Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
207
ISBN
978-605-4195-17-6
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
H.Ahmet Menteş
Yavuz
Yavuz Sinan Paşa'yı sadakati ve dirayeti dolayısıyla çok takdir eder ve severmiş. Yavuz gibi bir güçlü devlet adamının vezir-vüzerası bile ona sık sık ihanet edermiş. Vezirlerine kadar pek çok hainin boynunun vurdurttuğu tarih yazarlarının, vak'anüvislerin kaydettiği bir gerçektir. Sinan Paşa'da onun çok sevdiği ve güvendiği bir paşaydı. Vezarete atanan Sinan Paşa birgün divanda şakayla Yavuz Sultan Selim'in ağzını aramış:
- Padişahım, sizin vezirlerinizin de boynunu vurdurttuğunuzu cümle alem bilir. Acep ben Sinan kulunuz için ne düşünürsünüz?
Yavuz yarı ciddi, yarı şaka bir tavırla;
- Senin de boynunu vurdurtmayı düşünmüyor değilim. Fakat henüz yerine vezir yapacak birini bulabilmiş değilim, demiş.
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."
Osmanlı devletinde Türkler aşağılanır mıydı?
Osmanlı devletinde Tanzimat sonrası dönemde görev yapan 41 sadrazamın 35'i doğma büyüme Türk, yani "baba dili Türkçe olan Anadolu ve Rumeli müslümanı"dır. Diğer beş sadrazamdan ikisi çocuk yaşta Türkleşmiş yabancı köle, dördü Türkleşmiş Arnavut veya Kafkasyalıdır. Devletin en üst siyasi makamına bu dönemde gelenler arasında gayrımüslimler bulunmadığı gibi, Arap ve Kürt de bulunmaz.
Benzer oranlar aynı dönemin şeyhülislamları ve askeri erkânı için geçerlidir. 1839'dan sonra atanmış olan 26 şeyhülislamın biri Arap, ikisi Türkleşmiş Dağıstanlı ve Boşnak, diğerleri doğuştan Türktür.
(Kaynak: İbnülemin, Son Sadrazamlar. Köle kökenlilar İbrahim Edhem ve Tunuslu Hayreddin, Arnavutlar Mustafa Naili, Avlonyalı Ferit ve İzzet Paşalar, Kafkas kökenli olan ise (Bağdatlı olduğu için genellikle yanlış olarak Arap sanılan) Mahmut Şevket Paşadır. 35 sadrazam arasında gayrımüslim olarak doğup küçük çocukken esir alınarak müslüman edilen sadece İbrahim Edhem Paşa görünüyor.)
Serasker ve harbiye nazırlarının tümü Türk veya Türkleşmiş Balkan/Kafkas asıllılardır. Gayrımüslimlerin istihdam edildiği tek yüksek devlet makamı olan hariciye nazırlığında da Türkler ezici çoğunluğu temsil ederler: Tanzimat sonrası dönemin 32 hariciye nazırı (dışişleri bakanı) arasında, gayrımüslim olan üçü dışındakilerin tümü, sadece müslüman değil aynı zamanda Türktür.
(Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. 4. Arap olan tek şeyhülislamın 1918'de kurulan Tevfik Paşa kabinesinde yer almış olması ilgi çekicidir. Arap ülkelerinin tümünün fiilen elden çıkmış olduğu bu tarihte, Osmanlı hükümeti Arabistan'ın en azından bir kısmını barış konferansında yeniden kazanmak ümidindeydi.)
Türklerin imparatorluk nüfusu içindeki payı, 1840'ta %40 ve 1914'te %50 dolayındadır. Şu halde, ülke nüfusunun beşte ikisi ila yarısını oluşturan bir etnik unsur, devletin üst makamlarını (ve ayrıca orta ve alt makamlarının tamamına yakınını) fiilen tekeline almış gözükmektedir. Eğer "horlama ve aşağılamadan" kastedilen buysa, bunun hayli enteresan bir horlama yöntemi olduğu kabul edilmelidir.
