Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
153
Baskı Tarihi
Nisan 2004
ISBN
975-08-0797-9
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Yapı Kredi Yayınları
Editörü
Onca Tapınç
Yazarlığının yanı sıra siyasal kimliği de öne çıkan Sabahattin Ali, 1930'lu ve 1940'lı yıllarda Sol görüşlü olmanın bütün zorluklarını yaşadı. Filiz Ali'nin babasına ait bir sandıkta bulduğu belgeler, bu zorlukların ve çilelerin birer tutanağı niteliğindedir. Mahkemelerde Türk edebiyat tarihinde ilk defa Kuyucaklı Yusuf için Reşat Nuri tarafından yazılmış, sansür konusunda hala geçerli sayılabilecek görüşlerin ifade edildiği raporu, Sabahattin Ali'nin soyadı konusundaki hassasiyetini, dönemin ünlü kişileri ile arasında geçen tartışmaları ve özel hayatında ışık tutacak birçok belgeyi içeriyor.
Neden Altını Çizdim?
Sabahattin Ali 1931 yılında, Aydın'da komünizm propagandası yaptığı gerekçesi ile ihbar sonucu tutuklanmış. Maarif Vekaleti'nin yani Milli Eğitim Bakanlığı'nın açtığı soruşturma sonuna kadar üç ay tutuklu kalmıştır. Soruşturma sonucu aklanarak serbest bırakılmıştır. Bu alıntı bahsi geçen soruşturma sırasında yaptığı savunmanın bir bölümü, kendi el yazısıyla ve Arap harfleriyle yazdığı bu müsveddedir.

Bazı eşkaline muhalif olduğum bir hükümete hizmet etmezdim

Poliste ifadem alınırken jandarma yüzbaşısı Rıfat Bey şaka tarzında: "Ah! Sana yüz bin lira vermeli idi de o zaman görmeliydi" dedi. Ben de cevaben: "Yüz bin liraya malik olmak bana fikirlerimden fedakarlık ettiremezdi. Fakat belki bazı eşkaline muhalif olduğum bir hükümete hizmet etmezdim" dedim. Uşaklık tabiri falan polis komiserinin tahrizinden ibarettir. Tahkikatın tahkiki hakikatin bu merkezde olduğunu ispat eder. Elinde yüz bin lirası olduktan sonra da haftada yirmi üç saat ders okutmaya şitap edecek bir muallimi - samimi olursak - tasavvur edemeyiz. Bu devlet ve bu millet bana birçok masraf etmiş ve beni okutmuştur. Ben muallim mektebinden mezunum. Muallimlik damarlarımın içindedir. Ve vazifenin ne olduğunu, küfran-ı nimet etmemeyi bilirim. Fakat bunlar hiçbir zaman namuslu bir insanı riyakar olmaya sevk edebilecek şeyler değildir. Derslerimde vasatın fevkinde muvaffak olduğumu, gayret gösterdiğimi hiç kimse inkar edemez. Bunu tahkik her yerden mümkündür: Memleketin nizam-ı içtimaisini bozmaya matuf sözler sarf etmediğim de polis tahkikatıyla sabittir aksi takdirde benim de diğer maznunlar gibi tevkif edilmem ve serbest bırakılmamam icap ederdi. Mektep ve maarif muhitinde mütemadi bir tesanütsüzlük unsuru olduğum hakkındaki itham beni şiddetle müteessir etti.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
242
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
1943
ISBN
975-7663-92-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat
Editörü
Aysel Yüksel
Bu kitap, uzun yıllar boyunca geçirdiği çilelerle, "güneşi seyrettiğin göklere bak, aksettiği kalıplara değil" diyecek bir iç olgunluğuna varan, böylece gerçek aşkı bularak "Son Menzil"e ulaşan kişinin serencâmını anlatır.

