Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Mukavemet

Bak dostum, Valery'nin bir cümlesi vardır ki, bütün hayatta bir düstur olabilir. Bu büyük şâir, her sabah düşüncelerini yazdığı defterlerden birinde, genç bir meslekdaşına soruyor: "Her şeyden evvel bana söyleyin, mukavemetiniz nedir? Nelere karşı koyuyorsunuz?" Bence ileriye hamle kadar, ki hayatın bütün yaratıcı sırrı oradadır, bu mukavemetin de bir yeri vardır. Çünkü hakikatin muzaffer olması gereğini ancak onun sayesinde buluruz. Gittikçe artan teklifleri, o mukavemet sıralar ve seçer. Biz bu mukavemet fikrini kaybettik. Çünkü mukavemet demek yeniye karşı sırtım çevirip oturmak demek değildir. Şişli cami'inde yaptığımız gibi. Mukavemet, her an uyanık olmak demektir. Ön siperdeki nöbetçi bölüğü gibi. Bizim mukavemetimiz yok. Demin fıkaralığı itham ettim. Servete karşı da yok. Ne eskiye, ne yeniye, hiçbir şeye mukavemet edemiyoruz.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
Eylül 2006
ISBN
978-975-14-1150-1
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Remzi Kitabevi
Editörü
Öner Ciravoğlu
Sabahattin Ali'nin Romanı
Neden Altını Çizdim?
Bir solcunun gözünden Atatürk ilkelerinden ödün verilmesi böyle görünüyor. Ödün verilmemesi için dikta yanlısı bir başbakanın görevde tutulması, her türlü din eğitiminin yasaklanması ve özel girişime izin verilmemesi gerekiyor!

Ödün

Demokrat Parti'nin tutucu ve dinci çevrelerde güçlenmesinden kuşku duyan CHP, o dönemde sağcılara bazı ödünler verme yollarının da arayışı içindeydi. Atatürk ilkelerinden ödün verilmesine o dönemde başlandı . 2 Temmuz 1947'de "İslam dininin akide ve ibadet esaslarını öğretmek" üzere din dershanelerinin açılmasına karar verildi. Bu karar imam- hatip okullarının açılması için ilk basamaktı. Ama tutucu çevreler bununla yetinmiyordu ve laik eğitimin temellerini sarsacak hamlelere yöneliyorlardı . Bu alanda başı Necip Fazıl Kısakürek çekiyor ve okullarda din eğitiminin kabulü için başarılı bir kampanya yürütüyordu. Üniversite gençliği de "Din eğitimine karşıyız" diye gösteriler düzenliyordu. CHP içinde Atatürk ilkelerinden ödün verilmesine hiç yanaşmayalar ılımlı bir politikayı savunanlar karşısında gittikçe kan kaybediyorlardı . İnönü'nün, dikta yanlısı olarak tanınan Başbakan Recep Peker' i görevden alarak yerine üniversite çevrelerinde dürüst davranışlarıyla tanınan Hasan Saka'yı getirmesi ılımlıların zaferi gibi yorumlanıyordu. Kasım 1946 ortalarında toplanan CHP Kurultayı dikta yanlıları için tam bir yenilgi oldu. İnönü'nü n desteklediği Hilmi Uran Recep Peker'in karşısında büyük bir zafer kazandı . Parti artık sağ yönde ilerlemeye başlıyordu. Kurultayda Halkevleri ve Köy Enstitüleri de büyük saldırılara uğradı . Laiklik konusu sık sık gündeme geldi. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu değiştirilerek büyük toprakların dokunulmazlığı istendi. Devletçilik ilkesi yeniden tanımlandı ve özel girişimcilere yeni olanaklar tanındı.

G. G. Knox'tan Sir Austen Chamberlain'e mektup

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
2
Baskı Sayısı
0. Baskı
İngiliz Ulusal Arşivi (PRO) India Office Library IOR/L/PS/11/281 11 Nisan 1928, Ankara

G. G. Knox'tan Sir Austen Chamberlain'e mektup

İslam'ın Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda (anayasa) devlet dini olmaktan çıkarılması üzerine: "The important consideration for ourselves is that each step in the official secularisation of Turkey has put it increasingly out of the power of this country to use the weapon of religion against us in our Eastern dependencies. It has also undermined the general prestige of Islam and should weaken in all parts of the world its more militant side." "Bizim açımızdan önemli olan şudur ki Türkiye'nin resmen sekülerleşmesi, bu ülkenin dini bir silah olarak Doğuda bize bağlı topraklarda (Hint alt-kıtası vs) bize karşı kullanma gücünü kırmaktadır. Bu aynı zamanda İslam'ın genel anlamda prestijine zarar vermektedir ve dünyanın dört bir tarafında İslam'ın daha militan (radikal) tarafını zayıflatması beklenir."

