reform

Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınevi
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century

Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.

Avrupa'da reform programlarının üç ana bileşeni

1848 ile 1917 arasında Avrupa'da, ../.. Reform programlarının üç ana bileşeni vardı. Birincisi, ihtiyatlı bir biçimde tanınan ama kapsamı düzenli olarak genişleyen seçme hakkıydı: Er ya da geç bütün yetişkin erkeklere (daha sonra kadınlara da) oy hakkı verildi. İkinci reform işyerlerinin durumunu düzelten yasaların çıkarılması ve çalışanların paylaşımın nimetlerinden yararlandırılması, yani sonradan "sosyal devlet" adını vereceğimiz şeydi. Üçüncü reform ise (tabii eğer burada doğru sözcük reformsa), büyük ölçüde zorunlu ilk öğretim ve (erkekler için) zorunlu askerlik hizmeti yoluyla ulusal kimliklerin yaratılmasıydı.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

"Nizam-ı Cedid" reformları

Askerî alandaki program, mevcut orduyu, yani Yeniçerileri, Sipahi feodal atlı askerini ve topçular, top arabacıları gibi ihtisas birliklerini daha yeterli kılma girişimleriyle başlamıştı. Bu program, rüşvet fırsatını bertaraf etmek için tam
anlamıyla askerî olan işleri subayların idari görevlerinden ayırmış ve geçen on yıl içindeki savaşlarda görevlerini ihmal etmiş olan askerlerin (büyük çoğunluk) çıkartılması yoluyla rütbelilerde azaltma yapmış ve bu arada geri kalan
askere de katı disiplini zorlamış ve düzenli para ödemeyi garanti etmişti. Sistemin içinden gelen engellemenin bu türden bir yeniden örgütlenmeyi neredeyse tamamen etkisiz hale getirdiği kısa zamanda anlaşıldı. O zaman padişah ve adamları daha kökten bir çözüme, yani var olan yapının dışında yeni bir ordu meydana getirmeye karar verdiler. Yeni ordu için çalışmalara 1794’te başlandı ve bu yeni ordu, Selim’in saltanatının sonunda, 1807’de, o zamanın gözlemcilerine göre nispeten iyi donanımlı ve iyi talim görmüş hemen hemen 30 bin askerden oluşuyordu. Ayrıca deniz kuvvetleri de yeniden örgütlenmişti.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
335
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9789752637061
Baskı Sayısı
43. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Adem Koçal

19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme sürecini, siyasi, toplumsal ve kültürel değişiklikleri ele alan İlber Ortaylı'nın başyapıtı gözden geçirilmiş baskısıyla Timaş'ta. Sırpça, Yunanca ve Macarca'ya çevrilen, Ukraynaca çevirisi devam eden kitap son dönem Osmanlı modernleşme tarihini ele alıyor...

Osmanlı'da Reform Süreci

18. yüzyılda, III. Ahmed'in saltanatından beri devir devir ordunun reformuna giren Osmanlılar da ister istemez, matematik, tıb, mü­hendislik dalında medrese dışı bir eğitim düzeni getirmek zorunda kaldılaı. Nihayet matbaanın kültür hayatına girişi de eğitim ve. öğretimdeki modernleşme girişiminin bir sonucudur. Matbaa imparatorluğun kültür hayatında en geç Türkçe yapıtların basımı için kullanıldı. Yunanca, Ermenice, İbranice ve Ladino (Judeo-Espagnol) ye hattâ Bulgarca kitaplar az veya çok sayıda daha önceden matbaalarda basılmıştır. Bununla beraber matbaanın bu cemaatler arasında kültürel aydınlanma dönemini başlattığını düşünmeyelim. Bu dillerde basılan kitapların çoğu; İncil, dua
kitaplan ve hagiographik (aziz menkibeleri) metinlerdi. Örneğin Bulgarca dediğimiz basılı kitapların sayısı 18. yüzyıl sonuna kadar birkaç taneyi geçmez ve bunlar da eski Slovence İncil ve. dua kitaplarıydı. Gene ilk Ermenice gazete de Takvim-i Vekâyi'nin Ermenice çıkarılan nüshasıdır.
 


Sayfa Sayısı
320
Baskı Tarihi
Aralık 2015
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-605-171-161-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Alfa
"Bu kitap, 2003-2007 yılları arasında yaşanan ve kamu yönetiminde yeniden yapılanma projesi ekseninde dönen olayları, değişim sürecini, siyasî çıkarlar ve güç mücadelesi yapılırken ülkemizin geleceğinin nasıl göz ardı edildiğini hikâye ediyor. Bir bütün olarak başlatılan değişim programının bir parçası olan Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi'nin öyküsünü ve projenin yürütülmesi sırasında karşılaşılan olayların perde arkasını anlatıyor.

