Türü
Roman
Sayfa Sayısı
419
Baskı Tarihi
2010
Yazılış Tarihi
1935
ISBN
978-975-07-0776-6
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Orijinal Adı
The Clown and His Daughter
Sinekli Bakkal, Halide Edip Adıvar'ın ünlü romanıdır. İlk olarak İngilizce The Clown and His Daughter, (Soytarı ile Kızı) adıyla 1935 yılında Londra'da yayımlanmıştır. Türkçe olarak ilk defa 1935 yılında Haber gazetesinde tefrika edildi. Daha sonra 1936 yılında kitap olarak basılmıştır. 2006 itibariyle 37. basımı yapılmıştır. Birçok yabancı dile çevrilen roman, 1942'de CHP Roman Armağanı'nı kaz
Neden Altını Çizdim?
Ne güzel, ne orjinal bir tasvir...
Köşeleri dönerken
Rabia, ömründe bir köşe daha dönmüş gibi. Köşeleri o hiç sevmez. Dönerken insan asıl kendisini arkada bırakır, köşenin bu tarafında başka bir insan oluverir. Fakat arkada bıraktığı "kendisi" de peşini bırakmaz. Her köşe döndükçe bir yeni benlik... En yenisi en önde, en eskisi en arkada... Ard arda yürüyen bir sıra insan... İşte bunların hepsi birden bir tek Rabia.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
651
Baskı Tarihi
Kasım 2009
Yazılış Tarihi
1968
ISBN
975-273-133-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Sevengül Sönmez
Taşın damarını bilir, Ermeni ustalar
-Ya kopsaydı taşın biri... Şövalye, seğiren yanağını eliyle bastırarak uğunuyordu. Ya taşın biri kopsaydı?
-Kopmaz. Ermeni ustalar yontmuş bunları... "Taşın damarını bilir, Ermeni ustalar" derdi, yeri cennet olası babam...
-Hey akılsız Rum!.. Nah kopmuş ya!
-Kopanı da olur. Allah yapısı değil, kul yapısı...
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.
Andre Gide haklı. Roman devrini tamamlamıştır.
Esasen Andre Gide haklı. Roman devrini tamamlamıştır. Romanın kuşatacağı mes'eleleri ilimler ele almıştır zâten. Balzac'tan sonra artık romancı gelmemiştir ve gelmez de.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.
Roman bir mes'eleyi halletmez, hallederse ona destan denir...
Roman bir mes'eleyi hallederse destan olur. Roman cemiyetin mes'elelerini olduğu gibi aksettirir, hal çâresi göstermez. Yeniginin, mağlubiyetin, çatışmanın ifadesidir çünkü. Dostoyevski'nin romanları tam romandır, hiçbir mes'eleye çare gösterilmez. İnsan bütün dehşetiyle kendi dramını yaşar. Tolstoy'unkiler bir parça destandır.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
158
Baskı Tarihi
Kasım 2009
Baskı Sayısı
0. Baskı
Editörü
Seval Akbıyık
Muhib Efendi ile karşılaşma
Bambaşka bir lezzet; o güne kadar bilmediğim bir dil konuşuluyor. Bana bir müddet sonra, "Siz ne ile meşgul oluyorsunuz?" diye sordu. Ben biraz da hoşuna gitsin diye, "Tasavvufi bir roman yazmayı düşünüyorum!" dedim. O zaman gülümsedi ve oradaki sohbet topluluğuna muzip bir şekilde baktı...Bu laf üzerine birşey anlatmaya başladı...Haliç'te barut yüklü bir gemi varmış, ağzına kadar barut doluymuş. Bu gemiden bir takayla bir Laz, bir de Yahudi cephane boşaltıyorlarmış. Devamlı sefer yaparak kıyıya naklediyorlarmış...Laz kaptan yelkeni tutuyormuş, dümeni de Yahudi...Yahudi fosur fosur sigara içiyormuş. Laz kaptana demiş ki: "Biz şimdi burada bu sigara yüzünden havaya uçarsak, hesabını bizden sorarlar." Laz kaptan da "Parçamızı bulurlarsa hesabını sorarlar." cevabını vermiş...Benim tasavvufi roman yazma sözüm üzerine barut yüklü gemiden sigara içerek birşey boşaltma teşbihini yapması fevkalade...Bu ilk fırçamdır mürşidimden yediğim. Yani bu işlerin şaka olmadığı yolunda, bir çeşit güzel ve ince bir ikazdır. Çok muzip bir şekilde yapılmış bir şey.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.
Neden Altını Çizdim?
Cemil Meriç böyle söylüyor ve bu romanın varlığından bile haberimiz yok!...
Batı'da tek romancı vardır
Batı'da bir tek romancı vardır, o da Balzac'tır. Onun da tek romanı "İhtişam ve Sefalet".
AMAT
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
235
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
2005
ISBN
9750503724
Baskı Sayısı
0. Baskı
Neden Altını Çizdim?
Bundan güzel bir başlangıç cümlesiyle başlanabilir mi bir kitaba.
