Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."
Emperyalist devletlerin değişmez emeli, Türkiye'yi bölmek, paylaşmak veya işgal etmek midir?
Emperyalizmin altın çağı olan 19.cu yüzyıl boyunca iki büyük Batılı emperyalist devletin Şarktaki hakim politikası, Osmanlı
imparatorluğunun varlığını ve toprak bütünlüğünü korumak olmuştur. İngiltere ve Fransa, bu amaç uğruna 19.cu yüzyılda üç kez (1828, 1854 ve 1878'de) genel bir Avrupa savaşını göze almışlardır. 1854-56 Kırım harbinde yüzbinin üzerinde İngiliz ve Fransız genci, Osmanlı devletinin birlik ve bütünlüğünü savunmak uğruna hayatlarını feda etmişlerdir.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
568
Baskı Tarihi
2009
ISBN
978-975-08-0419-8
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
Istanbul
Editörü
Orçun Türkay
Mütercimi
Yiğit Bener
Orijinal Adı
Voyage Au Bout de la Nuit
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."
Neden Altını Çizdim?
Bana en çok (c) şıkkı olabilirmiş gibi geliyor...
İtilaf devletleri Yunanlıları neden harcadılar?
Görünen odur ki Yunanlılar İtilaf devletleri tarafından Anadolu'ya piyon olarak sürülmüşler, sonra feda edilmişlerdir. Feda edilişlerinin nedeni, Türk direnişinin umulmadık gücü olabilir. Diğer muhtemel nedenler arasında şunlar da sayılabilir:
a. Yunan ordusunun tahmin edilenden daha zayıf çıkması,
b. Yunan iç politikasının istenmeyen bir yönde değişmesi,
c. Yunanlıları Anadolu'ya sürmekle elde edilmesi tasarlanan faydaların elde edilmiş olması.
d. İngiltere'de iç politik dengelerin, başbakan Lloyd George'un Yunan yanlısı politikasını sürdürmesine izin vermemesi,
e. Uluslararası dengelerdeki değişim (örneğin ABD desteğinin çekilmesi, Fransız ittifakının bozulması, Rus tehlikesinin artması...) nedeniyle İngiliz politikasının değişmesi.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.
Neden Altını Çizdim?
Bugün vaziyet belki de daha vahim hale gelmiş değil mi?
Hocalarımız hakkında acıtıcı bir tespit
Evlâdım, sizlere ümmiler hocalık yapıyor.
(25 Temmuz 1977)
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Portakal ağacı bahsetmeye değer bir ağaç değildir!
Klasik zevki hiç bir kolaylığı kabule imkân vermeyen Yahya Kemal'e bir gün portakal ağacından bahsedecek oldum. O bana "Dünyada belki binlerce ağaç vardır, takat aslında ağaç üç dört tanedir: Çınar, kestane, ceviz gibi. Yine binlerce çiçek vardır. Ama yine dört-beş çiçek vardır.
Portakal ağacının altında oturamazsın, gölgesi yoktur. Dibinde gezemezsin, çamurdur. Zaten boyu müsait değildir" cevabını verdi. Bir bakıma hakkı var. Klasik şiirin dışındaki şeyler, hususi notlar, mevsimler veya zevki kökünden değiştiren iklimden gelen şeylerdir.
Sayfa Sayısı
339
Baskı Tarihi
1997
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-281-0
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Türkiye'de son zamanda yetişmiş en önemli aydınlardan, büyük filozof Cemil Meriç'in belki de en önemli eseridir. Binlerce sayfanın bilgisini küçük bir kitaba sığdırabilecek kadar usta yazarın ilmek ilmek örgülediği eşsiz bir dantela... Avrupayı, Osmanlıyı, Hind'i ,Çin'i motiflediği bir kanaviçe resmi.. "Bu ülke" de Tagore'dan Kemal Tahir'e..Oradan Said Nursi'ye.. ve oradan da İbn Haldun'a kadar onlarca ismi bulabilirsiniz. (http://www.itusozluk.com/goster.php/bu+%FClke)
Neden Altını Çizdim?
Şairâne satırlar...
Mefhumlarımız, aydınlarımız...
Mefhumların kah gülünç, kah korkunç maskelerle raksa çıktığı bir karnaval balosu, fikir hayatımız.
Tanımıyoruz onları, nereden geliyorlar bilen yok. Firavunlara benziyorlar, çehrelerini kalabalığa göstermeyen kalabalığa. Ve aydınlarımız, o meçhul heyulalar için ehramlara taş taşıyan birer köle.