Kamu Reformu Girişimi Neden Başarısız oldu?

Altıncı sorun, yeniden yapılanma konusunda belirleyici aktörün, siyaset kurumundan çok bürokrasiymiş gibi sunulmasıdır. Halka ve halkın beklentilerine yakın siyasî aktörlerin konunun önemini yeterince kavrayamaması, özellikle bakanların günlük işlerin yoğunluğundan kendini arındıramaması veya eleştirilerden çekinmesi gibi nedenlerle sorumluluğu bürokratlara bırakması proje için bir açmaz oluşturdu. Siyasî iktidarın vizyonunu benimsemeyen veya değişimin doğuracağı meçhullükten endişe duyan devlet memurları açıkça karşı çıktılar veya görevi ihmal yoluyla pasif direnişler sergilediler.

Sayfa Sayısı
320
Baskı Tarihi
Aralık 2015
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-605-171-161-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Alfa
"Bu kitap, 2003-2007 yılları arasında yaşanan ve kamu yönetiminde yeniden yapılanma projesi ekseninde dönen olayları, değişim sürecini, siyasî çıkarlar ve güç mücadelesi yapılırken ülkemizin geleceğinin nasıl göz ardı edildiğini hikâye ediyor. Bir bütün olarak başlatılan değişim programının bir parçası olan Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi'nin öyküsünü ve projenin yürütülmesi sırasında karşılaşılan olayların perde arkasını anlatıyor.

Ama Sayın Müsteşarım, reformun bütün özünü yok ettiniz

Projenin önemini ve kapsamını içselleştiren kamu görevlileri ise, bütün iyi niyetlerine rağmen, uzun yılların oluşturduğu alışkanlıkların veya geleneklerin etkisiyle kendi imtiyazlarını artıracak hükümleri araya sıkıştırmaya çalışıyorlardı.Her kanun tasarısı taslağında ya reformun özüne aykırı olarak yeni birimler kurulması ve ilave kadrolar verilmesi veya çalışanların özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik çabalar yeniden yapılanma ekibini yoruyor ve gereksiz tartışmalara sevk ediyordu. Bu durum için ilginç bir örnek “Gelir İdaresi Kanun Tasarısı” taslağıydı. Kurumun yönetici ve uzmanları yukarıda zikredilen pek çok dürtüden uzak ve iyi niyetle, teşkilatlarını yeni bir bakış açısı ve ülke sorunlarına cevap üretecek şekilde yeniden yapılandırmışlardı. Gerçekten takdire şayan bir çalışma olmuştu. Ancak taslakta idarenin çalışanlarının maaş, ek gösterge ve diğer imkânlarında iyileştirmeler de öngörülmüştü. Bu tür düzeltmeler, “Devlet Personel Rejimi” gözden geçirilirken ele alınacağı gerekçesi ile taslaktan çıkarıldığı zaman, taslağı sunan yöneticinin tepkisi kayda değerdi: “Ama Sayın Müsteşarım, reformun bütün özünü yok ettiniz.”


Sayfa Sayısı
320
Baskı Tarihi
Aralık 2015
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-605-171-161-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Alfa
"Bu kitap, 2003-2007 yılları arasında yaşanan ve kamu yönetiminde yeniden yapılanma projesi ekseninde dönen olayları, değişim sürecini, siyasî çıkarlar ve güç mücadelesi yapılırken ülkemizin geleceğinin nasıl göz ardı edildiğini hikâye ediyor. Bir bütün olarak başlatılan değişim programının bir parçası olan Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi'nin öyküsünü ve projenin yürütülmesi sırasında karşılaşılan olayların perde arkasını anlatıyor.

Kamu Reformu Girişimi Neden Başarısız Oldu?

Beşinci sorun olarak, siyasî iktidarın birçok aktörünün ortak bir vizyon ve misyon etrafında azim ve sebatla durmayışı söylenebilir. Özellikle bütün bakanların, Meclis grup başkan vekillerinin ve partinin politika belirleyicilerinin ortak bir hedef için kararlı olması başarının en önemli faktörüdür. Bakanlar Kurulu, ortak bir vizyon ve hedef oluşturmak için iki kez gündemi sadece “Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi” olan toplantı yapmasına rağmen, bazı bakanlar eleştiriler karşısında siyasî bir refleksle kenarda durmayı tercih ettiler. Sayın Başbakanın ısrarlı ve kararlı desteği ile AK Parti grubunun yoğun çabası projenin en önemli şansı oldu.

