Türü
Roman
Mütercimi
Server Tanilli
Candide, ou l’Optimism, (Candide, ya da iyimserlik) Aydınlanma Çağı‘nın ünlü filozofu Voltaire‘in 1759‘da yazdığı Pikaresk türünde olan en önemli yapıtlarından biridir. Birçok yerde Candide, hikâyeci Voltaire’in asıl karakterini açığa vuran bir kitap olarak anılmaktadır. Ülkeleri, kralları, ulusların adetlerini ve geleneklerini, kendi çağının insan karakterini alaycı bir yaklaşımla ele alan Voltaire, bu eseriyle kendi döneminin dünyası hakkında dikkate değer bilgiler vermektedir.

Bunlar güzel sözler, ama bahçemizi de yetiştirmemiz gerek!

Pangloss, kimi zaman Kandid'e: - Olabilecek dünyaların en iyisinde, birbirine bağlanmıştır bütün olaylar; çünkü, Matmazel Künegond'un aşkı için güzel bir şatodan kovulmamış olsaydınız, Engizisyon zulmüne uğramamış olsaydınız, yaya olarak Amerika'yı dolaşmamış olsaydınız, Baron Hazretlerine bir kılıç vuruşu indirmemiş olsaydınız, burada turunç reçeliyle fıstık yiyemezdiniz, diyordu. Kandid de, şöyle yanıtlıyordu onu: - Bunlar güzel sözler, ama bahçemizi de yetiştirmemiz gerek!

Türü
Roman
Mütercimi
Server Tanilli
Candide, ou l’Optimism, (Candide, ya da iyimserlik) Aydınlanma Çağı‘nın ünlü filozofu Voltaire‘in 1759‘da yazdığı Pikaresk türünde olan en önemli yapıtlarından biridir. Birçok yerde Candide, hikâyeci Voltaire’in asıl karakterini açığa vuran bir kitap olarak anılmaktadır. Ülkeleri, kralları, ulusların adetlerini ve geleneklerini, kendi çağının insan karakterini alaycı bir yaklaşımla ele alan Voltaire, bu eseriyle kendi döneminin dünyası hakkında dikkate değer bilgiler vermektedir.

Cahil olmak için başkasına gereksinmem olmadığını anladım...

...Aptallar, beğenilen bir yazarın herşeyine hayran olurlar. Ben ise, yalnız kendim için okurum ve ancak alışkanlıklarıma uyan şeyleri severim, dedi. Hiçbir şey hakkında kendi kendine yargıya varmamaya alışarak yetiştirilmiş olan Kandid'i pek şaşırtmıştı duydukları; Marten ise, oldukça akla yakın buluyordu Pokokürante'nin düşünüş biçimini. Kandid: - Oh! İşte bir Cicero, dedi. Bu büyük adama gelince, kitaplarını okumaktan bıkmadığınızı sanıyorum. Venedikli: - Asla okumam! Rabiriüs'ü ya da Kuentiüs'ü savunmuş bana ne? Haklarında hüküm verdiğim davalarım yeter bana. Felsefi eserleri ile daha çok yakınlık kurabildim, ancak herşeyden kuşkulandığını görünce, onun bildiği kadar benim de bildiğimi ve cahil olmak için başkasına gereksinmem olmadığını anladım, diye yanıtladı. Marten: - Ah! İşte bir bilimler akademisinin seksen ciltlik dergisi, diye bağırdı. Bunda yararlanılacak şeyler olduğunu sanıyorum! Pokokürante: - Yararlanılacak şeyler olurdu, eğer bu karma karışık yazılardan birinin yazarı, hiç olmazsa bir iğne yapmak sanatını bulmuş olsaydı! Ama ne yapalım ki, bütün bu kitaplar, yalnız boş sistemlerle dolu, yararlı hiçbir şey yok içlerinde dedi.

