Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
420
Baskı Tarihi
2005
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Klasik
Mütercimi
Hasan Tuncay Başoğlu
Bosna'nın özgürlük mücadelesiyle özdeşleşen Aliya İzzetbegoviç, siyasi bir figür olmanın yanında aynı zamanda çok önemli bir düşünür de. Onun eylemci kişiliğinin yanı sıra kendisini ele veren bilge kişiliği, öncülük ettiği özgürlük mücadelesinin karakterini belirlemiştir. Bu kitap, Aliya İzzetbegoviç'in bilge kişiliğinin billurlaştırdığı düşünce yoğunluklu metinlerden oluşmaktadır. Kısa ancak yoğun ve çarpıcı notlarda kendisini ele veren fikri derinlik, onun tarih kurucu kişiliğinin entelektüel boyutu hakkında zengin ipuçları vermektedir.

Özgürlüğe Kaçışım (Zindandan Notlar)

Çin ''Kültür Devrimi'', insanlık tarihindeki (geçmişi silmeye yönelik) en radikal ve en kapsamlı teşebbüstü; sadece şimdiki ve gelecekteki nesilleri farklı geçmişin tesirinden uzaklaştırmak için değil, bizzat geçmişin hatırasını bile bu nesillerin şuurundan silmek üzere yapılmıştı. Herhangi bir kimsenin benzer bir hırsla hareket edip etmediğini bilmiyoruz. Belki 1920'ler Türkiye'sinin durumu buna benzetilebilir.

Sayfa Sayısı
180
Yazılış Tarihi
2009
Baskı Sayısı
3. Baskı
Yayın Evi
Destek
"Hakikate ulaşmak isteyen, öfkesinden ölmeyi göze almalı..." Yürekleriyle yazan, konuşan, eleştiren ve bilincimizi aydınlatan dört kadın bir araya geliyor. İsimler, farklı görüş ve düşüncelere sahipler ama belki de onları bir araya getiren ortak payda, Türkiye sevdaları, samimiyetleri ve inançları... Alev Alatlı: Olayları sükunetle karşılıyor. Tek tahammül edemediği, körü körüne inançlar ve karanlık... Düşünülmeyeni düşünüyor ve felsefesi ile kendimizi 'sorgulamaya' davet ediyor. Ayşe Kulin Nurşen Mazıcı Liz Behmoaras

Yabancı Dilde Eğitim

Özellikle fen bilimlerini kendi dilinizde öğrenmezseniz, öğrenemiyorsunuz. Papağan gibi oluyorsunuz. Muallim oluyorsunuz... Ama alim asla olamıyorsunuz. Çünkü bu, içinize sindirtmiyor kavramları, düşünceleri. Örneğin, trigonometri. 'Tri' kelimesinin 'üç' olduğunu bilmediğiniz zaman, bu trigonometri Allah'ın derdi bir problem olur. Differansiyel dersiniz, onu bunu dersiniz, böyle bir sürü laf vardır... Bunlar, bir türlü içinize oturmaz. Niye oturmaz biliyor musunuz? O matematiği, ruhunu bilen hocalar çevirmediği için oturtamazsınız.

Sayfa Sayısı
168
Baskı Tarihi
Şubat 2009
ISBN
978-9944-298-31-5
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Destek Yayınları
Editörü
Cenk Özkömür
Bir şey ya öyledir ya da değildir. Gökyüzü ya mavidir ya da mavi değildir. Hem mavi hem de mavi değil olamaz. Doğru düşünme sanatı, iki bin yıldır Hazreti’den soruluyor ama sahici dünya Aristo’nun tanımladığı gibi değil. Bir kere, hiçbir şey sabit değil. Her şey, her an değişiyor. İkincisi, dünya siyah-beyaz değil, gri. Kırçıl. Kesin olan hiçbir şey yok. Dünyanın atmosferini molekül molekül tanımlayabilseniz bile, atmosferi yeryüzünden ayıran kesin çizgiyi bulamıyorsunuz.
Neden Altını Çizdim?
Buradan anlaşılan şu: iman da küfür de inanç ekseninde yapılmış bir tercihtir! Bu durumda inançsızlık diye bir şey yoktur!

İnanmamak da iman gerektirir!

