Kefernahum
Yıl
Yönetmen

Lübnan & Fransa ortak yapımı dram filmi, Lübnanlı bir çocuk olan Zain'in hikayesini anlatıyor. Film, Zain'in sıradan bir küçük çocuktan, kendisini istismar eden ailesine baş kaldırıp kaçan, zekası ve pratikliği ile sokaklardaki yaşam savaşından galip çıkan ve kendisine yapılan haksızlığın karşısında dimdik duran, 12 yaşındaki genç bir delikanlıya dönüşümünü gözler önüne seriyor. Bu süreçte Zain hayat mücadelesi veriyor, Etiyopyalı mülteci Rahil ve onun bebeği Yonas'a göz kulak oluyor, şiddet suçundan hapse giriyor ve en sonunda mahkemede adalet arıyor. Nadine Labaki'nin yönetmenliğini üstlendiği Kefernahum filminde başrolü, Zain Al Rafeea üstleniyor. Filmin senaryosunda ise yönetmenle birlikte Michelle Keserwany ve Jihad Hojeily'nin imzası var. Prömiyerini Cannes Film Festivali'nde gerçekleştiren film, Toronto, Melbourne, Saraybosna, Zürih, Busan, Londra ve Stockholm gibi uluslararası festivalleri dolaştı. Cannes'dan 3 ödülle dönen film Altın Palmiye ödülü için de adaylık sahibiydi.

Kaynak: https://www.beyazperde.com/filmler/film-251090/

Orada çocuklar eceliyle ölüyormuş...

Orada çocuklar eceliyle ölüyormuş...

Kefernahum
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
320
Baskı Tarihi
2015
ISBN
978-975-600-60-30
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yayın Evi
April Yayıncılık
Mütercimi
Murat Kayı
Orijinal Adı
Confessions of An Economic Hitman

ABD'de tam 24 yayınevinin yayınlamaya korktuğu, yazarın 5 kez yazmaya karar verip, her seferinde rüşvet ve tehdilerle vazgeçirildiği, yayınlandığı ülkelerde gündemi sarsan, tüyler ürperten gerçekler. 23. Ülke Türkiye Ve Dünya Uyanmaya Devam Ediyor…

Ekonomik Tetikçinin Görev Tanımı

Yayıncım, kendimize gerçekten ekonomik tetikçi deyip demediğimizi sorduğunda, genellikle sadece baş harfleriyle de olsa, öyle olduğunu söyledim. Aslında hocam Claudine ile çalışmaya başladığım 1971 yılındaki o gün bana, “Benim görevim seni bir ekonomik tetikçiye dönüştürmek,” demiş, sonra ciddileşip, “Bu işle ilgini hiç kimsenin, eşinin bile bilmemesi gerekiyor; bir kere girersen hayatın boyunca çıkamazsın,” diye eklemişti. O andan itibaren bu açık adı çok seyrek kullandı; bizler kısaca ET idik. 

Claudine’nin rolü, girdiğim işin temelinde yatan dalaverelerin çok güzel bir örneğiydi. Güzel, zeki ve çok etkindi; zayıf noktalarımı bulup, onları kendi yararına kullanmayı çok iyi başardı. Yaptığı iş ve onu yapış şekli, sistemin arkasındaki insanların kurnazlığının bir göstergesiydi. Benden yapmamı isteyecekleri işi anlatırken sözünü hiçbir zaman sakınmadı: “İşin, dünya liderlerini, ABD’nin ticari çıkarlarını gözeten büyük bir ağın parçası olmaya teşvik etmek. Sonunda bu liderler, sadakatlerini garanti edecek şekilde bir borç batağına saplanır. Sonra da onları politik, ekonomik ya da askeri ihtiyaçlarımız için ne zaman istersek kullanabiliriz. Karşılığında halklarına sanayi siteleri, elektrik santralleri ve havaalanları sağlayarak politik durumlarını güçlendirirler. Bu arada, Amerikan mühendislik ve inşaat firmaları da inanılmaz derecede zenginleşir.”


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
208
Baskı Tarihi
2018
ISBN
978-6053-75-78-18
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İthaki Yayınları
Mütercimi
Dost Körpe

Amerikan edebiyatının öne çıkan yazarlarından Ray Bradbury’nin 1953 yılında yayımlanan eseri Fahrenheit 451, on yıllar öncesinden bugünün ve uzak geleceğin dünyasına sert eleştiriler savuruyor. Distopik bir kurgusal düzlemde ilerleyen eser, teknolojinin gelişmesiyle birlikte toplumun gerileyen sanat ve düşünce dünyasını ele alıyor.