Türü
Roman
Mütercimi
Server Tanilli
Candide, ou l’Optimism, (Candide, ya da iyimserlik) Aydınlanma Çağı‘nın ünlü filozofu Voltaire‘in 1759‘da yazdığı Pikaresk türünde olan en önemli yapıtlarından biridir. Birçok yerde Candide, hikâyeci Voltaire’in asıl karakterini açığa vuran bir kitap olarak anılmaktadır. Ülkeleri, kralları, ulusların adetlerini ve geleneklerini, kendi çağının insan karakterini alaycı bir yaklaşımla ele alan Voltaire, bu eseriyle kendi döneminin dünyası hakkında dikkate değer bilgiler vermektedir.

İnsanın düşündüğünü yazması çok iyi bir şeydir...

Pokokürante: Evet, insanın düşündüğünü yazması çok iyi bir şeydir; insanlığın bir ayrıcalığıdır bu. İtalya'mızda, yalnız düşünmediklerimizi yazmakla yetiniriz; Sezar'ların ve Antonius'ların yurdunda oturanlar, ancak bir Jakoben'in iznini aldıktan sonra bir düşünceye sahip olabiliyorlar. Eğer tutku ve particilik, bu değerli özgürlüğün en çok değer verilen yanını bozmasaydı, İngiliz dehalarına esin veren özgürlükten hoşlanırdım, dedi.

Türü
Roman
Mütercimi
Server Tanilli
Candide, ou l’Optimism, (Candide, ya da iyimserlik) Aydınlanma Çağı‘nın ünlü filozofu Voltaire‘in 1759‘da yazdığı Pikaresk türünde olan en önemli yapıtlarından biridir. Birçok yerde Candide, hikâyeci Voltaire’in asıl karakterini açığa vuran bir kitap olarak anılmaktadır. Ülkeleri, kralları, ulusların adetlerini ve geleneklerini, kendi çağının insan karakterini alaycı bir yaklaşımla ele alan Voltaire, bu eseriyle kendi döneminin dünyası hakkında dikkate değer bilgiler vermektedir.

Çalışma bizden üç büyük eksikliği uzaklaştırır...

Kandid Türk'e: - Geniş ve görkemli bir toprağınız olsa gerek? dedi. Türk: - Yalnız yirmi dönümlük! Bu toprağı, çocuklarımla birlikte eker biçerim; çalışma, bizden üç büyük eksikliği, can sıkıntısını, kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu uzaklaştırır, dedi.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
419
Baskı Tarihi
2010
Yazılış Tarihi
1935
ISBN
978-975-07-0776-6
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can
Orijinal Adı
The Clown and His Daughter
Sinekli Bakkal, Halide Edip Adıvar'ın ünlü romanıdır. İlk olarak İngilizce The Clown and His Daughter, (Soytarı ile Kızı) adıyla 1935 yılında Londra'da yayımlanmıştır. Türkçe olarak ilk defa 1935 yılında Haber gazetesinde tefrika edildi. Daha sonra 1936 yılında kitap olarak basılmıştır. 2006 itibariyle 37. basımı yapılmıştır. Birçok yabancı dile çevrilen roman, 1942'de CHP Roman Armağanı'nı kaz
Neden Altını Çizdim?
Müthiş anlatmış...

Batı ve tecessüsün hudutları

Fakat Osman, Rabia'yi rahat bırakmak istemiyordu. Âdeta kızın ruhunun iç perdesi sallanıyor gibi, ucunu kaldırıp içini görmek istiyor. Osman Garb in çocuğu. Ulemasının canlı mahlûkatın içini yarıp hayat sırlarını öğrenmeye çalıştıkları toprakların mahsulü. Osman, bir insan ruhunun sırlarını öğrenebilmek için diri bir göğsü yarıp açmaya razı olacak kadar fikrî tecessüsün esiri.

Neden Altını Çizdim?
"Bürokrasiye karşı her türlü şiddet benim hoşuma gider!" :-)

Mızmız memurları çalıştırma yolu!

