Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
163
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9753638029
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Yapı Kredi Yayınları
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum." Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor.
Neden Altını Çizdim?
''kendilerinde de aynen mevcut olan birtakım giyiniş ve hareket garabetlerini yalnız başkalarında görüp alaya alarak fıkır fıkır gülmekten başka işleri yoktu:'' cümlesi beni beynimden vurdu açıkçası..

Biriyle alay edip gülmek

Sonradan, bu eve gidip geldikçe, bu çocukların hepsiyle ahbap oldum. Hiç de fena insanlar değillerdi. Yalnız boş, bomboş mahluklardı. Yaptıkları münasebetsizlikler hep buradan geliyordu. İçlerinin esneyen boşluğu karşısında ancak başka başka insanları istihfaf ve tahkir etmek, onlara gülmek suretiyle kendilerini tatmin edebiliyorlar, şahsiyetlerinin farkına varıyorlardı. Konuşmalarına dikkat ederdim. İktisat Vekâleti'nin en küçük iki memuru olan Vedat'la Cihat'ın daire arkadaşlarını, Raif efendinin büyük kızı Neclâ'nın da mektep arkadaşlarını çekiştirmekten, kendilerinde de aynen mevcut olan birtakım giyiniş ve hareket garabetlerini yalnız başkalarında görüp alaya alarak fıkır fıkır gülmekten başka işleri yoktu: '' Muallâ'nın düğünde giydiği o tuvalet neydi ayol? Kıh, kıh, kıh!'' '' Kız bizim Orhan'ı nasıl tersledi, bir görseydin.. Kah, kah, kah!''

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
175
ISBN
6054056293
Baskı Sayısı
5. Baskı
Yayın Evi
Şule Yayınları
Bu kitap bence orijinal bir fikrin mahsülü. Yazar her harften -genellikle- bir kelime seçmiş, her kelimeye bir deneme yazmış. Ve bir kelimeyi aramış..

Tayin edilen saat

Ahmed et-Tartuşi Siracu'l Müluk'ta anlatır: Evvel zaman içinde bir peygamber yolunun üstünde bir ağla karşılaşmış ve bir kuşun şöyle seslendiğini duymuştur: '' Hey Allah'ın Peygamber'i beni yakalamak için bu ağı buraya asan adamdan daha alık biri olabilir mi? Beni yakalayacak, öyle mi? hem de ben bu ağı görürken.'' Peygamber yoluna devam eder. Ancak dönüşünde kuşu ağa yakalanmış bulur. ''Ne tuhaf.'' diye seslenir Peygamber. ''Kısa bir süre önce yakalanmazlığından, ağı geren adamın alıklığından söz eden sen değil miydin?'' ''Ey Peygamber!'' diye karşılık verir kuş, ''tayin edilen saat geldiğinde artık ne gözlerimiz vardır ne kulaklarımız.''

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
175
ISBN
6054056293
Baskı Sayısı
5. Baskı
Yayın Evi
Şule Yayınları
Bu kitap bence orijinal bir fikrin mahsülü. Yazar her harften -genellikle- bir kelime seçmiş, her kelimeye bir deneme yazmış. Ve bir kelimeyi aramış..

Ayrılık

-Yollar hep yılana benzetilir değil mi? -Evet. -Neden? Kıvrıldıkları için mi! -Hayır. ayrılık zehirleyebilir insanı.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
168
ISBN
9757618497
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İstanbul Fetih Cemiyeti
Arka Kapak: "Yahya Kemal için İstanbul, tabiî güzelliğinin yanında, Türk milletinin fizyolojik olarak kazandığı mükemmeliyeti, kültür ve medeniyette vardığı seviyeyi gösteren bir şehirdir. Bu sebepten olmalı ki o, İstanbul'u çok sever; onun içinde yaşamaktan, onu keşfetmekten büyük zevk duyar. Türk kültür ve edebiyatında İstanbul'un manasını ilk kavrayan yazar Yahya Kemal'dir. İşte "Aziz İstanbul" Yahya Kemal'in İstanbul'a olan sevdasını derinden hissedeceğimiz yazılardan müteşekkil meşhur eseri..." Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul! Görmediğim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre değer. -Kendi Gök Kubbemiz'den-

Müslüman rakam

... 857 deyince İslâm'ın İstanbul'a girdiğini hissediyoruz, bu rakamda anlı şanlı bir tınnet var; 1453deyince bilâkis Bizans'ın Türklere mağlup oluşu idrak olunuyor, bu rakamda bilâkis bir can çekişme, bir ufunet, bir günlük kokusu var. Bu rakamlardan biri Müslüman, diğeri değil!