Amerikan toplumundan dini tamamen silmek isteyenler, iman sahibi insanları hemen her zaman yobazlarla bir tutmaktadırlar. Kesinlikle bilinemeyecek şeylerin var olduğu bir dünyada, dini inançları cehalet ve kaçıklıkla özdeşleştirip yol verenlerin, aslında kendi cehaletlerini sergiliyor olmaları ironiktir. Gördüklerimizi çekip çeviren bir Yaradan var mıdır? Ölümden sonra hayat var mıdır? Kesin olarak bilen kimse yoktur. Yaradan'ın varlığına ve ölümden sonra hayata inanmak, iman sahibi olmayı gerektirir. Ne ki Yaradan'a ya da öbür dünyaya inanmamak da bir o kadar iman gerektirir.

Sayfa Sayısı
168
Baskı Tarihi
Şubat 2009
ISBN
978-9944-298-31-5
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Destek Yayınları
Editörü
Cenk Özkömür
Bir şey ya öyledir ya da değildir. Gökyüzü ya mavidir ya da mavi değildir. Hem mavi hem de mavi değil olamaz. Doğru düşünme sanatı, iki bin yıldır Hazreti’den soruluyor ama sahici dünya Aristo’nun tanımladığı gibi değil. Bir kere, hiçbir şey sabit değil. Her şey, her an değişiyor. İkincisi, dünya siyah-beyaz değil, gri. Kırçıl. Kesin olan hiçbir şey yok. Dünyanın atmosferini molekül molekül tanımlayabilseniz bile, atmosferi yeryüzünden ayıran kesin çizgiyi bulamıyorsunuz.
Neden Altını Çizdim?
Biraz abartılı bir yaklaşım!...

Doğu Medeniyetini Nerede Aramak Lazım?

Diyeceğim, bir "Doğu" arayacaksak, Doğu, Buda'dadır, Şinto'dadır, Zen'dedir. Bizim Batılıdan farkımız, göreli bir yoksulluktan ibarettir. Bu bağlamda, Huntington'u da fevkalâde kaba, hatta zevzek bulurum. Sadece o da değil, Batı entelijensiyasmın hemen tümü, nicedir çok kötü bir sınav veriyor.

Sayfa Sayısı
168
Baskı Tarihi
Şubat 2009
ISBN
978-9944-298-31-5
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Destek Yayınları
Editörü
Cenk Özkömür
Bir şey ya öyledir ya da değildir. Gökyüzü ya mavidir ya da mavi değildir. Hem mavi hem de mavi değil olamaz. Doğru düşünme sanatı, iki bin yıldır Hazreti’den soruluyor ama sahici dünya Aristo’nun tanımladığı gibi değil. Bir kere, hiçbir şey sabit değil. Her şey, her an değişiyor. İkincisi, dünya siyah-beyaz değil, gri. Kırçıl. Kesin olan hiçbir şey yok. Dünyanın atmosferini molekül molekül tanımlayabilseniz bile, atmosferi yeryüzünden ayıran kesin çizgiyi bulamıyorsunuz.
Neden Altını Çizdim?
Bu satırlar bugün yaşadığımız o kadar çok şeyin altında yatan felsefeyi açıklıyor. Ergenekon'dan Türkan Saylan hakkındaki tartışmalara, pozitivizmden jakobenizme birçok tartışmanın altında bu anlatılanlar var!