Esaslı yollardan biri yapılacaktı. Yolun belli bir zamanda bitmesine lüzum vardı. O zamanlar Lübnan'da oturuyorduk. Cemal Paşa, Şam Valisi Hulusi Bey'e (Eski Nafia Nazırı, mühendis) bu tarzda emir verdi. Hulusi Bey: - Fennen imkân yoktur, diyor ve bu imkânsızlığı ispat etmek için başmühendisi yola çıkardığını yazıyordu. Başmühendis Ayin Sofar'a geldi. Koltuğu çanta ve dosya dolu idi. Bu yığınlarca kâğıt ve cetvel, yalnız bir şeye yarayacaktı: Orduya lazım olan yolun ordu için lüzumlu olduğu zamanda yapılamayacağını ispat etmek! Başmühendisi kumandanın yanına ben götürmüştüm. Kendinden pek emindi. Fakat daha kapıdan girer girmez Cemal Paşa, suratı astı: - Şimdi koltuğunuzun altında ne varsa, hepsini şu masa üstüne atınız! dedi. Mühendis şaşırdı. - Hepsini, hepsini, son kâğıda kadar! Ve şimdi karşımda durunuz. Gözlüklü mühendis, boş kollarıyla dikili kaldı. - Size yalnız şunu emrediyorum. Bu yolun o tarihte bitmesi için ne kadar paraya, ameleye, kazma ve küreğe ihtiyacınız vardır? Gidip dairelere haber vereceksiniz ve doğru Şam'a hareket edeceksiniz. Yol o tarihte bitmezse, sizi son taşların atıldığı yerde idam ettireceğim. Başmühendisin idam edilmediğine tabii şüphe etmezsiniz. Yol, saati saatine bitti. Bugünkü okurlar bu idam sözüne şimdi hayret edeceklerdir. Büyük Harp'te öldürmek, astırmak, vurdurmak sözleri beş lira ceza gibi hafif kıymetler almıştı. Bir gün Beyrut'ta bir telgrafçının önüne: - Bir dakika geciktiren, idam olunur! ihtarlı, doğrudan doğruya, yahut transit olarak, bir tomar telgraf yığılmış olduğunu ben görmüştüm. Bu adamın bin parça edilmesi lazımdı. İfratlar bırakılırsa, bürokrasiye karşı her türlü şiddet benim hoşuma gider. Bürokrasi bilhassa bizde tembelliği, kararsızlığı, kafasızlığı, kötü niyeti, bilgisizliği meşrulaştırmak demek olmuştur.

Neden Altını Çizdim?
Bürokrasiyi ve memur kafasını iyiden iyiye kırmış! :-)

Memur zihniyeti!

Cemal Paşa ecnebi mütehassısların yardımı ile örnek çiftlikler de yapmıştır. Taanayel bu çiftliklerden biridir. İş adamı olduğu için, bürokrasiyi ve memur kafasını iyiden iyiye kırmıştır. Bir vakitler ordu müesseselerinde bütün müracaatların 24 saatte hallolunması emrolunmuştur. Yirmi dört saatte herhangi bir işi bitiremeyen memur, kendi büyüğüne sebebini söylemeye mecbur olduğu gibi, müracaat sahibi, amirin kapısını vurup işinin bitirilmediğini haber verebilirdi.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
592
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1951
ISBN
975-7663-95-6
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat
Editörü
Aysel Yüksel
Neden Altını Çizdim?
Bu tasavvuf üslubu bana çok boğucu geliyor. Gaybı yalnız Allah bilir. Gerisi boş laf...

Soruları Öldükten Sonra Cevaplayan Mürşid!