Amat'ın İlk Cümlesi
Peygamber efendimizin ve onun tebliğ ettiği kitaba iman edenlerin Mekkeli putperestlerden gördükleri eza ve cefa nedeniyle Medine’ye hicretlerinden 1080–1082 yıl, İsa aleyhisselamdan ise 1670 yıl kadar sonra şevval ayının üçüncü gecesi, debdebesi ve cağcağasıyla yedi iklim dört bucağa nam salmış o konstantiniye şehri, gökyüzündeki karanlık bulutların altında yorgun bir dev gibi uyumaktaydı.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
324
Baskı Tarihi
1999
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzelikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihi" midir, "ebedi" mi?
Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihi görüşü savunur.
"Mutlak bir hayranlık daima sathidir.
Macera Romanı
Macera romanı hırsızı, aşk romanı zina işleyen kadını terennüm etmektedir. Daima arzuyu vazifeye karşı himaye ediyor ve müesseseye karşı nizamsızlığın yanında cephe alıyor. Ruh zayıflığını teşvik ediyor. Kahramanlarının iyiliğe de, fenalığa da mecali yoktur. Hepsi tesadüflerin oyuncağıdırlar. Hiç bir kanun ve nizam tanımayan bu mahlûklar hep insiyakların ve ihtirasların emrinde görünüyorlar.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
324
Baskı Tarihi
1999
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzelikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihi" midir, "ebedi" mi?
Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihi görüşü savunur.
"Mutlak bir hayranlık daima sathidir.
Roman Tekniği
Umumî mânâsile romanın temeli hayattır. İyi roman, içinde, ağaç, insan, hâdise, her şey, canlı ve doğru, sade ve tabiî olan romandır. İyi bir romancı, daima hayata bakan, kendi hayalhanesinin eciş bücüş, sakat ve sun'î gölgelerini hakikî insan tipleri yerine koymıyan, görmesini, sezmesini ve anlamasını bilen adamdır. Bu, işin mevzu tarafıdır. Teknik tarafında, görmek, sezmek ve anlamak şarttır; fakat kâfi değildir, vücutça Hercule gibi kuvvetli bir adam tasarlayınız ki orta bir pehlivana yenilir, çünkü pehlivanlık tekniğinde kuvvetli olmak şarttır; fakat kâfi değildir; bir şeyler bilmek daha lâzımdır.
Eğer hayattaki hâdiselerin kendi sıralarını, kendi nizamını olduğu gibi yazmağa kalkarsak, roman hayata benzediği halde ölü olur; nitekim o Hercule gibi kuvvetli adamda adalelerindeki kuvveti en tabiî ve insiyaki bir akışla harcıyarak düşmanile güreşecek olursa kuvvetten düşer ve yenilir. Demek ki evvelâ mevzuumuz olan hayat vak'alarını tabiî sırasile yazmakta ısrar etmiyeceğiz. İcap ederse bazı vak'aları feda edip hiç yazmıyacağız; onları az lüzumlu ve fazla addeceğiz; hadiselerin kronolojik sırasını değiştireceğiz, yani vuku tarihleri itîbarile tesellsül etmelerini itibara almıyacağız. Demek evvelâ bir "tercih", sonra da bir "takdim ve tehir" yapacağız. Fakat bazı hayat vak'aları vardır ki tabiî sıraları, roman tekniğine de uygun gelir. Bunları küçük bir tadil ile, hatta olduğu gibi almak mümkündür. Yalnız bunların çok nadir olduklarını unutmıyalım.
Neden hayatın kendi tertibi kronolojik nizamile, romanın tertibi ve nizamı ayrılıyor? Çünkü ne kadar mufassal olursa olsun, en büyük bir roman bile bir hulâsadır. Bir insanın değil, bir karıncanın bile bütün hayatını her anına varıncaya kadar yazmak lâzımgelse yüz cilt yetişmez. Bir hayatı hulâsa etmek için kendi terkibinden ayrı yeni bir terkibe sokmak lâzım geliyor.
Romanı yazmadan evvel bir plân yapacağız. Bu plân, birkaç insan hayatının ve mukadderatının birleştikleri, başlı başına bir vak'a teşkil ettikleri noktanın etrafında kurulur. Yani bahsettiğimiz serserile o kadın arasındaki münasebet, romanın sıklet merkezidir. Bu merkezden uzaklaştıkça teknik zayıflamağa başlar.
Mevzua en canlı ve en kısa yoldan gireceğiz. Meselâ açlıktan kurtulmak için iş arayan kahramanımızın o kadına tesadüf edinciye kadar geçirdiği heyecan safhalarının veciz bir hikâyesile romana başlarız.
Romanda her zaman müşahhastan mücerrede doğru gitmek lâzımdır. Yani evvelâ hayat ve hareket, sonra muhavere, daha sonra tasvir, en sonra tahlil ve izah... Böylece, romanın her safhası, her küçük parçası, hayattan mefhuma doğru derece derece yükselmelidir. En büyük hata,
mefhumdan hayata, mücerretten müşahhasa doğru gitmektir.