Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
175
Baskı Tarihi
2008
ISBN
9789753422949
Baskı Sayısı
12. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Cumhuriyet'in orta ve kentli sınıflara nüfuz etmesiyle birlikte muhafazakârlık ve milliyetçiliğin değişim geçirdiğini görüyoruz. Benzer bir biçimde, müslümanlar da modernlik ve laiklik ile karma desenler oluşturuyorlar. Her iki tarafın da melezlenmeye, aralarındaki farklılıkların azalmaya başladığı bu süreçte, yeni saflık arayışlarının, yeni sınır muhafızlarının ve yasak tanımlarının oluştuğuna da tanık oluyoruz. Melezlenmeye karşı tepki verenlerin 'küçük farklılıklardan' beslendiği unutulmamalıdır: Düşmanlıklar uzaktaki yabancıya değil, yanı başındakine, giderek kendisine komşu olan, hatta aynı alanı paylaşmakta olan, aynı dili konuşan (ama küçük bir farklılık da taşıyan) gruplara yöneltilir. 'Öteki', yabancı olan değil, fazla yakına gelerek saflığı bozma tehdidini yöneltendir. Nitekim melezlenme kavramının bu kadar negatif değer yüklü olması da, köklerin belirsizleşmesi, soyun bozulması gibi kaygılara yol açan bir saflık kaybını dile getirmesindendir. Ama melezlenme aynı zamanda birbirinden etkilenme, öğrenme ve karşılıklı bağımlılığı dile getirdiği ölçüde, birarada yaşayabilmenin koşulu ve sonucu olarak da ortaya çıkıyor. Melez Desenler saflık arayışları ve karmalaşma arasındaki bu tür gelgitler üzerine bir eskiz, yazı tarzıyla da karma bir deneme...

Türk ''medenileşme'' projesi

Norbert Elias'ın çalışmalarına başvuracak olursak Türk ''medenileşme'' projesinin neden her şeyi kapsadığını daha iyi anlayabiliriz. Medeniyet kavramı her ne kadar teknolojiden davranışlara, dinsel düşünceye ve göreneklere kadar çok çeşitli etkenlere dayanırsa da, Elias'ın işaret ettiği gibi aslında batının ''kendinin farkındalığını'' ve ''üstünlüğünü'' ifade eder. Teknoloji, davranış kuralları, dünya görüşü ve batıyı daha ''ilkel'' toplumlardan farklı kılan ve ayıran bütün diğer şeyler, batı uygarlığına üstünlük payesi verecek ve batı kültür modelinin evrensellik taşıdığını ileri sürecektir.

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
175
Baskı Tarihi
2008
ISBN
9789753422949
Baskı Sayısı
12. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Cumhuriyet'in orta ve kentli sınıflara nüfuz etmesiyle birlikte muhafazakârlık ve milliyetçiliğin değişim geçirdiğini görüyoruz. Benzer bir biçimde, müslümanlar da modernlik ve laiklik ile karma desenler oluşturuyorlar. Her iki tarafın da melezlenmeye, aralarındaki farklılıkların azalmaya başladığı bu süreçte, yeni saflık arayışlarının, yeni sınır muhafızlarının ve yasak tanımlarının oluştuğuna da tanık oluyoruz. Melezlenmeye karşı tepki verenlerin 'küçük farklılıklardan' beslendiği unutulmamalıdır: Düşmanlıklar uzaktaki yabancıya değil, yanı başındakine, giderek kendisine komşu olan, hatta aynı alanı paylaşmakta olan, aynı dili konuşan (ama küçük bir farklılık da taşıyan) gruplara yöneltilir. 'Öteki', yabancı olan değil, fazla yakına gelerek saflığı bozma tehdidini yöneltendir. Nitekim melezlenme kavramının bu kadar negatif değer yüklü olması da, köklerin belirsizleşmesi, soyun bozulması gibi kaygılara yol açan bir saflık kaybını dile getirmesindendir. Ama melezlenme aynı zamanda birbirinden etkilenme, öğrenme ve karşılıklı bağımlılığı dile getirdiği ölçüde, birarada yaşayabilmenin koşulu ve sonucu olarak da ortaya çıkıyor. Melez Desenler saflık arayışları ve karmalaşma arasındaki bu tür gelgitler üzerine bir eskiz, yazı tarzıyla da karma bir deneme...

geleneği, modernliğin prizmasında kırılan bir ışık huzmesi olarak tasavvur etmeliyiz

Gelenekler değişmeye mahkumdur ve temel mücadele alanını tam da geleneklerin alternatif kullanımları oluşturmaktadır; gelenekler değişimi haklı göstermek için kullanıldıkları gibi, tehdit altındaki değerleri korumanın bir yolu olarak da başvurulabilir onlara. Bu nedenle modernlik ve geleneğin bütünüyle birbirine karşıt olarak görülmemesi gerektiğini öne sürüyorum. Brown'ın önerdiği gibi, Aydınlanma metaforu tersine çevrilmeli, yani modernliği geleneğin karanlığını dağıtan bir ışık kaynağı olarak görmek yerine, ''geleneği, modernliğin prizmasında kırılan bir ışık huzmesi olarak tasavvur etmeliyiz.''

ayrılık vardı hep

Ayrılık vardı hep Ay gece olunca pay eder ayrılığı Ey güzelce yakalandığım Mutlulukla sunulan Bize bahşedilen armağan kılınan Ayrılık sen ki Aşkın ve sanatın Durmadan doğumlar getiren anası Hep orda gebe karınların dibinde içinde Doğuma en yakın Doğmadan gibi ve aralıksız doğarak

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
391
Baskı Tarihi
2006
Yazılış Tarihi
1951
ISBN
978-975-437-057-7
Baskı Sayısı
16. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Peyami Safa, bu eserinde insanlığı materyalizmin kör çenberini kırmağa, kendini kaydettiği ruhunu bulmaya çağırmaktadır. Asrımızda insanın bütün problemleri bu noktada düğümlenmektedir. Ve Allah'ı bilmedikçe, insanlık buhrandan buhrana yuvarlanacak, huzur ve sükun bulamıyacaktır.