Genç maârifçi, meslek hayâtının çetin imtihanlarını muvaffakiyetle cevaplandırıp, her gün bir yeni müşkülle güreşir dururken, günün birinde mürşidi Edhem Efendi Filibe'den kalkıp Manastıra geliyor. Bu, iki büyük insanın dünya planında son karşılaşmasıdır. Öyle anlaşılıyor ki kudretli mürşit, genç müridine bir veda ziyareti yapmak lüzumunu duymuştur. Gerçi henüz kendisi de genç denecek bir çağda, kırk beş yaşındadır. Sağlam ve sıhhatlidir de. Fakat yeryüzüne, yalnız iki insanın yetişmesi için gelmeyi kabul etmiş olduğunu söyleyen bu büyük adam, ne çâre ki memleketine dönmek için mukavelesi tamamlanmış bir hoca gibi, dünyâyı terkedeceği zamanı çok evvelden bilmektedir. Bir yıl evvel de İstanbul'dan Filibe'ye hareket ederken Hatice Cenan Hanım'a: "Dünyâda bir sene daha kalacağım. Artık bir daha beni göremeyeceksin" diyerek bu duygulu, muztarip fakat metin kadını, olduğu yere yıkan acısı ile baş başa bırakarak gitmiştir. Filhakika, Edhem Efendi Filibe'den Manastıra gelip son vazifesini de yerine getirdikten sonra tekrar memleketine dönmüş ve birkaç ay sonra da dünyâdan göçtüğünü mânâda bildirerek, yerine genç müridini bırakmış olduğunu söylemiştir. Genç maârif müdürü için artık mesuliyet ve ağırlık devresi başlamak üzeredir. Edhem Efendi, araştırıcı, isteyici, sorucu ve baştan ayağa iştiyak olan müridinin sağnak sağnak suallerini eskiden hemen dâima sükûtla cevaplandırmış, ya da sâdece "Gör de bil!" diye kestirip atmışken, şimdi, yâni mânâ planına intikal ettikten sonra, bir suâline bin cevap vermektedir.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
592
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1951
ISBN
975-7663-95-6
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat
Editörü
Aysel Yüksel
Neden Altını Çizdim?
Bu bir iftira gibi geliyor bana! Aradım Hz. Ali'nin böyle bir sözünü bulamadım.

Güzellerde gözleri temizlemek!

Hazret-i Ali'nin şu sözü, mert olduğu kadar masum bir ağıza yakışan latif bir itiraftır: "Ben güzellerde gözlerimi temizlerim; haşa niyetim kötülük değildir." Bin üç yüz sene evvel söylenmiş bir söz, değerini değiştirmeden bugünün hayatında neden yer almasın? Esasen William Mc Dougal'in dediği gibi: "Ebedi hakikat mazide mevcuttur. Ebedi hakikat bugün de mevcuttur. Ebedi hakikat yarın da mevcut olacaktır." Eğer Ken'an Rifai'nin kadın anlayışı hakkında bir hüküm vermek lazım gelirse, ilerdeki fasıllarda da görüleceği veçh ile onu hep bir buçuk yaşının ismeti içinde mütalaa etmek tek doğru teşhis olur. Sevmesini herkesten iyi bilen bu büyük insan için cinsiyetin esas itibariyle mühim bir rolü olmamıştır. Nitekim onu daha 9-10 yaşlarında iken kendi akranı bir arkadaşa bir sevgi şelalesi dökmüş görüyoruz. Fakat ne yazık ki bu büyük aşk kahramanının hikayesini, aşkı dar bir anlayışla ele alanlara izah etmek güç, belki muhaldir. Bu yüzden de onun alemşümul sevgisi, pek az kimse tarafından anlaşılabilmiştir.

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
163
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9753638029
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Yapı Kredi Yayınları
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum." Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor.

Yılbaşı

"Yılbaşının da sence hiçbir hususiyeti yok mudur?" diye sordum. "Hayır" dedi, "senenin diğer günlerinden ne farkı var sanki? Tabiat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı? Ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermese bile o kadar mühim değil; çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması... İnsan ömrü doğumdan ölüme kadar uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sunidir..."