medeniyet

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Makamlar

Dede okumaz, çağırır. Ve bu çağırma o kadar derindir ki çağırdığı her şey bir daha ayrılamayacağınız şekilde yanıbaşınızda, hatta sizdedir. Çünkü bu çağırdığı ve bulduğu şey kendi yalnızlığımızdır. Bu Saray adamı, bu levend ve açık ruhlu şehirli, bu yumuşak, daima rızanın ve katlanışın sofrasında boynu bükük oturan mevlevî, bu titiz ve her sırra vâkıf usta, insan macerasını, insan varlığının tek şartını duymuştur.

Bütün Acemaşiran’ları, Mâhur’ları, Sultâniyegâh’ları hatırlayın. Hemen hepsi kendi içinizde zaman zaman kaybolacağınız açık kapılara benzerler. Her birinde ayrı ayrı yalnızlıklarınız, ayrı hasretleriniz, sonsuzluk boyunca peşinden koşacağınız şeyler vardır.

Dede’yi bugün bizim için, o kadar derin değişiklikler arasından bir nevi çağdaş yapan şey de, onda hayatın bu trajik duygusunun mevlevî tevekkülü ile beraber yürümesidir. İman, mistik tecrübe, onda arkasında bıraktığı şeyleri tam unutturmaz, desek acaba hata mı olur?

Bu ikizlik, sanatının bellibaşlı sihridir. İşte Ferah-fezâ makamı bu ikizliğin en. burkucu şekilde duyulduğu eserleri verir. Bütün Dede bu makamdadır. Acemaşirân Yürük Semaî’nin imkânsızın peşindeki çırpınışı, Mâhur’un arayışları, Sultanîyegâh’ın asîl içlenişleri hep burada toplanır. Tıpkı Neva, Sabâ, Sabâbûselik, Bestenigâr ve Hüzzam âyinlerinin büyük iştiyaklarının toplandığı gibi. Ferah-fezâ Peşrevi’ni ve Âyini’ni dinledikten sonra hepsi başlı başına bizim için bir zevk, bir duyuş ve kendimizi idrak merhalesi olan bu eserlerin ona birer hazırlık olduğunu kabul ederiz. Ve eğer, içlerinde ondan sonra yapılanlar varsa, onlar bize bu burçtan dağılmış yıldızlar gibi gelir.

Filhakika Ferah-fezâ Âyini sade İsmail Dede’nin eserinin değil» bütün musikîmizin bir ucu imkânsızda kıvranan yıldız topluluğudur. Ferah-fezâ, Dede’nin sanatının teknik meselelerinin olduğu kadar, iç meselelerinin de halledildiği noktadır. Gariptir ki bu noktaya varılınca Dede’nin sanatına, bahsettiğimiz ikiliğe rağmen, bir sükûnet gelir. Dede burada kâinat muammasını çözmüştür, diyeceğim. Daha Devrikebir peşrevinin ilk cümlesinden itibaren bir medeniyetin, bir zevkin bütün muhassalası ve ideası olan Ferah-fezâ bütünü karşımıza çıkar. Bu makamın bu iki eserdeki teslimleri, en şaşırtıcı yollardan kaybedilene kavuşmadır. Sanki Dede’nin sanatı bir basübadelmevt sırrının emrindedir. O kadar olduklarından ayrı bir çehre ile gelirler.


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Kültür, Sanat Medeniyet

Ya Rabbim, şu İstanbul’da, hiç Türk şâiri, Türk romancısı,Türk ressamı, Türk tarihçisi, Türk mimarı yetiştirmiyecek miyiz? Bunu istemiyor muyuz? Dışarıdan gelen ve bizi her an kendimizden koparmağa çalışan o kadar kudretli cereyanların,
gözümüzün önüne dikilen sürükleyici şaheserlerin karşısında, iç adamına, bizim rüyamızı doya doya seyredebileceği bir köşe bırakmağa neden razı olmuyoruz?

Bilmiyor muyuz ki bir medeniyet, her şeyden evvel derin maziden gelen bir kültür yığılması, bir kültür toplanmasıdır. Bu yığılmanın başında şehir ve mimarî eserleri gelir. Çünkü nesilleri asıl terbiye eden onlardır. Her mimarlık eseri bulunduğu şehrin hayatını bir ev tanrısı gibi farkına vardırmadan idare eder. Onların kalabalığı ruhumuzda öyle bir konser yapar ki, ömrümüzde bir kere olsun onu dinlemek fırsatını bulursak, bir daha kaybetmemek şartıyla kendimizi bulmuş oluruz.


Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1981
ISBN
975-437-016-8
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken Neşriyat
Neden Altını Çizdim?
Böyle tasnifler, birer genelleme olsalar da ilginç olabiliyor...