Felsefede Kırılma Noktası

İnsanoğlunun birtakım bilgilerle doğup doğmadığı meselesi, dinlerin ve felsefenin yüzyıllardır irdelediği bir meseledir. Kitaplı dinler, beşerin dünyada Yaratan'ın bilgisi ile geldiğini, iyilik-kötülük ayırdının fıtrî olduğunu savunurlar. A priori bilginin mutlak, "apaçık" "kalbi" bilgi olduğuna, insanoğlunun ruhanî ve aklî melekeleri eksiksiz olarak doğduğuna dair inanç, 17. yüzyıla kadar, Batı felsefe ve ilahiyatının temelini teşkil eder. Bu inanç, Aydınlanma ile sarsılır. Aydınlanma Çağı öncesinde dünya ve kâinatın işleyişine, insanın doğasına ilişkin "doğrular" ifadelerini kutsal kitaplarda bulan vahiy yoluyla saptanırken, Aristo'yu kaynak edinen, Kopernik, Kepler, Galile ve Newton'la devam eden buluşlar, eski bilgileri değiştirmiştir. Kırılma noktalarının önde gelenlerinden birisinin John Locke'un 1690'da yayınlanan "İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme" ("An Essay Concerning Human Understanding") başlıklı makalesi olduğu kabul edilir. Locke, bu makalesinde insanoğlunun ruhani ve akli melekeleri eksiksiz olarak doğmadığını, dünyaya boş bir levha olarak geldiğimizi, maruz kaldığımız fiziksel dürtü ve deneyimler tarafından biçimlendirildiğimizi, etkilerin/deneyimlerin ürünü olduğumuzu iddia eder. Batı felsefesinin bir diğer önemli ismi, Fransız Claude Adrien Helvetius, meseleyi buradan alır, 1758'de basılan De l'esprit isimli yapıtında, insan denilen bu boş levha'mn nasıl doldurulabileceğini anlatır. Helvetius'a göre, "mükemmel bir çevrenin yetiştireceği insanlar mutlak surette mükemmel insanlar olacaklardır. Mükemmel çevre, uygun eğitim ve yasalar demektir. Dolayısıyla, toplumsal ve siyasi düzen, insanın mükemmele ulaşmasını sağlayacak şekilde yeniden yapılanmalı, devlet azami sayıda insanı azami derecede mutlu edecek önlemleri almalıdır. Helvetius'un boş levha ya da beyaz sayfa döneminin aydınları tarafından hızla benimsenir; dahası, aydınları, neyin akılcı ve erdemli olduğuna dair üstün bilgilerini uygulamaya koymak, edilgen gözlemcilikten çıkıp hayatı biçimlendirmek üzere harekete geçmeye sevk eder. Aydınlara, halka önderlik etme görevinin biçilmesi de bu zamanda başlar. Aydınlar, din adamlarının rollerini üstlenmeye koyulurlar. Aktivist (eylemci) aydınların yeşerdiği ilk iki ülke Fransa ve Rusya'dır. 1789 Devrimi öncesi Fransız aydınları "yurtsever" kulüplerde, edebiyat derneklerinde bir araya gelir, yeniden tanımladıkları akılcılık (rasyonalite), erdem gibi kavramları hayata geçirmeye çalışırlar. Rusya'da, Helvetius'un akranı ve tartışmasız bir entelektüel olan Çariçe Yekaterina, insan ruhunun beyaz bir sayfa olduğuna, eğitimin bu beyaz sayfanın üzerine istenilen herhangi bir mesajı karalayabileceğine bütün kalbiyle inanır; "Yeni Bir İnsan Türü" yaratmak üzere misli görülmemiş eğitim seferberliğine girişir. Böylece, Rus aydınları (ki intellijenti denir) kendilerini toplum mühendisliği uzmanlığına yükselten, siyasi hırslarına meşruiyet kazandıran mükemmel insan yaratma davasını sahiplenirler. Yaşam savaşı veren sıradan insanlar, yani, "halk", sıradan beceriler edine dururken, entelektüellerin genelin bilgisine sahip çıkıyor, insani uğraşları bilimselleştiriyor, ekonomi, siyaset, sosyoloji gibi yeni bilim dalları yaratıyor olmaları kabul görür. Eylemci-aydınlar hareketinin bir tezahürü de halkların tarihleri boyunca doğru bildikleri birtakım bilgi ve kurumların hükümsüzleştirilmesidir. Doğru ve haklı olduklarından kesinlikle emin olan aydınların hükümetlerle ya da devletle kavgalaştıkları, isteklerinin kabul görmemesi ya da benimsenmemesini yetkililerin kötü niyetlerine verdikleri görülür.

Sayfa Sayısı
168
Baskı Tarihi
Şubat 2009
ISBN
978-9944-298-31-5
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Destek Yayınları
Editörü
Cenk Özkömür
Bir şey ya öyledir ya da değildir. Gökyüzü ya mavidir ya da mavi değildir. Hem mavi hem de mavi değil olamaz. Doğru düşünme sanatı, iki bin yıldır Hazreti’den soruluyor ama sahici dünya Aristo’nun tanımladığı gibi değil. Bir kere, hiçbir şey sabit değil. Her şey, her an değişiyor. İkincisi, dünya siyah-beyaz değil, gri. Kırçıl. Kesin olan hiçbir şey yok. Dünyanın atmosferini molekül molekül tanımlayabilseniz bile, atmosferi yeryüzünden ayıran kesin çizgiyi bulamıyorsunuz.