Beşeriyeti bunaltan en büyük felaketler, iradesizliğin doğurduğu facialardır

Dostları şunu bilmiyorlardı ki o ne kaprislerinin esiriydi ne de ihtiras halini almış arzulara malikti. Bahaeddin "Beşeriyeti bunaltan en büyük felaketler, iradesizliğin doğurduğu facialardır" derdi. Gerçekten ona, zaaflarını rüzgarla savrulan çerçöp gibi iradesi yeline tabi kılmış bir insan denebilirdi.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
220
Baskı Tarihi
1998
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-437-042-7
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Hicret'in 15. asrına girdiğimiz şu yıllarda 'İslam bir inanç sistemi ve hayat nizamı olarak bütün dünyanın ilgisini çekmektedir. ''İslamın Bugünkü Meseleleri'' adıyla neşrettiğimiz eserde yazar, bu meseleyi sosyal ilimci gözüyle incelemişti. Bu kitapta ise, aynı metodla tasavvuf meselelerini ele almaktadır. Günümüzde tasavvuf Türk aydınının zihnini ne bakımlardan meşgul etmektedir? Çağımızın tarih, felsefe, sosyoloji-psikoloji bilgileri hesaba katıldığında, tasavvuf üzerinde nasıl bir değerlendirme yapılabilir? Tasavvufi düşüncenin geleceği ne olabilir? Tasavvufun İslam'daki yeri nedir?

Dinden sapmanın nedeni bâtınî yorumlar mı?

Tasavvufa yapılan hücumların dini reform dönemlerinde bilhassa artması, onun yukarıda bahsettiğimiz iki özelliği (sübjektif ve bâtıni) itibariyle dinin esasından kolayca uzaklaşmaya ve uzaklaştırmaya müsait bulunmasındandır. Bu yüzden dinin yanlış inançlarla ve uygulamalarla dolduğunu -ve dolayısiyle bunların temizlenmesi gerekliğini- iddia edenler dinden sapmanın daima serbest ferdi yorumlardan ileri geldiğini söylemişler, bu noktada en büyük sorumlu olarak da Kur'an'da bâtıni mana arayanları bulmuşlardır. Maamafih, bütün reform hareketleri bir çeşit "öze dönüş" ve "saflaştırma" hareketi olduğu için, İslamiyet'in Peygamber döneminde batına pek az yer vermesi de tasavvufun aleyhinde bir nokta teşkil ediyor. İlerideki bahislerde göreceğimiz gibi, İslam 'ın ilk devirlerinde tasavvufi harekete örnek diye gösterilebilecek haller sonraki yüzyılların doktriner-teşkilatlı tasavvufundan büyük ölçüde farklı idi ve esas itibariyle ferdi zühd vak'alarından ibaretti. Sonraki tasavvufi hareketin İslami karakterini muhafaza etmekle birlikte -ki bunun aksini düşünenler de vardır- yabancı tesirlerle karıştığı muhakkaktır. Tasfiyeci reformcuların fıkıh konularında bile taklidi, yani otoriteyi kabul etmediklerini düşünürsek, mutasavvıfların bâtıni otoritesine hiç itibar etmeyecekleri ve onu zararlı bulacakları şimdiden bellidir.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Yayın Evi
Kaynak Yayınları
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Şehid Benna milyonlarca gencin manevi babasıydı

Hasanül Benna 1949'da, Kahire'de vefat etti. Altı kurşunla vuruldu. Yaralarından kanlar akarak şehid oldu. Ben o sırada Medine-i Münevvere'de idim. Vefatını işittiğim günkü kadar, anamın babamın vefatlarında üzülmedim desem caizdir. Çünkü onlar yalnız benim anam babamdı. Şehid Benna ise milyonlarca gencin manevi babasıydı.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
220
Baskı Tarihi
1998
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-437-042-7
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Hicret'in 15. asrına girdiğimiz şu yıllarda 'İslam bir inanç sistemi ve hayat nizamı olarak bütün dünyanın ilgisini çekmektedir. ''İslamın Bugünkü Meseleleri'' adıyla neşrettiğimiz eserde yazar, bu meseleyi sosyal ilimci gözüyle incelemişti. Bu kitapta ise, aynı metodla tasavvuf meselelerini ele almaktadır. Günümüzde tasavvuf Türk aydınının zihnini ne bakımlardan meşgul etmektedir? Çağımızın tarih, felsefe, sosyoloji-psikoloji bilgileri hesaba katıldığında, tasavvuf üzerinde nasıl bir değerlendirme yapılabilir? Tasavvufi düşüncenin geleceği ne olabilir? Tasavvufun İslam'daki yeri nedir?