Sayfa Sayısı
320
Baskı Tarihi
Aralık 2015
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-605-171-161-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Alfa
"Bu kitap, 2003-2007 yılları arasında yaşanan ve kamu yönetiminde yeniden yapılanma projesi ekseninde dönen olayları, değişim sürecini, siyasî çıkarlar ve güç mücadelesi yapılırken ülkemizin geleceğinin nasıl göz ardı edildiğini hikâye ediyor. Bir bütün olarak başlatılan değişim programının bir parçası olan Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi'nin öyküsünü ve projenin yürütülmesi sırasında karşılaşılan olayların perde arkasını anlatıyor.

Yeniden yapılanma kurulu ile değişim!

Süreç gerçekte kişi, kurum ve toplumun kendi değişimidir. Kişi veya kurum olarak sorunu görmek ve çözüm için başkalarının değişimini beklemek doğru bir yaklaşım olamaz. Çünkü hiçbir plan ve çaba, mükemmel bile olsa, başkasının değişimini başaramaz. Ayrıca insanların böyle bir hakkı, yetkisi veya kabiliyeti olamaz. Çünkü sorununu göremeyen veya sorununu kabul etmeyen kişi veya kurumlar da değişime hazır değildir. Değişimin başlangıç noktası kişinin veya kurumun mevcut durumunun problemli olduğunu kabul etmesidir. Bu nedenle reform süreci bir başkasını değiştirmeyi değil kendi değişimini planlamalıdır. Değişimin özü, kendi değişiminin reçetesini uygulamaktır. Bu nedenle teorik olarak Türkiye’deki yeniden yapılanma projesinin merkezden uygulanması düşünülmedi. İdeal bir model olarak “Temel Kanun” hazırlandı ve bunun her kurumun kendi değişimini gerçekleştirmesi için rehber oluşturacağı varsayıldı. Başka bir ifadeyle, birçok ülkenin takip ettiği reform kurumu açmak yerine, ülkemizin özellikle psikososyal niteliği göz önüne alınarak idealist bir düşünceyle herkesin kendini değiştirmesi beklendi. Bu açıdan, “Yeniden Yapılanma Kurulu” rehber düzenlemeleri ve temel yapısal düzenlemeleri çalıştı.

Sayfa Sayısı
320
Baskı Tarihi
Aralık 2015
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-605-171-161-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Alfa
"Bu kitap, 2003-2007 yılları arasında yaşanan ve kamu yönetiminde yeniden yapılanma projesi ekseninde dönen olayları, değişim sürecini, siyasî çıkarlar ve güç mücadelesi yapılırken ülkemizin geleceğinin nasıl göz ardı edildiğini hikâye ediyor. Bir bütün olarak başlatılan değişim programının bir parçası olan Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi'nin öyküsünü ve projenin yürütülmesi sırasında karşılaşılan olayların perde arkasını anlatıyor.

Değişim bir süreçtir

Her şeyden önce, değişimin tek seferlik bir çaba değil bir süreç olduğu vurgulanmalıdır. Özellikle kamu yönetim alanında yapılacak değişikliklerin sistemik değişiklikler ve buna bağlı alt ögelerin uyumlu hale getirilmesi bir dizi düzenlemeyi gerekli kılan Yeniden Yapılanma Projesinin ilk safhası yedi yıllık bir plandı, daha sonraki safhalarda yeni planlarla devam edilecekti. Değişim her karardan ve her uygulamadan sonra gözlemleyeceğiniz, ortaya çıkan uygulama sorunlarını çözeceğiniz ve daha sonra değişen dünya karşısında yeniden bir adım daha atacağınız bir geliştirme çabasıdır ve dolayısıyla sürekli bir süreçtir. Reform süreçleri bir defalık karar verme, bir tek kanun çıkarma çabası değildir. Reform sürecinin liderliğini yürütme sorumluluğu genel anlamda siyaset kurumuna, daha dar kapsamda siyasi iktidara aittir. Başta iktidar olmak üzere topyekün siyaset kurumu değişime liderlik yaptığı ölçüde, toplumun ve gelecek nesillerin ortak çıkarlarını koruyabilir. Değişimin risklerine ve maliyetlerine sadece iktidarın katlanmasını bekleyen siyaset kurumu sosyal sorumluluğunu yerine getirmiş sayılmaz. Kısa dönemli ve kendi dar çıkarlarını genel çıkarların üstünde gören muhalefete rağmen gerekli eleştirileri ve maliyetleri göğüsleyen siyasetçiler hem kendilerine hem de siyaset kurumuna hak ettiği saygınlığı kazandırabilir. Değişim süreci uzman ve tecrübeli bir ekip işidir; güçlü bir yapılanma ve koordinasyon gerektirir. Reform çalışmaları bir ekip işidir ve kendini adamayı gerektiren bir görevdir. Tek kişinin veya birkaç kişinin yapacağı veya diğer görevlerini yürütürken bir ucundan tutacağı bir sorumluluk da değildir.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
220
Baskı Tarihi
1998
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-437-042-7
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Hicret'in 15. asrına girdiğimiz şu yıllarda 'İslam bir inanç sistemi ve hayat nizamı olarak bütün dünyanın ilgisini çekmektedir. ''İslamın Bugünkü Meseleleri'' adıyla neşrettiğimiz eserde yazar, bu meseleyi sosyal ilimci gözüyle incelemişti. Bu kitapta ise, aynı metodla tasavvuf meselelerini ele almaktadır. Günümüzde tasavvuf Türk aydınının zihnini ne bakımlardan meşgul etmektedir? Çağımızın tarih, felsefe, sosyoloji-psikoloji bilgileri hesaba katıldığında, tasavvuf üzerinde nasıl bir değerlendirme yapılabilir? Tasavvufi düşüncenin geleceği ne olabilir? Tasavvufun İslam'daki yeri nedir?