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
108
Baskı Tarihi
Haziran 2010
Yazılış Tarihi
1606
ISBN
9789754588590
Baskı Sayısı
6. Baskı
Yayın Evi
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Mütercimi
Sabahattin Eyüboğlu
Orijinal Adı
Macbeth
Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren bu efsanevi yazar, büyük olasılıkla 1606 yılınd yazdığı Macbeth'le "yükselme arzusu ve politik hırsın" kişiyi neye dönüştürebileceğini, dünü, bugünü ve yarını kapsayacak bir derinlikle öngörmüştür.

Yapmakla Olup Bitseydi..

Bir anda bu dünyayı olsun kazanıversen, Zaman denizinin bir kumsalı olan bu dünyayı, Öbür dünyayı gözden çıkarır insan. Ama bu işlerin daha burada görülüyor hesabı. Verdiğimiz kanlı dersi alan Gelip bize veriyor aldığı dersi. Doğruluğun şaşmaz eli bize sunuyor İçine zehir döktüğümüz kupayı.

Osmanlı Emperyalizmi

Suriye,Filistin ve Hicaz'da : _Türk müsünüz ? Surusunun bir çok defalar cevabı: _Estağfurullah ! idi. Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı İmparatorluğu buralarda , ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Eğer mederese ve şuursuzluk devam etmiş olsaydı, Araplığın Anadolu yukarılarına kadar gireceğine şüphe yoktu. Bizim emperyalimz, Osmanlı emperyalizmi, şu ana fikir üzerine kurulmuş bir hayal idi: Türk milleti kendi başına devlet yapamaz!

Bizim İmparatorluk

Kamame kilisesinin hristiyan milleter arasında bölünmüş olduğunu bilirsiniz.İçerisinin her parçası ve kilisenin her hizmeti bir başka cemaatindir.Bu cemaater yalnız anahtarı pay edememişlerdir.Anahtar bir hoca da durur.Bütün bu kıtalarda biz işte bu hocanın görevini yapıyoruz.Ticaret, kültür, çiftlik, endüstri, binalar herşey arapların veya başka devletlerin ...Yalnız jandarma bizim idi; jandarma bile değil , jandarmanın esvabı.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Tasvir dediğin...

Sabahleyin erkenden evime gelmiş, beni Yıldız bahçesine götürmüştü. Masmavi, kış mevsimi hakkında bütün bildiklerimizi inkâr eden tatlı bir göğün altında dolaşıyorduk. Kararmış gümüşten çok hayâlî parmaklıklara benzeyen yapraksız ağaçlar, onların sükût aralığından ağır viyolonsel sesleri gibi konuşan yemyeşil serviler ve çamlar ve nihayet gözümüz her takıldıkça bizi bilmediğimiz iklimlere çağıran lâcivert ve yaldızlı deniz, beni birdenbire alabildiğine âvâre yapmıştı.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
Eylül 2006
ISBN
978-975-14-1150-1
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Remzi Kitabevi
Editörü
Öner Ciravoğlu
Sabahattin Ali'nin Romanı