Asosyalmişim, öyle diyorlar

Montag kendini daha müsterih ve rahat hissetti.

"Neden okulda değilsin? Her gün ortalarda dolandığını görüyorum."

"Ah, beni özlemiyorlar," dedi kız. "Asosyalmişim, öyle diyorlar. Kaynaşamıyormuşum. Oyle tuhaf ki. Aslında çok sosyalimdir. Sosyalden ne kastettiğine bağlı tamamen, değil mi? Bana göre sosyal olmak, seninle böyle şeyler hakkında konuşmak."

Ön bahçede ağaçtan düşmüş birkaç kestaneyi takırdattı.

"Veya dünyanın ne tuhaf olduğundan bahsetmek. insanlarla olmak güzel. Ama bir grup insanı bir araya getirip de konuşmalarına izin vermemek sosyallik değil bence;
ya sence? Bir saat televizyon dersi, bir saat basketbol veya beyzbol ya da koşu, yine bir saat çevriyazılı tarih veya resim ve yine spor... ama biliyor musun, asla soru sormuyoruz, en azından çoğumuz sormuyor; yanıtları bing bing bing diye veriyorlar sadece, biz de dört saat daha film-öğretmenin karşısında oturuyoruz. Bana göre kesinlikle sosyallik değil bu Bir sürü huniye su döküyorlar ve alttan akan şeye şarap diyorlar, ama değil. Günün sonunda bizi öyle yormuş oluyorlar ki yatağa gitmekten veya kabadayılık taslamak için Eğlence Parkı'na gitmekten, Cam Kırma yerinde pencere camları kırmaktan ya da o büyük çelik toplu Araba Parçalama yerinde araba  parçalamaktan başka bir şey yapamıyoruz. Veya arabalara atlayıp sokaklarda yarışıyoruz, lamba direklerinin ne kadar yakınından geçebileceğimizi görmeye çalışıyoruz,
"tavuk"* veya "jant kapağı düşürmece" oynuyoruz. Hakkımda söyledikleri her şey doğru sanırım. Hiç arkadaşım yok. Bu anormal olduğumu kanıtlıyormuş. Ama tanıdığım herkes ya bağırıyor ya ortalıkta çılgınca dans ediyor ya da birbirini dövüyor. Bugünlerde insanların birbirini nasıl incittiğini fark ediyor musun?"

*İki sürücüyle oynanan, arabaların karşılıklı birbirine doğru geldiği ve direksiyonu önce kıranın kaybettiği oyun.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
412
Baskı Tarihi
Mart 2015
Yazılış Tarihi
2013
ISBN
978-605-5029-35-7
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kolektif Kitap
Editörü
Cihan Kara
Mütercimi
Ertuğrul Genç
Orijinal Adı
Sapiens A Brief History of Humankind

İsrailli Yazar ve Tarih Profesörü Yuval Noah Harari’nin kaleme aldığı Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, son yılların en çok ses getiren kitapları arasında yer alıyor. Başlangıçtan bugüne insanın tarihsel yolculuğunu ele alan eser, bugünü meydana getiren tüm koşulları fenni ve sosyal bilimler ışığında detaylandırıyor.

Uzun bağırsaklar veya büyük beyinler

Yemek pişirmenin icadı insanların daha çeşitli besinler yiyebilmesini, yeme işlemini daha kısa sürede yapabilmesini, ayrıca daha kısa bağırsak ve daha küçük dişlerle idare edebilmesini sağladı. Bazı araştırmacılar yemek pişirmenin icadıyla insanların sindirim sisteminin kısalması ve beyinlerinin büyümesi arasında doğrudan bir bağlantı bulunduğuna inanıyorlar. Uzun bağırsaklar ve büyük beyinler çok ciddi enerji tükettiklerinden, ikisine birden aynı anda sahip olmak çok zordur. Yiyecekleri pişirme, bağırsakları kısaltıp enerji tüketimini azaltarak, Neandertallerin ve Sapiens'in devasa beyinlerinin önünü açtı. 


Türü
Araştırma
Baskı Tarihi
2018
ISBN
978 6051 7225 80
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yayın Evi
Yordam Kitap
Mütercimi
Şükrü Alpagut, Mehmet Selik

Sosyalizmin Alfabesi - Leo Huberman Amerikalıların çoğunun sosyalizm konusunda bildikleri tek şey, ondan hoşlanmadıklarıdır. Onlar, sosyalizmin, ya uygulanamaz olduğu için gülünç, ya da şeytan işi olduğu için korkulacak bir şey olduğuna inandırılmışlardır.