Reform ve Tasavvuf

Bugün din hayatı ve dolayısiyle müslümanların sosyal hayatını yeniden düzenlemek konusunda büyük bir gayret vardır ve bu hareketin içinde bulunanlar kendilerine rehber olacak prensiplerin hangi kaynaklardan çıkarılacağını tayin etmek zorundadırlar. İşte bu noktada tasavvuf onların işine pek yarar görünmüyor. Gerçekten, bir sosyal reformcu hitab ettiği kitlenin bütünü için mânâ ifade eden, herkes tarafından anlaşılan ve kabul edilebilecek mahiyette olan esaslardan hareket etmek mecburiyetindedlr. Ferdi yaşantıyı (experience) esas tutan ve bir zihinden öbürüne nakli adeta imkansız bulunan manevi hallere dayanan tasavvufi düşünce ona bu hususta yardımcı olamayacaktır. Esas müracaat kaynağı ve değişmez ölçü olarak kullanılan Kur'an'ın bâtıni (esoterique) yorumu ise müslümanların anlaşmazlığını artıran bir temâyül gibi görünmektedir. Nitekim daha önceleri görülen reform hareketlerinin başında bulunan kimseler -hemen hepsinde sufi geleneğinden eserler bulunmakla birlikte- daima şeriata, yani dinin rasyonel sistemine dayanmışlardır. Başka bir ifade ile, reformcunun şeriate sıkı sıkıya bağlı kalması ve batınî yorumlara karşı çıkması sadece onun din anlayışının eseri değil, ayni zamanda sosyolojik ve psikolojik bir zarurettir. Bu ikinci noktayı gözden kaçıranlar meseleyi daha ziyade şeriat-tarikat zahir-batın, sufi-ulema kavgası halinde görmekte ve bunlardan biri veya öbürü safında yer alıp karşı tarafı hasım saymaktadır. Bu husumetin daha ziyade tasavvuf üzerine yöneltildiğini de kaydetmeliyiz.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."

Hangi Batıcılık?

Osmanlı reformunu taklitçilik, yüzeysellik, elitizm ve gayrı millilikle suçlayan klasik eleştiri çizgisi inandırıcı olmaktan uzaktır. Bu tür tepkileri, Cumhuriyet rejimini her ne pahasına olursa olsun yüceltme yönündeki ideolojik çabalar çerçevesinde değerlendirmek daha doğru olur. Taklitçilikten kastedilen eğer bir bütün olarak Batı uygarlığına öykünme çabasıysa, o zaman eleştirilen şey "Tanzimat Batıcılığı" değil, Batılılaşmanın ta kendisidir. Batıya alternatif olarak reform-öncesi Osmanlı düzeni veya kadim İslam uygarlığı savunulmuyorsa, o zaman savunulan şeyin ne olduğu pek belli olmaz. Eski Osmanlı düzeni veya Batı dışında, Türkiye için geçerli olan uygarlık modeli hangisidir? İslamiyet öncesi Orta Asya mıdır? Hititler midir? Rus sosyalizmi midir? Bu soruların cevabı verilmez.