Reform ve Tasavvuf

Bugün din hayatı ve dolayısiyle müslümanların sosyal hayatını yeniden düzenlemek konusunda büyük bir gayret vardır ve bu hareketin içinde bulunanlar kendilerine rehber olacak prensiplerin hangi kaynaklardan çıkarılacağını tayin etmek zorundadırlar. İşte bu noktada tasavvuf onların işine pek yarar görünmüyor. Gerçekten, bir sosyal reformcu hitab ettiği kitlenin bütünü için mânâ ifade eden, herkes tarafından anlaşılan ve kabul edilebilecek mahiyette olan esaslardan hareket etmek mecburiyetindedlr. Ferdi yaşantıyı (experience) esas tutan ve bir zihinden öbürüne nakli adeta imkansız bulunan manevi hallere dayanan tasavvufi düşünce ona bu hususta yardımcı olamayacaktır. Esas müracaat kaynağı ve değişmez ölçü olarak kullanılan Kur'an'ın bâtıni (esoterique) yorumu ise müslümanların anlaşmazlığını artıran bir temâyül gibi görünmektedir. Nitekim daha önceleri görülen reform hareketlerinin başında bulunan kimseler -hemen hepsinde sufi geleneğinden eserler bulunmakla birlikte- daima şeriata, yani dinin rasyonel sistemine dayanmışlardır. Başka bir ifade ile, reformcunun şeriate sıkı sıkıya bağlı kalması ve batınî yorumlara karşı çıkması sadece onun din anlayışının eseri değil, ayni zamanda sosyolojik ve psikolojik bir zarurettir. Bu ikinci noktayı gözden kaçıranlar meseleyi daha ziyade şeriat-tarikat zahir-batın, sufi-ulema kavgası halinde görmekte ve bunlardan biri veya öbürü safında yer alıp karşı tarafı hasım saymaktadır. Bu husumetin daha ziyade tasavvuf üzerine yöneltildiğini de kaydetmeliyiz.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
94
Baskı Tarihi
2008
Yazılış Tarihi
2004
ISBN
978975070937
Baskı Sayısı
2. Baskı
Yayın Evi
Can Yayınları
Mütercimi
Heval Bucak
Orijinal Adı
Bach, derniére fugue

Bach

Dünyada ahenk olmadığını düşünen kişi için her şey bir şikayet sebebidir. Müzik asla yeterince üstün, icra edenler asla yeterince becerikli, çalgılar yeterli, yetkililer bilgili, halk görgülü, maaş adil, hayat yeterince ucuz, hava yeterince ılık değildir.

Sayfa Sayısı
339
Baskı Tarihi
1997
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-281-0
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Türkiye'de son zamanda yetişmiş en önemli aydınlardan, büyük filozof Cemil Meriç'in belki de en önemli eseridir. Binlerce sayfanın bilgisini küçük bir kitaba sığdırabilecek kadar usta yazarın ilmek ilmek örgülediği eşsiz bir dantela... Avrupayı, Osmanlıyı, Hind'i ,Çin'i motiflediği bir kanaviçe resmi.. "Bu ülke" de Tagore'dan Kemal Tahir'e..Oradan Said Nursi'ye.. ve oradan da İbn Haldun'a kadar onlarca ismi bulabilirsiniz. (http://www.itusozluk.com/goster.php/bu+%FClke)

Sol-sağ ... Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit!

Sol-sağ ... Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Sol'un halk vicdanında yarattığı tedailer: casusluk, darağaçları, Moskova; sağ'ın, müphem, sevimsiz, sinsi bir iki hayal. Hıristiyan Avrupa'nın bu habis kelimelerinden bize ne? Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu.