Marx, gelişigüzel devrime karşıydı

... Bu, genellikle sanıldığı gibi, devrime o kadar inanan Marx’ın, her yerde ve her zaman devrim istediği anlamına gelir mi? Asla. Marx, gelişigüzel devrime karşıydı. Marx, enternasyonelde, ilke olarak devrim isteyenlere, devrim yapmış olmak için devrim yapılmasını isteyenlere şiddetle karşı çıkmıştır. Marx’ın düşüncesinin özü, devrimin, başarılı olması için tam zamanında yapılmasıdır; ekonomik gelişim, değişmek için olgunlaşmadan, toplum değiştirilemez.


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
312
Baskı Tarihi
Ekim 2010
Yazılış Tarihi
1969
ISBN
978-975-273-154-7
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İthaki
Editörü
Sevengül Sönmez
"Kurtlukta düşeni yemek kanundur" korkusunu her an enselerinde hissederek yaşayan köşeye kıstırılmış, kendileriyle ve geçmişleriyle, içinde bulundukları zamanla hesaplaşan insanları anlatıyor Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda. Cumhuriyetin en bunalımlı dönemlerinden biri olarak değerlendirilen "İzmir Suikasti" olayına karışan ve karıştırılanların dramı olarak da okunabilecek roman, İttihatçılar arasındaki iktidar kavgasını ve tasfiye sürecini de acımasız bir yalınlıkla ve özeleştiriyle ortaya koyuyor. Esir Şehir Üçlemesi'nde taşıdığı umudu Yol Ayrımı'nda yitirmeye başlayan Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda mücadelenin kime ve neye karşı yapıldığının pek de öneminin kalmadığı günleri "hayal kırıklığını satır aralarına gizleyerek" ustalıkla betimliyor.
Neden Altını Çizdim?
İttihatçıların psikolojisi bilimsel açıdan neden incelenmez ki? Ne cevherler var!...

İttihatçının dini...

İt dişi domuz derisi... Lazoğlu yerse, bu kez Sarı Paşa'yı, dünyayı attık torbaya... Beceremez de yüzüne gözüne bulaştırırsa... Cezasını çeker. Yemin etti cav... Sıkacak son kurşunu kafasına..." Sigarayı ağzına götürürken elleri titriyordu. Çekti üst üste, dumanı hırsla püskürttü. "Canlı düşerse ellerine, söylemez... Ele vermez arkadaşlarını. Yiğittir sapma kadar... Ağır ateşte pişirseler döner kebabı gibi, hayır, söylemez!" Gözlerini güvenle kısarak uzaklaşan gemiye baktı. "İyi akıl etti kitaba el bastırmayı bizim avanak Baytar... Sağlam olsun istersen, bir düğümden iki düğüm iyi... iki düğümden üç düğüm." Gülmesi tutmuştu, Ziya Hurşit Kuran'a el basarken... Çünkü herifin, Allah'a da, şeytana da inanmadığını biliyordu. "Olsun! Biz de inanmayız ama, arkadaşları da ele vermeyiz, Allah'a şükür!.."


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
84
Baskı Tarihi
2020
Yazılış Tarihi
2012
ISBN
978-605-316-08-92
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınları
Editörü
Semih Sökmen
Mütercimi
Haluk Barışcan
Orijinal Adı
Transparenzgesellschaft

“Şeffaflık neoliberal bir aygıttır. Enformasyona dönüştürmek amacıyla her şeyi içine girmeye zorlar. Günümüzün gayrı maddi üretim ilişkileri koşullarında daha fazla enformasyon ve daha fazla iletişim, üretkenlik ve hızda artış demektir. Buna karşılık gizlilik, yabancılık ve ötekilik sınırsız iletişime engel oluşturur. Şeffaflık adına bunlardan kurtulmak gerekir.

Şeffaflık toplumu "aynının cehennemidir"

