tasavvuf

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)
Neden Altını Çizdim?
Bu zırvalara hala hakikat nazarıyla bakan kimseler var.

İman küfrün aynıymış!

Beyefendi hakikaten değişmiş. Neşide'den bahsediyor mu?"
"Önceleri bahsediyordu. Hatta bir gün bana 'taptığım bir tek put kaldı, ötekileri kırıp attım' bile dedi; tüylerim ürperdi. 'Aman bey,' diye çıkıştım, 'kafir oldun, tövbe et! '
Buna karşı ne söyledi, biliyor musunuz?
"Bizde mutlak kü­fre, kafirliğe imkan yoktur. Her neye olursa olsun tapan, ibadet eden kimse Hakk'a ibadet etmiş, inanmış olur" demesin mi?
"Doğru söylemiş. Zira o yaptığı şey Hakk'ın müzahiridir ve onda da Hak zahirdir. Meşhur bir söz bunu anlatır:
'Saneme tapan hakikatte Samed'e tapar.' Sanem, put demektir. Samed ise esma-i hasenedendir, yani Alah demesine gelir."
"Neler de biliyorsunuz hemşire! "
"... Şu var ki Hak hiçbir şey ile takyid edilemeyeceği için 'vücud-i mutlak'ın ıtlakını örtmüş, ancak bu suretle kafir olmuş sayılır: tam kafir addedilmez. Neden? İzah edeyim:
Alah'ın sıfatı zatının hicabı, perdesi bulunduğundan ve zatın sıfatsız idraki mümkün olmadığından 'iman', 'küfr'ün aynıdır. Sıfat olmadıkça zat zuhur edemez ki! Görülüyor ki küfrün hakikatine eremeyen, yani 'sıfat'ın aynı imanı da bulunmaz."
"Ya! Öyle miymiş?
 


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)

Dün mektebe gitti bugün üstat olayım der

"Fikri Hoca mendebur Şeyh'i bastırdı galiba," diye içinden söylendi, 'ben ne keramet sahibiyim, ne de efsun yaparım' gibi bazı şeyler geveledi, kendini küçümsedi ama bence bir keramet izhar etmişe benziyor. Efsun bile bu derece çabuk tesirini göstermez. Allah'tan dilerim, tesiri devamlı olsun! Gel de irşat kuvetine inanma. Sofiyûn 'irşat' kelimesini manen tenvir etmek, gafletten uyandırmak, Hak yolunu göstermek manasına kullanırlar; Arapça doğru yolu gösterme demesine bir sözdür; Ruhi ne hoş söylemiş:
Gör zahidi kim sahib-i irşad olayım der
Dün mektebe gitti bugün üstat olayım der

 


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)

Sivri Sakallı İblis

Biz hanım kızımızla tatlı tatlı konuşuruz. Kendisi benim ne şeyh, ne şah, hiçbir mertebe ve unvana sahip olmadığımı elbette biliyor. Burası ne tekkedir, ne de çilehane... dervişim de yoktur, müridem de... keramet de beklememeli kutupluk da, ne okur üflerim, ne de tespihten geçirir, tütsü yapar, muska yazarım. Ne şarap sunar, ne zemzem içiririm! Ancak eşyanın hakikatlerini, hassalarını, hükümlerini ve eserlerini öğrenip ona göre hareket edebilmiş bir insanım, kamil olmaya çalışıyorum. Neşide Hanım'a bir yardımım dokunabilirse Allah'ı hoşnut edeceğime kani olduğum için bunu kendisinden esirgemem."
Misafirlerin ikisi de sözlerini teyit eden minnettar bakışların da ilavesiyle ev sahibine teşekkürlerini bildirdiler.
Ayetullah Bey odadan çıktı. İçinden:
"Bakalım," diyordu, "hakiki kemalat sahibi bir zatla bir düzenbaz arasındaki şu mübarezede hangi taraf galip çıkacak? Neşide ne kadar sağlam seciyeli olsa yine de kadındır. Dilerim, sivri sakallı iblisin telkin ve tesirinden kurtulabilsin!"
 