Budala

İnsanın en kolay aldatabildiği budala kendi kendisidir.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
724
Baskı Tarihi
2004
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirilmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Oğuz Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır.

... kendimi hoşgördüğüm her an başka aptallıklar için fırsat yaratıyor...

... çok geç kaldık ilk uyuşmazlığa düştükleri zaman birbirlerinden ayrılmalı insanlar sonra bir çıkmaza giriliyor kendimi hoşgördüğüm her an başka aptallıklar için fırsat yaratıyor başından kesmeli ilk yanılmada ilk hayal kırıklığında son vermeli bu işe sonra başarısızlık bir alışkanlık oluyor sıkılganlık bir huy oluyor burnunu çekmek gibi bir huy, ilk yalanı söyledikten sonra bir daha konuşmamalı...

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
724
Baskı Tarihi
2004
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirilmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Oğuz Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır.

gideceksen...

... beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer geride bir şey bırakmadım tasımı tarağımı topladım geldim neyim var neyim yoksa ortaya döktüm beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim beni uyandırma...

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
“Bütün diğer romanlardan sonra yazmak istediğim bir itiraf roman vardı…”“Bu romana bütün yüreğimi vereceğim, kanımı akıtacağım. Sürgün yıllarımda, yatağıma yatmış, iç çözümlemeler yaparken, hüznün altında ezildiğim anlarda bu kararı verdim…”“Bu roman benim için öyle değerli ki, benimle öyle bir bütünleşmiş ki… Onu başyapıtım yapmak istiyorum…” (Fyodor Dostoyevski’nin kardeşine yazdığı mektuplardan.) (Arka Kapak)

Ölü Doğmuş!

Aslında biz ölü doğmuş yaratıklarız; zaten çoktandır canlı olmayan babalardan dünyaya geliyoruz ve bundan da gittikçe daha çok hoşlanıyoruz. Bundan zevk alıyoruz. Yakında bir kolayını bulup doğrudan doğruya fikir dölleri olarak dünyaya geleceğiz.

Aşk Orada uzakta anlaşılmadan. Nefes

Aşkımla boyun boyuna bir ejderhayım Şehirde sen benim en çok saklandığım İçine girip korktuğum Çamlarını yıkamadığım karanlığını bozamadığım Sen benim durup durup saplandığım Mutlu an biraz uzun olmasın Yoksulluk gibi gideceğim bir yer var Efkarın aşılmaz yalnızlığın kaçınılmaz olduğu Bas üstüne sevgilim Dağlarım Toprak yayılınca bulur anasını yavru ceylan Yalnızlık ateşle birleşiyor İki geyik dumanla çiziliyor şişiyor Delinmeler Uyku genişliyor İç organ genişliyor Hazırlanması sinir uçlarının Ve kalburdan sırayla dişli makinadan Yivli burgudan et kıyımından Beş uykusuzluğun en çabuk ve çabuklukla Planlanması Aşk Orada uzakta anlaşılmadan. Nefes

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
108
Baskı Tarihi
2012
ISBN
9789752890212
Baskı Sayısı
11. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Everest
Editörü
Sırma Köksal
Bütün Çocuklar, bir kez olsun, anne ve babalarını cezalandırmak için ölmeyi düşünmüştür mutlaka. Ve nedense hep ağlamışlardır düşün sonunda. Belki bu öykü de bir cezalandırma Ağlama? Bunları oku. denize karşı bir sigara yak. tek şekerli, demli bir çay koy masaya, çok neşeli bir müzik çalsın mutlaka, kapat gözlerini, gülümse, çünkü... BÜTÜN KADINLARIN KAFASI KARIŞIKTIR, çünkü... bir gün bir anda, bazı kızgınlıklarını unuttuğunun farkına varacaksın, artık pek düşünmediğini, çünkü artık bildiğini anlayıp, ellerini bir klarnet taksimi gibi uzatacaksın, hâlâ kafan karışık olacak, ama artık bunu seveceksin, sevmelisin de. KADINSIN... ... BİR ÇİÇEĞİN YANINDAN GEÇER GİBİ YAŞAMALI­YIZ ASLINDA.

Aramak

Örgüt sanrısı bitti. böyle sanrılar, küsmüş çocuklarda sık sık nükseder. insanlarla denk düşmek büyülü ve bir o kadar kısa sürekli rastlantılardır bizim için, bir türlü inanamayız. hiç örgüt görmediğimiz için de, böyle bir ad takabiliriz denk düşmelere. oysa hepimiz, casus gibi yaşarız, saklanarak ve paylaşılamayanın yüküyle. birbirimize dokunmalarımız korkak kelebeklerdir, dokununca renkleri yıkılan. çünkü küskün çocuklar inanamazlar. ki inanmamak, küsmüş bir çocuğun en büyük kan kaybıdır.