Sayfa Sayısı
720
Baskı Tarihi
2003
ISBN
978-975-05-0139-4
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
istabul
Editörü
orhan pamuk
Mütercimi
leyla soykut
Evlilik
Asla evlenme dostum asla ! Sana öğüdüm olsun. Hayatta elinden gelen herşeyi yapmadan,seçtiğin kadını sevmekten vazgeçip onu gerçek karekteriyle görmeye başlamadan önce evlenme; evlenirsen çok büyük,bir daha asla düzeltilemeyecek bir hata yapmış olursun.İhtiyarladığın ,hiç bir işe yaramayacak hale geldiğin zaman evlen...Yoksa içinde iyi ve yüce ne varsa hepsi yok olur; önemsiz küçük şeyler yüzünden herşeyin harcanır gider.Evet evet evet!Bana öyle hayretle bakma ! Eğer ilerisi için kendinden birşeyler bekliyorsan ,her adımda senin için herşeyin bitmiş oldğunu duyarsın,her şey bitmiş kapanmıştır.Senin için artık misafir odasından başka her yer kapalıdır..Orada da bir uşaktan,bir budaladan farksız olursun.Ne diyeyim.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Neden Altını Çizdim?
Bir anda gözde canlanıveren bir sahne!...
Mustafa Sabri Efendi'nin Mustafa Kemal konusunda padişaha muhalefeti
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Mustafa Kemal'in padişah tarafından Anadolu'ya gönderilmesi hadisesine dair hatıralarını da şöyle anlatmıştı:
Padişahın Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya göndereceğini kestirince, bir din borcu olarak, kendisiyle görüşmek ve buna mani olmak istedim. Çünkü endişelerim vardı. O ana kadar elde ettiğim bilgiler de bu endişelerimi kuvvetlendiriyordu. Miralay Sadık Sabri Bey'in ve arkadaşlarının tahkikatı da bu yöndeydi. Beni ikaz etmişlerdi.
"Padişahım, eğer bu iş için muhakkak bir paşa gönderilecekse, karar verdiyseniz, başka bir paşa bulalım." demek istedim.
../..
Sonra meseleyi padişaha açtım. Bahse girdik. Söz uzadı. Yemek vakti geldi. Saray âdeti üzere yemek yedik. Çay geldi, içtik. Yatsı oldu. Namazı kıldık.
Padişah, devamlı şöyle diyordu:
"Efendi hazretleri, vaziyet belli; ben vatanımı kurtarmak istiyorum; ne pahasına olursa olsun, vatanımın kurtulmasını istiyorum. Efendi hazretleri, anlaşılıyor ki siz, saltanatımın tehlikeye düşeceğinden korkuyorsunuz. Onu korumamı istiyorsunuz..." Bunun üzerine:
"Efendim, benim endişem, sizin saltanatınız için değildir. Bugün saltanatınızın temsil ettiği dinimiz içindir. Bendeniz, din gider diye korkuyorum. Saltanat giderse, yerine bir saltanat daha bulunur. Fakat din giderse, yerine bir din daha gelemez. Benim korktuğum budur.
"Eğer mutlaka, bir zat, bir asker gönderilecekse, başka birini araştıralım. Bana da bir söz hakkı tanıyın. Siz bu dinin halifesi, ben de şeyhülislamıyım. Din cihetinden sizin kadar ben de mes'ulüm.." filân dedim.
Baktım, padişahın Mustafa Kemal'e tam itimadı var. Bana:
"Yanlış anlıyorsunuz suizan ediyorsunuz, benim onunla teşrik-i mesaim oldu. Fikrine, zihnine, zekâsına güveniyorum. Efendim, orduda bizi anlayan, memleketin dertlerini bilen insan... Âteşin bir zekâ, âteşin bir zekâ..."
Baktım, Padişah durmadan böyle diyor, "âteşin bir zêka..." Anladım ki artık son sözü söyleyip konuşmayı bitirmek lazım.
"Efendim, dedim; malûmunuz, Resul-i Ekrem, sallalahü aleyhi ve sellem efendimizin..."
Ben söze böyle başlayınca, Nebiyy-i Zîşâ'ın adı geçer geçmez, adamcağızın gözlerine yaşlar doldu... Devam ettim:
"... Aleyhisselatü vesselam efendimizin veda hutbesindeki son sözleri malûmunuzdur. Ben de onun: Allah'ım tebliğ ediyorum, ruhumun feryadını, imanımın sesini insanlığa tebliğ ediyorum, dediği gibi, vazifemi yapıyorum.