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)

Şeyhin nuhuset tesiri

"Hocamıza anlatacağın için iki defa yorulma Neşide Hanım. Zaten benden öğreneceğin bir şey de yok. Sen hepsini teferruatıyla ona izah edersin; hiçbir noktasını gizlemeden, en mahrem taraflarıyla... Esasen az sonra yapacağın bu işe
şimdi psikanaliz diyorlar ki biz onu 'tasfye-i nefs' terkipleriyle ifade ederiz. Tasavufta telkin vardır, mesela salike mürakabe telkin olunur. Her neyse, sen anlatırsın yetmezse suallere maruz kalırsın, talimat alırsın. Neticede ruhunun hafiflediğini duyar, sükuna kavuşursun."
"Baki Bey bana birtakım yazılar gönderiyor."
"Lahavle velakuvete! Geri çeviriyorsundur, herhalde?"
"İşin fenası bu ya! Çeviremiyorum beyefendi! "
"Okuyorsun demek?"
"Pek iyi anlamamakla beraber okuyorum; okurken o sözleri kendi ağzından işitmek, sesini dinlemek istediğim de oluyor. "
"Vah vah ! "
Dilekçeler Müdürünü bir ümitizliktir sardı; mahzun gözlerle deniz seyrine daldı.
 


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)
Neden Altını Çizdim?
Kültlerin mensuplarının nasıl en aşağılık hareketlere bile yücelikler atfedebildiklerini gösteren bir örnek...

Komünikatif bir ruhunuz olduğu şüphe götürmez

Melal bu sırada diyordu ki:

"Kanatimce Aşık'ın aklı fikri hep Neşide'de. Odasına kapanıp cehren değilse de hafiyen boyuna 'Neşide! Neşide! ' diye zikrettiğine işitmiş gibi yemin edebilirim. Ben bunu Memhure kafasıyla adi manaya yormuyorum. Şüphesiz ki aradığı cisim ve suretten ibaret bir varlık olamaz. Eğer öyle olsaydı Nevsal ile avunurdu. Daha körpe daha şuh, daha da zeki bir kız... "
"Bir bakıma daha da güzel. Galiba Ada'da azıcık denedi, yola da getirdi, zaten hazırdı; fakat aradığını bu kızcağızda bulamadı. "
"Zira aradığı bizim göremediğimiz bir şeydir, ilahi sırrın tecelligahıdır. En parlak aksini, mehtabını Neşide'nin suret ve siyretinde buldu. Onu kaybettiğine yanıyor."
"Sizden saklayacak değilim: fi tarihinde benim için de böyle yapmıştı."
"'Komünikatif bir ruhunuz olduğu şüphe götürmez, hanımefendi."
 


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)
Neden Altını Çizdim?
Bu prototipin bugün olgunlaşmış hali Adnan "hoca" ve "cemaati" sanki.

İslamiyette tesettür meselesi!

Melal yeni partinin ilçe idare heyeti azasından olmuş­tu, nutuklar ve konferanslar veriyordu. Mebus listesinde yer alması ihtimali kuvvetliydi. Eh, okumuş yazmış bir kadındı da ... yaşı müsait olduğu gibi malumatfuruşluğu 1 ile de dik­kati çekiyordu.

O akşam parti ilçe binasında "İslam demokrasisinde kadının mevkii" üzerine bir konferans mevzuu hazırlamış­tı. Malumatın çoğunu Şeyh Baki'den topladığını, vukufuna hayran kaldığını söyledikten sonra Bersad'a dedi ki:

"Fakat Aşık'tan öğrendiğim birçok şey var ki fena tevil edilir korkusuyla konferansımdan çıkarmaya mecbur ol­dum. Mesela İslamiyette tesettür meselesi... Şeyh'in anlat­tığına göre kadının örtünmesi hakkındaki hükümler son­radan verilen ağır şekilleri haklı gösterecek mahiyette de­ğildir. Kur'an sadece dışarıda kadınların örtülerini omuz­larından aşağı sarkıtmalarını emrediyormuş, hatta ziynet ve süslerinin bir kısmını gizlemelerine lüzum göstermiyormuş.
Evden çıkarken bir sokak elbisesi giymelerini tavsiye ediyor­muş, o da tanınıp incinmemeleri içinmiş ... "

"Bunları karıştırma güzelim! Galiba seçimde halk dini­ne bağlıyı bile kafi bulmayacak, mutaassıp olanları tercih edecek."

"O yolu açan biz değiliz iktidardakiler başladı."


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
Nisan 2013
ISBN
978-975-352-011-9
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pınar
Allah (c.c), kendi yolunun küllenmiş işaretlerini hatırlatmak için zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, mesajlarını yaymaya çalışırken hem kendilerini engellemek isteyenlerin, hem de taraftarlarının zulümlerine maruz kalmışlardır. Bu taraftarlardan bir kısmı peygamberin getirdiği sahih inancı olduğu gibi yaşamaya çalışırken, bir diğer kısmı kitabı tahrif etmek, bidat ve hurafelere tâbi olmak ve peygamberlerini adeta ilahlaştırmak gibi durumlara düşmüşlerdir.

Denge...