Sayfa Sayısı
339
Baskı Tarihi
1997
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-281-0
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Türkiye'de son zamanda yetişmiş en önemli aydınlardan, büyük filozof Cemil Meriç'in belki de en önemli eseridir. Binlerce sayfanın bilgisini küçük bir kitaba sığdırabilecek kadar usta yazarın ilmek ilmek örgülediği eşsiz bir dantela... Avrupayı, Osmanlıyı, Hind'i ,Çin'i motiflediği bir kanaviçe resmi.. "Bu ülke" de Tagore'dan Kemal Tahir'e..Oradan Said Nursi'ye.. ve oradan da İbn Haldun'a kadar onlarca ismi bulabilirsiniz. (http://www.itusozluk.com/goster.php/bu+%FClke)

Sağ ve Sol

Sol'la sağ'ın yeni bir hüviyetle politikaya sıçrayışı, Fransız İhtilali'yle yaşıt. Napolyon orduları ihtilalin ideolojisini dünyanın dört bucağına taşır; ideolojisini, yani kelimelerini. Avrupa, Fransa'nın mirasını muhabbetle benimser ... aynı manevi iklim, aynı içtimaî yapı. Önce burjuvazinin bayrağıdır sol, sonra dördüncü sınıfın... hürriyettir, terakkidir, müsavattır. Sağa türbedarlık düşer; türbedarlık, yani ezeli değerlerin bekçiliği. Hangi ezeli değerlerin? İhtilal, istibdadın tasfiyesiydi; müjdeydi, ümitti, gelecekti. Sağ, daima çekingen, daima korkak, daima sevimsizdir. Çekingendir, çünkü maziyi temsil eder; maziyi, yani keyfiliği, kanunsuzluğu. Korkaktır, zira kanlı imtiyazların ve karanlık istismarların mirasçısıdır. Sevimsizdir, hangi mezarlığı ürpermeden seyredebiliriz? Avrupa'nın son iki yüz yıllık tarihi, sol'un zaferleri, sağ'ın hezimetleri tarihidir. Bize gelince... Hudutlarımızdan salgın bir hastalık gibi girer sol, arazı meçhul bir hastalık. Solcu, ithamların en korkuncu olur ... büyüden meş'um, bedduadan netameli bir kelime. Sağ, daha nazlı, daha utangaç bir misafir. Ne zaman gelmiş, bilen yok! Türk adaleti, kimse tarafından benimsenmeyen bu silik ve şahsiyetsiz kelimeyi pek ciddiye almaz. Ve çeyrek asır nebati bir hayat yaşar sağ. Sol, demokrasilerin zaferinden sonra yeni bir bekaret kazanır Avrupa'da, günahlarından arınır. Bizde de kasideler döşenilir, nazenine. Avrupa, bütün cinayetlerini sağ'a yükler. Sağ, yakın tarihin "günahkar teke"sidir: kilisedir, cehalettir, faşizmdir. Batı'nın en "gerici" partileri bu menfur vasıftan kurtulmağa çalışırken, bizde mukaddesatçıların bayrağı olur sağ: Türk'ün alicenaplığı ... Filhakika bu kirli ve karanlık kelimenin dünyada bizden başka şefaatçısı, bizden başka elinden tutanı kalmamıştır.

Neden Altını Çizdim?
Gazze ile neden ilgileniyoruz diye soranlar var bu ülkede!

Gelemezler efendi... Bizim alayı gördüler.

İngilizler cepheyi yorgun ve boş bulan taarruza kadar Gazze ordusuna iki defa taarruz ettiler. Denizden büyük gemi topları şehri kaç daha hâk ile yeksan etti. Artık harap olan Gazze, on defadan fazla harple yıkılmış, yeniden yapılmıştı. Gazze'yi ilk müthiş hücumdan kurtaran alay, bizim tarihte en iyi isimlerden birini bırakmıştır. Bu alay, kendine en aşağı dört, beş defa üstün kuvvetlere karşı Gazze'yi kurtardı. Bir düziye demir yağmuru altında insanı deli gibi eden bu Gazze muharebelerinde Kudüs'e dönen yaralıları ziyaret ederken, bir arkadaşım, neferlerden birine demişti ki: - Nasıl, yine gelirler mi dersin? - Gelemezler efendi... Bizim alayı gördüler. Neferin bu sözüyle anlatmak istediği şey, alayın Çanakkale'de bulunmuş olmasıdır.