Kelimelerle Düşünmek ve Dilbilgisi

Düşüncenin düşüncesinin olmazsa olmazı, hammaddesi, tuğlası, demiri, çimentosu, harcı, dil. Akıl yürütme, mantıklı düşünce, dilin doğru kullanımına özen göstermeden mümkün olmuyor. Dilin doğru kullanımı ise dilbilgisi kurallarına mutlak riayet istiyor; küçümsediğimiz, kaytardığımız, öğrenmemek için elimizden geleni ardımıza koymadığımız dilbilgisinden bahsediyoruz. Anadilimizi ne kadar iyi kullanıyorsak, düşünce mantığımız da o kadar sağlam oluyor. Bu bağlamda, Türkçenin kötü kullanımı = kusurlu mantık.

Sayfa Sayısı
168
Baskı Tarihi
Şubat 2009
ISBN
978-9944-298-31-5
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Destek Yayınları
Editörü
Cenk Özkömür
Bir şey ya öyledir ya da değildir. Gökyüzü ya mavidir ya da mavi değildir. Hem mavi hem de mavi değil olamaz. Doğru düşünme sanatı, iki bin yıldır Hazreti’den soruluyor ama sahici dünya Aristo’nun tanımladığı gibi değil. Bir kere, hiçbir şey sabit değil. Her şey, her an değişiyor. İkincisi, dünya siyah-beyaz değil, gri. Kırçıl. Kesin olan hiçbir şey yok. Dünyanın atmosferini molekül molekül tanımlayabilseniz bile, atmosferi yeryüzünden ayıran kesin çizgiyi bulamıyorsunuz.
Neden Altını Çizdim?
Kesinlikle katılıyorum bu satırlara!

Yabancı Dilde Eğitim

Elimizde ciddi araştırmalar var. Türkçeyle eğitim gören Siyasal Bilgiler Fakültesi, Mülkiye öğrencileri ile İngilizce eğitim gören ODTÜ öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışma, anadilinde anlama ve anlatım yetenekleri üniversiteye girişte SBF öğrencilerinden daha yüksek olan ODTÜ öğrencilerinin; son sınıfta, anlama, anlatma yeteneklerinin, yani, yaratıcılıklarının, SBF öğrencilerinin gerisine düştüğünü; giderek lise bitirme aşamasındaki yeteneklerinin de altına indiğini gösteriyor. Bu araştırmanın ilk verileri 2003'te iki ayrı bilimsel toplantıda açıklandı. Yeterli mi, elbette yeterli değil!

Sayfa Sayısı
168
Baskı Tarihi
Şubat 2009
ISBN
978-9944-298-31-5
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Destek Yayınları
Editörü
Cenk Özkömür
Bir şey ya öyledir ya da değildir. Gökyüzü ya mavidir ya da mavi değildir. Hem mavi hem de mavi değil olamaz. Doğru düşünme sanatı, iki bin yıldır Hazreti’den soruluyor ama sahici dünya Aristo’nun tanımladığı gibi değil. Bir kere, hiçbir şey sabit değil. Her şey, her an değişiyor. İkincisi, dünya siyah-beyaz değil, gri. Kırçıl. Kesin olan hiçbir şey yok. Dünyanın atmosferini molekül molekül tanımlayabilseniz bile, atmosferi yeryüzünden ayıran kesin çizgiyi bulamıyorsunuz.
Neden Altını Çizdim?
Korteks genişledikçe şuurun yeni melekeler kazanması beklenen bir şey tabi. Ama simge kullanma melekesinin gelişmesi ile akıl yürütme ve lisan kullanımının mümkün olması söz konusu.

Beyin Kabuğu (korteks) ve Şuur

Haberdar olunan bilgilerin düzenlenmesi ve organizmanın diğer parçalarına ulaştırılması, sinir sisteminin gelişmişliğiyle kaim. Merkezi bir işlem sistemi, yani beyin, yaratığın içinde bulunduğu dünyaya ilişkin haberleri bir araya getiriyor, böylece çevreye dair daha bütünlüklü bir resim oluşuyor. Beyin kabuğu (korteks) olan yaratıklarda hafıza ve tanıma melekesi gelişiyor. Hafıza ve tanıma melekeleri gelişenler, dikkat ve hatta amaç sergileyebiliyorlar. Örneğin, beyin kabuğu göreceli olarak gelişmiş bir tür olan köpekler,kovaladıkları kedinin görüntüsünü kedi kaçıp kaybolduktan sonra da koruyabiliyorlar. Beyin kabuğunu oluşturan lobların altında kıvrım şeklinde uzanan limbik sistem, uyku, açlık, susuzluk, cinsellik gibi bedensel işlevleri düzenliyor. Limbik sistemi olan yılan, timsah gibi sürüngenlerin duyguları var. Korteks genişledikçe şuur yeni melekeler kazanıyor. Simge kullanma melekesi bunların en önemlisi; simge kullanma melekesi, akıl yürütmeyi mümkün kılıyor. Dahası, imgesel dil denilen iletişim şeklini doğuruyor.

