife İnsanı önceden kararlaştırılmış bir biçimde düşünmeye, çalışmaya, talep etmeye, tepki göstermeye zorlayan onların kültürüdür bizimki değil. Koyun olan biz değiliz, onlar diyordu! "Evet!" Tapmak için yarattıkları tanrılar da, bu kültürün ürünleridir; bu kültüre uygun düşerler, bu kültürün yansımalarıdır. Bak, Yahudi- Hristiyan geleneği kendisini gökyüzünde tekrarlamıştır! Tanrısı, dünyevi geleneğinin izdüşümüdür." 130
Kölelik İnsanoğlunun bağımsız ve özgür olduğu anlayışının Batı medeniyetine tümüyle yabancı olmasının bir sonucu da kölelik kurumudur" diye sürdürdü Günay, "Büyük Roma Makinesi 'köleler' olmadan işleyemezdi. Yunan ve Roma, köleler üzerine kurulmuş medeniyetlerdi. Ondokuzuncu yüzyıla kadar fiilen, yanlış kelime, 'ilkel' biçimiyle demek daha doğru, sonra da teknolojik biçimiyle sürdü kölelik. 131
Hiroşima ve İnsanoğlu Hiroşima'ya atom bombası fırlatan uçağın pilotu, yaptığı için sonuçlarını algılayamaz! Karmaşık bir makineyle başedebiliyor olmasının heyecanı içinde İnce Mehmet'in iz sürücüsü gibi daldırmıştır. 135
Güçlü Olma Sorumluluğu Eşitliğe değil, 'kardeşlik'e inanıyorum. 'Eşitlik' fiilen mümkün olmayan bir kandırmacadır. İnsanlar kardeştirler ama eşit değil! Küçük kardeşiyle boks yapmaya kalkan bir ağabey düşünsene. 140
Tarih hatası Günay Rodoplu, bir tarih hatası olduğun hususunda ısrarlıyım! 143
neden ''neden bize doğru dürüst bir dinler tarihi, düşünce tarihi öğretilmez! kimse bilmiyor mu?'' ''kimse bilmese, ben nereden bilirim? tabii, herkes biliyor. 165
Taze çimen, çıra, çakıl, akarsu ve ney Şafak Özden yeşil elma, kekik ve tarçın kokuyordu. Çünkü Anadolu yeşil elma, kekik ve tarçın kokuyordu. Sonları bunlara başkaları da eklendi: Taze çimen, çıra, çakıl, akarsu. Sıfatların sonu gelmez gibiydi. Bir düş, bir özlemdi Şafak Özden. Bir toprak parçasının nasıl cismanileştiğini, Özden'in kişiliği ile birebir örtüştürdüğünü gördüm. Başı pare pare dumanlı dağlara yakıştırdı Günay onu. Memleketinin Zıganaları gibi yüce, sarp, zor geçit verir; çamları yalçın kayalarından fışkıran buz gibi suları ile nefes kesecek kadar güzel, bir o kadar da "temiz, hayırhah ve asude" gördü. Zıganalar gibi "heybetli ve ketum ve dimdik"ti. Bir basit türkü "almalar olanda gel, aney..."adamın saygılı alçakgönüllüğünün, insancıl hüznünün, erkekliğinin simgesi oldu. Doruklardaki mekanınından güneşe bu türkü ile eşlik eder, doğurur ve batırırdı Şafak Özden. Günay, Anadolu güneşinin neyden başka bir müzik aletine "Katiyyen" yüz vermeyeceğini söylerdi. Durrell'in "tutkusuz bir aşkla sevemeyecek kadar onurluydu." dediği kadınlardandı. O noktada artık "Kafdağı"nın ardına göçmesini engelleyen bir şey kalmadı. "Varken de yoktum, yokken de varım, canım! hepsi bu!" 165
Hata Türk, hatasını kabul etmez, bilirsin. 'Onur'u kırılır!". 168