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
168
ISBN
9757618497
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İstanbul Fetih Cemiyeti
Arka Kapak: "Yahya Kemal için İstanbul, tabiî güzelliğinin yanında, Türk milletinin fizyolojik olarak kazandığı mükemmeliyeti, kültür ve medeniyette vardığı seviyeyi gösteren bir şehirdir. Bu sebepten olmalı ki o, İstanbul'u çok sever; onun içinde yaşamaktan, onu keşfetmekten büyük zevk duyar. Türk kültür ve edebiyatında İstanbul'un manasını ilk kavrayan yazar Yahya Kemal'dir. İşte "Aziz İstanbul" Yahya Kemal'in İstanbul'a olan sevdasını derinden hissedeceğimiz yazılardan müteşekkil meşhur eseri..." Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul! Görmediğim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre değer. -Kendi Gök Kubbemiz'den-

İstanbul a dönmek isterim ben

Gelmek'çün ikinci bir hayata Birgün dönüş olsa ahiretten; Her ruh açılıp da kâinata Keyfince semada bulsa mesken; Talih bana dönse nazikâne Bir yıldız verse malikâne Bigâne kalır o iltifata İstanbul'a dönmek isterim ben

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
288
Baskı Tarihi
2011
ISBN
9789750509452
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Dinin toplumsal hayatta oynadığı rol, dinî kurumların Cumhuriyet döneminin modernleşme perspektifiyle yaşadığı gerilimli ilişki, toplumbilimleri açısından çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Şerif Mardinin bu kitapta bir araya getirilen makaleleri, 19. yüzyıldaki siyasal tartışmalardan AKPye uzanan gerilim hatlarının siyasal düşüncede ve siyaset sahnesinde nasıl bir rol oynadığını inceliyor. Türkiyede düşünce tarihi, din ve siyaset sosyolojisine yaptığı önemli katkılar nedeniyle düşünce hayatımızın önde gelen isimlerinden biri olan Şerif Mardin, toplumumuzda yüz yılı aşkın bir süredir gündemde kalan din, modernleşme, Batılılaşma gibi olguları hem resmî yorumun hem de yerleşik muhalif söylemlerin dışında kalarak, toplumsal zemin ve arka planlarıyla birlikte inceler. Mardinin pozitivist Batı düşüncesinin Türkiyede egemen görüşle birleşerek biçimlendirdiği kabul edilmiş eğilim ve yönteme kapılmayışı, toplumsal değişim dinamiklerini genelgeçer kalıplara sokmayışı, resmî ideoloji ve Kemalist söylemin etkilerinden uzak kalışı, onu Cumhuriyet aydınlarının önemli bir kesiminden kalın çizgilerle ayırır ve bütün eserlerini toplumbilim dünyamızda ayrıcalıklı bir yere koymayı gerektirir. (www.maxkitap.com'dan alınmıştır)