İslâm’ın anlamını değiştirip, din adına dine ve alimlerine karşı çıkmanın bu boyutlara ulaştığı bir ortamda, İslâm’a yeni girmiş ve onun ne olduğunu bütün boyutlarıyla bilmeyen, bunun yanısıra kendilerine bildirildiği kadarıyla, Allah’ın insana yüklediği sorumlulukları da üstlenmek istemeyen, istedikleri gibi yaşama eğilimindeki halk kitleleri, İslâm’ın gerçek temsilcilerine değil, Bâtın Ehli’ne sığınmayı tercih ederler. Bunların bulunduğu tekkelere, zaviyelere, hankâhlara yönelir, oralarla irtibat kurarlar. Böylelikle sorumluluğun olmadığı ancak psikolojik tatmin sağlayıp kurtuluşu garantileyen(!) yapıda yer almayı yeterli görürler. Sonuçta müslüman coğrafyasının her yerinde tekke, zaviye, hankâh adı altında faaliyet yürüten birimler oluşup, çığ gibi çoğalırlar,131 Buralarda faaliyet yürüten kişiler ise, zamanla Kültür Islâmı’nın temel taşları haline gelirler. Ancak İslâmı parçalar halinde düşünüp sadece kendi istedikleri yöne ağırlık vererek, İslâm’ın kendi ifade ettikleri biçimde anlaşılması gerektiğini söyleyenlerin sadece süfîler arasından çıktığını düşünmek yanlış olur. Bunların yanısıra aklı yüceltip, tek ölçü haline getiren, akla uygun olanı hakikat kabul edip, uygun olmayanı tevil eden kelâmcılar da Kültür İslâmı’nın oluşumunda önemli fonksiyon üstlenirler. İslâm Filozofu olarak tanınan ve itaat edilip, bağlanılacak tek kişi olarak herhangi bir Yunan Filozofu’nu gösteren kişiler ise dinin, Peygamberin getirdiği şekliyle sembolik olduğunu, Vahiyde ifadesini bulan kavram ve nitelemelerin gerçek olmadığını iddia ederler. Onlar böylelikle hakikatın sadece akılla elde edilen olduğunu, çünkü dinin bile aklı övdüğünü ifade ederler. Halbuki bunlar delil olarak ileri sürdükleri dinin sembolik ve halk için olduğunu ifade etmişlerdi.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
592
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1951
ISBN
975-7663-95-6
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat
Editörü
Aysel Yüksel

Kenan Rıfâi'nin garip sorusu

Mektebe girdiğinin ilk senesi, aile, İstanbul'da değildir, çocuk daimî bekâr yazdırılmıştır. Fakat birkaç ay sonra kızamığa tutulur. Mektebin müdürü olan Ali Süâvi, babasının yakın dostudur. Hasta çocuğu alıp evine götürür. Bir ingiliz olan karısı, bu son derece zekî ve sevimli misafirden o derece hoşlanır ki onu kırk gün kendi yatağında yatırarak bir ana şefkatiyle bakar. Nekahet hâline geçtiği günlerden bir gün, artık evin içinde dolaşan çocuk bir ara, Ali Süâvi'nin kütüphanesine girer. Müdürün elinde bir kitap olduğunu görünce de, ne olduğunu sorar. Süâvi: "Kuran!" der, ve "Bunun içinde her şey vardır," diye ilâve eder. Çocuk tekrar sorar: "- Yahûdice de var mı?" Genç müdür, tereddütsüz hemen bir sahifeyi açıp verevleme bir işaret yaparak: "İşte, bu baştan bu başa okursan İbrânice olur!" der.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
Nisan 2013
ISBN
978-975-352-011-9
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pınar
Allah (c.c), kendi yolunun küllenmiş işaretlerini hatırlatmak için zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, mesajlarını yaymaya çalışırken hem kendilerini engellemek isteyenlerin, hem de taraftarlarının zulümlerine maruz kalmışlardır. Bu taraftarlardan bir kısmı peygamberin getirdiği sahih inancı olduğu gibi yaşamaya çalışırken, bir diğer kısmı kitabı tahrif etmek, bidat ve hurafelere tâbi olmak ve peygamberlerini adeta ilahlaştırmak gibi durumlara düşmüşlerdir.
Neden Altını Çizdim?
Özellikle Mevlana'nın şiirlerindeki küstah üslup dikkat çekici.

