Nasıl ki Honoré de Balzac’ın Zarif Bir Yaşam Üzerine adlı çalışması modernitenin önemli unsurlarından biri olan modayı mizahi bir dille ele alıyorsa, Çalışanın Fizyolojisi de modern şehir yaşamına dair aynı derecede önemli bir konuyu inceliyor: bürokrasi ve onun çarklarının işleyişi. Franz Kafka’nın ofis bürokrasisinin kâbus metafiziğini anlatmasından çok önce, Herman Melville’in Kâtip Bartleby’sinin yayımlanmasından evvel, Balzac, edebi dehası ve kurgu ustalığıyla bizi Paris’te bir ofis hayatına götürüyor.
Emekli
Bir kişi, Kamu İdaresinin herhangi bir şubesinde çalıştığı sürece, şu kelimelerle özetlenebilecek tek bir haykırış, tek bir hayal duyulur: "Ah! Benim zamanım ne vakit dolacak? Ne zaman ayrılacağım? Ne zaman emekli olabileceğim?Otuz yılımı doldurmaya daha ne çok senem var! Sayfiyeye gidip orada yaşayacağım!"
Emekliliğe yalnızca beşi dör ve hatta iki senesi kalanlar herkesin üstünde mutlu bir intiba bırakır herkes de onlara gülümser: "Devirleri kapanacak ve yerlerini gençlere bırakacaklar!"
Özlemi çekilen an geldiğinde Matmazel Mars ve diğer bütün oyuncuların başına gelen şey memurun da başına gelir: bir daha hiçbir prosedürle uğraşmak zorunda kalmayacakları için kendilerini genç ve yaşam dolu hissetmeye başlarlar aniden. Fakat akılsızlık yapıp huzursuzlanmaya başlar ve yakın zaman da emekli olacaklarını hatırlarlarsa eğer, inleyip şe eski ağıtı yakarlar: "Bu ne adaletsizliktir! Nihayet iki yakayı bir araya getirmiş, kızımı yeni büyütmüşken bunca yıllık deneyimim varken, devlet bu bilgi birikimimden istifade edebilecekken, tam da bir şeylerde daha yeni yeni yararlı olmaya başlamışken seni eve gönderirler. Bir kalem darbesiyle ederini yarıya indirirler. Ne yapayım yani, ellisinden sonra yeni bir işe mi başlayayım?"
Gençlerin önünü kapattıkları için kendi devrindeki ihtiyar eski kafalılara ve moruklara yönelttiği ithamları unutan memururmuz böyle söyler. Bakan ve personel müdürüyle tartışmaya başlarlar: Onlar için üzgündür. Darağacının gölgesindeki mahkumun yük arabasına yapışması gibi yapışır koltuğuna sonunda. Nihayet emekliliğe ayrılmıştır, aynı anda hem nefret ettiği hemde hürmet gösterdiği bütün o dosyaları, ortamı ve evrak işlerini terk etmek zorundadır.
"Peki bana ne olacak, bütün gün bu adamla aynı eve mi tıkılıp kalacağım? " diye sorar karısı. "Elindeki bunca zamanla ne yapacak ki? Pek müşkülperesttir, elinden her iş gelir, pek titiz, pek antikadır!" "Aman siz onun nasıl olduğunu bilmezsiniz" der arkadaşlarına.
Nasıl ki Honoré de Balzac’ın Zarif Bir Yaşam Üzerine adlı çalışması modernitenin önemli unsurlarından biri olan modayı mizahi bir dille ele alıyorsa, Çalışanın Fizyolojisi de modern şehir yaşamına dair aynı derecede önemli bir konuyu inceliyor: bürokrasi ve onun çarklarının işleyişi. Franz Kafka’nın ofis bürokrasisinin kâbus metafiziğini anlatmasından çok önce, Herman Melville’in Kâtip Bartleby’sinin yayımlanmasından evvel, Balzac, edebi dehası ve kurgu ustalığıyla bizi Paris’te bir ofis hayatına götürüyor.
Rothschild'in Yirmi Çalışanı
İnsan, ekonominin detaylarını Maliye Bakanı kadar iyi bilen ve onunki kadar sermayeyi hareket ettirebilen, yalnız Fransa'daki değil , İngiltere, İspanya, Belçika, Avusturya, Napoli, Papalık Devletleri ve ödemek zorunda olduğu borcun faizi Fransa'nınkine denk olan ve bütün Avrupa şehirleriyle ilişkileri olan Osmanlı Devleti'ndeki gelişmelerden haberdar olması gereken Rothschild Hanedanı yirmi katiple idare ederken, neden Fransız Maliye Bakanının bin çalışanı olduğunu merak ediyor.
Rothschild'in yirmi çalışanı, Hazinenin çalışanlarından on kat daha fazla çalışıyor; fakat onların aksine Rothschild çalışanlarının gerçekten bir geleceği mevcut; banker olmayı öğreniyorlar, nasıl milyoner olabilecklerini öğrenmek ve emeğinin karşılığını orantılı olarak almak istiyorlar. Öte yandan devlet memurlarının önündeyse perişan bir gelecek var; saygın kişiler olsalar da kariyerleri onlara pek saygı sunmuyor; dahası sadece harcamayı öğreniyorlar, kazanmayı öğrenmiyorlar.
Ama Sayın Müsteşarım, reformun bütün özünü yok ettiniz
Projenin önemini ve kapsamını içselleştiren kamu görevlileri ise, bütün iyi niyetlerine rağmen, uzun yılların oluşturduğu alışkanlıkların veya geleneklerin etkisiyle kendi imtiyazlarını artıracak hükümleri araya sıkıştırmaya çalışıyorlardı.Her kanun tasarısı taslağında ya reformun özüne aykırı olarak yeni birimler kurulması ve ilave kadrolar verilmesi veya çalışanların özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik çabalar yeniden yapılanma ekibini yoruyor ve gereksiz tartışmalara sevk ediyordu. Bu durum için ilginç bir örnek “Gelir İdaresi Kanun Tasarısı” taslağıydı. Kurumun yönetici ve uzmanları yukarıda zikredilen pek çok dürtüden uzak ve iyi niyetle, teşkilatlarını yeni bir bakış açısı ve ülke sorunlarına cevap üretecek şekilde yeniden yapılandırmışlardı. Gerçekten takdire şayan bir çalışma olmuştu. Ancak taslakta idarenin çalışanlarının maaş, ek gösterge ve diğer imkânlarında iyileştirmeler de öngörülmüştü. Bu tür düzeltmeler, “Devlet Personel Rejimi” gözden geçirilirken ele alınacağı gerekçesi ile taslaktan çıkarıldığı zaman, taslağı sunan yöneticinin tepkisi kayda değerdi: “Ama Sayın Müsteşarım, reformun bütün özünü yok ettiniz.”