Ölen medeniyetlerin arkalarında bıraktıkları şeyler

A. Toynbee bugünkü Batı toplumunun bir intihar hareketini temsil ettiğini söyler. Ona göre Batı dünyasını yarattığı büyük medeniyet, tıpkı dünya üzerinde gelip geçmiş bütün medeniyetlerin yaptığı gibi, insanı dünyevi bir varlık olmaktan çıkarıp onu azizler, etmişler seviyesine çıkarmayı gaye edinmişti. Ama laiklik ve demokrasi Hıristiyan medeniyetinin çürümesine, 'kokuşmasına yol açtı. Bir medeniyeti ancak dini bir maya canlı tutabilirdi; modern Batı, teknolojinin, ilme olan aşırı güvenin esiri oldu ve insanlığa faşizm, komünizm gibi belâlar getirdi. Batı'nın o çok övündüğü ve kendi medeniyetinin temeli saydığı rasyonalizm ve hümanizm hakikatte Batı medeniyetinin "özünü" bozan, onu içinden yıkan birer mikrop sayılmalıdır. Medeniyetler doğar ve ölür. Bir medeniyet ölüme giderken artık bütün yaratıcı gücünü kaybetmiş, değişen şartlara hiç değişmeyen tepkiler yapmaya, yani kendini tekrarlamaya başlamıştır. Her medeniyet bu ölüm devresine girerken üç ayrı sınıf ortaya çıkar ve her biri geriye birbirinden farklı şeyler bırakır. Bunlardan birincisi "hakim azınlık"tır. Medeniyetin genel gidişine hakim olan bir azınlık vardır ki, bu azınlık yaratıcı gücünü kaybeder, fakat sonradan gelecek olanlar için bir fikir mirası -felsefe, ilim, hukuk- bırakır. İkinci sınıf "dış proletarya"dır. Dış proleterya hâkim azınlığın eserleri yanında üniversal kıymet ve kalitesi o kadar yüksek olmayan, fakat hakim azınlığın eserlerinden daha büyük bir canlılığı temsil eden şeylere -aşiret edebiyatı gibi- sahiptir. Nihayet üçüncü bir sınıf olarak "iç proletarya"sa görüyoruz. iç proletarya o medeniyetin bir parçasıdır, ama ona tamamen yabancılaşmıştır. Medeniyet ölürken, iç proletarya arasından yaratıcı bir grup ortaya çıkar ve eski mecleniyetin enkazı üzerinde tamamen değişik bir ilhâtnla, yeni bir medeniyet kurar. Bu yeni medeniyet yine dini bir öz taşımaktadır; yapacağı şey insanları bedenin değil, ruhun hazlarma alıştırmaktır.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
1986
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yayın Evi
İklim

Sahte Değerlerin Aynasını Kırmak

İçimizdeki değişik kültür marjinalliğini yaşayan kişiler kendilerini müslüman kılan değerlere özümsemek için yönelmek zorundadırlar. Eğer yönelme seçmesini (buradan seçmecilik anlaşılmalıdır) doğru yapabilirse müslümanları başarıya ulaştırabilir. Zaten meselenin asıl notası da burasıdır. S.129 İnsanlara, onların sahip oldukları metalara ve anlamlarına karşı zaafımız artmışsa, kendimizi buna göre ayarlamaya çalışıp anlarla bütünleşmeye gidiyor ve elverişli şartları da arayarak toplumun kutsal sadığı çeşitli normlara doğru meylediyorsak, kulu kulluğu seçiyoruz demektir. S.129 Tavırlarımızın toplum tavırları içinde yer alarak toplum değerleriyle paralel gitmesine göz yumar, kollektif bir yapı meydana getirmeye çalışır, bir çıkış yolu da aramazsak kaypaklık içimizde kökleşerek alışkanlık halini alır. S. 129 Beşerin sunduğu toplum değerlerini öne alarak şartlandırılmış fikirler sistemine talip olmuş, bunları idealleştirmiş, küfrün kutsal saydığı tiplere veya metalara (işadamı, politikacı, sanatçı, para, mülk....vs.) yanaşmalığı kabul etmiş ve “nass”lara sırt çevirmiş insanların Allah’tan yarlığanmayı beklemeleri ne kadar söz konusu olabilir. S.130

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
139
Baskı Tarihi
1999
ISBN
975-437-02-30
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Yazar bu romanında Tanzimat'tan kopup gelen, Millî Mücadelede ve sonraki yıllarda alevlenen batılılaşma hareketlerinin Türk tipindeki ve cemiyetindeki etkilerini incelemektedir. Birbirinden giderek kopmaya ve birbirini reddetmeye başlayan iki hayat tarzı arasında yaşanan çatışma ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Tramvay yoluyla birbirine bağlanan ama birbiriyle bağdaşması mümkün olmayan iki semt: Fatih ve Harbiye. Bir genç kızın bu ikisi arasındaki gelgitleri, madde ile mana, albeni ile muhteva, göz ile kalp arasındaki çırpınışlarının hikâyesidir.

Doğu-Batı

Birçok Türk kızları gibi, Neriman da, ailesinden ve muhitinden karışık bir telkin, iki medeniyetin ayrı ayrı tesirlerinin halitasını yapan muhtelit bir içtimaî terbiye almıştı.