"Padişahım, son söyleyeceğim söz budur: İslamiyet'i müdafaa ve himaye edemeyecek bir iktidar, bir saltanat gitse; yerine yeni bir saltanat, bir iktidar konur. Fakat din giderse, yerine yeni bir din gelmez, padişahım! Benim korktuğum dindir..."
Padişah, bu sözlerim üzerine, müteessir oldu:
"Evet gayemiz bir ama görüş ayrılıklarımız var." dedi ve Ziya Paşa'nın:
"Herkesin maksudu bir amma rivayet muhtelif" mısraını okudu... O sırada baktım horozlar ötüyordu. Vakit çok geç olmuştu, ayrıldık...
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Osmanlı'nın son döneminde devlet otoritesini koruyan memurlar
Kerkük'e 1914 yılı temmuzunun başında. Birinci cihan harbinden hemen bir iki gün evvel gitmiştik. Bu yüzden bu şehirle o muharebenin hâtıraları bende birleşir. Geçmiş günlerimiz gerçekten sararmış takvim yapraklarına benzer mi? Burasını bilmiyorum. Fakat, Kerkük hâtıralarımı çok defa bir yığın tek sütunlu resmi tebliğlerin arasından çekip çıkarırım. Memleket felâketini, "muhtelif cephelerde sükûnet var" cümlesi altında örtmeğe çalışan tek sütun üzerine dizilmiş bu ajans haberleri bazen bir yığın karakol çarpışmalarının sonunda bir şehrin düştüğünü haber verirdi. Basra'nın, Bağdat'ın, Erzurum'un düşüşünü böyle öğrenmiştik. Bu ajans tebliğlerini karşı yakadaki (asıl Kerkük) matbaadan almağa bazen ben giderdim.
Oturduğumuz sayfiye yeri Korya ile asıl Kerkük'ü birleştiren Edhem çayının kuru yatağı üzerindeki köprüde, başımda açık renk bir şemsiye, havadis peşinde âdeta koştuğumu hatırlıyorum. Şehre ait hâtıralarım çok silik ve dağınık. Yalnız oturduğumuz evleri, yeni yapılan mektebi hatırlıyorum. Evlerin üçü de Korya tarafında idi. Birinci ev, bu sayfiye yerinin ucunda âdeta bir berhane idi.
Bu evde bizden evvel mutasarrıf Avnullah Kâzimi Bey oturmuştu. Şair Halide Nusret Hanım'ın babası olan bu zat, Kerkük'te çok iyi bir hâtıra bırakmıştı. Onun hakkında söylenenleri şimdi hatırladıkça, eski imparatorluğun devamını sağlayan, o tuttuğunu koparır, çakır pençe memurlardan biri olduğunu düşünüyorum. Şehre ve havaliye sükûnet getiren, devlet otoritesini koruyan bu cins memurlara eskiden halkımız bir nevi keramet, hiç değilse bir dindarlık, riyazet izafe ederdi. Avnullah Kâzimî için de böyle olmuştu. Mektep arkadaşlarının çoğu, onun geceleri soyunmadan bir post üzerinde yorulana kadar ibadet ve dua ettiğini ve oracıkta kıvrılıp uyuduğunu, sonra atına binip eşkıya takibine çıktığını anlatırlardı.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.
Tiyatro bir mekteb-i edeb değildir, mekteb-i fuhşiyattır Batı'da.
Esasen Türk Tiyatrosu diye birşey yok. Bizde tiyatro yok. Yapılanlar ve yazılanlar Batı'nın birer taklidi. Roman olmadığı gibi, tiyatro da yok bizde.
Batı'da tiyatro kiliseden çıkmıştır. Kiliseden, yani hıristiyanlıktan. Papazlar câhil halka İsa'yı, doğumunu anlatabilmek için bazı vâsıtalara, gösteri vâsıtalarına baş vurmuşlar. Oradan çıkmış. Yerini, zamanla, bütün diğer sahalarda olduğu gibi drama bırakmış. Yani tezatlara.
Bizde tiyatronun ne dinde yeri var ne örfte, âdette. Orta oyunu ise bir eğlence vâsıtasıdır. Makbul görülmemiş oyuncular, hâlâ da öyle. Kızımı bir tiyatrocu istese vermem şahsen. Hakîr görmek değil bu benimki. İnsan olarak ancak nazarımda bir değeri vardır; ama o kadar.
Tiyatro ve tiyatroculuk, Avrupalılaşmış zümrenin tutkusu. Kendi rezaletlerini, fuhşiyâtını ve zinalarını görüyorlar, seyrediyorlar. Halk pek îtibar etmemiştir.
Tiyatro bir mekteb-i edeb değildir, mekteb-i fuhşiyattır Batı'da.
19 Temmuz 1977