Sayfa Sayısı
168
Baskı Tarihi
Şubat 2009
ISBN
978-9944-298-31-5
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Destek Yayınları
Editörü
Cenk Özkömür
Bir şey ya öyledir ya da değildir. Gökyüzü ya mavidir ya da mavi değildir. Hem mavi hem de mavi değil olamaz. Doğru düşünme sanatı, iki bin yıldır Hazreti’den soruluyor ama sahici dünya Aristo’nun tanımladığı gibi değil. Bir kere, hiçbir şey sabit değil. Her şey, her an değişiyor. İkincisi, dünya siyah-beyaz değil, gri. Kırçıl. Kesin olan hiçbir şey yok. Dünyanın atmosferini molekül molekül tanımlayabilseniz bile, atmosferi yeryüzünden ayıran kesin çizgiyi bulamıyorsunuz.
Neden Altını Çizdim?
Şuur ve dikkat ilişkisi ilginç.

Başlangıç Noktamız, Şuur

Başlangıç noktamız, şuur. Kelimenin aslı şu'ür. Arapça, "hissetmek, bilmek"ten geliyor; "insanın kendisini bilmesi, içinde yaşadığı mekân ve zamandan haberdar olabilmesi melekesi" olarak tanımlanıyor; bilinç, eşanlamlı kullanılan diğer kelime. İnsanın kendisini bilmesi, zihinsel süreçlerinin farkında olması anlamında. Zihinsel süreçler dedikleri ise düşünceler, güdüler/saikler, algılar, duyular. Basit bir örnek: Televizyon seyrederken yan odadan gelen gürültülerin, so- kaktan geçen arabanın, ocaktaki yemeğin, yağan yağmurun, halıdaki lekenin vb. farkında olma halimiz. Dikkat, şuurun bu süreçlerden birisine yönelmesi ve teksif olması durumu. Meselâ, ocaktaki yemekten yanık kokuları gelmeye başla- mışsa, şuur, kokuya özel bir anlam yüklüyor ve dikkat, ek- randan mutfağa yöneliyor. Bu bağlamda, şuur, kişiyi ve çev- resini tarassut altında tutan, düşünce ve davranışlarını de- netleyen bir inzibat görevi de üstleniyor. Çevremizde ve/veya kendi içimizde oluşanlara verdiği- miz tepkiler, çoğunlukla otomatik, çünkü, pek çok şeyi bi- linçli farkındalık olmadan öğreniyor, gereğini yerine getiri- yoruz. Ne zaman ki istemediğimiz bir şeylerle karşılaşıyor, önemli kararlar vermek durumunda kalıyoruz, şuur, dağarcı- ğımızda önceden kayıtlı önemli olabilecek bilgileri de or- taya döküyor ve kullanıma sunuyor.

Sayfa Sayısı
152
Baskı Tarihi
Temmuz 2005
ISBN
9756107049
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Carpe Diem Kitapları
Editörü
Ömer Sevinçgül
Varoluşu sorgulayan, bireyi savunmak için çaba harcayan, çağdaş dünyaya önemli mesajlar veren bir edebiyatçı filozoftur, Camus. Felsefi düşüncelerini kolay anlaşılır bir dil kullanarak anlatabilen nadir düşünürlerden biridir.

Bir insan söyledikleri kadar, söylemedikleri ile de insanlaşır.

Bir insan söyledikleri kadar, söylemedikleri ile de insanlaşır. Kendinizi savunacak mısınız diyordu hakimler Hayır dedi sanık Neden ? bu zorunludur Yine de hayır. Sorumluluğun tamamını üstlenmenizi istiyorum. ... kendimizi yargılayamadan başkalarını mahkum edemediğimize göre ,kendimizi suçlamalıydık ki , başkalarını yargılamaya hak kazanalım. Madem her yargıç sonunda cezalı oluyordu öyleyse yolu tersinden gitmeli , önce cezalı olmalıydı ki, sonunda yargıç olunabilsin . Beni izleyebiliyor musunuz. ...oldum olası içimde biri, bütün gücüyle hiç kimse olmamaya çalışıyor.