Kaba tefsir

... O alt seviyede, sofistikasyonunu kaybetmiş olan, temsilinde çok kaba olan halk tefsirinin vardığı noktalar bazen insanı korkutuyor. Mesela, bu namus cinayetleri falan gibi şeyler bu kaba temsilden kaynaklanıyor. Bunun İslam'la hiçbir ilgisi yok. Yaşadığımız 20. yüzyılda öyle bir süreç var ki, mahalle seviyesinde gelişmiş İslam'ın kendine mahsus, biraz da sert bir yönü oluşmaya başladı. Mahallede; İslam'da bir temeli bulunmayan bazı giysi tipleri ile, davranış tipleri ile ve en korkuncu da bu namus cinayetleriyle ilgili olarak kendi başına pişen bir şeyler var. Bu kaba tefsir, mahalleden çıkarılıp atılabilir mi? Bu, nasıl mümkün olabilir? Çok zor. Hemen şunu da söylemek lazım: Yarı-okumuş insanların sayısının çoğalması ile birlkte din anlayışının sofistikasyonunu kaybetmesi, bütün ülkelerin dini kuruluşlarında görülen gelişmelerden bir tanesi. Mesela, ABD'de daha fazla sayıda kimse kiliseye gidiyor; fakat onların anlattıkları ve düşündükleri, en ince Katolik ya da en ince Protestanlık yorumu değil. Binaenaleyh burada, İslam'ın bir kabahati yok. Kabahat, sosyal yapının. Bunun karşısına nasıl geçilir? Çok zor. Günümüzde ezilmiş olduklarına inanan insanların bulunduğu alt sınıfların, ki bırada çevre de var, İslam'ı, kendi kendilerine ve kendi eğitim seviyelerine uygun olarak tefsir etmelerine nasıl mani olacaksınız? Çünkü bu sınıfların duydukları eziklik de bu tefsirin bir parçası. Şöyle anlatayım: Ezilmiş olan adam, biraz nefes aldığı zaman, yaptığı ilk şeylerden bir tanesi; ''İslam'ı bana bu şekilde empoze etmeye çalıştılar. Hayır efendim. Ben İslam'ı kendi istediğim gibi tefsir edeceğim,'' demek oluyor. Bu aslında, onun için bir hürriyet öğesi. İslam'ın mevcut ''yol''u ona şahsiyetini ifade etmesi için bir kapı açıyor. Sebebi de, mahallenin, bu karışık şeylerin hepsinin birden gerçekleştiği bir yer olması. Bu durumu nasıl halledeceğiz? Bana biraz zor bi şeymiş gibi geliyor.

Türü
Roman
ISBN
978-975-510-697-7
Mütercimi
Gülseren Devrim
Orijinal Adı
sursis
yaşanmayan zaman jean paul sartre'ın, (1905-1980) özgürlüğün yolları adlı üçlemesinin ikinci kitabıdır. yazarın yapıtları arasındaki tek gerçek romanların oluşturduğu bu üçleme, adını sartre'ın 'varoluşculuk felsefesi'nin bitmeyen arayışından, insanın özgürlük özleminden almıştır. romanın kahramanı mathieu, üçlemenin ilk cildinde, özgürlük tutkusu ve birey olarak kendi kendinin sorumlusu olma kararlılığıyla, insanlarla ve toplumla yabancılaşarak bir tür yalnızlığa mahkum olmanın hüznünü yaşar. yaşanmayan zaman'da yazar, mathieu'nun kendi kendisiyle hesaplaşmasının yanı sıra, ikinci dünya savaşı'nın o korkunç uçurumunun kıyısında, savaş korkusuyla, barış umudu arasında gidip gelen bir avrupa'da geçmişinden koparılarak, geleceğe akan yolun başında beklemek zorunda bırakılmış bir avuç insanın durağan ve sessiz acısını anlatmaktadır. bu kitabın özgün adı olan 'sursis' insanlığın, bir kıyametin öncesinde bağışlamış ek süreyi birşeyler bekleyerek yaşayışını ve gerçekle yaşamdan bekleyişini dile getirir. üçlemenin ilk kitabı: akı çağı son kitabı: yıkılış

Ve Zaman..

Ve zaman, küçük mutluluklarıyla yeniden akmaya başlamıştı; ama artık günler kendileri için yaşanmıyordu. Bugünler, hep gelecek günlerdi artık, bundan böyle hep ve yalnızca yarınlar olacaktı, hep gelecek günler.