Olumsuzluk toplumu günümüzde, olumsuzluğun giderek tasfiye edilerek yerine olumluluğun konduğu bir topluma dönüşmektedir. Böylelikle şeffaflık toplumu, kendini öncelikle bir olumluluk toplumu olarak gösterir. Şeyler, her türlü olumsuzluktan arındırıldıklarında, "pürüzsüzleştirildiklerinde, düzleştirildiklerinde", sermayenin, iletişim ve enformasyonun pürüzsüz akıntılarına direnç göstermeksizin katıldıklarında şeffaflaşırlar. Eylemler işlemsel (operasyonel) hale geldiklerinde hesaplanabilir, yönlendirilebilir ve kontrol edilebilir süreçlere tabi olduklarında şeffaflaşırlar. Zaman, elimizin altındaki bir "şimdiler dizisi" kertesine getirildiğinde şeffaflaşır. Böylelikle gelecek de olumlulaştırılarak optimize edilmiş bir şimdi haline gelir. Şeffaf zaman kadere ve olaya yer vermeyen zamandır. Görüntüler, her türlü dramaturjiyi, koreografiyi ve sahnelenişi, her tür yorumbilgisel derinliği ve hatta anlamı yitirerek pornografik hale geldiklerinde şeffaflaşırlar. Pornografi görüntü ile göz arasındaki dolayımsız temastır. Şeyler, tekilliklerini terk edip, sadece fiyatlarıyla ifade edildiklerinde şeffaflaşırlar. Her şeyi her şeyle karşılaştırılabilir (*vergleichbar) kılan para, şeylerin birbirleriyle eş bir ölçüye vurulamazlığının, tekilliğinin her türünü ortadan kaldırır. Şeffaflık toplumu "aynının cehennemidir".


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
412
Baskı Tarihi
Mart 2015
Yazılış Tarihi
2013
ISBN
978-605-5029-35-7
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kolektif Kitap
Editörü
Cihan Kara
Mütercimi
Ertuğrul Genç
Orijinal Adı
Sapiens A Brief History of Humankind

İsrailli Yazar ve Tarih Profesörü Yuval Noah Harari’nin kaleme aldığı Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, son yılların en çok ses getiren kitapları arasında yer alıyor. Başlangıçtan bugüne insanın tarihsel yolculuğunu ele alan eser, bugünü meydana getiren tüm koşulları fenni ve sosyal bilimler ışığında detaylandırıyor.

Gidişat

Son birkaç yıldır bankalar ve devletler deli gibi para basıyor, herkes şu an sürmekte olan ekonomik krizin ekonomik büyümeyi durdurmasından korkuyor. Bu yüzden de trilyonlarca dolar, euro ve yen üreterek sisteme ucuz kredi basılıyor ve bilim insanlarının, teknisyenlerin ve mühendislerin balon patlamadan yepyeni bir şeyle çıkagelmeleri umuluyor. Her şey laboratuvarlardaki insanlara bağlı. Biyoteknoloji ve nanoteknoloji gibi alanlardaki yeni keşifler yepyeni sektörler ortaya çıkarabilir ve bu sektörlerin kârları da bankaların ve devletlerin 2008'den beri karşılıksız olarak bastıkları bir ton parayı karşılayabilir. Eğer laboratuvarlar bu beklentiyi balon patlamadan karşılayamazsa çok zor zamanlara doğru ilerliyoruz demektir.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
468
Baskı Tarihi
2013
Yazılış Tarihi
1897
ISBN
978-605-4726-09-7
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pozitif Yayıncılık
Editörü
Şeniz Baş
Mütercimi
Z. Zühre İlkgelen
Orijinal Adı
Le Suicide Etude de Sociologie

Modern sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilen Emile Durkheim, sosyolojiyi özellikle bağımsız akademik bir disiplin haline getirmeye çalışmış bu alandaki kürsü sahibi ilk kişidir. Modern sosyolojideki temel perspektiflerden biri olan yapısal işlevselciliğin kurulmasına katkıda bulunmuştur.

Neden Altını Çizdim?
Bugün yaşadıklarımızı belli ölçüde izah ettiğini düşünüyorum bu satırların...

Anomi

Ekonomik felaketlerde bir çeşit sınıf sarsılması olur ve bu bazı bireyleri birden bire kendilerini o zamana kadar bulundukları mevkiin aşağısında bir duruma getirir. O zaman bu kişiler isteklerinin düzeyini aşağı çekmek, gereksinimlerini sınırlamak, kendilerini daha çok tutmak zorunda kalırlar. Toplumsal etkinliğin meyvelerini yitirmişlerdir. Tinsel eğitimlerinin yeniden kotarılması gerekir. Oysa toplum bir anda onları bu yeni yaşama uyduramaz, o zamana kadar alışmadıkları bir özdenetimi onlara öğretemez. Bunun sonucu olarak da bu insanlar kendilerine dayatılan koşullara uyamazlar, uymaları düşüncesine bile dayanamazlar. İşte zaten boyutları ufalmış bir yaşamdan -daha o yaşamı denemeden- onları koparan acılar bundan doğar.
 