Yunus Emre ve Mevlana'nın Fıkıh ve Şeriata Bakışı

Yunus Emre ise yazmış olduğu bir çok güzel şiirlerinin yanısıra, sayıları azda olsa şeriatı aşağılayan bir tavır ve düşünceyle de bazı şiirler yazmış, batıni yönünü bu şiirlerinde açığa vurmuştur. Örneğin: Hakiykat bir denizdir, şeriattır gemisi Çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar. ............ Aşk imandır bize, gönül cemaat Kıblemiz dost yüzü, daimdir salât Dost yüzün göricek şirk yağmalandı Anınçin kapı kaldı Şeriat. Cemaleddin Rumi ve Yunus Emre gibi Bâtın Ehli kişilerde açığa çıkan Şeriata karşı menfi olan tavrın, şeriatın mensuplarına karşı da olmasını beklemek normal olacaktır. Bunlar Yunus Emre'nin yukarıdaki şiirinde de olduğu gibi İslâm'ın kavramlarının muhtevalarını değiştirip değişik bir inanç sergilemişlerdir. Aşk ile gelen erenler içer ağuyu nüş ider Topuğa çıkmayan sular, deniz ile savaş eder. Şiiriyle ve benzeriyle, fakihleri topuğa çıkmayan sulara kendilerini de denizlere benzetip konuyu kendi bakış açısıyla değerlendiren Yunus Emre'nin bu düşüncelerini daha değişik biçimlerde Celaleddin Rumi'de de bulabilmekteyiz. Fakihlere karşı tavır onda hakaret niteliği kazanır: Eblehan ta'zim-i mescid mikünend Der cefâ-i ehl-i dil cidd mikunend An mecazest, in hakikat, ey halan! Nis mescid cüz derun-i serverân. (Camiye hürmet eden aptallar, durmadan gönül ehlini incitiyorlar! Ey Eşekler, o mecaz, bu hakikattir! Büyüklerin ve gönül ehlinin derunundan başka mescid mi var?) Mâ zi Kur'an bergüzidem magzra Post ra piş-i seghan endahtim (Biz Kur'an'ın özünü, ruhunu, içini ve cevherini aldık. Postunu köpeklerin önüne attık.) Örneklerini çoğaltabileceğimiz bu anlayışa İbn Arabide de rastlayabiliriz.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)
Neden Altını Çizdim?
Şu cümle çok enteresan: "
Tasavvuf, din ve cinsi şehvet hakikaten kuvvetli bir tahassüs halinde birbirine mezcolurlar."

Din Aşk Tasavvuf ve Şehvet

Köyde tam seksen gün çile dolduran bir derviş hayatı sürdü; dünyadan tecerrüt etti. Durmamacasına ism-i celâl çekti, zikirlerin envaını, yani lisanî, cehrî, kalbi, sırrî, hali ve hafiy-yül hafi, her şekliyle yerine getirdi. İnanarak mı? Evet; zira Baki din ile şehvetin karışmasından hasıl olmuş acayip ve fasılalı bir iman ehlidir de! Von Krafft-Ebing'in anlattığı gibi din cezbesi aşk cezbesinin yakın akrabasıdır; mukabelesiz kalmış talihsiz aşklar çok defa tesellisini, tavizini dindarlıkta bulur. Yine bu zata göre sapıklarda din ve erotízma gayet karakteristik şekilde birbirlerine karışır, din gibi aşkın da bazı mistik hususiyetleri vardır. İşte mistik ve erotik iki cins heyecanın bir iman teşkil ederek birbirine karışmasının sebebi de budur. A, Forel de -Baki`nin ruh halini anlatmaya yarayan- şu mütalaadadır: "Hezeyanları dinî ve tasavvufi heyecanlarla birleşen ve bilhassa tasavvuf yoluyla etrafındaki normal insanlar üzerinde bile derin tesirler husule getiren sapıkları her ruh hekimi tanır. Bu hastaları o derece inandırıcı yapan şey bizzat kendi kendilerine inanmalarıdır." Diğer taraftan Katolik tarihi mesela “Aşkl Aşk! Artık tahammül edemiyoruml” diye bağıran, papazlara sarılan azizeler ve ihtirastan kuduracak hale gelmiş azizlerle doludur. Tasavvuf, din ve cinsi şehvet hakikaten kuvvetli bir tahassüs halinde birbirine mezcolurlar. Baki bütün bu tiplerin mükemmel bir halitası, bir “érotico-religieux” idi. Seksen gün dinî bir vecd halinde zikir ve ibadetle yaşadı. Fakat karar verdiği gibi bunu doksan dokuz güne çıkaramadı; sekseninci günü şehevî müthiş rüyalarla geçen bir gecenin sabahı, tıpkı azize Catherine'in feryadını hatırlatan coşkunlukla: “Artık tahammül edemiyorum! Neşide! Neşidel” diye hücresinden fırladı; başı açık, ayağı çıplak, sırtında entari çöl yolunu tutturdu. Şeyh'inin torunları arkasından yetiştiler, çevirdiler, akşamına kadınlı erkekli bir ayin tertip ettiler; ayin mehtaba karşı damda gün ağarıncaya kadar sürdü.