Türü
Deneme
Yayın Evi
İz
"Bu kitaba Kavramlar adını vermek de mümkündü, nitekim başlangıçta böyle tasarlamıştık. Ancak böyle bir başlık kitabın semantik bir çalışma olduğu hususunda yanlış bir izlemin vereceğinden, onun yerine kitabın şimdiki adını tercih ettik. Kitap boyunca elle tutulur bir amacı gerçekleştirmeye çalıştık: geçmişinde İslamı yaşamış ve Türkçe konuşulan bir ülkede, Batılılaşma süreciyle anlam kaymalarına uğrayan kelimelerin, kavramların kafa karıştırıcı niteliklerine değinerek onları İslamı düşünce yönünden irdeleme.

Özgürlük

... Nedir öyleyse özgürlük? Mücerret bir istiğna halinden başka ne olabilir? Allah ve Resulünden başka her şeye müstağni kalmaktan başka ne ile açıklayabiliriz özgürlüğü? Bir gaza için, varını yoğunu getiren, kendisine çocukları için ne bıraktığı sorulduğunda: ''Allah'ı ve Resulünü bıraktım'' cevabı alınan Hz. Ebu Bekir'dir özgür (hür) olan. Kelime-i şehadet: Kişinin Allah ve Resulünden (İslam) başkasından istiğnası. Namaz: Bütün putlardan istiğna. Oruç: Nefsin kendinden istiğnası. Zekat: Kişinin malından ve malın maldan istiğnası. Hac: Kabe dışında, bütün mekandan istiğna. İslam'da özgürlük, bir istiğna disiplinidir dense yeridir.

Türü
Deneme
Yayın Evi
İz
"Bu kitaba Kavramlar adını vermek de mümkündü, nitekim başlangıçta böyle tasarlamıştık. Ancak böyle bir başlık kitabın semantik bir çalışma olduğu hususunda yanlış bir izlemin vereceğinden, onun yerine kitabın şimdiki adını tercih ettik. Kitap boyunca elle tutulur bir amacı gerçekleştirmeye çalıştık: geçmişinde İslamı yaşamış ve Türkçe konuşulan bir ülkede, Batılılaşma süreciyle anlam kaymalarına uğrayan kelimelerin, kavramların kafa karıştırıcı niteliklerine değinerek onları İslamı düşünce yönünden irdeleme.

Din ve İlim

Bir mümin, imanın rükunlerinde sıhhatli bir teslimiyete ve kavrayışa ulaştıktan sonra edineceği ilim onun kavrayış sınırını genişletecektir. İlim, bu nedenle övgüye değer bulunmuştur. Böyle bir irfanla ilme bakıldığında, onun sapkınlaştığı yer de seçilir hale gelir. Bu yüzden, İslam aleminde ne ameli sahada, ne nazari olarak ilimden korkulmamış, kaçılmamıştır. Hristiyan dünyasındaysa bu nirengi noktaları belirlenemediğinden, ilim, baştan beri öcü olarak görülmüştür. İlimle din, dinle ilim hep birbirine karşı sanılmıştır.

Türü
Deneme
Yayın Evi
İz
"Bu kitaba Kavramlar adını vermek de mümkündü, nitekim başlangıçta böyle tasarlamıştık. Ancak böyle bir başlık kitabın semantik bir çalışma olduğu hususunda yanlış bir izlemin vereceğinden, onun yerine kitabın şimdiki adını tercih ettik. Kitap boyunca elle tutulur bir amacı gerçekleştirmeye çalıştık: geçmişinde İslamı yaşamış ve Türkçe konuşulan bir ülkede, Batılılaşma süreciyle anlam kaymalarına uğrayan kelimelerin, kavramların kafa karıştırıcı niteliklerine değinerek onları İslamı düşünce yönünden irdeleme.

İslam kendini Vahiy'le tanımlar, felsefe görüşleriyle değil

Felsefeye özgü terimlerle İslam'ın yerini belirleyemeyeceğimiz gibi, izm'lere İslami düşünce tarzı içinde bir yer biçmeye çalışmak da abes bir çaba olacaktır. Geniş anlamda tüm izm'leri akılcı bir başlık altında toplamak mümkün olsa bile buradan İslam'ı tanımlamaya yol bulamayız. Çünkü İslam kendini Vahiy'le tanımlar, felsefe görüşleriyle değil.