Üç gayrımüslim hariciye nazırı 1878-79'da göreve gelen Aleksandr Karatodori ve Sava Paşalarla 1912-13'te Ahmet Muhtar ve Kâmil Paşa hükümetlerinde aynı görevi üstlenen Kapriel Noradungyan Efendidir. "Tanzimat döneminde Osmanlı hariciye nazırlarının çoğunun gayrımüslim olduğuna" ilişkin bir inanış, günümüz Türk kamuoyunda hayli yaygındır.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Neden Altını Çizdim?
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın adeta bir sihirbaz bakışıyla algıladığı hayatı anlattığı satırlar bizi hayrete düşürüyor. Son cümle üstâdları üstâd yapan cümlelerden bir örnek...
Bizi yaşatan zenberekler
Pekâlâ bana: "Kendisi hakkında yazı yazmadığım için" yahut da: "Resimlerini beğenmediğim için" darıldığını söyleyebilirdi. Bu nesilde -yetmişini geçenler- acılık o kadar tabiî bir şey ki... Bir ara, politikanın kendisini teselli edip etmediğini soracak oldum. "Ben hiç politika yapmadım" dedi. "Sadece hayatımı yaşadım. Hayatın gençliğimde beni ihtilâle götürü verdi... İşte o kadar." San'ata da artık pek inanmıyordu. Bir iki cümle içinde, san'atın, yalnız yapanların işi olduğunu bana anlattı. Hülâsa yaş ve gurbet onda, bizi asıl yaşatan zenberekleri kırmış, ortada sadece bir yığın artığı, bu hasta kuş bakışını, bu şifasız yalnızlık hissini bırakmıştı.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
256
Baskı Tarihi
Eylül 2008
Baskı Sayısı
0. Baskı
"Çünkü sen Süleyman'ı görmedin/ Kuşların dilini nereden bileceksin?" diyen Sühreverdi'nin, "konuşan yalnız Hakikat'tir" diyen Bediüzzaman'ın, "ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık" diyen İbn Arabi'nin, "üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/ benim sarhoşluğumun sonu yok" diyen Mevlana'nın, "mantıku't-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz" diyen Niyazi Mısri'nin, "teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor" diyen Tarkovski'nin, "düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük eng
Kendi Kişisel Algısını Silmek
Hidayet O'ndandır, Hadi O'dur. Hidayet eden, insanı dosdoğru yola sevkeden sadece Allah'tır. İnsana düşen kendi kişisel algısını silmeye çalışmaktır. İnsanın Allah ile arasındaki en büyük engel kendisidir. Kendisini tümüyle ortadan kaldırmadıkça insan imanda tahkik düzeyine erişemez.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
256
Baskı Tarihi
Eylül 2008
Baskı Sayısı
0. Baskı
"Çünkü sen Süleyman'ı görmedin/ Kuşların dilini nereden bileceksin?" diyen Sühreverdi'nin, "konuşan yalnız Hakikat'tir" diyen Bediüzzaman'ın, "ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık" diyen İbn Arabi'nin, "üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/ benim sarhoşluğumun sonu yok" diyen Mevlana'nın, "mantıku't-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz" diyen Niyazi Mısri'nin, "teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor" diyen Tarkovski'nin, "düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük eng
Mutlak İnkarın İmkansızlığı
İnançlı, tanrıtanımaz, isevi, musevi, budist, mecusi, şeytanatapar, nihilist, anarşist vs. ne olursa olsun her insan, her an Allah'ın bir isminin tedbiri altındadır. Allah Mutlak Rahman ve Rahim olduğundan haklının da haksızın da üstüne eşit olarak indirir yağmuru. Esmanın tecellisi mümin veya kafir herkeste mütecellidir.
Bu mutlak inkarın imkansızlığın gösterir.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Şehzade Aziz Efendi
Bir keresinde, bayram ziyareti için, Mustafa Runyun ve Ali Yakup Beylerle birlikte, Sultan Abdülaziz'in torunu Şehzade Aziz Efendi'ye gitmiştik. Yağmurlu bir gündü. Öyle görülüyordu ki Aziz Efendi, tek fanilasını yıkamış, fakat kurumadığı için giyememişti. Gömlek düğmelerinin arasından teni görülüyordu.
Kahve getirdi. Eski bir tepsi ve en ucuzundan fincanlara koymuştu. Kahve de ancak suyun rengini değiştirecek kadar katılmıştı. Şehzade, kahveleri utanarak verdi.