Fakat bunalımın kaynağı gücün ve servetin birden artışıysa da durum yine aynıdır. O zaman yaşam koşulları değiştiğinden, gereksinimleri düzenleyen basamaklama artık aynı kalamaz, toplumsal kaynaklara göre değişir; çünkü her üretici öbeğine düşecek payı genel olarak o belirlediğinden toplumsal kaynaklarla birlikte kendisi de değişir. Üreticilerin basamaklanması allak bullak olmuştur, öte yandan yeni bir basamaklanma da alelacele yetiştirilemez. İnsanların ve nesnelerin kamu vicdanı tarafından yeniden sınıflandırılması için zaman gerekir. Böylece özgür bırakılmış toplumsal güçler dengelerini yeniden bulmadıkça, her birinin değeri belirsiz kalacaktır. Bunun sonucu olarak da bir süre düzenlenmelerinin yokluğu çekilecektir. Neyin olabilir, neyin olamaz, haklı istek ve umutların hangileri, ölçüyü kaçıranların hangileri olduğu bilinmez durumdadır.  Bu nedenle de üzerinde hak iddia edilmeyen hiçbir şey bulunmamaktadır. Bu sarsıntı ne denli sığ bir değişiklik olursa olsun, yurttaşların çeşitli işler arasındaki dağılımına temel olan ilkelere kadar uzanır. Çünkü toplumun çeşitli bölümleri arasındaki ilişkiler zorunlu olarak değiştiğinden, o ilişkileri dışa vuran düşünceler de aynı kalamaz. Krizin özel olarak kayırdığı belli bir sınıf artık durumuna razı olmayacaktır; bu durumun sonucu olarak da o sınıfın  başkalarınkini aşan serveti çevresinde ve kendinden aşağıdakilerde her çeşit haset ve kıskanma belirtileri yaratır. Böylece, yönü değişmiş bir kamuoyu tarafından zapt edilmeyen iştahlar artık hangi sınırda duracaklarını bilemezler. Öte yandan, aynı anda o iştahlar öylesine bir coşku içindedirler ki, toplum yaşamındaki canlılık nedeniyle en yeğin durumlarına erişmişlerdir. Refah arttığından istekler coşmuştur. Geleneksel kuralların yetkelerini yitirdiği bir zamanda, kendilerine sunulan olanakların zenginleşmesi onları daha hırslı ve sınır tanımaz hale getirir. Tutkular ve heveslere daha güçlü bir disiplin gerekirken, tersine, daha başıbozuk bir durum oluşur; düzensizlik ve kuralsızlık durumu da bu ortamda artar.

Fakat bu tutkular öylesine artar ki, onları doyurma olanağı kalmaz. Aşırı coşturulmuş hevesler hiçbir zaman elde edilen sonuçla, o sonuç ne olursa olsun, doymaz, hep onları aşar. Çünkü o heveslere sınırı geçmemeleri yolunda bir anımsatmada bulunulmamıştır. Öyle olunca da onları doyuracak hiçbir şey bulunmaz. Bütün o hareketlilik kendi kendini besler ve hiçbir zaman durulmaz. Özellikle, av pe­ şinde koşmanın, koşuşun verdiği zevkten başka bir zevk -o da elbette zevkse- vermediği gibi, bu hareketlilik bir kez sınırlandı mı, insanın eli boş kalır. Oysa toplumsal düzenlemeler zayıfladığı ve yarışmalar daha ateşli bir hale geldiği için mücadele de daha yırtıcı ve acılı olmaktadır. Durum tüm sınıfları ilgilendirir, çünkü artık yerleşik bir sınıflandırma kalmamıştır. Yani çaba, daha verimsiz olduğu anda, daha büyümektedir. Bu koşullarda yaşama isteği nasıl zayıflamaz?


Sayfa Sayısı
370
Baskı Tarihi
2004 – Aralık
ISBN
975923404-1
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yayın Evi
Alteo Yayınları
Mütercimi
Şükrü Zafer Serinken
Orijinal Adı
The School For Gods

Hayat; tıpkı bana yaptığı gibi, sizi de, bir mengenede soluğunuz kesilinceye kadar sıktığında, sizi içinden çıkamayacağınız hayal kırıklıklarına uğrattığında ve hiç bir çıkışyolu bulamadığınızda... işte ancak o zaman bu Kitap, biranda elinize geçecek ve sizi bulacaktır. Böylece Bireysel Devrim'iniziçin, bir insanın hayal edebileceği en büyük maceraya hazırolduğunuzu bileceksiniz: Bütünlüğün üzeve yolunu kaybettiğiniz cennetinize yeniden kavuşmak.

Oluş'umuz yaşamımızı yaratır.

Dünya sen böyle olduğun için böyledir

Dünya sen böyle olduğun için böyledir.