Görüşler

Cami Baykut Halide Edip Adıvar'dan ve Dr. Adnan Adıvar'dan da yazı alınmasını önermişti . Sabiha Sertel bu amaçla Halide Edip Hanım' ı evinde ziyaret ederek derginin amaçlarını anlattı . Dörtler'in de kadroda yer alacaklarını belirttikten sonra kendisinden sürekli yazı istedi. Halide Hanım'ın yanıtı şu oldu: "Ben de ülkede demokratik bir rejimin kurulmasından yanayım. Bu diktatörlük sistemi Atatürk'ün kurduğu bir sistemdir. Biz buna karşı geldiğimiz için gadre uğradık ve ülkeden ayrılmak zorunda kaldık. Dünyanın bugünkü durumunda artık bu sistem yürütülemez. İnönü'nün istenen özgürlükleri vereceğine inanmıyorum. O bir politika cambazıdır . Bir gün totaliter sistemin başında olur, ertesi gün demokrasi yanlısı görünür . Bir başka gün faşist yöntemleri kullanır. Daha ertesi gün sosyalist olur. Bu değişmeler iktidarı elinde tutmak içindir. Celal Bayar yarın iktidara gelirse onun da bu özgürlükleri vereceğine inanmıyorum. " Sabiha Sertel de güvenmiyordu, ama demokrasi yolunda bir şeyler yapılmasının gerektiğine inanıyordu. Şöyle dedi : "Hangi istasyona kadar birlikte gidebilirsek kârdır. Gerçek demokrasinin kurulmasını isteyenleri birleştirmeliyiz. Görüşler dergisi değişik kişisel inançları , ideolojileri olan insanları demokrasi davasında birleştirmeye yönelik bir forum olacaktır." Halide Hanım kadroyu olumlu karşıladı ve Cami Bey'in dergiye katılmasına sevindiğini belirterek şöyle dedi : "Cami Bey dünyanın en namuslu insanıdır. İnançlarında samimidir . Atatürk'ün diktatörlüğüne karşı geldiği için onu yerden yere vurdular . Gerçek bir demokrasi savunucusudur. Tevfik Rüştü Aras'ın Sovyet dostluğu inancında samimi olduğuna inanıyorum. Bayar grubuyla birleşmesi kaybettiği yeri geri almak içindir. Behice Boranla bir toplantıda bulunmuştum. 'Dağları ben yarattım' gibi bir havası vardı . Bana karşı öyle küstahça konuştu ki bütün toleransıma rağmen kendisini azarlamak gereğini duydum. Bütün bunlara rağmen ben Görüşlere yazı yazarım. Ancak birinci sayı çıksın, ben ikinciye yazı veririm." Adnan Adıvar, eşinin dergiye katılmasını hiç de iyi karşılamadı . "Halide, Halide! Ne yapıyorsun?" diye kükredi. "Biz İsmet Paşa'ya nasıl karşı çıkabiliriz? Bizim yurda dönmemiz için harcadığı çabalan unutuyor musun?" Halide Hanım kendini İnönü'ye karşı borçlu saymıyordu. Şöyle dedi : "Atatürk bize karşı çıktığı zaman, biz de Türkiye'den kaçma zorunda bırakıldığımız zaman İsmet Paşa'nın Atatürk'ü desteklediğini hiç unutmuyorum. Evet, sonra İsmet Paşa ülkeye dönmemiz için bize yardım etti. Ama bugün sorun ülkede demokratik bir rejimin kurulmasıdır."

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Yayın Evi
Kaynak
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Müstehakız...

Runyun, 1960 27 Mayıs'ında yapılan hainâne hükümet darbesinden sonra bütün Demokrat Parti milletvekilleri Yassıada'ya hapsedildiği zaman, oraya gönderilmiş, daha sonra da zulüm adına kendilerine verilen mahkûmiyeti çekmek üzere Kayseri cezaevinde hapis yatmıştı. Burada kendisini ziyaret ettiğimiz bir gün konuşurken, şu hatırasını anlatmıştı: "Yassıada'da arkadaşlarla oturmuş konuşuyorduk. Birisi şöyle dedi: "Yahu bizi Atatürk düşmanlığı ile itham ediyorlar. Atatürk'ü Koruma Kanunu'nu çıkaran biz değil miyiz? Biz nasıl düşman sayılırız; nasıl böyle bir gerekçe ile muhakeme olunuruz?" "Bunun üzerine dayanamayıp şunları söyledim: "Yahu arkadaşlar, işte bizim başımıza gelenler de zaten o yüzden geldi ya! Hâlâ, neden oldu diye konuşuyoruz... Eğer, bir de Allah'a ve Resûlullah'a dil uzatılmasını, dine mukaddesata sövülmesini yasaklayan bir kanun çıkarabilseydik. Bunlar başımıza gelmezdi... İlâhi adalet tecelli ediyor. Biz daha büyük cezalara müstahakız..."