"Aziz kardeşlerim, dedi; sizler benim evime değil gönlüme geldiğinizi biliyorum. Tepsinin, fincanların ve kahvenin kusuruna bakmazsınız. Siz benim hatırıma, ecdadımın hatırına geldiniz, sağolun..."
Bunları söylerken gözlerinden yaşlar damlamaya başlamıştı.
Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
142
Baskı Tarihi
2009
ISBN
978-975-289-310-8
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Hey, Sen Yabancı!..
Zaten dünyanın neresinde olursa olsun, gece yarısından sonra sokaklarda bir başına dolaşan kesinlikle yabancıdır.
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
142
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
2003
ISBN
975-98554-9-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
Kalkan Matbaacılık
Mazlum ve Zalim
İyi ki var ölüm!
Mazlumlar sevinmeli ölüm var diye...
Çünkü şu gök kubbe altında zalimlerle eşitlendikleri tek zemin o.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
270
Baskı Tarihi
Ekim 2009
ISBN
978-975-510-767-7
Baskı Sayısı
13. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Mütercimi
Nedret Tanyolaç Öztokat
Orijinal Adı
La Peste
Albert Camus adı, çoğu okurun aklına hemen Yabancı adlı romanı getirir. Ancak, yazarın en önemli yapıtı, aslında, Veba’dır. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle yazılmış olan Veba, yalnızca 20. yüzyılın değil, bütün bir insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: felaketin yazgıya dönüşmesi. Albert Camus’nün hiçbir yapıtında böylesine acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. Veba, insanın ve aydınlığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur.
İnsanların uykusu vebalıların yaşamından daha kutsaldır
Bir insanın kurşuna dizildiğini hiç gördünüz mü? Hayır ,tabi genellikle davetli olmak gerekir ve izleyiciler önceden seçilir.Sonuçta siz resimlerde kitaplarda kalmışsınız.Bir bant bir direk ve uzakta birkaç asker. Hiç öyle değil! Tetikçi birliğinin,tam tersine, mankumun bir bucuk metre yakınında durduğunu bilir misiniz? Mahkumun iki adım atsa silahlara çarpabileceğini bilir misiniz? Bu kısacık mesafede tetiği çenlerin kalbe nişan aldığını ve hep birlikte orada bir yumruğun girebileceği bir delik açtıklarını bilir misiniz?Hayır bunları bilemezsiniz çünkü bunlar konuşulmayan ayrıntılardır.İnsanların uykusu vebalıların yaşamından daha kutsaldır.İyi insanların uyumasına engel olmamak gerekir.Kötü bir tat bırakırdı böyle bir şey ve tadın yerinde olması için ısrara yer yoktur, herkes bilir bunu. Ama ben o zamandan bu yana iyi uyuyamadım. Kötü tat ağzımda kaldı ve ısrar etmekten yani bunu düşünmekten vazgeçemedim
Batı ancak görmek istediği Doğu'yu anlatana sıcak bakar
Yüzüne baktım, korktuğu başına gelmiş gibi duralamıştı. Hüzünle öfke arasında gidip geldiğini görebiliyordum. Kendimi aptal gibi hissediyordum, onun hemen gördüğü, benim göremediğim neydi? Neden göremiyordum?
"Bir de bana anlat şunu, nereden bildin?"
" E, hayatım, kitap Amerikan basımı! Ticari bir iş olmadığı besbelli. Amerikada kaç kişi şiir okur, kaç kişi Arap şiiri okur? Yine de basılabilmişse bir nedeni var. O neden de şu: Batı'nın kafasındaki kültürden kurtarılması gereken Doğulu kavramını perçinliyor. Başka türlü olsa basmazlardı, inan bana! Batı ancak görmek istediği Doğu'yu anlatana sıcak bakar. 'Evrensel' olduğu iddia edilen bir kültür dayatılıyor ya canım, bu kadınlar o 'evrensel' kültüre duydukları özlemi, daha doğrusu kendi 'ilkel' kültürlerinden ne denli nefret ettiklerini dile getirdikleri sürece itibar görürler. Hoş, itibar da değil bu. Saraya kabul edilmek gibi bir şey."